Ahkam Tefsirinde 3.Ders;Kuranı Kerim de Nesih Ve Mensuh Var mı?
Ayetler:
Bakaras Süresi 106:مَا نَنْسَخْ مِنْ اٰيَةٍ اَوْ نُنْسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَٓا اَوْ مِثْلِهَاۜ اَلَمْ تَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
Meali;﴾106﴿ Biz bir âyetin hükmünü yürürlükten (nesih eder)kaldırır veya onu unutturursak, mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kādirdir.
Bakara Süresi 107:اَلَمْ تَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ
Meali:﴾107﴿ Yine bilmez misin ki göklerin ve yerin mülkiyet ve hükümranlığı yalnız Allah’ındır. Sizin için Allah’tan başka ne bir dost ne de yardımcı vardır.
Bakara Süresi 108:اَمْ تُر۪يدُونَ اَنْ تَسْـَٔلُوا رَسُولَكُمْ كَمَا سُئِلَ مُوسٰى مِنْ قَبْلُۜ وَمَنْ يَتَبَدَّلِ الْكُفْرَ بِالْا۪يمَانِ فَقَدْ ضَلَّ سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ ﴿١٠٨﴾
Bakara Meali:﴾108﴿ Yoksa daha önce Mûsâ’ya sorulduğu gibi siz de peygamberinize sorular sormak mı istiyorsunuz? Kim imanı küfre değişirse şüphesiz dosdoğru yoldan sapmış olur.
Nesih:Lüğatde bir kaç anlama gelir.
a.İzale etme, gidermek.Ve silmek demektir.Haccوَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ اِلَّٓا اِذَا تَمَنّٰٓى اَلْقَى الشَّيْطَانُ ف۪ٓي اُمْنِيَّتِه۪ۚ فَيَنْسَخُ اللّٰهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللّٰهُ اٰيَاتِه۪ۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌۙ ﴿٥٢﴾
Hacc Meal:﴾52﴿ Senden önce hiçbir resul ve nebî göndermedik ki, o bir temennide bulunduğunda şeytan ille de onun arzularına bir şeyler katmaya kalkışmasın. Fakat Allah şeytanın katmaya çalıştığını iptal eder. Sonra Allah kendi âyetlerini (onun kalbine) sağlam olarak yerleştirir. Allah hakkıyla bilmekte, hikmetle yönetmektedir.
b.Nakletmek.Aktarmak demektir.Casiye هٰذَا كِتَابُنَا يَنْطِقُ عَلَيْكُمْ بِالْحَقِّۜ اِنَّا كُنَّا نَسْتَنْسِخُ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٢٩﴾
Casiye 29: “Bu, size gerçeği söylemekte olan kitabımızdır, biz bütün yaptıklarınızı kaydetmekte idik” denilecek.
c.Değiştirmek demektir.وَاِذَا بَدَّلْـنَٓا اٰيَةً مَكَانَ اٰيَةٍۙ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا يُنَزِّلُ قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مُفْتَرٍۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Nahil Meali:﴾101﴿ Biz bir âyetin yerine başka bir âyeti getirdiğimiz zaman -ki Allah neyi indireceğini çok iyi bilir- “Sen sadece uyduruyorsun” dediler. Öyle değil, fakat onların çoğu bilmezler.
Allah’ın, bir âyetin yerine başka bir âyeti getirmesine nesih denmektedir. Burada değiştirildiği ifade edilen “âyet”le, Kur’an âyetinin kastedildiğini kabul eden İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğu Kur’an’ın bir âyetinin hükmünün daha sonra gelen bir âyetle değiştirilebileceğini veya tamamen kaldırılabileceğini söylemişler ve bu görüşlerine konumuz olan âyetle, Bakara sûresinin 106. âyetini delil göstermişlerdir.
اَوْ نُنْسِهَا:“Unutturursak” diye çevirdiğimiz “nünsi(hâ)” fiiliyle ne kastedildiği konusunda farklı yorumlar yapılmıştır.
Şevkânî’nin özetlediği bilgilere göre söz konusu fiili “nense (hâ)” şeklinde okuyanlara göre âyette bu fiil, “(neshedilmesini) ertelersek” anlamında kullanılmıştır. Bizim de tercih ettiğimiz “nünsi(hâ)” şeklindeki okunuşa göre bu ifade, “... o âyeti (değiştirmeden, neshetmeden) olduğu gibi bırakırsak” veya “o âyetin yürürlükten kaldırılmasına izin verirsek” şeklinde açıklanmıştır. Şevkânî, son yorumun, “lugat ve nazar ehlinin çoğunluğunun üzerinde birleştiği yorum” olduğunu söyler.
(Başka yorumlar için bk. Şevkânî, I, 138-139).
Buradaki “unutturma” ifadesiyle, geçmiş dinlere ait kitaplarda bulunan ilâhî mesajların unutturulması, yani sonraki kitaplara ve rivayetlere hiç intikal etmemesi de kastedilmiş olabilir.
Unutma ve unutturma anlamına gelir.
