Enfal Süresi Meal Ve Tefsiri 6-20

#1 von Kurban , 16.02.2024 05:48

Enfal Süresi Meal Ve Tefsiri 6-20

يُجَادِلُونَكَ فِي الْحَقِّ بَعْدَ مَا تَبَيَّنَ كَاَنَّمَا يُسَاقُونَ اِلَى الْمَوْتِ وَهُمْ يَنْظُرُونَؕ ﴿٦﴾
﴾6﴿ Doğru olan apaçık ortaya çıktıktan sonra, sanki gözleri göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi bu konuda seninle tartışıyorlardı.

وَاِذْ يَعِدُكُمُ اللّٰهُ اِحْدَى الطَّٓائِفَتَيْنِ اَنَّهَا لَكُمْ وَتَوَدُّونَ اَنَّ غَيْرَ ذَاتِ الشَّوْكَةِ تَكُونُ لَكُمْ وَيُرٖيدُ اللّٰهُ اَنْ يُحِقَّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهٖ وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِرٖينَۙ ﴿٧﴾
Hatırlayın, Allah size “iki topluluktan biri sizindir” diye vaad ediyordu, siz güçsüz olanın sizin olmasını istiyordunuz, Allah ise iradesi ve sözleriyle hakkı hâkim kılmayı ve inkâr edenlerin kökünü kesmeyi murat ediyordu ki;
لِيُحِقَّ الْحَقَّ وَيُبْطِلَ الْبَاطِلَ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَۚ ﴿
Böylece günah yolunu tutanların hoşlarına gitmese de hakkı hâkim, bâtılı geçersiz kılsın!
Tefsir:Allah Teâlâ, müslümanların ya kervanı ele geçireceklerini veya savaştıkları takdirde düşmanı yeneceklerini, böylece iki kazançtan birinin müslümanlara ait olacağını vaad etmiş, bunu Peygamber’ine bildirmiş, o da müminlere müjdelemişti. Bedir’e geldiklerinde kervanın kaçıp kurtulduğunu, onu korumak üzere yola çıkan düşman kuvvetinin de oraya geldiğini öğrendiler. İlâhî vaad ile bu bilgi yan yana getirildiğinde ihtimal teke inmiş, savaşıldığı takdirde zaferin Allah tarafından garanti edilmiş bulunduğu açıkça ortaya çıkmıştı. Artık yenilgiye ve ölüme sürülen kimselerin korku ve ümitsizlik psikolojisini yaşamak müminlere yakışmazdı; onlara düşen büyük bir şevk ve heyecan, güçlü bir moral içinde düşmanın üzerine yürümekti.
İnsanların can ve mallarına düşkün olmaları ve bunları korumak için gerekeni yapmaları tabiidir. Ancak can ve malın, uğrunda feda edilebileceği başka değerler de vardır; din, namus, vatan, kamu yararı, insan hakları bunlar arasındadır. Kolaya kaçarak, bedel ödemeden değerleri korumak mümkün olmuyorsa zor olan, nefse hoş gelmeyen hareket tarzı tercih edilecek, gereken maddî ve mânevî bedel ödenecektir. İslâm’ın hedefi, müslümanların haklı-haksız servet elde edip zillet ve adaletsizliğe düşülse bile refah içinde yaşamaları değildir. Amaç kendi ülkelerinden başlamak üzere bütün dünyada hakkın, hukukun ve erdemin hâkim olması, zulüm ve baskının ortadan kalkması, dini yaşama ve tebliğ etme imkânının elde edilmesidir. Bedir olayında bu amaca uygun karar ve davranış ise kervanı kovalamak, olmazsa düşmana arkasını dönüp Medine’ye gelmek değil, şeref ve şanla savaşmaktır. Ancak bu takdirde Allah’ın muradı gerçekleşecek, bâtıl yıkılacak ve hak ayakta kalacaktır.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 668-669
اِذْ تَسْتَغٖيثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ اَنّٖي مُمِدُّكُمْ بِاَلْفٍ مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ مُرْدِفٖينَ ﴿٩﴾
Meal :﴾9﴿ Rabbinizden yardım dilediğiniz zamanı hatırlayın. Hemen size, “Meleklerden peşi peşine gelen binlik kuvvetlerle ben size yardım edeceğim” diye cevap verdi.
