EHL-İ SÜNNET VEL CEMAAT TAHAVİ AKAİDİ TERCÜMESİ

#1 von Kurban , 08.02.2014 11:23

Tahâvi Akâidi
Tedkik eden MCK
EHL-İ SÜNNET VEL CEMAAT TAHAVİ AKAİDİ TERCÜMESİ

قال العلامة حجة الإسلام أبو جعفر الطحاوي بمصر
1- Bütün hamdler alemlerin rabbi olan Allah(c.c) içindir. Ziyade âlim, huccet’ul islam Ebu Caferin-il Verrakut, Tahavi El Mısrî (Rahmetullahi aleyhi) der ki:
2- Şu (kitap) islam milletinin fıkıhcıları olan Ebu Hanife, Numan ibni Sabit El Kufi, Ebu Yusuf Yakub ibni İbrahim El Ensari ve Ebu Abdullah Muhammed ibni El Hasen eş Şeybani Hazretlerinin mezhebi üzere, Ehli sünnet vel cemaat akâid‘inin zikrini beyan eden ve dinin asıllarından inanılması lazım olan ve onunla âlemlerin rabbisine kulluk yapılan şeyin açıklaması hakkındadır.
3- Allah‘ın başarıya ulaştırmasını itikad ettiğimiz halde, Allah‘ın bir olması hususunda deriz ki: Allah(c.c) ortağı olmayan tektir. Onun misli hiç bir şey yoktur. O‘nu âciz bırakacak hiçbir şey yoktur. Ondan başka ilah yoktur. Evveli olmayan kadîmdir. Sonu olmayan dâimdir. Fani değil ve yok olmaz. Ancak O‘nun dilediği olur. Vehimler ona ulaşamaz. Anlayışlar onu idrak edemez. O mahlukata benzemez. Ölmeyen diridir. Uyumayan kayyumdur.(Her şeyi ayakta tutar) Muhtaç olmayan yaratıcıdır. (Mahlukatını yaratmada bir şeye muhtaç olmadı. Onları yaratmaya da muhtaç değildir.) Sıkıntı çekmeden rızık vericidir. Korkusuzca Öldürür. Meşakkatsiz yeniden diriltir. Mahlukatı yaratmadan evvel kadîm olduğu halde sıfatları ile dâimdir.
4- Mahlukatın olmasıyla, daha evvel olmayan bir sıfatla sıfatlanarak ziyadeleşmedi. Nasıl ki sıfatlarıyla ezeli idi, aynı şekilde o sıfatlarla ebediyyen zail olmaz. Mahlukatı yaratmasından beri (sonra) “Hâlık” ismini almış değildir. Ezelden beri hâlık(yaratıcı)tır. Mahlukatı ihdas(yoktan var) etmesiyle “Bari” ismini almış değildir.(Ezelden beri bu vasıfları mevcuttur.) Onda rablik vasfı vardır. Merbub vasfı yoktur. (Terbiye edendir, başkasının terbiyesi altında olan değildir) Halık vasfı vardır, mahluk vasfı yoktur. (Yaratıcıdır, yaratılmış değildir) Bütün mahlukatı yarattıktan sonra ölüleri dirilttiği gibi “Muhyi” ismini, onları daha diriltmeden evvel hak etti. Şöyle ki Allah, herşeye gücü yeter. Herşey ona muhtaçtır. Her iş onun üzerine çok kolaydır. Hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. “Onun misli gibi bir şey yoktur, o işitendir görendir.” (Şura Suresi Ayet 11)” O, gökleri ve yeri yaratandır. Size kendinizden2 eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu sûretle sizi üretiyor. Onun benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.“
5- Mahlukatı ilmi ile yarattı, onlar‘a kaderler takdir etti. Onlar’a eceller tayin etti, onları yaratmadan evvel ona hiç br şey gizli değildi, onlar’ı yaratmadan ne yapacaklarını bildi, kendisine itaatla emretti, kendisine isyandan nehyetti. Herşey onun takdiri ve dilemesiyle deveran eder. O’nun dilemesi geçerlidir. Kullar için ancak onun dilediğini dilemek vardır. Kullar için neyi dilerse o olur, dilemediği olmaz. (Kul işlediği şeyin meydana gelmesine mutlak kadir değildir, ancak Allah, o şeyi dilerse meydana gelir. Kulun isteği Allah‘ın rızasına uygun ise o şeyden sevap kazanır. Eğer Allah‘ın rızasına uygun değilse kul sorumlu olur.)
6- Dilediğini hidayete ulaştırır, fazl-u keremiyle korur ve âfiyet verir, dilediğini saptırır. Adaletiyle hızlanda (yardımsız) bırakır ve imtihan eder. Herkes Allah‘ın fazl-u keremi ile adaleti arasında Allah‘ın dilemesinde gidip gelir. (O’nun dilemesiyle birinden, diğerine intikal edebilir.

