ETE KEMİĞE BÜRÜNDÜM MAHMUT DİYE GÖZÜKTÜM SÖZÜ HAKKINDA AÇIKLAMA

#1 von aLİ hOŞAFCI ( Gast ) , 21.08.2014 13:58

ETE KEMİĞE BÜRÜNDÜM MAHMUT DİYE GÖZÜKTÜM
SÖZÜ HAKKINDA AÇIKLAMA
Selefı görüşü üzere olduğunu iddia edenlere veya bu sözü söyliyeni tekfir edenlere su soruyu soralım.
Bir şeyh efendi şöyle dese: “Rabbimi gördüm” veya “Rabb'imi bir delikanlı sûretinde gördüm.” Veya “Rabb'imi rüyada bir delikanlı suretinde gördüm.
Bu sözü söyliyenin hükmü nedir Siz ne dersiniz bu sözü söyliyen için
Bu sözü söyliyen için bir çoğunuzun bu şirktir dediğinizi duyar gibiyiz..
Yaptıgımız munazaralarda bu soruyu sordugumuz tekfırcılerın hemen hemen tümü bu sözü söyliyen için müşriktir dediler. Cübbeli hocaya müşrik diyenler benzer sözlerı söylıyen Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) da bilmeden müşrik olmakla itham ettiler nasılmı?
Yukardakı sözlerı yani “Rabbimi gördüm” veya “Rabb'imi bir delikanlı sûretinde gördüm.” Veya “Rabb'imi rüyada bir delikanlı suretinde gördüm.” Bu sözleri bir şeyh yada bir velı söylemedi bu sözler Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) söylediği sözlerdir.
Ne olucak şimdi
Bazı câhil, Evliyâullah’a/Allah dostlarına tasavvufa düşmanlık yapayım derlerken, ilim yanıyla tam ma’nâsıyla ecvef/boş olduklarını da ele verir ve sergilerler, maskara olurlar. Kur’ân, Sünnet, Fıkıh, Akîde, Lisân, Mantık ve muhâkeme noktalarındaki cehâlet ve yayalıklarını teşhîr ederler.
Bilip bilmeden eksik bilginizle cubbelı hocaya müşrik demekle Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) da müşrik dedınız. ayrıca Allah cc rüyada görüleceğinii söyliyen sahabe tabiin ve İmamı Azam Ebu Hanife gibi alimlerede müşrik olmakla itham etmiş oldunuz.
Tekfirciye uyar onun peşinden giderseniz böyle olur işte onun için güzel bir tövbe edin kardeşlerim.
...Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şunları söylemiştı:
1-{ رَأَيْتُ رَبِّى } “Rabbimi gördüm”
(Ahmed (I, 285), İbn Abbâs’dan. Heysemî, “Râvileri sağlamdır” dedi (Mecma’: I, 78).
2-{ فَإِذَا أَنَا بِرَبِّى فِى أَحْسَنِ صُورَةٍ } “Bir de ne göreyim! Rabb'imle en güzel bir şekilde olduğu halde beraberim!”
(Ahmed (5/243), Tirmizî (3235),(Tirmizî “Bu hadîs hasen-sahîhdir” dedi.) Taberânî, e-Mu’cemü’l-Kebîr, XX, 109 ve b.)
3-{ وَقَدْ رَأَيْتُ رَبِّي الَّليْلَةَ فِي أَحْسَنِ صُورَةٍ } “Bu gece Rabb'imi en güzel bir şûrette surette gördüm.” Tirmizî (3287)
4- { رَأَيْتُ رَبِّي فِي صُورَةِ شَابٍّ } “Rabb'imi bir delikanlı sûretinde gördüm.”
(Taberânî, es-Sünne) Ebû Zür’a’dan bunun sahîh bir hadîs olduğunu söylediği nakledilmiştir.
5-{ رَأَيْتُ رَبِّي فِي الْمَنَامِ فِي صُورَةِ شَابٍّ } “Rabb'imi rüyada bir delikanlı suretinde gördüm.” Taberânî, es-Sünne, Ummu’t-Tufeyl’den.
6- { رَأَيْتُ رَبِّي فِي حَظِيرَةٍ مِنَ الْفِرْدَوْسِ فِي صُورَةِ شَابٍّ } “Rabb'imi Firdevs (Cennetin)den bir avluda bir delikanlı suretinde gördüm.”
( Taberânî, es-Sünne, Muâz b. Afrâ’dan. )
7- { أَتَانِى الَّليْلَةَ رَبِّى فِى أَحْسَنِ صُورَةٍ } “Bu gece (rüyamda) Rabb'im bana en güzel bir sûrette geldi.”
(Ahmed (1/368), Abd b. Humeyd (H. 682), Tirmizî (3234) (Tirmizî, bu hasen garîbdir, dedi. ve başkaları)
Allâme Münâvî, İmâm İbnü'l-Hümâm'dan şöyle bir rivâyet nakletti:
İbnü'l-Hümâm'a Darekutnî ve diğerlerince Enes radıyallâhu anhu’dan rivâyet edilen, Rabbimi en güzel şekilde gördüm, hadîsinin uyanık iken görme takdîrinde nasıl anlaşılacağı sorulduğunda, bu, sûret perdesidir, diye cevâb verdi. Bu, da sûfilerde yaygın olan Tecellî-i Sûrî'dir. (Alûsi, Rûh-ul Meânî: 9/52)
Ya'nî, Allah’ın dağa sûret perdesi vb… bir takım perdeler ardından tecellî/zuhûr etmiş olması mümkindir. Demek ki, Allah celle celâlühû, yarattıklarına tecellî eder…insanlarda yarattıkları deyimli