وَمَا جَعَلَهُ اللّٰهُ اِلَّا بُشْرٰى وَلِتَطْمَئِنَّ بِهٖ قُلُوبُكُمْۚ وَمَا النَّصْرُ اِلَّا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِؕ اِنَّ اللّٰهَ عَزٖيزٌ حَكٖيمٌࣖ ﴿١٠﴾
Tefsir:﴾10﴿ Bunu yalnızca müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Zaten yardım ancak Allah tarafındandır. Allah, kuşkusuz izzet ve hikmet sahibidir.
Tefsir:Bedir Savaşı’nda müslümanların hazırlık ve güçleri yetersizdi. Onlara nisbetle nicelik yönünden güçlü olan ve daha Mekke’den çıkarken savaşı göze almış bulunan müşrikler karşısında galip gelebilmek için ilâhî yardıma ve moral güce ihtiyaç vardı. Savaş kaçınılmaz hale gelince müminler iman ve tevekküllerinin gereği olarak Allah’a sığındılar, O’ndan yardım dilediler. O gün Hz. Peygamber’in rabbine nasıl yakardığını Hz. Ömer şöyle anlatıyor: “Bedir günü gelince Resûlullah, kendi arkadaşlarının 305, müşriklerin ise 1000 kişi kadar olduğunu görerek hemen kıbleye döndü, ellerini kaldırdı ve rabbine yalvarmaya başladı: ‘Allahım, bana olan sözünü yerine getir, vaad ettiğini ver! Allahım eğer şu bir avuç müslümanı helâk edersen yeryüzünde şirk koşmadan sana ibadet eden kimse kalmayacak!’ O, kıbleye dönük vaziyette ellerini her an biraz daha semaya doğru uzatarak durmadan rabbine yalvarıyordu; öyle ki sonunda abası omzundan sıyrılıp yere düştü, Ebû Bekir gelip abasını yerden alarak omzuna örttü, sonra onu kucakladı ve şöyle dedi: ‘Ey Allah’ın elçisi! Artık yeter, O sana vaad ettiğini kesin olarak verecektir!’ Bu hadise üzerine 9. âyet nâzil oldu” (Müslim, “Cihâd”, 58). Bu savaşta Allah’ın vaadinin ve Hz. Peygamber’in duasının neticesi hâsıl olmuş, yardıma gönderilen meleklerin bizzat savaşa katılarak düşmana karşı neler yaptıkları bazı sahâbîler tarafından görülerek nakledilmiştir (Müslim, “Cihâd”, 58).
Bedir Savaşı’nda meleklerin müslümanlara yardımı Âl-i İmrân sûresinin 124-125. âyetlerinde de zikredilmiştir. Orada önce 3000 melekle yardım edileceği, bu yetmezse 2000 melek daha gönderileceği, yardımcı melek sayısının 5000’e çıkarılacağı müjdelenmiştir. Açıklamakta olduğumuz 9. âyette ise yardıma gönderilen melek sayısı “peşi peşine gelen binlik kuvvetle” şeklinde ifade edilmiştir. Bu rakamlar arasında ilk bakışta bir uyumsuzluk var gibidir. Ancak Arapça’daki ifade özelliği veya olayın tarihî bağlamı ve konusu göz önüne alındığında bir uyumsuzluk bulunmadığı görülecektir. Araplar “birçok” yerine “bin, binlerce” kelimelerini de kullanmaktadırlar. Buna göre mâna “birçok melek ile...” demektir. Olaya tarihî tecrübe açısından bakıldığında görülecektir ki savaşlarda takviye güçleri toptan değil, ihtiyaca göre arka arkaya gönderilmekte, bu taktiğin düşman üzerindeki etkisi daha fazla olmaktadır.