Ayet:Tevbe 67
اَلْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ بَعْضُهُمْ مِنْ بَعْضٍۢ يَأْمُرُونَ بِالْمُنْكَرِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمَعْرُوفِ وَيَقْبِضُونَ اَيْدِيَهُمْۜ نَسُوا اللّٰهَ فَنَسِيَهُمْۜ اِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ هُمُ الْفَاسِقُونَ ﴿٦٧﴾
﴾67﴿ Erkeğiyle kadınıyla münafıklar birbirine benzer; kötülüğü özendirip iyiliği engellerler, hayır için harcamaya elleri varmaz. Onlar Allah’ı umursamadılar, O da onları rahmetinden mahrum bıraktı. Gerçek şu ki münafıklar günaha batmış kimselerdir.
Terk etmek ve edilmek anlamına geldiğini İbni Abbas r.a dan rivayet edilmiştir.
O zaman mana:Biz o ayeti terkettik,onun yerine başka bir ayet getirmedik,demek olur.
Bazı Kura Nunsiha yerine nensehu ha diye okumuştur..
O takdir de tehir ve erteleme manasına gelir.
Tevbe 37:اِنَّمَا النَّس۪ٓيءُ زِيَادَةٌ فِي الْكُفْرِ يُضَلُّ بِهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُحِلُّونَهُ عَاماً وَيُحَرِّمُونَهُ عَاماً لِيُوَاطِؤُ۫ا عِدَّةَ مَا حَرَّمَ اللّٰهُ فَيُحِلُّوا مَا حَرَّمَ اللّٰهُۜ زُيِّنَ لَهُمْ سُٓوءُ اَعْمَالِهِمْۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ۟ ﴿٣٧﴾
Tevbe Meali 37: Aylara ek yapmak, inkârcılığı artırmaktan başka bir şey değildir, inkârcıların daha da sapmasına yol açmaktadır. Onlar (ayların sayısını) Allah’ın yasakladığı aylara uyarlamak üzere, bu eklemeyi bir yıl helâl bir yıl haram sayıyorlar ki, böylece Allah’ın haram kıldıklarını meşrû hale getirsinler. Bu yaptıkları kötü işler kendilerine güzel görünüyor. Allah inkârcılar topluluğunu doğru yola iletmez.
Alusi;Ayet deki "nensahuha" cümlesi ,Biz o ayeti levhi mahfuz da erteledik,indirmedik veya zihinlerden uzaklaştırdık,anlamınadadır.
Bu ise "nunsiha" gibi unutma ve unutturma manasına gelir.
Ayetin İcmalen Manası::
Ayetin hükmünü ancak biz değiştirir ve kaldırırız.Eğer bir ayet nesih edilir yada unutturulursa,onun yerine daha hayırlısını da biz getiririz.
En iyisini en iyi bilen ve gerçek hüküm sahibi ancak Allah cc. dır.
Cenabı Hak bir şeyi emir ettiyse muhakkak o şeyin en hayırlısıdır.Burada Allah c.c kendi iradesini ve hükmünü değiştirme ve
bizim hakkımız da en hayırlısını hüküm vermesi onun hakkıdır.
Zira biz kendisi değişen ve değişen bir ortam da yaşayan varlıklarız.Onun için Allah c.c farklı ümmete farklı şeriatlar göndermiştir.
Gerçekte tek değişmeyen kural Allah'ın varlığı ve Tevhidi dir.
Ahkamı şeriatlar ise bazı farklılıklar göstermektedir.
Gerçekte dilediği gibi hükümleri değiştirme hakkı ancak Allah'ın dır.Ondan başkasına inanıp güvenmeyiniz.
Ey Müslümanlar! Yahudiler gibi peyğamberi zor durumda bırakacak süaller sormayınız.
Nisa 153:
"Allahı açıktan bize göster,dediler."
Araf 136:يَسْـَٔلُكَ اَهْلُ الْكِتَابِ اَنْ تُنَزِّلَ عَلَيْهِمْ كِتَاباً مِنَ السَّمَٓاءِ فَقَدْ سَاَلُوا مُوسٰٓى اَكْبَرَ مِنْ ذٰلِكَ فَقَالُٓوا اَرِنَا اللّٰهَ جَهْرَةً فَاَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ بِظُلْمِهِمْۚ ثُمَّ اتَّخَذُوا الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ فَعَفَوْنَا عَنْ ذٰلِكَۚ وَاٰتَيْنَا مُوسٰى سُلْطَاناً مُب۪يناً ﴿١٥٣﴾
Meali:﴾153﴿ Ehl-i kitap senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Onlar bundan daha büyüğünü Mûsâ’dan istemişler, “Bize Allah’ı apaçık göster” demişlerdi de bu haksız davranışları yüzünden onları hemen yıldırım çarpmıştı. Bilâhare kendilerine açık deliller geldikten sonra buzağıyı (tanrı) edindiler; biz bunu da affettik. Ve Mûsâ’ya apaçık bir delil verdik.
"Dediler ki,Ya Musa ,onların nasıl tanrıları varsa,sen de bize öyle bir tanrı yap!"
böyle sorular ile hem kendileri saptılar hemde diğerlerin sapmasını sağladılar.
