Ne Zaman Tevhid Fayda Verir?
Aşağıdaki e-posta size "Muderrisim Forum sayfası" yöneticisi tarafından
gönderildi. Eğer bu e-postanın spam olduğunu düşünüyorsanız veya
içeriğinden rahatsız olduysanız lütfen alttaki e-posta adresini kullanarak
mesaj panosunun webmasterı ile iletişime geçin:
muderrisim@muderrisim.com
Size gönderilen e-posta:
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
La İlahe İllallah Sözü Ne Zaman Fayda Verir?
“La ilahe illallah” ın fayda verebilmesi için söyleyen kimsenin bu
kelimenin manasını bilip, bu mana gereğince amel etmesi gerekir.
Bazı insanlar birtakım naslardan delil getirerek “La ilahe illallah” ın
sadece telaffuz edilen bir sözden ibaret olduğunu iddia ediyorlar.
Şeyh Süleyman b. Abdullah bu iddiaya şu şekilde cevap veriyor:
İtban’dan (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi:“Allah kendi rızasını
kazanmak için ‘La ilahe illallah’ diyen kimseye Cehennemi haram kıldı.”
(Buhari, Rikaak: 6; İstitabe: 9; Müslim, İman: 47; Tirmizi, İman: 17; Ahmed
b. Hanbel, Müsned: 4/44.)
Muaz b. Cebel (r.a.) binek üzerinde yolculukta Allah Rasulü’ne (s.a.v.)
arkadaşlık ettiğinde Nebi(s.a.v.) ona:
“Ya Muaz!”diye nida etti.
Muaz b. Cebel:
“Buyur Ya Rasulullah! Hazırım” dedi.
Rasulullah (s.a.v.):“Allah, Allah’tan başka ibadete layık ilah olmadığına
ve Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet eden her kula muhakkak
ateşi (Cehennemi) haram kılmıştır.” (Buhari, Cihad: 46; Rikaak: 36; Müslim,
İman: 49.)
Ubade b.Samit’den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:“Her kim La
ilahe illallah ve enne Muhammedun Rasulullah şehadetini getirirse Allah ona
ateşi (Cehennemi) haram eder.” (Buhari, Enbiya: 47; Tefsir: 5/17; Müslim,
İman: 46; Tirmizi, Kıyame: 10; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 2/436, 5/292.)
Ebu Hureyre Rasulullah (s.a.v.)’tan şöyle buyurdu:“Allah’tan başka ibadete
layık ilah olmadığına ve benim de Allah’ın Rasulü olduğuma şehadet ederim.
Her kim hiçbir şüpheye yer bırakmaksızın bu iki kelimeyle Allah’ın huzuruna
çıkarsa Cennet’e girer. (Müslim, İman: 10.)
Rasulullah’ın (s.a.v.) “La ilahe illallah diyen kimse ateşe (cehenneme)
girmez”(Buhari, İlim: 105; Müslim, İman: 10.)hadisi ve benzeri hadisler,
bir çokları tarafından yanlış yorumlanmış, bazıları ise hadisler karşısında
zorlanmış, hatta bunlara mensuh diyenler bile olmuştur.
Çünkü tevhid (La ilahe illallah) kelimesi; Allah’tan (c.c.) başka tapınılan
ve saygı gösterilenleri reddetmeyi, Allah (c.c.) sevgisini, Allah’ın (c.c.)
tüm emirlerine boyun eğmeyi ve teslimiyeti, Allah’a (c.c.) kamil manada
itaati, samimi ve ihlaslı olarak şirkten uzak bir şekilde ibadet etmeyi,
yasakladığını yasaklamayı, ver dediğini vermeyi, onun için sevmeyi, O’nun
için buğzetmeyi gerektirir.
“La ilahe illallah” kelimesini dille söyleyen bir kimsenin bütün amellerini
şirkten temizlemesi gerekir.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kim La ilahe illallah’ der ve Allah’tan başka ibadet edilenleri inkar
ederse, malı, kanı haram kılınmış olur. Hesabı ise Allah’a bırakılmıştır.”