Allah bir şeyin olmasını murat edince onun maddî plandaki sebebini de yaratır. Her şey O’nun iradesi ve kudreti ile hâsıl olur. Sünnetullah diye de ifade edilen ilâhî âdete, kural ve kanunlara göre sonuç, kulun irade ve fiiline de bağlanmışsa bu takdirde insan üzerine düşeni yapacaktır. Bedir Savaşı’nda müslümanlar kendilerine düşeni yapmışlardır, Allah vaad ve murat ettiği için zafer kazanılacaktır. Bazılarınca bunun hem kendileri hem de yardım konusunda etkileri görülen melekler gönderilerek yapılmasının hikmeti, “zaferin müjdesi olsun ve bu sayede kalpler yatışsın, sonuç hakkında güven oluşsun” diyedir.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 669-670
اِذْ يُغَشّ۪يكُمُ النُّعَاسَ اَمَنَةً مِنْهُ وَيُنَزِّلُ عَلَيْكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً لِيُطَهِّرَكُمْ بِه۪ وَيُذْهِبَ عَنْكُمْ رِجْزَ الشَّيْطَانِ وَلِيَرْبِطَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ وَيُثَبِّتَ بِهِ الْاَقْدَامَۜ ﴿١١﴾
Karşılaştır 11: En kritik anda Allah, bütün endişelerinizi unutturacak bir emniyet sebebi olarak sizi hafif ve tatlı bir uykuya daldırıyordu. Sizi maddeten ve mânen temizlemek, şeytanın içinize attığı bütün kötü duyguları gidermek, kalplerinizi kuvvetlendirmek ve ayaklarınızın yere sağlam basmasını sağlamak için üzerinize gökten su indiriyordu.
Tefsir:
Müslümanların Bedir’deki karargâhları kumluktu, bu sebeple kolaylıkla yürünemiyordu. Ayrıca mevcut su azaldığından, su sıkıntısı da baş göstermişti. Abdest ve gusül için yeterli su bulmakta güçlük çekiliyordu. Şeytan da gerek bu sıkıntılarla gerekse müşriklerin çok ve kuvvetli olması ile mü’min yüreklere korku salmaya çalışıyordu. O gece Allah Teâlâ yağmur yağdırdı. Vâdiden seller aktı. müslümanlar kaplarını doldurdular, abdest aldılar, guslettiler ve hayvanlarını suladılar. Yağan yağmur, aynı zamanda tozları yatıştırdı ve zemini sağlamlaştırdı. Kureyş müşrikleri ise yağmur sebebiyle yerlerinden ayrılamadılar, hareketsiz kaldılar. Ayrıca Allah Teâlâ müslümanlara sükûnet verici, dinlendirici bir uyku hâli bahşetti. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân, IX, 256 vd.)
Âyet-i kerîmede o gece yağmurun yağdırılmasının dört hikmetinden bahsedilir:
› Müslümanların kirlerini temizlemelerini, hadesten ve necâsetten tahâret almalarını sağlamak; böylece gönüllerini huzura kavuşturmak.
› Kalplerine arız olan şeytanî vesvese ve düşünceleri temizlemek. Düşman ordusu, Bedir suyunu tuttuklarından, şeytan müslümanları susuzluktan kırılmakla korkutuyordu. Eğer doğru yol üzere bulunsalardı böyle bir sıkıntıya maruz kalmayacaklarını fitliyordu.
› Yağmur vesilesiyle, Allah’ın kendilerine olan yardımının devam ettiğini görerek mü’minlerin kalplerinin kuvvet bulması; Allah’a olan tevekkül ve teslimiyetlerinin artması ve birbirlerine olan bağlarının da kuvvetlenmesi.