Kim böylece sapar yada saptırırsa,doğru yoldan ayrılmış ve Allah'ın elem veren azabına nefsini atmış olur.
Ayetlerin Sebebi Nüzulu:
a.Yahudiler;
Biz Hz. Muhammedin tutumuna hayret ediyoruz.Önce bir şeyin yapılmasını emrediyor sonra da onun tam tersinin
yapılmasını istiyor.Bu gün söylediğinden ertesi gün dönüyor.
Kuran Allah'ın kelamı değil,kendi sözleridir.Bu durum da onun Allah kelamı dediği Kuran da hükümler birbirini tekzib ediyor,
demeleri üzerine bu ayet nazil olumuştur..Keşşaf Tefsiri..bak.
b.Fahreddin Raziye göre:
İbni Abbas r.a Abdullah bin Mazumi ile beraber Rasülüllah a.s gelen Kureyşliler:
Bize yeraltı suyundan akıtıncaya kadar üzüm ve hurma ağaçlarıyla dolu bahçelerin müreffeh bir evin oluncaya kadar
veya Allah dan Muhammed benim elçim dir, yazısı getirinceye kadar sana inanmayız.Dediler.Bunun üzerine"
Siz daha evvel Musaya sorulduğu gibi sormak mı istiyorsunuz?"
Ayeti nazil oldu.
c.Muhaddisler den Mücahid de:"Kureyşliler Rasülüllah dan Safa tepesini altın yapmasını istediler.
Rasülüllah a.s safa tepesini altın yaptığımda inanmazsınız.
O zamanda Allah c.c size israil oğullarına gönderdiği gibi sofra cezası gelir.Gökten inen bu sofrayı tüm
bitirmeleri istendi ona da uymadılar.Allah da onların bir kısmını
Domuz bir diğer kısmını da maymun suretine çevirdi..Bak Tirmizi
İmam Ebü’l-Hasan el-Mâverdî’nin en-Nüket ve’l-uyûn adlı tefsirinde (III, 214) aktardığı başka bir görüşe göre konumuz olan âyette Kur’an’ın bir âyetinin başka bir âyetle değiştirilmesi değil, yüce Allah’ın eski bir dinin hükmünü (o hükmü bildiren âyeti) sonradan gelen bir dinin hükmüyle (meselâ Tevrat ve İncil’deki bir hükmü Kur’an’ın bir âyetiyle) değiştirmesi kastedilmiştir (neshin anlamı, kapsamı ve Kur’an’da nesih konusunda bk. “Tefsire Giriş” bölümü, “I. Kur’an-ı Kerîm F) Nesih” başlığı; Bakara 2/106).
Hz. Peygamber, kendisine indirilen ve eski bir hükmü ortadan kaldıran bir âyeti Mekkeliler’e tebliğ ettiğinde onu zor durumda bırakmak için bahane arayan putperestler, eğer Peygamber’in bildirdikleri Allah’tan olsaydı bunların değişmemesi gerektiğini ileri sürerek, “Bütün bunları sen uyduruyorsun, işine geldiği gibi değiştiriyorsun” şeklinde ithamlarda bulunuyorlardı. “...Onların çoğu bilmiyorlar” ifadesi, bir dönemde bir hükmün, başka bir dönemde farklı bir hükmün insanların daha çok yararına olacağı gerçeği konusunda müşriklerin cehaletini dile getirmektedir (İbn Atıyye, III, 420).
Ayet deki Teşri Hükümler ve Hikmetler.
1.Nesih semavi dinler de caiz olur mu?
Fahredin Raziye ve ehli sünnete göre Nesih hem aklen hem de naklen caizdir.
a.Önceki şeriatları nesheden yönleri ile nesih caizdir.
b.Tevratın önceki şeriatler de olan kardeş evliliğini nesih etmesi gibi.
Bu örneklerde olduğu gibi nesih vardır.
Ebu Bekir Cessasa göre:
Bazı muteahirin alimlerine göre;Hz Muhammedin şeriatın da
nesih yokdur.
Bu görüşe göre Kıblenin islamda değişmesi sonra öylece kalması buna delildir.
Bu idianın sahibi Ebu Muslim el isfehanidir.Bu zat ehli sünnetden değil Mutezile mezhebindendir.
Zira ehli sünnetden bu görüşü söylene bir alim yokdur.
Oysa nesih ile ilgili ayetlerin tevili de mümkün dğildir.
Mutezilenin delillerinden bir kısmı şöyledir:
1.Ebu Muslim el isfehaninin "Cenabı Hak kitabını anlatırken."Ne önünden ve nede ardından ona hiç bir kötülük yanaşıp gelemez"
Fussilet 42.de buyurulduğu gibi nesih kuran da olamaz.Eğer olmuş olsa yeni gelen ayet eski gelen ayeti iptal edip,batıl olduğunu beyan etmiş olur.
Bu ise doğru olmaz.