7- Zıddı olmaktan ve dengi olmaktan yücedir. Hükmünü geri çevirecek yoktur. Hükmünü takib edip (arkaya bırakacak) kimse yoktur. Emrine üstün gelecek yoktur, bunların tamamına iman ettik, ve hepsinin Allah‘ın tarafından olduğunu kesinen kabullendik.
8- Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem), onun seçilmiş kulu, peygamberi ve razı olunmuş resulüdür. Ve Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem) peygamberlerin sonuncusudur, takva sahiplerinin imamıdır, gönderilen resullerin efendisidir. Alemlerin rabbisinin sevgilisidir. Ondan sonra yapılacak her nübüvvet iddiası batıl ve nefsanidir. O hak ve hidayetle, nur ve aydınlıkla bütün cinlere ve mahlukatın tamamına gönderilmiştir.
9- Muhakkak Kur‘an, Allah‘ın kelamıdır. Söz olarak keyfiyeti bilinmez bir şekilde ortaya çıktı, onu Resulüne (aleyhissellama) vahy olarak indirdi, müminler bu şekilde hak olarak onu tasdik ettiler. Yakinen inandılar ki Kur’an, hakikatten Allah‘ın kelamıdır. Mahlukatın kelamı gibi mahluk değildir. Kim Kur’anı işitir de “O insan kelamıdır” derse, muhakkak kafir olur.
Muhakkak Allah-u teala o kişiyi zemmetti, ayıpladı ve onu sakar isimli ateşe atmayı vaad etti. “Onu yakında Sekar’a girdireceğim” (Müddessir 26)
Ne zamanki “O Kuran ancak beşer sözüdür” (Müddesir 25) diyeni. Allah-u Teala Sekar’la tehdit edince, bildik ve kesin anladık ki o Kur‘an, beşeri yaratanın sözüdür, beşer sözüne benzemez.
10- Kim Allahı, beşer sıfatlarından bir sıfatla vasıflandırırsa. muhakkak kafir olur. Her kim buna bakar da ibret alırsa, böyle kafirce sözünden geri durur ve bilir ki Allah, sıfatıyla beşer gibi değildir.
11- Keyfiyeti bilinmeksizin, kuşatma olmaksızın, cennet ehli için Allah‘ı görmek haktır. Rabbimizin kitabı bunu beyan ettiği gibi “O gün bir takım yüzler parıldar, rablerine doğru bakıcıdırlar” (Kıyamet 22-23.)
Bu ayetin tefsiri Allah‘ın irade ettiği ve ilmi üzeredir. Bu hususta Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) den gelen sahih hadislerin tamamı, Efendimizin buyurduğu (kasd ettiği) gibidir. Manası, irade ettiği gibidir. Bu hususta kendi görüşümüzle yorum yapıcı olarak meseleye dahil olmayız ve kendi nefsimizle kuruntulanmayız. Çünkü kişi dininde ancak, aziz ve celil olan Allah‘a ve Resulüne işi havâle ederse ve kendisine karışık gelen işi bilenine havâle ederse emin olur. (Manasını bilemediği ayet ve hadislerde, Allah ve Resulünün indinde nasıl ise, öyle inandım demelidir.)
12- İslam adımı (ayakları) ancak teslim ve kabullenmek sırtına basmakla sabit olur. (tam teslim olmakla) kim ki bilinmesi kendisinden men olunan (müteşabihatı) bilmeyi taleb ederse, teslimiyetle anlayışı kâni olmasa, bu gayesi onu hâlis tevhidden. sırf marifetullah‘tan ve sahih imandan engeller (ona mani olur), küfür ile iman arasında, tasdik ve yalanlamak arasında, ikrar ve inkar arasında vesveselenmiş, şaşkın, haktan kaydığı halde ne iman edici ve ne tasdik edici, ne de inkarcı ve yalanlayıcı olmadığı halde bocalar, gidip gelir.