› Yağmurun kumları ıslatıp pekiştirmesi sebebiyle ayakların kumlara batmamasını, gömülüp kaymamasını sağlamak. Böylece düşman karşısında da sapasağlam durmalarına yardımcı olmak.İlâhî yardımın bir diğer şekli, meleklerin yardıma inmesi ve kafirlerin kalplerine korku salması şeklinde tecelli ediyordu:
اِذْ يُوح۪ي رَبُّكَ اِلَى الْمَلٰٓئِكَةِ اَنّ۪ي مَعَكُمْ فَثَبِّتُوا الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ سَاُلْق۪ي ف۪ي قُلُوبِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ فَاضْرِبُوا فَوْقَ الْاَعْنَاقِ وَاضْرِبُوا مِنْهُمْ كُلَّ بَنَانٍۜ ﴿١٢﴾
12: Rabbin bir taraftan da meleklere şunları vahyediyordu: “Ben elbette sizinle beraberim; siz de mü’minlerin sarsılmamalarını sağlayın! Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım, siz de onların boyunlarının üzerine vurun; onların yay ve kılıç tutan bütün parmak uçlarını doğrayın!”
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ شَٓاقُّوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُۚ وَمَنْ يُشَاقِقِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ ﴿١٣﴾
13: Bu ceza, onların Allah ve Rasûlü’ne baş kaldırmaları sebebiyledir. Kim Allah ve Rasûlü’ne baş kaldırırsa şunu bilsin ki, Allah’ın cezalandırması çok şiddetlidir.
ذٰلِكُمْ فَذُوقُوهُ وَاَنَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابَ النَّارِ ﴿١٤﴾
14: İşte zâlimlerin dünyadaki cezası budur. Ey müşrikler, şimdilik tadın onu bakalım! Kâfirler için bir de cehennem azâbı olduğunu unutmayın!
Tefsir:Allah Teâlâ’nın kâfirlerin kalplerine korku salması, müslümanlara olan en büyük manevî destektir. Buna göre savaşın en önemli hedeflerinden biri, düşmanı korkutmak, moralini bozmak ve gözünü yıldırmaktır.Meleklere verilen “Vurun!” emri, onların Bedir de fiilî olarak savaşa katıldıklarını haber verir. Bununla alakalı sahih rivayetlerden bazıları şöyledir:
Resûlullah (s.a.s.) Bedir günü:
“Ben Bedir’de müşriklerle birlikte bulunmuş, ibret verici şeyler müşâhede etmiş ve melekleri görmüştüm. Onlar gökle yer arasında Kureyşlileri öldürüyor, esir ediyorlardı. O zaman kendi kendime: «Peygamber olduğu söylenen bu zat, muhakkak Allah tarafından korunuyor!» dedim. Gördüğüm şeylerden hiç kimseye bahsetmedim.” (Hâkim, III, 562/6084)
Ebû Dâvûd el-Mâzinî de şöyle der:
“Bedir gününde, müşriklerden bir adamı vurup öldüreyim diye tâkip ettim. Kılıcım daha ona dokunmadan başının yere düştüğünü gördüm! Anladım ki onu benden başkası, yâni bir melek öldürdü!” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 450)
Kâfirlerin böyle bir cezaya uğramaları; Allah ve Rasûlü’ne karşı çıkmaları, onlarla savaşa cüret etmeleridir. Fakat bu, sadece dünyadaki cezalarıdır. Âhirette ise cehenneme gireceklerdir.O halde mü’minler, göremedikleri âlemde cereyan eden bu ilâhî gerçeklerin farkında olarak korkmadan ve geri kaçmadan savaşa devam etmelidirler:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا لَق۪يتُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا زَحْفًا فَلَا تُوَلُّوهُمُ الْاَدْبَارَۚ ﴿١٥﴾
وَمَنْ يُوَلِّهِمْ يَوْمَئِذٍ دُبُرَهُٓ اِلَّا مُتَحَرِّفًا لِقِتَالٍ اَوْ مُتَحَيِّزًا اِلٰى فِئَةٍ فَقَدْ بَٓاءَ بِغَضَبٍ مِنَ اللّٰهِ وَمَأْوٰيهُ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ ﴿١٦﴾
Karşılaştır 15: Ey mü’minler! Ordular hâlinde kâfirlerle savaşmak üzere karşılaştığınız zaman sakın onlara arkanızı dönüp kaçmayın!
