6- Kıble Ehlinin Tekfiri
Yukarıdaki açıklamalardan insanın iman dairesinden çıkarak küfre girmesine yolaçan etkenler açığa kavuştu. Buna göre şahadeteyni söyleyip- Allah'ın birliğini ve Peygamber’in risaletini itiraf eden- ve dinin zaruriyyetinden birini inkar etmeyen bir şahıs İslam fırkalarından hangisine mensup olursa olsun tekfir edilemez. Tekfir meselesi geçmiş asırlardan beri İslam toplumunu içteniçe kemiren bir bela olup müslümanların tefrikaya düşmeleri ve birbirlerinden daha çok uzaklaşmalarına sebep olmaktan başka bir sonuç vermemiştir. Halbuki kitap, sünnet ve müslümanların icmasına göre kıble ehlini tekfir etmek haramdır. Kelam mezhepleri arasındaki taassup maalesef ilk olarak Eşaire ve Mutezile’nin birbirlerini tekfir etmelerine yol açmıştır. Hatta bazı mutaassıblar batıl ithamlarla Şia'yı bile tekfir etmekteler. İlginç olanı tekfire esas teşkil eden konuların kelamla ilgili olup Resul-i Ekrem (s.a.a) zamanında bu konuların söz konusu olmamasıdır. Peygamber (s.a.a) bu konuları İslam'a girenler için şart koşmaz, şahadeteyni getirenlerden Kur'an'ın hadis mi yoksa kadim mi olduğu, Allah’ın sıfatlarının zatının aynısı mı yoksa izafi mi olduğu, Allah (c.c)'ın ahirette görülüp görülemiyeceğine dair sorular sormazdı. Ama bu gün her grup kendini Kur'an ve sünnet ehli, tevhid ve risaleti hakkıyla idrak etmiş ve karşı tarafı ise batıl ilan etmektedirler.
Halbuki tevhid ilkesinde ve dinin zaruriyyatında ihtilaf oluşmadığı sürece kendimiz dışındaki fırkaları görüş ayrılğından dolayı küfür ve irtidatla itham etmeye izinli değiliz. Çünkü bu tür ihtilaflar mezheb ihtilafıdır. Eşaire veya Mu'tezile gibi kelami mezheplerde zaruri olan bir şeyin, müslümanların geneli arasında zaruri olacağına dair bir delil omadığı gibi diğer İslam mezhepleri için de ölçü olamaz.
İbn-i Hazm şöyle der: Ulemadan bazıları müslümanı tekfir ve fıskla itham etmeyi caiz görmezler. Çünkü akaid, fetvalar ve içtihadi konularda kendi görüşünün doğruluğuna inanan, bu görüşünün gerçek olması durumunda iki sevap kazanır ve eğer gerçeğe aykırı olursa bir sevap kazanır. Bu görüş Ebu Leyla, Ebu Hanife, Şafii, Sufyan-ı Suri, Davud ibn-i Ali ve sahabenin görüşlerini riayet eden herkesin görüşüdür ve bu konuda ihtilaf yoktur.[36]
Kadı İyci şöyle der: "Mutekellim ve fakihlerin çoğuna göre, kılbe ehlini tekfir etmek caiz değildir. Allah (c.c) kullarının fiillerini yarattığı, Allah (c.c)'ın mekana ihtiyacı olmadığı gibi Resulullah (s.a.a) sahabe ve tabiin tarafından kişilerin inancı konusunda sorulmayan meselelerde ortaya çıkan ihtilaflar insanın imanına halel getirmez."
Taftazani şöyle der: "Dinin zaruriyyatına aykırı olmadığı sürece kıble ehlinin hak olana muhalefet etmesi onu küfre sevketmez. Çünkü Peygamber (s.a.a) ve sahabe, kişilerin "alemin hadis oluşu, meadın ruhani veya cismani oluşu" gibi konulardaki inançlarını araştırmazlardı..."[37]
Peygamberin Sünneti ve Müslümanın Tekfiri
Dini vazifelerini yerine getiren müslüman bir kimse bir yana, bir çok hadis sadece şahadeteyni ikrar eden müslümanı da tekfir etmekten menetmektedir. Bu hadislerden bazıları şöyledir:
“İslam, lailahe illallah ve Muhammeden Resulullah şehadeti, Peygamberin getirdiklerinin Allah (c.c) tarafından olduğunu ikrar ve cihad üzerine bina olmuştur. Bunun için Resulullah'ın gönderildiği andan itibaren ahir-i zamana kadar bu hususlara inanan birini herhangi bir günahından dolayı tekfir etme ve müşrik olarak tanımlama.”
“İslam ümmetinden olan bir kimseyi büyük günaha düşse bile tekfir etmeyin.”
“Birisi din kardeşine "ey kafir" diye hitab ederse onu öldürmüş gibi olur.”
Hadis külliyatlarında bu konuda onlarca hadis mevcuttur.[38]
Einfach ein eigenes Xobor Forum erstellen |