Enfal Süresi Meal Ve Tefsiri 1-5

#1 von Kurban , 15.02.2024 04:39

Enfal Süresi Meal Ve Tefsiri 1-5

Hakkında
Medine döneminde hicretin ikinci yılında Bedir savaşından sonra inmiştir.75 âyettir. Sûre, adını ilk ayetteki “el-Enfâl” kelimesinden almıştır. “Enfâl”, savaş ganimetleri demektir. Sûrede başlıca, savaş, özellikle Bedir savaşı sonrası elde edilen ganimetlerle, bunların kimlere ve nasıl pay edileceği konu edilmektedir.
Nuzül
Mushaftaki sıralamada sekizinci, iniş sırasına göre seksen sekizinci sûredir. Bakara sûresinden sonra, Âl-i İmrân’dan önce inmiştir.
Sûrenin 30-36. âyetleri dışında kalan kısmının Medine’de indiğinde ittifak vardır. Bu yedi âyet ise bazı müfessirlere göre Mekke’de nâzil olmuştur. Sûre Medine’de, Bakara’dan sonra ikinci sırada gelmeye başlamış, fakat araya başka sûrelerin bazı âyetlerinin nüzûlü de girmiştir.
Başka bir tefsir de: اَلأنْفَالُ (enfâl), “nefel” kelimesinin çoğuludur. “Nefel”, aslın üzerine ziyâde olan şey demektir. Namaz, oruç ve zekâtta farz olan miktarın üzerine ilâve edilen kısma “nâfile” dendiği gibi, savaşta da asıl karşılık olan âhiret mükâfâtı üzerine ziyâde dünyevî bir menfaat olan ganimete de bu mânada “nefel” denmiştir.
Ganimetler önceki ümmetlere helâl değildi. Allah Teâlâ, bunu ilk defa Peygamberimiz’e ve ümmetine helâl kıldı. müslümanlar ilk olarak Bedir savaşı sonrasında ganimet elde ettiler. Ancak ganimetlerin bölüşülmesiyle ilgili aralarında bir kısım tartışmalar yaşandı. Sonunda gelip bunun hükmünü Peygamber Efendimiz’e sordular. Âyetin de inişine sebep olan bu tartışmalardan biri şöyle vuku bulmuştur:
Hicretin üzerinden bir buçuk yıl geçip ramazan ayı gelince müslümanlar Medine yakınlarındaki Bedir mevkiinde, Mekkeli müşriklerle ilk önemli savaşlarını yapmışlardı. Savaş müslümanların zaferiyle sonuçlanmış, düşmandan ganimet de elde edilmişti. Ganimetlerin paylaşımı konusunda daha önceden uygulanarak sabit olmuş İslâmî bir kural bulunmadığı için, doğrudan çarpışmaya katılanlarla cephe gerisinde hizmet verenler, gençlerle yaşlılar, teşvik vb. maksatlarla kendilerine ödül vaad edilmiş kimselerle buna razı olmayanlar arasında ihtilâf çıkmıştı. Ayrıca bu savaşta kardeşini şehid vermiş olan Sa‘d b. Ebû Vakkās da müşriklerden Saîd b. Âsî’yi katletmiş, maktulün kılıcını alarak Resûlullah’a gelmiş, bunun kendisine verilmesini istemişti. İşte bu olaylar ve talepler üzerine daha Bedir’den ayrılmadan ve ganimetler paylaştırılmadan sûrenin ilk âyeti nâzil olmuştur. Bazı müfessirlere göre Hz. Peygamber’i ve müminleri savaşa teşvik eden, iman cephesinin bire karşı on kişiyle savaşsalar bile galip geleceklerini bildiren 64-65. âyetler savaştan önce gelmiştir. Şu halde sûrenin Medine’de, Bedir Savaşı sırasında gelmeye başladığı kesinlik kazanmakta, tamamlanmasının ise daha sonraki zamanlarda olduğu anlaşılmaktadır (İbn Kesîr, III, 545; İbn Âşûr, IX, 245-246).