Karşılaştır 16: Tekrar savaşmak için bir tarafa çekilme veya başka bir birliğe katılma gibi taktik gereği maksatlar dışında her kim o günde düşmana arkasını dönüp kaçarsa, hiç şüphesiz Allah’ın çok şiddetli bir cezasını üzerine çekmiş olur. Onun nihâî varacağı yer cehennemdir. Cehennem ise ne kötü bir varış yeridir!
Tefsir:Savaşta düşman korkusuyla dönüp kaçmak büyük günahlardan biridir. Resûlullah (s.a.s.):
“–İnsanı helâke sürükleyen yedi şeyden sakınınız” buyurmuştu. Sahâbîler:
“–Ey Allah’ın Rasûlü, onlar nelerdir?” diye sordular. Nebiyy-i Ekrem (s.a.s.) şöyle cevap verdi:
“–Allah’a şirk koşmak, sihir ve büyü yapmak, dînî bir ceza ile kanunlara göre öldürülen müstesna Allah’ın öldürülmesini haram kıldığı bir insanı katletmek, faiz yemek, yetim malı yemek, düşmana hücum sırasında savaştan kaçmak, hiçbir şeyden haberi olmayan iffetli müslüman kadınlara zinâ isnad etmek.” (Buhârî, Vesâyâ 23; Hudûd 44; Müslim, İman 145)
Savaştan kaçmak, aynı zamanda müslüman için bir ardır. Bu sebeple âyette “arkanızı dönmeyin” buyrulmuştur. Bu ifade savaştan kaçmayı kötülemekte ve düşman karşısında bozguna uğramanın ne kadar âdî bir davranış olduğunu göstermektedir. Ayrıca bu, sadece utanç vermekle kalmayıp, sahibini Allah’ın gazabına uğratan ve neticede onu cehenneme mahkum eden pek çirkin bir davranıştır.
Ancak şu iki durumda düşman karşısından ayrılmak mümkündür:
› Taktik icabı, yeniden dönüp çarpışmak; düşmanı yanıltıp daha iyi vurmak,
› Başka bir müslüman birliğe katılıp orada mevzilenmek.
Müslüman, Allah yolunda bütün gücüyle savaşmalı fakat elde ettiği başarıyı kendinden değil Rabbinden bilmelidir. Bu hususta mü’minleri ikaz sadedinde buyruluyor ki:
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ قَتَلَهُمْۖ وَمَا رَمَيْتَ اِذْ رَمَيْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ رَمٰىۚ وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِن۪ينَ مِنْهُ بَلَٓاءً حَسَنًاۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ ﴿١٧﴾
Karşılaştır 17: Onları savaşta siz kendi kuvvetinizle öldürmediniz; onları Allah öldürdü. Rasûlüm! Düşmana bir avuç toprak attığın zaman da sen atmadın; Allah attı. Allah, mü’minleri böylece neticesi güzel bitecek bir imtihana tâbi tuttu. Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işiten, kemâliyle bilendir.
Tefsir:Bu âyetlerin iniş sebebiyle alakalı rivayetlerin iki tanesi şöyledir:
› Allah Resûlü (s.a.s.) Bedir savaşı günü eline bir avuç kum alıp müş‏riklere doğru attı ve: “Yüzler çirkinle‏şsin!” buyurdu. Atılan kum taneleri orada bulunan bütün müş‏riklerin gözlerine doldu. Nitekim müşriklerden hadiseyi bizzat yaşayan Hakîm b. Hizâm ‏şöyle anlatıyor: “Bedir günü gökten yere doğru gelen bir ses iş‏ittik. Sanki bir taşa çarpan kum sesiydi. Meğer Allah Resûlü o kumu atmış‏ ve biz bozguna uğramıştık. İş‏te “Düşmana bir avuç toprak attığın zaman da sen atmadın; Allah attı” (Enfâl 8/17) âyeti bundan bahseder. (Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 237)
› Bedir savaşı dönüşü ashâb-ı kirâm, bu savaşta yaptıklarını anlatıp: “Ben filân filânı öldürdüm, ben şöyle şöyle yaptım” gibi konuşmalarla birbirlerine karşı övünmeye başladılar. Bu sebeple, öldürenin de, her şeyi takdir edenin de Allah Teâlâ olduğunu, kulun ise bu işlere yalnız kastı ve kesbi ile katıldığını bildirmek üzere bu âyet-i kerîme nâzil oldu. (Kurtubî, el-Câmi‘, VII, 384)
Bedir savaşında tecellî eden zafer, ganimet ve Hakk’ın delillerini görmek gibi durumlar, Allah Teâlâ’nın mü’minlere hususi ikramları olmuştur. Âdetâ savaşın bütün ilâhî planları, mü’minleri en külfetsiz yoldan zafere eriştirmek, kâfirlerin tuzaklarını zayıflatıp, hilelerini boşa çıkarmak üzere yapılmıştır. Bu sebeple müşriklere hitaben buyuluyor ki:
ذٰلِكُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ مُوهِنُ كَيْدِ الْكَافِر۪ينَ ﴿١٨﴾
18: İşte Allah, mü’min olduğunuz için size böyle davranıyor. Hiç şüphesiz Allah, kâfirlerin tuzak ve tedbirlerini işlemez hale getirir.
