12.Ders:Abdest Ve Teyemmüm Hükümleri

#1 von Kurban , 06.08.2021 09:00

12.Ders:Abdest Ve Teyemmüm Hükümleri
اَلْيَوْمَ اُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُؕ وَطَعَامُ الَّذٖينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ حِلٌّ لَكُمْࣕ وَطَعَامُكُمْ حِلٌّ لَهُمْۘ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الَّذٖينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ اِذَٓا اٰتَيْتُمُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ مُحْصِنٖينَ غَيْرَ مُسَافِحٖينَ وَلَا مُتَّخِذٖٓي اَخْدَانٍؕ وَمَنْ يَكْفُرْ بِالْاٖيمَانِ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُۘ وَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرٖينَࣖ ﴿٥﴾
Maide 5:
﴾5﴿ Bugün size iyi ve temiz nimetler helâl kılınmıştır. Kendilerine kitap verilenlerin yiyeceği size helâldir; sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. Gayri meşrû ilişkide bulunmak veya gizli dost tutmak şeklinde değil de meşrû bir nikâhla evlenmek şartıyla mümin kadınlardan iffetli olanlar ile sizden önce kendilerine kitap verilenlerden iffetli kadınlar -mehirlerini verdiğiniz takdirde- size helâldir. Kim inanmayı reddederse ameli kesinlikle boşa gider. O, âhirette de hüsrana uğrayanlardandır.
Tefsir Ve Tahlil:
Temiz ve güzel nimetlerin müslümanlara helâl kılındığı bir defa daha hatırlatıldıktan sonra Ehl-i kitabın yani ilâhî bir kitaba inanmış olan kimselerin kestiği veya avladığı hayvanların ve pişirdiği yemeklerin müslümanlara helâl olduğu, müslümanların yiyeceklerinin de onlara helâl kılındığı bildirilmektedir. Ancak yemeklerine domuz eti veya şarap gibi İslâm’ın haram kıldığı herhangi bir şeyi katarlarsa bu, müslümanlara helâl olmaz. Bu tür haram şeyler karıştırılmadığı takdirde müslümanlarla gayri müslimlerin aynı kaptan yemek yemelerinde bir sakınca yoktur.
“İffetli kadınlar” diye tercüme ettiğimiz muhsanât kelimesi sözlükte “kale içinde korunmuş” anlamına gelen muhsan ve muhsana kelimelerinin çoğuludur. Terim olarak “evli, iffetli ve hür kadınlar” anlamlarında kullanılmıştır. Bu kelime Kur’an’da kullanıldığı yere göre bazan bu anlamların sadece birini içerirken (meselâ Nisâ sûresinin 24. âyetinde “evli”, 25. âyetinde bir yerde “hür” ve bir yerde “iffetli” anlamında kullanılmıştır), bazan da ikisini veya üçünü birden içerir. Bir kısım müfessirlere göre burada “hür” ve “iffetli” anlamlarını kapsamaktadır (bk. İbn Kesîr, III, 38; Elmalılı, III, 1579). Buna göre cümle, “Müminlerin hür ve iffetli kadınlarıyla evlenmeniz size helâl kılındı” şeklinde tercüme edilir. Bazı müfessirler “Burada maksat sadece hür mümin kadınlardır” derken, bazıları da âyetin ilgili kısmını “yalnızca iffetli mümin kadınlar” şeklinde yorumlamışlardır. Râzî, gerekçelerini de açıklayarak “Maksat, sadece hür mümin kadınlardır” diyen görüşü tercih etmektedir. Ona göre iffetli olmayan mümin kadınlarla evlenmek haram değildir (XI, 146 vd., XXIII, 150; bilgi için bk. Nûr 24/3).
Âyetin “Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden iffetli kadınlar (size helâl kılınmıştır)” meâlindeki bölümü, müslümanların Ehl-i kitap’tan hür ve iffetli kadınlarla evlenebileceklerini ifade eder (bilgi için bk. Nisâ 4/25). Ebû Hanîfe’ye göre Ehl-i kitabın iffetli olan câriyeleriyle de evlenmek câiz, Şâfiî’ye göre ise câiz değildir (Râzî, XI, 147).
Elmalılı, “Can ve ırz konusunda aslolan haram olmaktır” prensibinden hareketle müslüman kadınların Ehl-i kitap erkeklerle evlenmelerini helâl kılan herhangi bir delil bulunmadığını, aksine müşrik erkeklerle evlenmelerini haram kılan delil bulunduğunu (Bakara 2/221) belirterek böyle bir evliliğin kesinlikle haram olduğunu söyler (II, 774).
Müslümanlar, gayri meşrû ilişkilerde bulunmamak ve metres tutmamak şartıyla mehirlerini vererek Ehl-i kitap’tan hür ve iffetli kadınlarla evlenebilirler. Ehl-i kitap terimi müslümanlar dışındaki kutsal kitap sahipleri ve özellikle yahudiler ve hıristiyanlar için kullanılır (bu konuda bk. Bakara 2/105; Âl-i İmrân 3/64).
Kur’an-ı Kerîm Ehl-i kitap kadınlarıyla evlenmeye izin vermiş olmakla birlikte bu iznin ayrıntıları konusunda müctehidler arasında bazı görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Âyetin son kısmının, bu izinden yararlanan kişilerin gerek kendilerinin gerekse çocuklarının dinî hayatları konusunda daha duyarlı ve dikkatli olmaları hususunda bir uyarı anlamı taşıdığı söylenebilir.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 220-221
Kelime Tahlili:
طَعَامُ (Taamu)Taam yenilebilen herşeye denir.
وَالْمُحْصَنَاتُEl Musanatü):Hasım kökünden türemiştir.Bura da hasım korunmaya denir.Kadınların iffetli olanları demektir.
مُتَّخِذٖٓي اَخْدَانٍؕ(Muttehizi ahdan):Hiden kelimesinin çoğuludur.Hiden dost anlamına dır.
يَكْفُرْ بِالْاٖيمَانِ(Yekfürü bil iman)Ayetin hukusal kısmını inkar etmek demektir.
حَبِطَ عَمَلُهُۘ(Habitat Ameluhu):Habitat hab kkünden ,yok olma anlamınadır.Ayette ise inkarcıların amelinin yok olması demektir.
Maide 6:
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اِذَا قُمْتُمْ اِلَى الصَّلٰوةِ فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَاَيْدِيَكُمْ اِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُؤُ۫سِكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ اِلَى الْكَعْبَيْنِؕ وَاِنْ كُنْتُمْ جُنُباً فَاطَّهَّرُواؕ وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَوْ عَلٰى سَفَرٍ اَوْ جَٓاءَ اَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَٓائِطِ اَوْ لٰمَسْتُمُ النِّسَٓاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَٓاءً فَتَيَمَّمُوا صَعٖيداً طَيِّباً فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَاَيْدٖيكُمْ مِنْهُؕ مَا يُرٖيدُ اللّٰهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ وَلٰكِنْ يُرٖيدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿٦﴾