Başka bir tefsir de: Ganimetler önceki ümmetlere helâl değildi. Allah Teâlâ, bunu ilk defa Peygamberimiz’e ve ümmetine helâl kıldı. müslümanlar ilk olarak Bedir savaşı sonrasında ganimet elde ettiler. Ancak ganimetlerin bölüşülmesiyle ilgili aralarında bir kısım tartışmalar yaşandı. Sonunda gelip bunun hükmünü Peygamber Efendimiz’e sordular. Âyetin de inişine sebep olan bu tartışmalardan biri şöyle vuku bulmuştur:
Bedir günü Sa‘d b. Ebî Vakkâs ve Ensâr’dan birisi ganimet toplamaya çıkmışlardı. Yerde atılmış durumda bir kılıç gördüler ve ikisi birden onu almak için koştular. Sa‘d: “O benimdir, onu ben alacağım” dedi. Ensâr’dan olan kişi de: “Hayır, o benimdir, Allah’ın Rasûlü’ne gidip onun hükmünü soruncaya kadar bu kılıcı sana teslim etmeyeceğim” dedi. Gelip Resûl-i Ekrem (s.a.s.)’e sordular da Allah’ın Rasûlü: “Ey Sa‘d, bu kılıç ne senin ne de onundur. Fakat o, benimdir” buyurdu. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu. (Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, IX, 162)
Ganimetlerin taksimiyle alakalı hükümleri açıklayan bilgiler, bu sûrenin 41. âyetinde gelecektir. Dolayısıyla burada verilen cevapta hâdisenin daha çok ahlâkî cephesine ehemmiyet verilmiş ve mü’minler dünya menfaatine karşı ikaz edilerek, İslâm kardeşliğinin her şeyden daha kıymetli olduğuna işaret edilmiştir. Buna göre:
Ganimetler Allah ve Rasûlü’ne aittir. Bunların mülkiyeti Allah’ındır ve taksimatı konusunda hüküm vermek de O’nun elindedir. Allah’ın verdiği hükmü tebliğ ve icra edecek olan ise Peygamber (s.a.s.)’dir. O halde mü’minlere yaraşan, imanlarının bir gereği olarak, Allah’tan korkmak, O’nun gazabını çekecek davranışlardan sakınmak, aralarını ıslah etmek, basit menfaatler peşinde koşarak kardeşlik hukukunu ihlal etmemek, her durumda Allah ve Rasûlü’nün emrine itaat etmektir. Vasıfları aşağıdaki âyetlerde sayılan kâmil bir mü’min olmanın cehd ve gayreti içinde olmaktır:
Konusu
Kur’an-ı Kerîm’in bir özeti olan Fâtiha sûresinde Allah’ın lutfuna mazhar olanlarla O’nun gazabına uğrayanlardan ve doğru yoldan sapanlardan söz edilmiş, yalnız Allah’a kulluk eden ve sadece O’ndan yardım dileyenlere doğru yoldan ayrılmamaları telkin buyurulmuştu. Kulluk yolundan sapanların bir kısmı bu yolda sebat edenlere düşman oldukları ve onlara hayat hakkı tanımadıkları için tarih boyunca hak ile bâtılın mensupları arasında mücadele devam etmiştir. Bu mücadelenin bazan kaçınılmaz hale gelen şekillerinden biri de savaştır. Sûrenin asıl konusu Bedir örneğinden hareketle genel olarak savaşın amacı, barış, savaşta ele geçen esirler ve ganimetle ilgili hükümlerdir. Kur’an’ın temel amacı insanlara iman, ibadet ve ahlâk değerlerini kazandırmak olduğu için sûrede yeri geldikçe bu doğrultuda şu konulara yer verilmiştir:
1. Gerçek bir müminde bulunması gereken nitelikler,
2. Hicret,
3. Allah’ın ihlâslı ve fedakâr kullarına müstesna yardımları,
4. Allah ve resulüne itaatin gerekliliği ve sonuçları,
5. Takva ahlâkı ile hakkı bâtıldan ayırma bilinci arasındaki ilişki,
6. İnkârın dünya ve âhiret hayatında insana getirdikleri,
7. Allah’ın lutuf, nimet ve cezasının, kulların kendilerini değiştirme ve iyileştirme çabalarıyla bağlantısı,
8. Maddî ve mânevî değerleri koruyabilmek ve meşrû savunmayı gerçekleştirebilmek için gerekli olan stratejik donanım ve hazırlık,