Tefsir:Bu âyetlerin iniş sebebiyle alakalı rivayetlerin iki tanesi şöyledir:
› Allah Resûlü (s.a.s.) Bedir savaşı günü eline bir avuç kum alıp müş‏riklere doğru attı ve: “Yüzler çirkinle‏şsin!” buyurdu. Atılan kum taneleri orada bulunan bütün müş‏riklerin gözlerine doldu. Nitekim müşriklerden hadiseyi bizzat yaşayan Hakîm b. Hizâm ‏şöyle anlatıyor: “Bedir günü gökten yere doğru gelen bir ses iş‏ittik. Sanki bir taşa çarpan kum sesiydi. Meğer Allah Resûlü o kumu atmış‏ ve biz bozguna uğramıştık. İş‏te “Düşmana bir avuç toprak attığın zaman da sen atmadın; Allah attı” (Enfâl 8/17) âyeti bundan bahseder. (Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 237)
› Bedir savaşı dönüşü ashâb-ı kirâm, bu savaşta yaptıklarını anlatıp: “Ben filân filânı öldürdüm, ben şöyle şöyle yaptım” gibi konuşmalarla birbirlerine karşı övünmeye başladılar. Bu sebeple, öldürenin de, her şeyi takdir edenin de Allah Teâlâ olduğunu, kulun ise bu işlere yalnız kastı ve kesbi ile katıldığını bildirmek üzere bu âyet-i kerîme nâzil oldu. (Kurtubî, el-Câmi‘, VII, 384)
Bedir savaşında tecellî eden zafer, ganimet ve Hakk’ın delillerini görmek gibi durumlar, Allah Teâlâ’nın mü’minlere hususi ikramları olmuştur. Âdetâ savaşın bütün ilâhî planları, mü’minleri en külfetsiz yoldan zafere eriştirmek, kâfirlerin tuzaklarını zayıflatıp, hilelerini boşa çıkarmak üzere yapılmıştır. Bu sebeple müşriklere hitaben buyuluyor ki:
اِنْ تَسْتَفْتِحُوا فَقَدْ جَٓاءَكُمُ الْفَتْحُۚ وَاِنْ تَنْتَهُوا فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَاِنْ تَعُودُوا نَعُدْۚ وَلَنْ تُغْنِيَ عَنْكُمْ فِئَتُكُمْ شَيْـًٔا وَلَوْ كَثُرَتْۙ وَاَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟ ﴿١٩﴾
19: Ey müşrikler! Siz zafer mi umuyordunuz; işte zaferi (!) gördünüz! Eğer küfürden ve Peygamber’e düşmanlıktan vazgeçerseniz, bu sizin için daha hayırlı olur. Yok, yeniden savaşmaya ve düşmanlığa kalkışırsanız, biz mü’minlere yine yardım ederiz. Bilin ki, sayıca ne kadar çok olursanız olun, büyük bir topluluk hâlinde bulunmanızın size vereceği hiçbir fayda yoktur. Çünkü Allah, mü’minlerle beraberdir.