(Müslim, İman: 23; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 3/472.)
Alimlerimiz bu hadisle ilgili olarak şöyle diyor:“İşte Allah Rasulü bu
kelimenin manasını en açık şekilde izah etmiştir. Dikkat edilirse hadis, bu
kelimeyi sadece dil ile söyleyen kimsenin malının ve canının haram
olmayacağını, sadece bu kelimenin manasını bilmekle imanın gereğinin yerine
getirilmiş olmayacağını bildiriyor.
Evet, bu kelimeyi sadece ikrar etmek, Allah’tan başka ibadete layık ilah
olmadığını, O’nun eşi ve ortağı bulunmadığını söylemek kişinin can ve mal
emniyetini sağlamak için yeterli olmuyor.
Kişinin can ve mal emniyetine sahip olabilmesi için yukarıda sıralanan
şartlarla amel edip, tüm küfür çeşitleri ve düzenlerini reddetmesi, üzerine
düşen yükümlülükleri yerine getirmesi gerekir. Bu kelimenin gereklerini
yerine getirmediği, bunlardan biraz olsun uzaklaştığı ya da şüphe ettiği
taktirde can ve mal güvenliği söz konusu olmaz. (Kitabu’t-tevhid: 115.)
Şunu kesinlikle bilmemiz gerekecektir ki: Amaç, sadece bu kelimenin (La
ilahe illallah’ın) lafızlarını saymak veya ezberlemek değildir.
Nitekim Vehb b. Münebbihkendisine “La ilahe illallah Cennetin anahtarı
değil midir?” diye soran bir kimseye şu cevabı vermiştir:
“Elbette öyledir, ancak açacak olan anahtarın dişleri varsa! Bilindiği gibi
hiçbir anahtar dişsiz değildir. Ancak dişleri olan bir anahtar getirirsen
senin için Cennetin kapısı açılır, aksi takdirde açılmaz.
İşte bu anahtarın dişleri, “La ilahe illallah” kelimesinin manasını bilip,
şartlarını yerine getirerek amel etmektir. Bunlardan bazıları şunlardır:
1. La ilahe illallah kelimesinin red ve ispat anlamında taşıdığı tüm
manaları gereğince bilmek.
2. Şüpheye yer bırakmayan gerçek anlamda iman. Bu kelimeyi söyleyen kimse,
şek ve şüphe bulunmaksızın kelimenin neye delalet ettiğini ve içeriğinin ne
olduğunu bilmelidir. Çünkü iman denilince, onda zannın yeri yoktur, onda
kesin bilgi şarttır.
3. Bu kelimenin gerektirdiği tüm şartları, diliyle ve kalbiyle kabullenip
teslim olmak.
4. Bu kelimenin gerektirdiği şeylere boyun eğmek ve buna aykırı olan her
şeyi terketmek.
5. Doğruluk. Amellerin kalbin söylediği ve dilin ifade ettiğiyle uyumlu
olması.
6. İhlas. Şirk şaibelerinden ve kötülüklerinden arınarak halis bir niyetle
amel etmek.
7. La ilahe illallah kelimesini söyleyip gereğince amel edenleri sevmek,
yerine getirmeyip çelişki içinde olanlardan da nefret etmek.
8. Müminleri dost edinmek, kafirlerden uzak durmak ve tağutu reddetmek.
İbn-i Teymiyye ve bazılarının şu sözü, bu konu hakkında söylenecek sözlerin
en güzelidir.
“Tüm bu hadisler, şehadet kelimesini söyleyen ve bu hal üzere ölen kimseler
hakkındadır.”
Bu hadisler, diğer rivayetlerde “doğrulamak, manasını bilmek hiçbir şekilde
şüphe etmemek, kalbinden halisane bir yakinle söylemek” gibi kayıtlarda da
görülmektedir.