Buna Cevaben Ehli Sünnet Alimleri;
Fussilet 42 de "onun önünden ve nede arkasından hiç bir kötülük(batıl) ona yanaşamaz"Bu ayet den maksad,insanlar tarafından diğer kitaplara yapılmış olan tahrifatlardır.Ondan birbirini temzib eden ayetler de yok dur demektir.
Nisa 82"اَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْاٰنَۜ وَلَوْ كَانَ مِنْ عِنْدِ غَيْرِ اللّٰهِ لَوَجَدُوا ف۪يهِ اخْتِلَافاً كَث۪يراً ﴿٨٢﴾
"Nisa ﴾82﴿ Kur’an’ı inceleyip düşünmüyorlar mı? Eğer Allah’tan başka birinden gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık ve çelişki bulurlardı!
2.Nesih ayetin de geçen"Biz neshettiğimiz bir ayetin yerine "derken ayet den murad semavi kitapların neshi dir.
Kuran daki herhangi bir ayetin neshi anlamına gelmez.
Belki levhi mahfuz dan semavi kitaplara nakli anlamına gelir.Zira nesiz bir yazının bir kaç süretini çıkarma anlamına da gelir.
3."Biz neshettiğimiz ayetin yerine1 bu ayetdeki nesih in var olduğu anlamına gelmez.
Belki nesih olsa,bir hükümden daha hayırlı bir hüküme geçiş olur.Bu ise kuranı kerimin ayetinin hükmünün tamamen
kaldırılması anlamına gelmez.Binaen aleyh bu ayet bir nesih anlamına geldiğinin delili olmaz.
2.ve 3.ye Cevaben:
Bunlar hiçbir güçlü delillere dayanmayan tevillerdir. Zira Rasülüllahın uygulamasında da fil,fiil bir çok uygulamalar da hükümler nesih edilmişlerdir.
a.Kıblenin Neshi
b.Kocası ölen kadının iddet müddetinin neshedilmesi gibi.
Neshin İsbatı Konusun da Cumhur alimlerinin Delilleri;
İmam Şâfiî ve Muhammed b. Cerîr et-Taberî gibi âlimlerin öncülüğünde neshin tahsis, takyid, mübhemi beyan, mücmeli tafsil gibi terimlerden farkı ortaya konulmaya ve nesih alanına girmeyen diğer nesih iddiaları ayıklanmaya başlandıktan sonra mensuh kabul edilen âyetlerin sayısı azalmıştır. Süyûtî, kendi dönemine kadar yazılmış eserlerdeki bilgileri değerlendirip mensuh âyetlerin sayısını yirmi olarak tesbit etmiş (el-İtḳān, III, 65-68), Şah Veliyyullah ed-Dihlevî bu âyetlerden sadece beşinin mensuh olduğunu belirtmiştir.
İslâm âlimleri, âyetler arasında neshin vâki olup olmadığının tesbiti konusu üzerinde de durmuşlar ve bu konuda bazı şartlar ortaya koymuşlardır. Hz. Peygamber’den veya sahâbeden bir âyetin neshedildiğine dair sağlam bilginin gelmiş olması, Enfâl (8/66) ve Mücâdile (58/13) sûrelerinin ilgili âyetlerinde olduğu gibi nâsih konumundaki âyette önceki hükmün kaldırıldığına delâlet eden lafzın yer alması, çelişkili gibi görünen iki âyetten birinin diğerinden sonra indiğinin kesin olarak bilinmesi gibi durumlarda neshin vâki olabileceğini söylemişlerdir.
Klasik kaynaklara göre mensuh üç kısma ayrılır. 1. Hem nazmı hem hükmü neshedilenler. Selef’ten nakledilen rivayetlerde bazı âyetlerin veya sûrelerin daha sonra kaldırıldığı ya da unutturulduğu ileri sürülmüştür (meselâ bk. Buhârî, “Riḳāḳ”, 10; Müslim, “Zekât”, 116-119; Hâkim, II, 224, 415; IV, 359). Hz. Âişe’den gelen bir rivayete göre sütkardeşliğine ve evlenme engeli oluşmasına sebep olan on emzirme hakkındaki âyet daha sonra beş emzirme hükmü ile neshedilmiştir (Müslim “Raḍâʿ”, 24; İbn Mâce, “Nikâḥ”, 35; Ebû Dâvûd, “Nikâḥ”, 10; Tirmizî, “Raḍâʿ”, 3; Nesâî, “Nikâḥ”, 51). Mushafta on emzirmeye dair âyetin nazmı bulunmadığı gibi hükmü de yürürlükten kalkmıştır. 2. Nazmı neshedilip hükmü bâki kalanlar. Bazı âlimler bu tür neshi kabul etmemişler, gerekçe olarak da konuyla ilgili rivayetlerin haber-i vâhid türünde olmasını ve Kur’an’da nesih gibi önemli bir konunun bu yolla sabit olmuştur..