Maide﴾6﴿ Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar elleriniziyıkayın; başlarınızı meshedin, ayaklarınızı da topuk kemiklerine kadar (yıkayın). Eğer cünüp olursanız temizlenin. Şayet hasta veya yolculuk halinde veya içinizden biri ayak yolundan gelirse yahut kadınlarla cinsel ilişkide bulunursa, bu hallerde su bulamadığınız takdirde temiz bir toprağa yönelin (teyemmüm edin), yüzünüzü ve ellerinizi onunla meshedin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez, fakat O sizi tertemiz kılmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz.
Tefsir Ve Tahlil
“Namaz” diye çevirdiğimiz salât kelimesi sözlükte “dua etmek, yalvarmak, iyi dilekte bulunmak” anlamlarına gelir. Dinî bir terim olarak salât, tekbirle başlayıp selâmla tamamlanan belirli hareket ve sözlerden oluşan ibadeti ifade eder. İslâm’ın beş esasından biri olan namaz, kulun ibadet duygusuyla Allah’ın huzuruna çıkması, O’nunla bağlantı kurup konuşması, belli şekillerle O’na tapınmasıdır (bilgi için bk. Bakara 238-239; Nisâ 4/43, 101-103). Ancak bu ibadet, kulun uyanık, hazırlıklı, şuurlu, ruh ve beden bakımından temiz olmasını gerektirir. Allah’ın huzuruna çıkmadan önce abdest alma, gerektiğinde gusül etme emri de bu amacın önemli vasıtalarındandır.
Önceki ilâhî dinlerde de bulunan namaz ibadeti (bk. Lokmân 31/17), İslâm’da hicretten yaklaşık bir buçuk yıl önce gerçekleşmiş olan mi‘rac esnasında farz kılınmıştır (Buhârî, “Salât”, 1). Namazın ön şartı olan abdest ve gusül de namazla birlikte farz kılınmış olup ibadet tarihinde hiçbir zaman abdestsiz namaz kılınmamıştır (Elmalılı, III, 1583; İbn Âşûr, VI, 126 vd.).
Abdest –âyette de belirtildiği üzere– ibadet niyetiyle yüzü ve dirseklere kadar kolları yıkamak, başı meshetmek, ayakları topuklara kadar yıkamaktan ibarettir. Abdest, “hadesten tahâret” yani “görünmeyen fakat hükmen var olduğu kabul edilen bir kirlilikten temizlenmek” anlamına geldiği için farz olan temizlik yukarıda bildirilen âzaları bir defa yıkamakla sağlanmış olur. İki veya üç defa yıkamak ve abdest organlarını ovmak sünnettir.
Âyette belirtilen abdest organlarının sınırları hakkında fıkıh kitaplarında yapılan açıklamaların özeti şöyledir:

a) Yüz. Dikey olarak alında saç bittiği yerden çene altına kadar, yatay olarak iki kulak yumuşakları arasında kalan kısımdır. Abdestin farzlarından biri, bu alanı yıkamaktır. Ağza ve burna su vermek, kulakların içini meshetmek ise sünnettir.

b) Kollar. Parmak uçlarından dirseklere kadar olan kısımdır. Dirsekler bu âzalara dahil olduğu için kolları bunlarla birlikte yıkamak farzdır.

c) Baş. Kulakların üstünde kalan kısımdır. Bu âzayı ıslak elle meshetmek farzdır. Ancak ne kadarı ve ne şekilde meshedileceği hakkında mezheplerin görüşleri farklıdır. Hanefîler’e göre başın en az dörtte birini meshetmek farzdır.

d) Ayaklar. Parmak uçlarından topuk kemiklerine kadar olan kısımdır. Abdestte ayakların yıkanması veya meshedilmesi konusunda iki ayrı görüş vardır:

1. “Ayaklar” anlamına gelen “ercül” kelimesindeki “lâm” harfini üstünlü okuyup “yüzler” anlamına gelen “vücûh” üzerine atfedenlere göre ayakları yıkamak farzdır. Meşhur dört mezhep mensuplarının anlayış ve uygulamaları böyledir. Meâlde bu kıraat esas alınmıştır.
2. “Ercül” kelimesinin “lâm”ını esreli okuyup kelimeyi “Başlarınızı meshedin” cümlesindeki “başlar” anlamına gelen “ruûs” üzerine atfedenlere göre ayakları –yıkamak değil– meshetmek farzdır. İmâmî Şiîler bu kıraati benimsedikleri için ayakları meshetmekle yetinirler. Bu takdirde âyetin meâli şöyle olur: “Yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı ve topuk kemiklerine (küçük topuklara) kadar ayaklarınızı meshedin.”
İbn Abbas, Enes b. Mâlik gibi sahâbîlerin ve tâbiîlerden bazılarının çıplak ayakları üzerine meshettiklerine dair rivayetler bu görüşü destekler mahiyettedir (bk. Taberî, VI, 126 vd.; İbn Kesîr, III, 48, 49). Taberî’nin kanaati de bu doğrultudadır. Ona göre yüce Allah, teyemmümde yüzün tamamının toprakla meshedilmesini emrettiği gibi abdestte de ayakların tamamının su ile meshedilmesini emretmiştir. Su ile ayaklarını yıkayan kimse ise hem meshetmiş hem de yıkamış sayılır (bk. VI, 130). İbn Kesîr, ayakların meshedilmesine dair rivayetleri garip bulmakta ve Beyhakî’nin Hz. Ali’ye isnat ettiği bir uygulamaya dayanarak buradaki meshin “hafif yıkama” şeklinde yorumlandığını ifade etmektedir (III, 49).
Hz. Peygamber’in uygulamalarına dair hadisler birinci görüşü destekler mahiyettedir (Buhârî, “Vudû‘”, 7, 24, 28, 38, 39, 41, 42; Müslim, “Tahâret”, 3, 4, 18; Müsned, I, 59, IV, 112; Taberî, VI, 126 vd.). Ayrıca ayaklarını güzelce yıkamamış ve ökçelerinde biraz kuru kalmış kimseler hakkında Hz. Peygamber, “O ökçelerin ateşten çekeceği var!” (Buhârî, “Vudû‘”, 27, 29; Müslim, “Tahâret”, 25-30) diyerek ayakları yıkamanın farz olduğuna işaret etmiştir.
İbn Âşûr, Enes b. Mâlik’ten gelen başka bir rivayete dayanarak bu konuda sünnetin Kur’an’ı neshettiğini yani ayakları meshetmek Kur’an’la farz kılınmış ise de sünnetin bu hükmü kaldırıp ayakları yıkamayı farz kıldığını söylemektedir (VI, 130-131). Bize göre burada nesih yoktur. Zira âyet ihtimallidir; bu ihtimallerden birini tayin etmek hadise bırakılmış, hadis âyetin mâna ve maksadını açıklamıştır.