9. Müminler arasındaki birlik ve dayanışma ilişkisinin (velâyet) şartları ile boyutları.
Enfal suresi okumak neye iyi gelir?
Bazı rivayetlere göre, Enfal Suresi okumanın; hapisten kurtulma, iftiradan temizlenme, haksızlıklara karşı kazanma ve küslerin barışması gibi faziletleri bulunmaktadır. Bu surenin özellikle Ramazan ayının ilk günü okunması tavsiye edilmektedir.

Bismillahirrahmanirrahim / بِسْــــــــــــــــــمِ اﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم . Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْاَنْفَالِؕ قُلِ الْاَنْفَالُ لِلّٰهِ وَالرَّسُولِۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَصْلِحُوا ذَاتَ بَيْنِكُمْࣕ وَاَطٖيعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُٓ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنٖينَ ﴿١﴾
﴾1﴿ Sana ganimetleri soruyorlar. Ganimetlerin Allah’a ve resulüne ait olduğunu söyle! O halde siz gerçek müminler iseniz Allah’a karşı saygısızlıktan sakının, aranızı düzeltin, Allah ve resulüne itaat edin.
Tefsir:“Ganimetler” diye çevrilen enfâl kelimesi, lugat mânası “fazlalık, fazladan” demek olan nefelin çoğuludur. Düşmandan elde edilen maddî değerler için fıkıhta üç terim kullanılmaktadır: Nefel, ganimet, fey. Savaşarak elde edilene ganimet, savaşmadan ele geçirilene fey denilmektedir. Nefel ise hem ganimet mânasında hem de ganimetin belli bir parçasını ifade etmek için kullanılmıştır. Açıklamakta olduğumuz âyette enfâl, ganimet mânasını ifade etmektedir. Ancak Hz. Peygamber’in gerekli gördüğü hallerde bazı kimselere ganimetten bir şeyler verdiğini (tenfîl) bildiren hadislerde (Müslim, “Fezâilü’s-sahâbe”, 44) kelime dört mânada kullanılmıştır: a) Bir düşman askerini öldüren kimseye verilen “maktulün üzerinden çıkan zatî eşyası” (seleb). Bunda tahmîs uygulanmaz; yani beşte biri hazine için alınmazdı. b) Savaşa girip ganimet elde etmiş bulunan bir kıtaya, tahmîsten sonra ödül olarak verilen pay. c) Ganimetin beşte birinden verilen ödüller, yapılan yardımlar.
d) Ganimetin bütününden çobanlık, istihbarat, kılavuzluk gibi hizmetleri üstlenen kimselere verilen pay (Ebû Ubeyd, s. 430).