Nazmı neshedildiği halde hükmünün bâki kalabileceğini savunanlar ise nazmı ayrı, ondan elde edileni ise ayrı bir hüküm telakki etmişlerdir (Gazzâlî, II, 96). Neshin bu türüne “recm âyeti” diye meşhur olan, “Yaşlı (evli) erkek ve kadın zina ettiği zaman onları recmedin ...” anlamındaki rivayet (Buhârî, “Ḥudûd”, 30, 31, “İʿtiṣâm”, 16; Müslim, “Ḥudûd”, 15) örnek gösterilir. Übey b. Kâ‘b’ın bildirdiğine göre bu âyet lafzı neshedilmeden önce Ahzâb sûresi içerisinde yer almaktaydı (Hâkim, II, 415; IV, 359). 3. Hükmü neshedilip nazmı bâki kalanlar. Kur’an’da neshi kabul eden âlimler tarafından benimsenen neshin bu türü ilgili eserlerin esas konusunu teşkil etmiştir. Selef’ten gelen rivayetlerde ve buna bağlı olarak ilk dönemlerde yazılan eserlerde lafzı kalıp hükmü neshedilen âyetlerin sayısı 300 civarında gösterilmektedir (Mustafa Zeyd, I, 407-408).
Bunda, ilk dönem âlimlerinin nesih kelimesine daha sonraki dönem usulcülerinin yüklediklerinden daha geniş bir anlam yüklemelerinin yanı sıra bazı âlimlerin nesihte ifrata düşmelerinin etkisi olduğu anlaşılmaktadır. Bu konuda dikkat çekici bir örnek olarak Mekkî sûreler içinde yer alan ve müşriklerin eziyetlerine sabretmeyi, onlara aldırmamayı ve ilişmemeyi emreden âyetlerin müşriklerle savaşmayı emreden âyetle (et-Tevbe 9/5) mensuh sayılması gösterilebilir.
Bu âyetle 114 veya 124 âyetin hükmünün neshedildiği söylenir. Ancak usul ve tefsir âlimleri, genelde bu âyet ve onunla mensuh sayılan âyetlerin farklı durumlarla ilgili olduğu görüşündedir.
Kur’an’da neshi kabul edenler görüşlerini desteklemek üzere aklî izahların yanında üç âyeti (nüzûl sırasına göre en-Nahl 16/101; er-Ra‘d 13/39; el-Bakara 2/106) delil göstermişlerdir. Ebû Müslim el-İsfahânî ise Kur’an’a bâtılın ne önünden ne ardından yol bulabileceğini ifade eden âyete (Fussılet 41/42) dayanarak neshi kabul etmenin Kur’an’ın hükmünün iptal edilmesi anlamına geleceğini söylemiş, neshin mevcudiyetine delil getirilen âyetlerde Kur’an’ın daha önceki şeriatların veya kıblenin Kudüs’ten Mescid-i Harâm yönüne değiştirilmesinde olduğu gibi o şeriatlardaki bazı hükümlerin neshedildiğini öne sürmüştür. Ebû Müslim’in bu görüşü tenkit edilmiş olmakla beraber son zamanlarda bu doğrultuda görüş belirtenlerin sayısında bir artış görülmektedir. Bu eğilimdekiler, nâsih ve mensuh olduğu belirtilen âyetlerde gerçekte neshin bulunmadığını ortaya koyabilmek için tahsis vb. yollarla âyetleri uzlaştırma yoluna gitmişlerdir. Ancak birçok yerde mâkul yaklaşımlar ortaya koymalarına rağmen zorlama te’villere başvurdukları da olmuştur.
106-Kırâet: , İbni Âmir kırâetinde nûnun zammı ve sînin kesriyle okunur ki, insâhdandır. İbni Kesir ve Ebu Amr kırâetlerinde birinci nûnun ve sinin fethaları ve ondan sonra bir hemze-i sakine ile şeklinde okunur ki, tehir mânâsına olan nesee ve nesiedendir.
Şer'î usûl bakımından neshin dine uygunluğunu isbat eden bu ayetin sevki, eski kitapların bazı hükümlerinin neshindeki cevaz hakkında ise de söyleniş bakımından kelimesi umum ifade ettiğinden, bazı Kur'ân âyetlerini de açıkça içine almaktadır. Şu halde Kur'ân âyetlerinde de nâsih ve mensûh vardır. Bunun aksini iddia etmek, nassın zâhirini inkâr etmek olur.
Nesih lügatte değiştirmek, yani bir şeyin yerine başkasını geçirmek, halef yapmak demektir. Nitekim (Nahl, 16/101) âyetinde nesih, tebdil olarak ifade edilmiştir. Bununla beraber bu mânâ bazen o şeyin kendisinde itibar edilir ki, buna izale, ilga, iptal denilir: "güneş gölgeyi neshetti" demek onun yerine geçti, onun yerini aldı demektir ki, buna, izale etti ve iptal etti de denilir. Bir başka âyette "Allah, şeytanın attığını derhal iptal eder." (Hacc, 22/52) nesh işte bu anlamdadır. Bazen de o şeyin yerinde itibar edilir ki, buna da nakl ve tahvil denilir. Nitekim "nesahtü'l-kitab" kitabı istinsah eyledim demek, bir kitaptakini diğerine geçirdim, ona nakletttim demektir. Yazıda nesih, mirasta münasahe," ruhlarda tenasuh tabirleri de bu mânâyadır. "Siz her ne yaptıysanız biz onları istinsah etmiştik." (Câsiye, 45/29) âyetindeki istinsah da yine bu mânâya gelmektedir. Özetle, lügat bakımından nesih, izale ve nakil mânâlarında müştereken kullanılır ise de her iki mânânın da esası tebdil demektir.
