Çocuğa Dayak!
Çocuğa dayak konusunda bir intiba ve onun hakkında istifade ettiğim yorumları sunuyorum:
BÜYÜK HABER/ Metin Karabaşoğlu: Aklımın ve kalbimin kırk yıldır aradığı hadisi dün buldum: "Çocuklarınızı dövmeyin." (kaynak: Hakim, Müstedrek, c. 4, s. 228)
- Evet geçenlerde Pedagog Âdem Güneş'in seminerindeyiz. Yüzlerce anne baba var dinleyen. Âdem Bey şöyle bir soru sordu: “Peygamber Efendimiz çocukları nasıl cezalandırırdı?” Dakikalarca ses yok salondan. Sonra şöyle konuştu: “Bunu hiç birinizin bilmemesine üzülerek cevabı ben veriyorum: Efendimiz (s.a.v) çocukları asla, hiç bir durumda cezalandırmamıştır” Ben de bunun üzerine çok utanmıştım...
- Bu konuyla alakalı Hz. Enes (r.a) şöyle anlatıyor: " Ben çocukken Peygamber (s.a.v)’e Medine'de on yıl hizmet ettim. Her işim Efendimizin benden beklediği şekilde değildi. (Buna rağmen) bu süre içerisinde daha bana öf bile demediği gibi; bunu niçin yaptın, ya da bunu niçin yapmadın dahi demedi." (Ebu Davud, Edeb, 1)
- Bu fiili işleyenler onu İslam adına yapmıyordu ki, efendimizi örneklemiyordu. adetler, gelenekler, İslamlaşmamış insan figürleri… Bu hadis-i şerifi söyleseniz, üzgünüm ve eminim, "Ben peygamber gibi 'sabırlı' değilim" cinsinden cevaplar verirler. İnsaniyet-i kübra olan İslamiyetin, imanın yarısı olan sabrın ve ahlakın neresindeysek o kadar nasipleniriz bu emirden…
- "Fakat şer’an yedi yaşına gelen bir çocuğa namaz gibi farzlara peder ve valideleri onları alıştırmak için, teşvikkârâne emretmek ve on yaşına girse şiddetle namaz kıldırmak ve alıştırmak şeriatta var. Demek, “Vacip olmadığı halde, nafile nevinden yedi yaşından hadd-i bülûğa kadar büyükler gibi namaz kılıp oruç tutan çocuklar, mütedeyyin büyükler gibi büyük mükâfatı görmek için otuz üç yaşında olacaklar” diye, bir kısım tefsir bu noktayı izah etmeden, umum çocuklara teşmil etmişler. Has iken âmm zannedilmiş.(Emirdağ Lâhikası (2) - Mektup No: 63 )
- Üstadın buradaki ifadeleri ve kullanılan kelimeler önem arzediyor. “On yaşına girse şiddetle namaz kıldırmak ve alıştırmak şeriatta var.” Dikkat edilirse dövmek mânâsı yok bu izahlarda. Şiddetle namaz kıldırmak yani lakayt davranmamak ve dikkatle takip etmek ve onları namaz gibi ubûdiyet-i külliye olan bir ibadete onları alıştırmak.Şiddet ve dayak kesinlikle olmamalıdır,ancak çocuklarımızı terbiye-i İslâmiye dairesinde yetiştirmek için fıtratımızın gereği ve zarûreti olan namaz gibi bir ibâdet için de şiddetli ikâz ve tebliğ ile onları bu ibâdete alıştırmak da ebeveyn olarak bizlerin görevi olmalıdır. Yoksa "O şefkatli valide, çocuğunun hayat-ı dünyeviyede tehlikeye girmemesi, istifade ve fayda görmesi için her fedakârlığı nazara alır, onu öyle terbiye eder. "Oğlum paşa olsun" diye bütün malını verir, hafız mektebinden alır, Avrupa'ya gönderir. Fakat o çocuğun hayat-ı ebediyesi tehlikeye girdiğini düşünmüyor. Ve dünya hapsinden kurtarmaya çalışıyor; Cehennem hapsine düşmemesini nazara almıyor. Fıtrî şefkatin tam zıddı olarak, o masum çocuğunu, âhirette şefaatçi olmak lâzım gelirken davacı ediyor. O çocuk, "Niçin benim imanımı takviye etmeden bu helâketime sebebiyet verdin?" diye şekva edecek. Dünyada da, terbiye-i İslâmiyeyi tam almadığı için, validesinin harika şefkatinin hakkına karşı lâyıkıyla mukabele edemez, belki de çok kusur eder.(24.Lema)"
- Öğrencisi çocuk olanların işi zor o vakit… Sabır ne büyük erdem.
- Dayak cennetten çıktıysa o cennete girmem diyenleri gördüm…
- "Dayak cennetten çıkmış" sözünü doğru kabul etsek dahi, iyi bir şey olsa cennetten çıkmaz, orada kalırdı sanırım.