Bedir Savaşı’nda ele geçirilen ganimetlerin kimlere ait olacağı ve nasıl paylaştırılacağı konusunda, bazı sahâbîler arasında tereddüt ve tartışma ortaya çıkınca Allah Teâlâ ganimetin nasıl paylaştırılacağını belirlemeden önce, bu tavrın ahlâkî sakıncasına işaret buyurmuş ve eğitmeye yönelik telkinlerde bulunmayı murat etmiş; savaşta ve barışta müminlerin asıl hedef ve vazifelerinin neler olduğunu, nelere öncelik vermeleri gerektiğini açıklamıştır. Buna göre her şey gibi ganimet de Allah’ındır. O’nun resulü vahyi tebliğ etme ve dini öğretme yanında örnek gösterme ve uygulama vazifesi ile de yükümlü kılınmıştır. Tam mânasıyla mülk olarak Allah’a ait bulunan ganimetin kullarına nasıl paylaştırılacağını açıklama ve bunu uygulama vazifesi de Resûlullah’a aittir. Müminler ganimet için savaşmamalı, ganimete göz dikmemeli, bir şey verilirse almalı, verilmezse hak iddia etmemelidir. Mülkiyeti Allah’a, kullanım ve dağıtım şekillerindeki tasarruf hakkı da Resûlullah’a ait bulunan bir madde üzerinde tartışan, bu arada birilerinin öfkelenmesine ve incinmesine sebep olanlara düşen vazife ise hemen gönül almak, ilişkileri yeniden normal çizgiye getirmek ve güzelleştirmektir. “Ganimetin Allah’a ve resulüne ait olması” böyle anlaşılınca ileride gelecek olan ve ganimetlerin beşe bölüneceğini, beşte birinin Allah’a, Peygamber’e, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara ait olduğunu ifade eden âyetin bunu neshettiğini, hükmü değiştirdiğini söylemenin anlamı kalmamaktadır. Bu âyet konunun ahlâkî boyutunu, meseleye bir kul gibi yaklaşmanın örneğini vermekte, 41. âyet ise Allah’ın kendine ait olanı nasıl dağıtmayı murat ettiğini açıklamaktadır. Bazı tefsir ve fıkıh âlimlerine göre bu âyet, ganimet ile ilgili hüküm ve uygulamanın ilk aşamasını açıklamaktadır. Hz. Peygamber Bedir Savaşı’nda alınan ganimetlere bu âyetin hükmünü uygulamış, tamamı kendisine bırakılmış bulunan ganimetin beşte birini (tahmîs) ayırmadan hepsini gazilere dağıtmıştır. Sonra ganimetin beşte birini ayırmasını, geri kalanı savaşa katılanlara dağıtmasını bildiren 41. âyet gelmiş ve bu âyetin hükmünü değiştirmiştir (Ebû Ubeyd, s. 426). Burada neshi kabul etmeyen fakih ve müfessirlere göre iki âyeti, yukarıda açıklandığı şekilde anlayıp birleştirmek, birlikte uygulamak mümkündür, nesih söz konusu değildir, ayrıca Hz. Peygamber’in Bedir Savaşı’nda tahmîsi uygulamadığı yönündeki rivayet de sağlam bir rivayet zincirinden yoksundur (İbn Kesîr, III, 549-550).
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذٖينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَاِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ اٰيَاتُهُ زَادَتْهُمْ اٖيمَاناً وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ ﴿٢﴾
﴾2﴿ Müminler o kimselerdir ki, Allah’ın adı anıldığında yürekleri titrer, kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğunda bu onların imanlarını arttırır. Onlar yalnızca rablerine güvenirler.
اَلَّذٖينَ يُقٖيمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَؕ ﴿٣﴾
﴾3﴿ Namazlarını özenle kılarlar, kendilerine verdiğimiz şeylerden bir kısmını Allah yolunda harcarlar.
Tefsir:Dünya bir imtihan yeri, dünya hayatı da imtihandır. İnsanlar çeşitli imkân ve nimetleri kullanma, emirlere itaat, yasaklardan kaçınma, felâket, musibet ve kayıplar karşısında tercih edilen tutum ve davranışlar bakımından imtihan edilmektedirler. Sahâbîlerden bir kısmının savaş ganimeti konusundaki beklentileri, bu beklentiler gerçekleşmeyince takındıkları tavır, kâmil iman ve takvâ sahibi müminlere yakışmadığı, imtihanda eksik puan almaya sebep olabileceği için “gerçek ve kâmil müminlerin sahip olmaları gereken nitelikler” konusunda bir açıklamayı gerekli kılmıştır.