Şeriat ıstılahında da nesih, herhangi bir şer'î hükmün aksine sonradan başka bir şer'î delilin delalet etmesidir ki, ilâhî bilgiye nazaran evvelki hükmün müddetinin sonunu beyan, bizim bilgimize nazaran da zahiren bâki görünen o hükmü değiştirip ortadan kaldırmak demektir. Her iki bakımdan da nesih, bir değişikliği bildirmek anlamına gelmektedir. Bunda hiç bir zaman Allah'a nazaran caymak veya bilememek mânâsı yoktur. Bunun içindir ki, ebediyet kaydiyle mukayyed (bağlı) hükümlerde nesih cereyan etmez. Nesih ancak emirler ve yasaklar gibi inşâî bir mânâyı içeren vakıaya ilişkin bir ihbar ve ilâm olmayıp, sırf icad olan ve yalnız bir iradeyi gösteren, bununla beraber ebediyyeti nassa bağlanmamış bulunan konularda ve hükümlerde cereyan eder. Cenabı Allah, varlık âleminde bu gün yarattığını yarın yok ederek, diğer bir şeye dönüştürmekle ilmine, kudretine, iradesine hiçbir noksanlık ârız olmayacağı gibi, şeriate ait âlemde de başka başka zamanlarda başka başka şer'î hükümler inşa etmekle, mesela; geçmiş zamandaki bir emrin yerine, şimdiki zamanda yasak koyan bir emir inzal buyurmakla ilminde ve iradesinde haşa bir noksan değil, belki her birinde bir hikmetinin tecellisini ve kemalini göstermiş olur. Ve bunda caymak mânâsını düşünmek bile kabil değildir. Allah katında kararlaşmış bulunan herşey ve her hüküm yerli yerinde gelmiştir. Ve hakikatte hiçbir kelimesi değişmiş değildir. Yaratılışta her anın ayrı bir emri olsa ilahî ilmin zerre kadar değişmesini gerektirmez. Hasılı iman hakikatleri, itikat esasları gibi, ihbarî olan ilmî ilkelerde nesih mümkün değildir. Bunların bir anlık zamana bağlı olanları bile ezelî gerçekler hükmündedir. "Şu şöyledir, filan vakit, filan şey oldu veya olacak." denildi mi bu haberler, bu hükümler artık ezelden ebede doğrudurlar.
O vakitte o şey olmadı veya olmayacak denilemez. Lakin "su iç, şarap içme, nikah yap, zina etme" gibi inşâî olan şer'î hükümler, açıkça ebediyet kaydıyla kayıtlanmadıkça nesihleri mümkündür. Bunlar bir an için meşru, başka bir an için gayr-i meşru olabilirler. Bunların ebediyetleri zorunlu değildir, nesihleri de müddetlerinin açıklanmasına bağlıdır. Önceki kısımlarda Kur'ân, Tevrat'ı ve diğer ilahî kitapları tasdik edici, teyit edici ve destekleyicidir, ayrıca daha fazlasıyla tefsir edici ve açıklayıcıdır. İkinci kısımda ise Kur'ân, onlardaki birtakım hükümleri kaldırarak, her zamana göre uygulanacak hükümleri ve teşri (kanun koyma) usullerini içeren yeni ve mükemmel bir hoşgörülü şeriat getirmiştir. Şurasının unutulmaması gerekir ki, tevhid inancı gereğince yaratılış âleminde olduğu gibi, teşri âleminde de icat ve inşa, ancak Cenab-ı Allah'a ait bir sıfattır. Kullar nihayet O'nun yaratmasıyla ve O'nun gösterdiği âyetlerin ve delillerin ışığında kendi bilgi kapasitelerine göre bir tasarrufa izinlidirler. Yoksa Allah'ın yaratmış olduğu kanunlar, kul iradesiyle kaldırılamaz. Neshin şeriat ıstılahındaki bu tarifi de yine bu âyetin delaletidir ve bu konunun tafsilatı "Usûl-i fıkıh" ilmine aittir. Gelelim âyetin mânâsına:
Yahudiler, Allah nesih yapamaz ve şu halde böyle yeni yeni hükümler getiren bir vahiy indiremez mi diyorlar? Yalan söylüyorlar ve yanlış biliyorlar. Zira Allah nesih yapabilir ve yapar, yapmasında da kendisi için hiçbir noksanlık söz konusu değildir; şânına noksan gelmez. Aksine O'nun yaptığı nesihte hayır ve hikmet vardır. Çünkü Biz azamet ve kudretimizle herhangi bir âyeti kısmen veya tamamen ve mesela mânâsındaki bir hükmünü veya lafzının hükmü olan tilavetini veya her ikisini bizzat kitabımızla neshedersek veya diğer bir kırâete göre; Resulümüze sünnetiyle neshettirirsek, yahut onu unutturur, hafızalardan silersek veya yine diğer bir kırâete göre; onun hükmünün uygulanmasını tehir edersek, ondan daha hayırlısını, veya en azından onun mislini ve dengini getiririz. İşte şer'î nesih bu usul çerçevesinde cereyan eder. Bunların hiç biri abes değildir, hiç biri yokluğa, ihmale ve hatta noksana yönelik şeyler değildir.