Hz. Peygamber’in abdestte her uzvunu üç kere yıkadığı, ayrıca ağzına ve burnuna da üçer defa su verdiği rivayet edilmiştir (Tirmizî, “Tahâret”, 22). Bunun yanı sıra abdest âzalarını bir defa veya iki defa yıkadığına dair rivayetler de vardır (Buhârî, “Vudû‘”, 22-24). Sakalını ve parmaklarının arasını hilâllediği, kulaklarının içini ve dışını meshettiği rivayet edilmiştir (Tirmizî, “Tahâret”, 23, 28, 30). Âyet ve hadislerden anlaşıldığına göre abdestte yıkanması gereken uzuvları birer kere yıkamak farz, üçer kere yıkamak ise sünnettir.
Âyetin zâhirinden her namazdan önce abdest almanın şart olduğu anlaşılır. Ancak Hz. Peygamber Mekke’nin fethine kadar her namazdan önce abdest aldığı halde Mekke fethedildiği gün birkaç vakit namazı bir abdestle kılarak, bozulmadığı müddetçe bir abdestle birden çok namazın kılınabileceğini göstermiş ve ümmetine bu kolaylığı sağlamıştır (Müslim, “Tahâret”, 86; Ebû Dâvûd, “Tahâret”, 66). Sahâbeden bazıları da bir abdestle birden fazla namaz kılmışlardır (Buhârî, “Vudû‘”, 54; Müsned, III, 132). Bu uygulamalardan anlaşıldığına göre abdest bozulmadığı müddetçe her namaz için yeniden abdest almak farz değil, menduptur. Kur’an’da mestler üzerine meshten söz edilmemekle birlikte Hz. Peygamber’in uygulamaları bunun da câiz olduğunu göstermektedir (Buhârî, “Vudû‘”, 48).
Cünüplük, büyük mânevî kirlilik (hades-i ekber) halini ifade eder. Boşalma olmasa bile cinsel ilişki, –ilişki olmasa da– cinsel haz duyarak boşalma veya uykuda meninin gelmesi kişiyi cünüp eder. Cünüp olan bir kimsenin bu durumdan temizlenmesi için gusül yapması yani boy abdesti alması gerekir. Guslün farz olması bu âyete, sünnete ve icmâa dayanmaktadır (bk. Buhârî, “Gusül”, 28; Müslim, “Hayız”, 87).
Cünüplük ve hayız veya nifas kanının kesilmesi durumlarında dinen yükümlü olan kimselerin gusletmeleri farzdır. Öte yandan ölüyü yıkamak da geride kalanların görevidir. Gusül, Hanefîler’e göre “ağız ve burun içi dahil olmak üzere bütün vücudun temiz su ile yıkanması” demektir. Ağız ve burna su vermek abdestte sünnet olduğu halde gusülde farzdır. Suyun bulunmaması halinde veya kullanma imkânı olmayan durumlarda temiz toprakla yapılan teyemmüm gusül yerine geçer.
Teyemmüm, büyük veya küçük kirliliği gidermek niyetiyle ellerin içini toprak cinsinden temiz bir şeye vurup önce yüze sürmek, sonra tekrar vurup her elin içiyle karşı kolu meshetmektir. Cünüplükten temizlenmek için yapılan teyemmüm hem gusül hem de abdest yerine geçer. Sembolik ve mânevî temizlenme yolu olan teyemmüm, her ne kadar maddî bir temizlik sağlamasa da kişiyi mânevî ve psikolojik olarak temizlenme duygusuna kavuşturur ve kendisini Allah’a ibadet için hazırlıklı hissetmesine imkân sağlar.