Burada gerçek müminlerin beş vasfı açıklanmış, arkasından da bunları gerçekleştiren ve imtihanı kazananların elde edecekleri sonuç ve ödüller bildirilmiştir: 1. Kâmil mânada mümin olanların imanlarıyla duyguları arasında bir etkileşim vardır; Allah’ı andıklarında, kendilerine Allah’tan söz edildiğinde heyecan duyarlar, gönüllerinde korku ile coşku karışımı duygular oluşur. 2. Allah’ın âyetleri okundukça hem yeni bilgiler edinir ve bunlara da iman etmek suretiyle inançlarını nicelik yönünden arttırırlar hem de her bir âyet, ihtiva ettiği incelik, güzellik, hikmet ve bilgiler sebebiyle Kur’an’ın Allah’tan geldiğine delil teşkil ettiği için nitelik yönünden imanlarını güçlendirirler. 3. Müminler de mal, mülk, evlât, eş dost edinirler, fakat onların dayanıp güvendikleri bu fâni varlıklar değil, her şeyi yaratan ve mülkün gerçek sahibi olan Allah’tır. 4. Namaz, Allah ile kurulan bağın gerçekleştiği en uygun ve en güzel vasıta olduğu için onu büyük bir özenle ifa etmeye çalışırlar. 5. Allah’ın verdiği rızıktan kendileri yararlandıkları gibi yakından uzağa doğru başkalarının da ondan yararlanmasına imkân verirler; nafaka, zekât ve sadaka verme, vakıf kurma, ödünç verme ve kullandırma, ikram etme gibi malî vazife, yardım ve iyilikleri ihmal etmezler.
İslâm düşünce tarihinde imanın artma ve eksilme kabul edip etmeyeceği konusu tartışılmıştır. İman terimine, haklı olarak “tasdik” (dini doğrulama, inanma) mânası veren Sünnî kelâmcılara göre tasdik bölünmeye müsait olmadığı, inanılacak konular da belirlenmiş ve sınırlanmış bulunduğu için bunların nicelik yönünden artması veya eksilmesi mümkün değildir. Bu âyette olduğu gibi artma veya eksilmeden söz eden metinleri şu şekillerde yorumlamak ve anlamak gerekir: a) Dine toptan ve ilke olarak inananlar, âyetler geldikçe detayları öğrenir ve bunlara da inanarak imanlarını arttırırlar. b) İman üzerinde devam ve sebat etmek de süresi bakımından onun artması demektir. c) Mümin inancına göre yaşamaya devam ettikçe ibadetleri ve güzel davranışları, imanın gönüllerde ve zihinlerde hâsıl ettiği aydınlığı (nuru) arttırır (Ebü’l-Muîn en-Nesefî, I, 809 vd.).Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 662-663
اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَـقاًّؕ لَهُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرٖيمٌۚ ﴿٤﴾
Meal:﴾4﴿ Gerçek müminler işte onlardır. Rableri katında onlar için yüksek mevkiler, bağışlanma ve değerli rızık vardır.
Tefsir:Bu vasıfları taşıyan kimseler gerçek ve kâmil mânada müminlerdir. Allah nezdinde, iman ve amellerinin nicelik ve nitelik yönlerinden, yeterli olandan kâmil olana, daha güzel ve mükemmel olana doğru farklılığına dayalı değerleri ve dereceleri vardır. Allah’ın bu derecelere yerleştirdiği kullarına lütfedeceği nimetler de birbirinden üstündür, çeşitlidir, zengindir, benzersizdir. Allah onların günahlarını da bağışlayacak ve kendilerini ebedî mutlulukla ödüllendirecektir.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 663-664
كَمَٓا اَخْرَجَكَ رَبُّكَ مِنْ بَيْتِكَ بِالْحَقِّࣕ وَاِنَّ فَرٖيقاً مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ لَكَارِهُونَۙ ﴿٥﴾
Meal:﴾5﴿ Nitekim müminlerden bir kısmı isteksiz oldukları halde rabbin seni, doğru bir kararla evinden savaşa çıkarmıştı.