Şüphesiz tevhidin hakikati, ruhu tümden Allah’a (c.c.) yönelterek Allah’tan
(c.c.) başka ibadete layık ilah olmadığına şehadet etmektir. Böyle bir
kimse sözünde doğru olduğu takdirde Cennete girecektir. Çünkü ihlas, tüm
günahlardan gerçekten tevbe ederek kalbi Allah’a (c.c.) yöneltmektir. Kul
bu hal üzere öldüğü takdirde Cennete nail olacaktır.
Mütevatir hadislerde kalbinde bir arpa veya hardal tanesi ya da toz zerresi
kadar da olsa imandan eser bulunan kimsenin, ateşte ebedi olarak
kalmayacağı, “La ilahe illallah” üzere ölenin, cezasını çektikten sonra
Cehennemden çıkacağı ve ateşin Allah (c.c.) için namaz kılıp secde eden
ademoğlunun secde izlerini yakmayacağı bildirilmiştir.
Bütün bu açıklamalardan, Allah’tan (c.c.) başka ibadete layık ilah
olmadığına ve Muhammed’in (s.a.v.) Allah’ın (c.c.) kulu ve elçisi olduğuna
şehadet eden kimse için Cehennemin haram kılındığı anlaşılmaktadır.Ancak
önemli kayıtlarda bunun şartları da belirtilmiştir. Dolayısıyla ihlastan,
yakinden uzak olan ve manasını idrak etmeksizin bilmeden kelime-i şehadeti
söyleyen kimsenin, ölümü sırasında bununla imtihan olacağından korkulur; bu
durumda şehadetten ayrılarak, şehadet üzere ölmeyebilir.
Çoğu kimse “La ilahe illallah” kelimesini sadece bir örf ve gelenek olarak
söylemekte, iman kalplerinin derinliklerine girmemektedir. Bu kimseler
çoğunlukla, hadislerde açıklandığı gibi ölüm anında fitneye
uğramaktadırlar.
O zaman sorulduğunda hadiste belirtildiği üzere;
“İnsanları bir şey söylerken işittim, ben de söyledim”(Buhari, Cenaiz: 68,
87; Müslim, Cennet: 70. Ebu Davud, Cenaiz: 78; Nesai, Cenaiz: 110; Tirmizi,
Cenaiz: 70.)şeklinde cevap verirler. Bu gibi kimselerin amelleri de
çoğunlukla kendileri gibi olanları kuru bir taklitten öteye gitmez. Onların
hali şu ayette belirtilene oldukça yakındır.Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
“... Biz atalarımızı bir din üzere bulduk; şimdi biz de onların izine
uyuyoruz” derlerdi...” (Zuhruf: 43/23)
O halde kişinin bu kelimeyi; ihlasla ve tam bir yakinle, ayrıca günah
işlemeden, günahta ısrarlı olmadan gerçek bir kavrayışla söylemesi
konusunda, hadisler arasında bir çelişki yoktur. Burada ihlas ve yakinin
tam olması için Allah’ı (c.c.) her şeyden fazla sevme zorunluluğu da
vardır. Bu durumda kişi Allah’ın (c.c.) yasakladığı şeylere karşı kalbinde
herhangi bir meyil veya sevgi hissetmeyecektir.
Şüphesiz, bu iman, tevbe, ihlas, sevgi ve yakin, gecenin gündüzü giderdiği
gibi ondaki günahları giderecektir.
Muhammed b. Abdulvehhab hadisler için şöyle bir açıklama getirmiştir:
Bunların, bir başka şüphesi şudur;
“Rasulullah (s.a.v.) “La ilahe illallah” diyen bir adamı öldürmesi üzerine,
Üsame’yi (r.a.) azarlayarak:
“Sen, o adamı ‘La ilahe illallah’ dedikten sonra mı öldürdün?” demiş
(Buhari, Diyet: 2; Müslim, İman: 96, 158, 159.) ayrıca:
“İnsanlarla, ‘La ilahe illallah’ deyinceye kadar savaşmakla
emrolundum”buyurmuştur.” (Buhari, İman: 17; Müslim, İman: 22, 41; Tirmizi,
İman: 1-2.)