Hz. Peygamber bir seferden dönerken yanında bulunan eşi Hz. Âişe gerdanlığını yitirmiş, Resûlullah sahâbîlerle birlikte onu aramaya başlamış, bu durum onların yollarından kalmalarına ve susuz bir yerde gecelemelerine sebep olmuş, sabah namazını kılmak için abdest alacak su bulamamışlardı. Bu olay üzerine teyemmüm hükmünü içeren âyet nâzil olmuştur (Buhârî, “Teyemmüm”, 1, 2; “Tefsîr”, 4/10, 5/3). Ancak bunun Nisâ sûresinin 43. âyeti mi yoksa konumuz olan âyet mi olduğu hususunda görüş ayrılığı vardır (bk. Nisâ 4/43). Daha önce Hz. Peygamber’in açıklama ve uygulamalarıyla farz kılınmış olan abdest ve guslün hükmü bu âyetle pekiştirilmiş ve abdestin ayrıntılarıyla birlikte teyemmüm hükmüne de yer verilmiştir.
Allah Teâlâ, Bakara sûresinin 185. âyetinde olduğu gibi bu âyetin devamında da kulları için güçlük değil kolaylık murat ettiğini ifade buyurarak İslâm’da kolaylığın esas olduğunu bildirmiştir. Hasta iken veya yolculuk esnasında cünüp olanlar, gusül yerine temiz toprakla teyemmüm ederek temizlenebilirler. Aynı şekilde, tuvalete çıkmış, dolayısıyla abdesti bozulmuş olan veya cinsel ilişkide bulunmuş ve her iki halde de su bulamamış olan veya suyu bulduğu halde şiddetli soğuk, hastalık, düşman korkusu ve benzeri sebeplerle onu kullanma imkânı bulamayanlar temiz toprakla teyemmüm ederler.
Meâlinde “cinsel ilişki” diye tercüme ettiğimiz kısmın sözlük anlamı “kadına dokunmak”tır. Mezhep imamları bu ifadeyi farklı şekillerde yorumlamış ve farklı sonuçlara varmışlardır. Ebû Hanîfe’ye göre burada kadınlara dokunmak “cinsel ilişki”den kinaye olup maksat onlarla cinsel ilişkide bulunmaktır. Ona göre şehvetle veya şehvetsiz olarak erkeğin teni kadının tenine dokunmakla abdest bozulmaz. Şâfiî’ye göre bu ifade kinaye değil hakikattir. Maksat, erkeğin teninin kadının tenine dokunmasıdır. İster şehvetle, isterse şehvetsiz olsun erkeğin teni aralarında evlenme engeli oluşturacak düzeyde yakınlık bulunmayan bir kadının tenine dokunduğu takdirde her ikisinin de abdesti bozulur. İmam Mâlik’e göre ise erkek veya kadın karşı cinse şehvetle dokunduğu takdirde abdesti bozulur (bilgi için bk. Cessâs, Ahkâmü’l-Kur’ân, IV, 4; ayrıca bk. Nisâ 4/43).
Yüce Allah abdesti, guslü veya teyemmümü farz kılmakla insanları güçlük içerisine sokmak değil, onları temizlemek ve onlara nimetini tamamlamak istemiştir. Bunlar insanların gücünün üstünde olan işler değildir. Dinde insanların yapamayacağı hiçbir yükümlülük yoktur. İstisnaî durumlarda ise özel kolaylıklar (ruhsat) getirilmiştir. Abdest ve gusül bedeni mikroplardan koruyucu bir temizlik olduğu gibi mânevî olarak da insanı Allah’a yaklaştıran ve onun ibadet için kendisini hazır hissetmesini sağlayan bir iç temizliğidir. Teyemmüm de bir mânevî temizliktir. Hz. Peygamber “Temizlik imanın yarısıdır” buyurarak genel anlamıyla temizlik yanında gusül, abdest ve teyemmümün dindeki önemine işaret etmişlerdir (Müslim, “Tahâret”, 1; Tirmizî, “Da‘avât”, 86).Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 223-227
Kelime Tahlili:
فَاغْسِلُوا (Fağsiluu):Ğasil kökünden türemiştir.Ğasil ise herhangi bir şeyin üzerine su dökülmesidir.
الْكَعْبَيْنِؕ (El Kaabeyn):Kaabeyn iki topuk demektir.
مِنْ حَرَجٍ (Min Haracin)Harec darlık ve sıkıntılı yere denir.
Şeri Hüküm(Hukuksal Durumu)nedir?
1.Hüküm
Kitap ehlinin kestiği yenir mi?