13- Ehl-i islam‘ın cennette Allah‘ı görmeleri meselesine iman: vehim ile meseleyi bakıp, kendi anlayışı ile yorumlayan kişi için sahih olmaz. Çünkü Alah‘ı görmeyi ve Rabb‘ul âlemine nîsbet edilen her bir manayı te’vil etmek, te’vili terk etmektir (tevil yapılmamalıdır), meseleyi (olduğu gibi) kabullenmektir. Mü’minlerin dini, bunun üzerine sabittir. Nefy etmekten (Bu vasfı yok saymak) ve teşbih etmekten (bir şeye benzetmekten) sakınmayan kayar. Tenzih hususunda (Allahu Teala’yı noksan sıfatlardan pâk etmekte) isabet edemez. Çünkü aziz ve yüce olan rabbimiz vahdaniyet sıfatlarıyla ve teklik sıfatlarıyla vasıflanmıştır. Bu manada olan mahlukattan hiç bir şey yoktur.
14- Allah, sınır, son, âzalar, ve âlet ve edevattan yücedir, münezzehtir. (Hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.) Diğer yaratılan her şeyi kuşattığı gibi altı yön (ön-arka-alt-üst-sağ-sol), Allah‘ı kuşatamaz.Allah(c.c) için böyle tanımlamalar yapılamaz.
15- Miraç haktır. Muhakkak Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz gece yürütüldü. (Gece Mekke’den Kudüs’e kadar burak ile götürüldü) Uyanık iken şahsı ile göklere yükseltildi. Allah dilediği şeyleri ona ikram etti, ve ona dilediğini vahy etti. ‘Kalb, gördüğü şeyleri yalanlamadı.’ (Necm Suresi 11. Ayet)
Dünya ve âhırette Allah‘ın rahmeti ve selamı onun üzerine olsun.
16- Allah-u Teala‘nın Peygamberimizin ümmetine rahmet olarak ikram ettiği havz-u kevser haktır.
17- Hadisi şeriflerde rivayet edildiği gibi peygamberimizin ümmeti için sakladığı şefaat haktır.
18- Adem (Aleyhisselam) ve zürriyyetinden, Allah‘ın aldığı sağlam söz haktır.
19- Muhakkak Allah-u Te‘ala ezelde, cennette ve cehenneme gireceklerin adedini bir anda, toptan (Hepsini) bildi. Sonradan bu sayıda, artma ve eksilme olmaz. Kulların yapacağı işlerde de durum böyle dir. (Ezelde o fiillerin hepsini bildi) herkes kendisi için yaratılana imkan bulur.(Ancak o‘nu yapabilir.)
20- Amellerde itibar neticelerinedir.(Son nefesi iman ile tamamlarsa, iyiliklerinin sevabına kavuşur)Cennetlik olan, Allah‘ın hükmü(kazasiyla) ile cennetliktir. Cehennemlik olan da Allah‘ın (Kazasiyla)hükmü) iledir.
22- Kaderin aslı Allah‘ın mahlukatında gizlediği sırrıdır. Bu sırra ne en yakın bir melek, ne de gönderilen bir peygamber haberdar olamaz. Bu meselede derine daldırmak, akıl ve fikir yürütmek, mahrumiyyete vesiledir, mahrumiyet merdivenidir, azgınlık derecesidir. Bu kader meselesinden, akıl ve fikir yürütmek, vesveseye düşmek bakımından şiddetle sakın. Çünkü Allah‘u Teala, mahlukatından kaderi bilmeyi gizledi ve kullarını, kendi maksadını anlamaktan nehyetti. (Tasdik etmemizi istedi)
Enbiya 21. ayette buyurduğu gibi “Allah, yaptıklarından sorulmaz halbuki kullar mes’uldurlar.”
23- Kim “niçin böyle yaptı” diye sorarsa, muhakkak o kitabın hükmünü reddetmiştir. Kim kitabın hükmünü reddederse, kafirlerden olur.
24- Şu açıklamalar, Allah dostlarından kalbi nurlu olan kişinin ihtiyaç duyduğu şeyin özüdür. Bu, ilimde derinleşmiş âlimlerin derecesidir. Çünkü ilim ikidir. Mahlukatta bulunan ilim, mahlukatta bulunmayan ilim (kaderle alakalı ilim) Mahlukatta bulunan ilmi inkar küfürdür. Mahlukatta bulunmayan ilmi , bildiğini iddia etmek te küfürdür. İman ancak, mevcud (din) ilmi kabul; mahlukatta olmayan (kader) ilmi, talep etmeyi terk ile sabit olur. (Kader konusunu fazla kurcalamak doğru değildir.)
25- Levh-i mahfuz’a, kalem’e ve levhi mahfuz’da yazılanların tamamına iman ederiz. Bütün mahlukat, Allah‘ın levhi mahfuzda olacağını yazdığı şeyi değiştirmek için, olmaması için toplaşsalar, buna güç yetiremezler; şayet Allah‘nın levha olmayacaktır dîye yazdığı şeyi yapmak için bütün mahlukat toplaşsa, buna da kadir olamazlar.