- Na'ilî'nin 'nihânuz' redifli gazelinin ilk beytinin şerhinde, 'Dayak cennetten çıkmadır.' atasözünün kaynağı anlatılır. Buna göre, Hz. Musa'nın asası, Hz. Âdem'in cennetten çıkardığı sopaymış. Bu sopayı Cebrail, Şuayb Peygambere (a.s) vermiş, o da damadı Musa'ya (a.s) hediye etmiş. 'Sopa cennetten çıkmadır.' sözünün kaynağı buymuş. Atalar nasıl da kandırmışlar bizi. Meğer mecazi anlamda sopa (dayak) değil, gerçek anlamlı sopaymış cennetten çıkan:
Mâruz ki asâ-yı kef-i Mûsâda nihânuz,
Mâr anlama mûruz ki teh-i pâda nihânuz.
- Ben de âcizane; Cenab-ı Allahın dahi sorumlu tutmadığı çocuklara şiddetle yaklaşımı, bir acziyet ifadesi olarak görüyorum. Şiddet ve cezalandırma "Ben sana ulaşamıyorum, yapacak bir şeyim de kalmadı !" demektir. Oysaki ne yapıp edip, çocuklarımıza ulaşacak bir yol bulmalıyız ki, bunu da ödüllendirerek yapmalıyız. Evet, bu iş kolay değil, sabır ve emek ister. Ama mükâfatının da büyüklüğünü göz ardı etmemek gerek.
- Ceza şiddetten ibaret değil tabii. Cezasız da olmaz gibi geliyor bana. Sorumluluk sahibi bir öğrenciyle sorumsuz bir öğrenciyi aynı kefeye koymam. Sorumluluk sahibi öğrenciye haksız ceza olur zannımca. Sorumsuz öğrenciye sorumsuz davranışından ötürü küçük bir yaptırım uygulayabilirim bence. Öğrencinin karakterine göre olur bu yaptırım (ceza). Kimi zaman ona daha az gülümsemek veya yüzüne sitemle bakmak olurken, kimi zaman derse almamak şeklinde... Daha fazlası da oluyor bende. Kızıyorum. Kızınca, işte o zaman pişmanlık geliyor ardından.
- Cezalandırmayı, uygun olmayan bir davranışından dolayı kişiyi sevdiği şeylerden mahrum etme adı altında uygulamaya çalışanlar da var. Lakin bunun bir süre sonra kişiyi sevdiği şeylerle buluşturmada bir şantaja dönüşmeyeceğinin de bir garantisi yok.
- Son zamanlarda sıkça gündeme gelen "kadına şiddet", şiddetle büyütülenlerin eseri değil mi birazda?
- Dini konularda sahabelerden hadis ve sözler dinlemiştim ama Halit Ertuğrul hocamın Hz Ali’den söylediği şu söz dikkatimi çekmişti doğrusu... “Diktatör anne ve babayla yaşamak bir çuvalda yılanla yaşamaya bedeldir.”
- Aslında şiddet uygulayanların çocuklarının da şiddet uyguladığı konusuna pek katılmıyorum ben. Babamın babası senelerce babaannemi dövdü, beter döverdi hem de. Ama ben ne babamın anneme ne de amcamın yengeme bir tokat attığını gördüm. Oysaki kendileri de büyük bir şiddet içinde büyümüşler. Ama bu onlara sirayet etmemiş. Bence insanın aslıdır önemli olan. Ailede şiddetle büyüyen insanlar bence bu durumu şiddet noktasında değil, şiddetsizlik noktasında örnek almalılar. Herkesin aklı var, fikri var nasılsa... Aynı zamanda ayrıca belirtmeliyim ki babasından gördüğü şiddetle büyüyen babam, bana ve kardeşime asla şiddet uygulamadı...
- Anaokulunda en çok karşılaşılan ve sorun yaşayan çocukların alt tabanında aile içi şiddet, anne ve babanın çalışması ve ilgisizliği, en çok da TV filmleri ve yanlış çizgi filmler... Anne babaya Allah yardım etsin...
- “Çocukların talimi, ya cebr ile ya hevesatlarını okşamakla olur.” Münazarat/Bediüzzaman
- Muhtemelen Nebi (SAV) "Yüzde 99" ödüllendirme yöntemini kullanmış...Hiç bir çocuğu dövmediğine ise eminiz. Ancak her türlü şartı gözeterek çocukları cezalandırmada tahdid öğütlerini de vermiş. Mesela onların yüzüne, kafasına vurulmasını yasaklamış, hafifçe zarar görmeyecek yerlerine vurulabileceğini dile getirmiş. Bu bir emir değil, çocuk cezalandırmada aşırı gidenleri dizginleme yöntemi sanırım.
- Ben de bir tane biliyorum! Ezan okuyan müezzini taklit eden çocuk, arkasında Efendimiz (s.a.v) olduğunu görmez. Birden döner ve göz göze gelirken herkes cezanın ne olacağını bekler ve az önceki örnekteki salon gibi sessizleşir ortalık. Efendimiz (s.a.v) tebessüm ederek: "Sen ne kadar güzel okuyorsun!” der, başını okşar ve bir sonraki ezanı ona okutur." Yıllar sonra savaş esnasında bu çocuk delikanlı olmuş ve azılı bir kâfirle cebelleşiyordur. Başından sarığı düşer, uzunca saçları yerlere uzanır. Savaştan sonra, şaşkın arkadaşları sorar, 'o da neydi!?' diye çocuk da; Efendimizin (s.a.v) okşadığı günden beri saçını kesmediğini o günün hatırasını yaşattığını söyler... Söz bitecekse burada bitsin
Einfach ein eigenes Xobor Forum erstellen |