Müfessirlerin çoğuna göre Ehli kitabın kestiği üzerine Allah ismi zikir edlirse yenir.
Hiç bir kitaba ve peyğambere inanmayan deist ve putperestlerin kestikleri yenmez.
Bak Enam 121 de" Üzerine Allahın ismi anılmayanlardan yemeyin" buyuruluyor.
Hz.Aliye ve imamı Şafiye göre:Ben hiristiyanım deyen kişinin hiristiyanlık kurallarına uygun davranması ve ona uygun kesim yapması şartır.
İmamı Azam ve İbni Abbasa göre.Ehli kitabın kestiklerin de bir sorun yoktur.
Kadınlar ile evlenmenin helal olması ise yalınız müslümanlara has bir hakdır.
Ehli Kitab Müslüman hanım ile evlenemez.
2.Hüküm
Abdesti bozulmayan kimsenin namaz kılacağı zaman yeniden abdest alması farzmıdır?

Ayet de eğer abdestsiz iseniz..abdest alın kısmı gizlice anlatılmış..bu sebep den Abdestli iken abdest alınması istenmiş değildir.Bu konu da Müfessirler ve alimler ittifak etmişler.Ayrıca Rasülüllah mekke fethin de bütün namazlarını bir abdestle kılmıştır.
Ayrıca Her vakitde Namaz için abdest aldıkları da vaki olmuştur.
Buradan her vakit için abdest almanın farz değil mübah olduğu anlaşılıyor.
3.Hüküm:
Başa Mesetmenin Hükmü nedir?