26- Kalem kıyamete kadar olacakları yazdı. Kuldan sapan (Ona değmeyen) şey kula isabet etmez, kula isabet eden şey kuldan sapmaz (ona mutlaka dokunur.)
27- Kul üzerine; Allah‘ın ilminin, mahlukundan her olacak şeyleri bilmekle ezelde geçtiği (sabit olduğunu) bilmesi vacibtir ve her şeyi sağlam, muhkem bir ölçü ile taktir ettiğini (bilmek te vacibtir.) Bu hususta mahlukatdan hiçbir bozup atan, geri bırakan, yok eden, değiştirici, tahvil eden, noksanlaştıran ve ziyadeleştiren, yerlerde ve göklerde (hiç kimse) yoktur.
28- İşte bu durum, iman bağında, marifet asıllarında, Allahın vahdaniyyetini ve rububiyyetini İtiraftan (kabullenmekten) dolayıdır. Allahın şu ayetinde olduğu gibi “Allah herseyi yarattı ve bir ölçü üzere onu takdir etti” (Furkan Suresi Ayet 2) “Allahın emri, takdir edilmiş bir kaderdir” (Azhab suresi ayet 38)
* Yazıklar olsun o kimseye ki, kader meselesinde Allaha düşman oldu, görüşünü hazır ederek kader meselesinde hasta bir kalp hazırladı. Muhakkak gaybı araştırmada vehmiyle çok gizli, tamamen örtülü sırları araştırmaya girişti ve bu hususta iftiracı günahkara döndü.
29- Arş ve kürsi haktır. Allah arş‘tan ve daha düşüklerinden ihtiyaçsızdır. Her şeyi ve arş‘ın üstünü de kuşatıcıdır. İhatadan, halkını aciz bıraktı, (mahlukat bunları ihata edemez, anlayamaz)
30- İman edici, tasdik edici ve kabullenici olduğumuz halde biz deriz ki “Allahu Teala İbrahim (aleyhisselam) ı halil edindi, Musa (aleyhisselam) ile bir çeşit konuşmakla konuştu.
31- Melekler‘(in varlığına), peygamberlere ve peygamberlere indirilen kitaplar‘a iman ederiz. Şahidlik ederiz ki o peygamberler âşikare hak üzeredirler.
32- Kıble ehlini, peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği hükümleri itiraf ettiği müddetçe, söylediklerini, haber verdiklerini tasdik ettikleri müddetçe (kıble ehlini) müslüman, mümin diye isimlendiririz.
33- Allah‘nın zatı hakkında derine dalıp konuşmayız. Allah‘ın dininde çekişme yapmayız. Kur‘an hakkında birbirimizle mücadele etmeyiz. Şahidlik ederiz ki Kur’an, alemlerin sahibi olan Allah‘ın kelâmıdır. Onu, Cebrail(a.s) vasıtasıyla indirdi. Onu peygamberlerin Efendisine (Muhammed aleyhisselama) öğretti. Allah‘ın rahmeti onun ve ehlinin tamamının üzerine olsun.
34- Kur’an Allah‘ın kelamıdır. Mahlukatın kelamından hiçbir şey ona eşit değildir. Kur‘anın,(ilahi kelam oluşu bakımından) mahluk olduğuna hükmetmeyiz. Müslümanların cemaatına muhalefet etmeyiz.
35- Günahı helal kabul etmediği müddetçe ehli kıbleden hiçbir kimseyi, günah işlemesi sebebiyle küfre nisbet etmeyiz. ‘Bilerek günah işleyene, günah zarar vermez’ demeyiz. Müslümanlardan iyilik yapanlar için günahlarının affedilmesini. Allah‘ın rahmetiyle onları cennete girdirmesini umarız.
36- Müminler için Allah‘ın azabından emin olmayız. Onların doğrudan cennette olduklarına şehadet etmeyiz, günahları için mağfiret isteriz, onların akıbeti hakkında korkarız, onlara ümit kestirmeyiz. Emin olmak ve ümit kesmek halleri, kişiyi islam dininden çıkarır. Ehl-i kıble için hak yol ikisinin arasıdır. (Korku ile ümit arasında bir iman sahibiyiz)
37- Kul imandan ancak, kendisini imana dahil eden şeyi inkar etmekle çıkar.(İman maddelerinden sayılan hükümleri inkar, küfürdür)