“La ilahe illallah” diyenlere dokunulmayacağına dair daha başka hadisler de
vardır. Cahillerin bu hadisleri delil olarak getirmedeki amaçları; “La
ilahe illallah” ı, amellerinde göstermeseler bile sırf dille söyleyenlerin
tekfir edilemeyecekleri, öldürülemeyecekleri, hatta ne yaparlarsa
yapsınlar, haklarında bir şey yapılamayacağı şeklindeki görüşlerini
ispatlamaktır.
Bu cahil müşriklere denir ki:
“Rasulullah (s.a.v.) “La ilahe illallah” diyen yahudilerle savaştı ve
onları esir aldı. Rasulullah’ın (s.a.v.) ashabı da, Allah’tan (c.c.) başka
ibadete layık ilah olmadığına ve Muhammed’in (s.a.v.) de Allah’ın Rasulü
olduğuna şehadette bulunmalarına, namaz kılıp, müslüman olduklarını ileri
sürmelerine rağmen, Beni Hanife ile savaştı.
Ali b. Ebu Talib tarafından yakılanların durumları da böyleydi. Bu cahiller
de, öldükten sonra dirilmeyi inkar edenlerin kafir olduklarına ikrar ediyor
ve öldürülmeleri gerektiğini belirtiyorlardı. Bu kimseler:
“La ilahe illallah” dedikleri halde bu bir şey değiştirmedi. Tıpkı; İslamın
rükunlarından herhangi birisini inkar eden bir kimsenin tevhid kelimesini
söylemesinin, tekfir olunması ve öldürülmesi açısından bir şeyi
değiştirmediği gibi. Rükunlardan birini inkar durumunda kişi tekfir
ediliyorsa, fer’i meselelerle ilgili herhangi bir şeyi inkar halinde neden
tekfir edilmesin?
Usame (r.a.), “La ilahe illallah” diyen bir kişiyi, can ve mal korkusuyla
müslüman olduğu zannıyla öldürmüş. Rasulullah (s.a.v.) da yanlış bir
uygulamada bulunduğunu belirterek onu azarlamıştı. Eğer bir kişi, müslüman
olduğunu açıklarsa, bu kişiden aksi bir durum sabit olmadıkça malına ve
canına dokunulmaz. Yüce Allah bununla ilgili olarak şöyle buyurmuştur:
“Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayıp
dinleyin. Size selam verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek,
“Sen mümin değilsin” demeyin.” (Nisa: 4/94)
İşte bu ayete göre; tevhid kelimesini söyleyen, fakat durumunu bilmediğimiz
bir kişiyle karşılaşmamız halinde, iyice araştırıp durumunu belirleyinceye
kadar, onun malına ve canına dokunmamamız gerekir. Eğer İslama aykırı bir
durum sergilerse öldürülür. Çünkü:
“İyi anlayıp dinleyin, tespit edip ortaya çıkarın” ifadesi buna işaret
etmektedir. Bu kelimeyi söyleyen kişi, buna uygun amel etmediği görüldüğü
takdirde, eğer öldürülmeyecekse araştırıp soruşturmanın bir manası yoktur.
Nitekim bu konuda, manası bizim yaptığımız yoruma uygun bir çok hadis
vardır. Yani bir kişi tevhid kelimesini söyleyip müslüman olduğunu açığa
vurursa, ona dokunmamak vaciptir. Ancak söyledikleriyle çelişen bir durum
tespit edildiği takdirde gereken yapılır.