Dört mezheb alimlerin içtihadına göre de başa mesetmenin farz olduğu konusun da ittifak vardır.
Başın ne kadarının mesetmenin farz olduğu konusun da bir kaç farklı içtihadları vardır.
1.Hanefilerde başın dörtde biri..ziran Rasülüllahın başın ön kısmını meshettiği rivayeti vardır.
2.Başın bir kaç kılının meshi farz mikdarına yeterlidir.Ayet de başın tamamının yada bir kısmının meshi anlaşılabilir..nitekim sünnet de de buna delil vardır.
3.Hanbeli ve Malikilere göre ise ihtiyaten başın tamamının meshi gerekir.
Zira teyemmüm de yüzlere ve llere tamamına sürmek emredilmişdir..abdest de ise bu daha geeklidir.
4.Hüküm
Cünüplük hali nedir ve hangi şeyleri yapamaz?

Cünüplük şeri bir işdir..Namaz kılamaz,Kurana dokunamaz.Sesli Kuran okuyamaz.
Ayetin Emri,Cünüb iseniz güsül abdesti alın.
Rasülüllahın beyanına göre Cünüblüğün iki sebebi vardır:
1.Meni nin gelmesi..Hadisi şerif de "Güsül etmek ancak meni suyunun gelmesi iledir.buyurulmştur.
2.İki sünnet yerinin biribirine teması ile de cünüb ounur..güsül gerekir.
3.Kadınların..aybaşı halini görmesi durumun da temizlenmek amacıyla da ğusul farzdır.
Bakara 222 de;Temizlenmeyineye kadar kadına yaklaşmayın buyurulmaktadır"..
Sahabenin icmaı ilede lohusa lık dan temizlenmek için de güsül yapmak farzdır.
5.Hüküm:
Boyabdesti alırken ağız ve buruna su vermenin hükmü nedir ?

Hanefi ve Hanbelilere göre farzdır.
Maliki ve Şafilere göre farz değildir.Sünnetdir.
6.Hüküm:Su bulunduğu zaman hasta ve yolcunun durumu nedir?
Su olduğu hal de hasta ve yolcu için teyemmim alması caizdir.
Bu konu da İbni Abbas dan rivayet vardır.Bunun Şartları şöylece sıralanmıştır.
1.Suyun kullanımı hastaya zarar verecekse..
2.Hastanın hastalığının ağırlaşma tehlikesi mevcüdsa..
3.Hastanın bir kısım azaları yaralı ise..yaralı kısım teyemmüm edilir..
[b]7.Hüküm:
Teyemmüm de elleri dirseklere kadar mesetmek farzmıdır?

Bu konu da Nisa 43 e bakın..
Hanefilere göre Yüz ile dirseklere kadar mesetmek farzdır.Şafiler de bu görüştedir.Bu konu da Cabir bin Abdullah dab bir rivayet vardır.
"Teyemmüm iki darb dır..biri yüzü diğeri ise bilekler dirseklere kadar mesetmektir..
Maliki ve Hanbelilere göre yüz ile bileklere kadar Eller mesetmek farzdır.bu konu da Ammar bin Yasir den yapılan bir rivayet vardır.
Bu rivayet de ..Yüz ve .ellerin ayasını mestmiştir..

 
Kurban
Beiträge: 1.052
Punkte: 651
Registriert am: 19.08.2010

zuletzt bearbeitet 07.08.2021 | Top

   

1-2 Hutbe VE R.BÖREKCİZADENİN TÜRKCE HUTBESİ
HADİSLER İLE SÜD EMME KARDEŞLİĞİ

  • Ähnliche Themen
    Antworten
    Zugriffe
    Letzter Beitrag
Anfragen und Anregungen bitte direkt an tiav@hotmail.de adressieren. Vielen Dank!
Xobor Einfach ein eigenes Xobor Forum erstellen
Datenschutz