Tefsir:Burada müşriklere alayvari bir hitapta bulunulur. Çünkü onlar kesin bir zafer elde etmek üzere Bedir’e gelmişlerdi. Gelirken de Kâbe’nin örtüsüne sarılıp: “Allahım, iki ordudan daha üstün olanına, iki topluluktan daha doğru yolda bulunanına, iki gruptan daha iyisine ve din bakımından daha faziletli olanına yardım et!” diye dua etmişlerdi. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân, IX, 275) Zafer gerçekleşti; fakat hiç de onların istediği gibi olmadı. Savaş, müslümanların galibiyeti ile neticelendi. Bu vesileyle müşriklere, başlarına gelen musibetten ders alıp, Allah ve Rasûlü ile savaşmaktan vazgeçmeleri, bunun kendileri için daha hayırlı olacağı tavsiye edilir. Bu tavsiyeyi tutmadıkları takdirde başlarına gelecekler şöyle ihtar edilir:
Tekrar saldırdıkları takdirde Allah mü’minlere yine yardım edecek ve kâfirler yine mağlup olacaklar.
Sayıca ne kadar çok ve ne kadar zengin olurlarsa olsunlar toplulukları kendilerine bir fayda sağlamayacak.
Her durumda Allah, mü’minlerin yanında, kâfirlerin karşısında yer alacaktır.
Ancak mü’minler de Allah’ın kendileriyle beraber oluşunu kayıtsız şartsız sanmamalı, bu beraberliğin devamı için gelen âyetlerde beyân buyrulan tâlimatlara sımsıkı sarılmalıdırlar:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَوَلَّوْا عَنْهُ وَاَنْتُمْ تَسْمَعُونَۚ ﴿٢٠﴾
20: Ey iman edenler! Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Söylediklerini işitip durduğunuz halde ondan yüz çevirmeyin!
وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ قَالُوا سَمِعْنَا وَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ ﴿٢١﴾
20: Ey iman edenler! Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Söylediklerini işitip durduğunuz halde ondan yüz çevirmeyin!
Karşılaştır 21: Bir de kulaklarından kalplerine hiçbir şey girmediği halde, “İşittik!” diyen kimseler gibi olmayın!
Tefsir:Mü’minlere hususi olarak hitap edilmesi, onların şan ve şereflerini yüceltmek içindir. Bu lutufkâr hitapla Allah onlardan, kendisine ve Rasûlü’ne itaat emrini yeniler ve onları gerçeklere yüz çevirmekten sakındırır.
İşitmedikleri halde “İşittik!” diyenler, Allah ve Rasûlü’ne iman ve itaat kastiyle kulak vermeyen, dinleseler de bozuk niyetlerle dinleyen, işittikleri şeyler üzerinde akl-i selîm ile düşünmeyen yahudiler, münafıklar veya müşriklerdir. Böyleleri hiç işitmemiş ve haktan yüz çevirmiş kimse konumundadır.
Buna göre “işittik ve itaat ettik” diyen mü’minler, bu sözlerinin gereği neyse onu yerine getirmelidirler. Eğer emirleri yerine getirmede kusurlu davranıp bunları edâ etmez, buna karşılık bir kısım yasakları yapmaya da yönelirse, buna “işitme ve itaat etme” denmez. Böyle biri ancak, iman ettiğini söylediği halde içten içe küfrünü gizleyen münafıktan başkası olamaz. Bu gibilerin gerçek durumlarını ve iç dünyalarını haber vermek üzere buyruluyor ki:

 
Kurban
Beiträge: 1.013
Punkte: 651
Registriert am: 19.08.2010

zuletzt bearbeitet 17.02.2024 | Top

   

Enfal Süresi Meal Ve Tefsiri 21-37
Enfal Süresi Meal Ve Tefsiri 1-5

  • Ähnliche Themen
    Antworten
    Zugriffe
    Letzter Beitrag
Anfragen und Anregungen bitte direkt an tiav@hotmail.de adressieren. Vielen Dank!
Xobor Einfach ein eigenes Xobor Forum erstellen
Datenschutz