38- İman dil ile ikrar (söylemek) kalb ile (bunları) tasdiktir. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) den sahih rivayetlerle şeriattan ve açıklanarak gelenlerin tamamı haktır. İman tektir. îman ehli imanın aslında,temelinde eşittirler. Aralarındaki üstünlük korku, takva, nefse muhalefet ve evla olana (daha faziletlisine) yapışmakladır.
* Bütün müminler Rahman Teala’nın dostlarıdır. Allah(c.c) indinde insanların en değerlisi Kur’ana en çok boyun eğeni ve tabi olanıdır.
* İman: Allaha, meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine, ahiret gününe, kaderin hayırlısının şerlisinin tatlısının ve acısının Allah tarafından olduğuna inanmaktır. Biz bu sayılanların tamamına inanırız. Peygamberlerinin hiçbirisinin arasını ayırmayız. Tamamını getirdikleri haberlerde tasdik ederiz. (Hepsi Allah tarafından vazifeli idiler.)
39- Ümmet-i Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) den büyük günah işleyenler; tevhid ehli oldukları halde ölünce, tevbe etmeseler bile, iman edici ve Allah‘ı bildikleri halde Allah‘a kavuştuktan sonra; cehennemde ebedi kalmazlar.
* Büyük günah işleyenler, Allah‘ın dilemesinde ve hükmündedir. Dilerse onları mağfiret eder ve onları fazl-u keremiyle affeder. Kur‘an Kerimde Allah (azze ve celle)bu hususta şöyle buyurduğu gibi ‘Şirkten başka günahları dilediğinden affeder’ Dilerse onları adaletiyle cezalandırır. Sonra onları (ya) rahmetiyle, (veya) taat ehlinden olan şefaat edenlerin şefaatıyla cehennemden çıkarır, sonra onları cennetine gönderir. Bu durum şundan ki Allahu Teala, kendisini bilenlerin velisidir. (Onları kayırır) Onları iki cihanda hidayetinden sapan, dostluğuna kavuşamayan inkarcılar gibi yapmadı.
Ey islamın ve ehlinin velisi Allahım! Sana kavuşana kadar bizi, islam üzere sabit eyle!
40- Ehl-i kıbleden günahkar ve iyi kişilerin peşinde namaz kılmayı ve bu kişilerin üzerine cenaze namazı kılmayı câiz görürüz. Ehl-i kıbleden hiçbir kimseyi cennete ve cehenneme indirmeyiz. (Girdirmekte kesin konuşmayız) Küfür, şirk ve nifaktan bir şey onlarda zâhir olmadıkça bunların aleyhine küfürle, şirkle, nifakla şahitlik etmeyiz. Onların gizli hallerini Allah‘a havâle ederiz.
41- Ümmet-i Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) den hiçbir kimseye silah çekmeyi caiz görmeyiz, ancak kılıç çekilmesi vacib olanlar müstesnadır. (İslama karşı savaşanlar, dinden çıkanlar, v.s.)
42- İdareciler ve işlerimizi yürüten (Din ehli) valilere karşı isyan edip çıkmayı, onlar zulmedici olsalar bile caiz görmeyiz. Onların aleyhine beddua etmeyiz. (Ehli islam olan idarecilerin ıslahına çalışılır, kargaşalık çıkarılmaz.)O idarecilerin taatından elimizi çekip almayız (onlara itaat etmeye devam ederiz.) Allah‘a itaatten ötürü onlara itaati; bize günahı emretmedikleri müddetçe, farz görürüz.(Onlar‘a salah ve afiyet içinde bulunmaları) için dua ederiz.
43- Sünnet ve cemaate tabi oluruz. Dağılmak, ihtilaf ve parçalanmaktan çekiniriz. Adâlet ve emânet ehlini severiz. Zulüm ve hıyanet ehline bu’uz ederiz.’Allah, bize bilinmesi şüpheli olan şeyleri en iyi bilendir’ deriz.
44- Hadisi şeriflerde geldiği gibi yolculukta ve ikamet halinde mestler üzerine mesh etmeyi câiz görürüz. (Şiiler çıplak ayak derisine mesh ederek sapmışlardır.)
45- Kıyamet vaktine kadar, müminlerin iyi kötü sultanlarıyla birlikte hac ve cihad devam eder. Bu ikisini hiçbir şey iptal edemez ve kaldıramaz.

 
Kurban
Beiträge: 1.008
Punkte: 651
Registriert am: 19.08.2010


   

(Mezahibi-i Tefsir(Tefsir Cesitleri ve yollari)
[b] Ser-ül Manar Li Ibni Melek Ve Sehr-ül Manar Li Ibni-i Ayni[/b]

  • Ähnliche Themen
    Antworten
    Zugriffe
    Letzter Beitrag
Anfragen und Anregungen bitte direkt an tiav@hotmail.de adressieren. Vielen Dank!
Xobor Einfach ein eigenes Xobor Forum erstellen
Datenschutz