2.Hüküm:
Kuranı Kerim de Nesih kaç çeşittir?
1.Ayetin Hükmünün ve Okunuşunun Neshi.
Böyle bir ayetin namaz da okunması caiz değildir.
Zira ayet hem lafzı ve hem de manası itibarıyla tamamen nesih olunmuştur.Ve okunması da mümkün değildir.
Bu konuda Hz.Aişe r.a tarafından edilen bir rivayet de:
"Kuranı kerim de on defa emzirme vaki olursa,süt emzirmeyle ilgili hüküm meydana gelir."
Ayeti vardı.Daha sonra bu ayetin hükmü ve okunuşu"Beş defa malum emme ile nesih odu"..
İmamı Fahrettini Raziye göre Ayetin nesh eden ikinci kısmı olan"beş emme ile ilgili bölüm..lafzı neshi hükümü imamı Şafiye göre kaldırılmamıştır.
Şafi kitapların Fıkıh bölümün de buna dair hükümler mevcüd dur.
2.Yalınız Okunuşun Neshi..
Yalınız okunuşu nesih edilen ve hükümü bakı kalan a örnek:
Zerkaşinin "Burhan" Kitabın da lafzı neshih edilen ayetlerin hükümü ile amel edilir.eğer hükümü kaldığı hadisi şerifle sabitse;
Buna Örnek;Yaşlı ve evlilerin zina etmesi durumun da Recim edilecek olması gibi.
Bu konu da Hz.Ömerin "Eğer halkın ,Ömer Allahın kitabına bir ayet ekledi ,demiyeceklerini bilsem,bu ayeti Nur süresine elimle yazardım.demektedir.
Muhtemelen bu ayetin lafzı şöyledir:"Yaşlı bir erkek,yaşlı bir kadının(ikisi de evli)birbirleri ile veya ayrı ayrı başkasıyla zina ederse
Allahın azabı için onları elbette taşlıyacaksınız. Şüphesiz Allah yeğane ğalib ve hikmet sahibidir."neshedilen ayetin lafzının meali yaklaşık böyledir.
Ebu Hayyan,Sahih kitabın da "Ahzab süresi uzunluk bakımından ,Nur süresi kadardı.Sonra Ahzab dan bazı ayetler neshedilince kısaldı.
Bu ifade Ahzab süresin de nesih olduğuna işaretdir.Yalınız bu tür nesihler Kuranı kerim de çok azdır.
3.Sadece hükmünün Neshi.
Ayetin Hükmünün neshi ,okunmasının caiz olması..
Bu tür nesih kuranı kerim de çoktur.
Zerkaşinin dediği gibi 63 ayet bu şekil de nesih edilmiştir.
Örnek;Vasiyet ayeti
İddetin müddeti ayeti ve Müşrikler ile savaşmayı yasaklayan eyetler gibi..
Şeyh Hıbbetullah bin Selamet,nesih ve mensuh ayetler ve hadisler kitabında özetle:
Şeriat de ilk nesih edilen,Namazın iki rekat olarak kılınmasını emreden ayetin hükmüdür.
Bu daha sonra gelen ayet ile namazın dört rekat kılınması hükmü baki kaldı.
Önceden Kıblenin mescidi aksa ve sonra Kıblenin Kaabe yi şerif olmasını emreden ayet gibi.
Aşuranın önceden vacib olması ve sonradan Ramazn ayının tutulmasını emreden ayetin gelmesiyle hükmünün neshi gibi.
Müşriklerden yüz çevirilmesi hükmünün sonradan cizye verinceye kadar onlar ile savaş emrinin gelerek nesih edilmiş olması..
Hac da cahiliye dvrinin hac yapışları ile daha sonar müslümanların haç ibadetlerin birbirinden ayırılıması emri.
Bu Kısım Nesihin Hikmeti:
Her ne kadar ayetin hükmü nesih edilmiş olsa da ibadet maksadı ve sevab umuduyla okunması bakidir.
Nesihler önceki hükümün hafifletilmesi için gelir.Daha önceki hükümün ağırlığını belirtmek suretiyle
hamdetmiş oluruz.Bu tahfifi Hüküm mahaza ilahi bir nimetdir.
3.Hüküm:
Kuran ayetleri Sünet (Hadisi şerifler)ile nesih olur mu?
Kuranın Sünnet ile neshih edilebileceği konusun da alimeler arasın da ittifak yok dur.
Mütevatir bir haberin ahad bir haber ile neshedilmesin de de ittifak olmadığı gibi..