Bunun delili ise şu hadistir:
Rasulullah (s.a.v.) Usame’ye (r.a.) şöyle buyurmuştu:
“Sen, o adamı ‘La ilahe illallah’ dedikten sonra mı öldürdün?”
Yine şöyle buyurmuştur:
“İnsanlarla “La ilahe illallah” deyinceye kadar savaşmakla emrolundum.”
Haricilerle ilgili olarak da şöyle buyurmuştur:
“Onlarla nerede karşılaşırsanız, hemen öldürün. Eğer ben onlara
erişebilseydim (onları görebilseydim), onları tıpkı Ad kavminin öldürülmesi
gibi, öldürürdüm.” (Bu iki hadisin birleşmesinden meydana gelen bir
hadistir. Bunlardan ilki: “Onları nerede bulursanız, hemen öldürün” Buhari,
Salat: 28; İstitabe: 3; Müslim, Zekat: 1066. İkincisi: “Ad kavminin
öldürülmesi gibi onları öldürürdüm.” Buhari, İ’tisam: 2, 28; Müslim, Zekat:
1064.)
Hariciler, çok ibadet eden ve çok tehlil getiren (La ilahe illallah diyen)
kimselerdi. Hatta, sahabeler, onları gördüklerinde kendi ibadetlerini
küçümserlerdi. Bunlar ilmi sahabelerden öğreniyorlardı. Bütün bunlara
rağmen, “La ilahe illallah” demeleri, fazla ibadet etmeleri ve müslüman
olduklarını söylemeleri onlara bir yarar getirmedi. Daha önce anlattığımız,
yahudilerle ve Beni Hanife ile savaş durumu da böyleydi.
Hafız İbn-i Receb Kelimetü’l-İhlas ismiyle isimlendirdiği risalesinde
konuyu şöyle açıklamıştır. (Hafız İbn Receb el-Hanbeli, Kelimetü’l-İhlas:
13-14.)
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“La ilahe illallah, Muhammedun Rasulullah’a şehadet edinceye kadar
insanlarla savaşmakla emrolundum.” (Buhari, İman: 16.)
Ömer (r.a.) ve sahabeden bir grup, bu hadisi şeriften yalnızca bu iki
şehadeti getiren herkesin dünya cezasından (onlarla savaştan) kurtulacağını
anlamışlardı. Ancak “La ilahe illallah”a şehadet etmesine rağmen zekatı
vermeyen kimseyle savaş etme hususunda tereddüte düşmüşlerdi. Ebu Bekir
Sıddık (r.a.) bu hadis-i şeriften kendisiyle savaşılmayacak olanın, ancak
“La ilahe illallah”ı söyleyip, bunun mana ve gereğince hareket eden kişi
olduğunu anlamış ve bu görüşüne Rasulullah’ın (s.a.v.) şu hadisi şerifini
dile getirmiştir.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:
“La ilahe illallah’ı diliyle ikrar edip, bu sözün gereğince hareket
ettikleri vakit, onlar benden mallarını ve canlarını korumuş olurlar.
İnsanların (gizli işlerinden dolayı olan) hesapları da Allah’a aittir.”
(Müslim, İman: 8.)
Ebu Bekir Sıddık (r.a.):
“Zekat malın hakkıdır” demiştir.
Ebu Bekir’in (r.a.) anladığı bu mana İbni Ömer, Enes ve diğer birçok sahabi
tarafından Rasulullah’tan (s.a.v.) aşağıdaki gibi rivayet edilmiştir:
“La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah deyip namazı gereği gibi kılıp,
zekatı verinceye kadar insanlarla muharebe etmekle emrolundum. ” (Buhari,
İman: 16; Müslim, İman: 8.)
Bu hadisin içerdiği manaya, şu ayetler de delil oluşturmaktadır.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
“Eğer tevbe eder, namazı kılar ve zekat verirlerse yollarını serbest
bırakın.” (Tevbe: 9/5)
Einfach ein eigenes Xobor Forum erstellen |