Tefsir
Müminlerin bir kısmı Bedir Savaşı’nda ele geçirilen ganimetin kendilerine verilmesini istemişler, bunun doğru ve haklarında hayırlı olduğunu düşünmüşlerdi. Savaşa karar vermek üzere istişare (danışma) yapılırken de, savaşmak yerine Mekkeliler’e ait kervanı vurmanın faydalı olacağını ileri sürenler olmuştu. Âyetler grubu bu iki tutum ve davranış biçimi arasındaki benzerliğe işaret ederek başlıyor, sonra da Bedir Savaşı’nı vesile edinerek müminler için evrensel mesajlar veriyor.
Bedir Medine’nin 160 km. kadar güneybatısında, Kızıldeniz sahiline 30 km. uzaklıkta, Medine-Mekke yolunun Suriye kervan yolu ile birleştiği yerde bulunan küçük bir kasaba idi. Hicretin 2. yılında (624) Kureyşliler’den birçok kimsenin katıldığı bir ticaret kervanı Suriye’ye gitmişti. Hz. Peygamber çeşitli kanallardan kervan hakkında bilgi aldıktan sonra ashabını topladı, kırk civarında muhafız tarafından korunan kervanı Bedir’de kolayca ele geçirebileceklerini söyledi. Müzakere sonunda harekete karar verildi ve 12 Ramazan’da (9 Mart 624) yola çıkıldı. Bu sırada kervan Suriye’den Mekke’ye dönüyordu. Kervan yöneticisi Ebû Süfyân, müslümanların hareketi konusunda bilgi alınca, bir yandan Mekke’ye haber göndererek yardım istedi, diğer yandan da yolunu değiştirdi, Bedir’den uzağa düşen ve nâdiren kullanılan sahil yoluna saptı. Savaşmak için değil, hem düşmana ekonomik açıdan zarar vermek hem de her şeylerini Mekke’de bırakarak Medine’ye göçen muhacirlerle onlara yardımcı olan ensarın maddî ihtiyaçlarını karşılamak için yola çıkmış bulunan müslümanların hazırlıkları bu amaca göre sınırlı tutulmuştu; 305 kişiden ibaret idiler, yalnızca yetmiş deve ve iki at vardı. Buna karşı gerektiğinde savaşarak kervanı korumak amacıyla yola çıkan Mekke ordusunda yaklaşık 1000 asker, 700 deve ve 100 at vardı. İslâm ve Peygamber düşmanı meşhur Ebû Cehil kumandasında hareket eden ordu Bedir’e gelmeden kervanın yol değiştirerek kurtulduğunu öğrendiği halde müslümanlara ve çevreye güçlerini ispat etmek üzere yollarına devam ettiler. Müslümanlar Bedir’e geldiklerinde henüz Mekke ordusunun hareket yönünü bilmiyorlardı. Hz. Peygamber Zübeyr, Sa‘d ve Hz. Ali’yi kervan hakkında bilgi toplamak için Bedir kuyularına göndermişti. Yakalanan birkaç köleden, müşriklerin Bedir yakınlarına gelip konakladıkları öğrenildi, bu durum müslümanların heyecanlanmasına sebep oldu. Peygamberimiz yeni durumu ashâbı ile müzakere etti, birçoğu çıkış amacını ve hazırlığın zayıflığını ileri sürerek düşmanla savaşa girmeden, mümkün olursa kervanı vurmanın, aksi halde Medine’ye dönmenin daha uygun olduğu görüşünü ileri sürdüler. Böyle bir hareketin getireceği olumsuz sonuçları takdir eden Hz. Peygamber ise düşmanla karşılaşmak fikrinde idi. Genel eğilimin onu üzdüğünü farkeden Sahâbenin ileri gelenlerinden birkaç kişi uygun konuşmalar yaparak Resûlullah’ın arkasında olduklarını, o nasıl uygun görür ve dilerse öyle hareket edeceklerini, heyecanlı ve etkili bir şekilde ifade ettiler. Siyer kitaplarının kaydettiğine göre Hz. Ebû Bekir ve Ömer’in güzel sözlerinden sonra