Cumhura göre Ayetin hadis ile neshi konusun da bir cok deliller vardır.Ve caizdir.
a.Ayet ve hadisin ihtiva ettiği hükümler yine Allah'ın hükümleridir.Hadisler Manası vahye dayanır."Vema yantıgu in huve illa vahyun yuha"
Necim 3,4...
Buna örnek.Bakara 180"anaya ve babaya meşru bir şekil de vasiyet"farziyeti Buhari ve müslim de geçen Hadisi şerif ile"Haberiniz olsun
varislere mal vasiyet etmeyiniz."neshedilmiştir.
b.Evli bir kadın evli bir erkekle zina ettiği vakit yüzer değnek vurun,hükmü
S.Nur 2.deki hüküm ,bunları ölünceye kadar taşlanmalarını emredrek,ayetin hükmü neshedilmiştir.
Bu fiili hadis yani uygulamalı hadis ile neshedilmiştir.
Cumhur alimlerine göre Şafiinin delilleri çok vazih değildir.Zira Ayet de geçen "Daha hayırlısını indiririz,ifadesi
nesheden hükümün mensuh olan hükümden daha hayırlı olması demektir.
Yoksa bir ayetin lafzı diğer ayetin lafzından daha hayırlı demek değildir.
Hal böyle olunca nesheden ayet yada hadis olması pek mühim değildir.
Burada Cumhurun görüşü diğerlerin görüşüne tercih edilir.
Burada tercihe sebep ümmetin işinin kolaylaştırımasıdır.
Bu konuda geniş izahat üsul-u fıkıh kitaplarında bulunur.
İmamı Şafi buna ihtilaf etmiştir.Ona göre Haberi had ile mütevatir haber nesih edilemez.
Bu sebepden Kuranın ayeti hadis ile neshi caiz değildir.
Şafiinin delilleri :
a.Ayet de "getiririz""ifadesi neshedenin de ayet olduğuna delildir.
b.Ayet deki "daha hayırlısını "ifadesi nesh edenin ayet olmasını icab ettirir.
Zira hadis ayetden daha hayırlı olması düşünülemez.
c.Ayet de geçen"Onun her şeye kadir olduğunu bilmedin mi?"kısmı
Ancak nesehedenin kendisi ve ayeti olduğunu gösterir.
Nahil 101 de"Bir ayetin yerine biz diğer bir ayet getirdiğimiz de"ifadesi nesih olayının sadece ayet ile olacağını bildirir.
4.Hüküm
Nesheden hüküm mensuh olan dan daha ağır hükümler içerir mi?
Fahrettin Razi ve diğer bazı alimlere göre bu caiz değildir.
"Biz ondan daha hayırlısını geitiririz"ayeti buna delildir.
Diğer bazı alimler "daha hayırlısın" ahiret de sevabı daha çok anlamına gelir,öyleyse daha ağır hüküm içermesi de caizdir,derler.
"zina konusun da bekarlara yüz değnek evli ise recim hükmü buna delildir.
Bir gün olan aşura orucu nesheden Ramazan da 30 gün oruc ile daha ağır ve sevabı çok olan ile değiştirilmiştir.
Daha önceleri iki rekat kılınan namazlar daha sonra dört rekat olarak değiştirilmiştir.
Bu sebeptennesih eden ayetler daha ağır hükümler içermesi caizdir.
Kocası ölen kadının iddet müddeti bir sene olduğunu bildiren hükümün,iddet müddetinin dört ay on gün alması,
Gece namazın farz olan hükmü,daha sonra farziyetin sadece peyğambere sınırlaması hükmü gibi
Nasihin mensuh dan daha hafif ve sevabı daha az olması da caizdir.
Kabenin kıble olması da bir benzeri hükümün neshedilmesine örnekdir.
Nesheden Allah c.c olduğuna göre ister hafif isterse ağır hüküm içermesinin bir anlamı da yok dur..
Daha hayırlısı ahiret de sevab bakımından diye tevil ve tefsir edilmiştir.
5.Hüküm
Haber ile ilgili ayetler de nesih caiz midir?
Cumhura göre nesih yalınız emreden ayetler de olur.İbni Ceriri Taberi de bu görüşü savunur.
Bazı alimlere göre haber veren,ihbari fillerde eğer emir ifadesi içerirse onlar da da nesih caizdir.
Örnek Nahil 67:
"Hurma ağaçlarının meyvesinden ve üzümlerden de içki ve güzel bir rızık elde edersiniz."
Haber nevinden bir ayet olmasına rağmen hüküm ifade eden mana içermektedir.
Buna göre içkinin mubahlığı anlaşılır.Yani bu ayetin indiği sıralar da içkinin içilmesi mubah olduğu anlaşılır.
Daha sonra gelen Maide 90 ve 91 ile de neshedildiğni biliyoruz.
Burada görüldüğü gibi ihbari olan ayetler de de hüküm içerdiği için nesih edilebiliyor.
Nesih olayının Rasülülahın hayatın da sınırlı olduğu ve Daru bakaya irtihalinin den sonra ise nesihin asla mümkün almayacağı konusun da icma vardır.
Kurtubi de bu görüşte dir.