Mikdâd b. Amr söz almış ve şöyle demişti: “Yâ Resûlellah! Allah’ın sana emrettiği yönde hareket et, biz seninle beraberiz. İsrâiloğulları’nın Hz. Mûsâ’ya dediği gibi ‘Sen ve rabbin gidin savaşın, biz burada oturup bekleyeceğiz’ demiyoruz, fakat ‘Sen ve rabbin gidin savaşın, biz de sizinle beraber savaşacağız’ diyoruz. Seni gönderene yemin ederim ki bizi dünyanın öbür ucuna götürsen oraya varıncaya kadar seninle beraber olup çaba gösteririz!” Ensar, Hz. Peygamber Mekke’deyken Medine’ye geldiği takdirde kendisini koruyacaklarına dair söz vermişlerdi. Şimdi ise onların kendisiyle birlikte şehir dışında bir harbe girmeleri hususunda ne düşündüklerini bilmek istiyordu. Bunu farkeden Sa‘d b. Muâz, ensarı temsilen şunları söyledi: “Biz sana inandık, seni onayladık, getirdiğin dinin hak olduğuna tanık olduk; bunun üzerine seni dinleyeceğimize, itaat edeceğimize kuvvetli sözler verdik, yeminler ettik. Seni hak din ile gönderene yemin ederim ki bize şu denizi hedef gösterip dalsan biz de seninle dalarız, hiçbirimiz geride kalmaz. Yarın bizi de yanına alarak düşmanla savaşmana bir itirazımız yoktur. Biz savaşta dayanıklı, vuruşmada işin hakkını veren kimseleriz. Allah seni mutlu kılacak olan davranışlarımızı yakında sana gösterecektir” (İbn Hişâm, Sîre, II, 267).
Bu konuşmalar beklenen etkiyi yaptı, genel eğilim değişti, harekete karar verildi. Gece olduğunda düşmanın baskın vermesi ihtimali uykuları kaçırmış, tedbirler üzerinde düşünülmeye başlanmıştı. Müslümanların mevzilendikleri yer kumlu olduğundan harekete elverişli değildi. Bu sırada gökten boşanan yağmur düşmanın, kuru iken harekete daha elverişli olan yerlerini çamur deryasına döndürdü, kumlu bölgeyi de harekete uygun hale getirdi. Bu sayede endişe ortadan kalktı, sakin ve huzurlu bir gece geçirildi. Ertesi gün yapılan savaşı müslümanlar kazandı. Bu onların ilk büyük zaferleriydi. Düşman, başta kumandanları Ebû Cehil olmak üzere yetmiş kayıp vermişti, bir o kadar da asker esir alınmıştı. Ayrıca ele geçirilen harp ganimetleri de vardı. Hz. Peygamber, beşte birini belirli sarf yerleri için ayırdıktan sonra geri kalanı, savaşa katılanlar arasında eşit olarak dağıttı.
İşin başında birçok sahâbî, düşmanla karşılaşmak haklarında daha hayırlı olduğu ve Allah, Peygamber’ini bunun için sefere çıkardığı halde savaşmak istememişler; savaş kararı alınıp zafer elde edildikten sonra ise ganimet taksimi konusunda haksız talepler ileri sürmüşlerdi. İşte âyette bu iki tutum arasında bir benzerlik kurulmuş, bu iki olayda kendi düşünce ve takdirlerinin değil, ilâhî takdirin daha ziyade onların lehine olduğu bildirilmiştir.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 666-668:

 
Kurban
Beiträge: 1.052
Punkte: 651
Registriert am: 19.08.2010

zuletzt bearbeitet 15.02.2024 | Top

   

Enfal Süresi Meal Ve Tefsiri 6-20
Tevbe Süresi Meal Ve Tefsiri 111-126

  • Ähnliche Themen
    Antworten
    Zugriffe
    Letzter Beitrag
Anfragen und Anregungen bitte direkt an tiav@hotmail.de adressieren. Vielen Dank!
Xobor Einfach ein eigenes Xobor Forum erstellen
Datenschutz