Notlar:
1- Demek ki bu hadislere göre, Allah (Celle Celalühü) rüyada bir şekilde görülebiliyormuş.
2- Bu şekil asla Allah’a âid olamaz; Çünkü onun misli bir hiçbir şey yoktur. Şekiller ve suretler ancak onun zâtına bir perdesi olabilir.
3- Bunları rivâyet eden hadis ulemasına, Mü’minlerden kim, ne diye¬bilir?
4- Bu hadisleri gördükten sonra, Allah’ı bir rüya çeşidi olan zuhûratta başka bir şekilde gördüğünü söyleyene, kim itiraz edebilir?
5- İmâm Rabbânî’nin gördüğü de bu çeşit bir tecellîdir. O başka mektûplarında “Allah hakkında kullar tarafından ne görüldüyse, Allah on¬dan başka ve ötedir.” buyurmaktadır.
İmâm Münâvî Şemâil-i Tirmizî şerhinde, Ahmed İbn-i Hanbel'in Müsned'ini (mevzû'lara göre) tertîb edip şerheden Allâme Ahmed Abdurrahmân el-Bennâ da el-Fethu’r-Rebbânî’de ,
Resûlullah’ın, Allah’ı rü'yâda, bir sûrette görmesi onun bir şekil ve sûret sâhibi olduğunu göstermeyeceğini, zîrâ, nihâyet bunun bir rü'yâ olduğunu, rü'yâda ise şekil ve sûretli varlıkların şekilsiz, şekil ve sûret sâhibi olmayan varlıkların ise şekil ve sûretli olarak görünebileceğini, söylüyor. Benzer ifâdeleri, Aliyyu'l-Kârî de serdetmiştir.
1. Cemu'l-Vesâil Kenarı: 1/208
2. El-Fethu'r-Rebbânî: 17/223El-Fethu'r-Rebbânî: 17/223
3. El-Kevkebu'd-Dürrî: 2/261
4. Es-Sâbûnî, el Bidaye fi Usûlüddîn'de: 43 (Muâsır Sâbûnî, değil.)
Önce bu sozun zahırı kufur sozudur. Fakat “Ete kemiğe büründüm Mahmud Diye göründüm” bu sözü Mahmud Efendi Hazretlerimiz hiçbir zaman kullanmamış, zahir ilk anlaşılan manada söylenmemiş bir kişinin zuhuratında, rüyasında gördüğü duyduğu bir söz. Aynı Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in su sözü gibi:
{ رَأَيْتُ رَبِّي فِي الْمَنَامِ فِي صُورَةِ شَابٍّ } “Rabb'imi rüyada bir delikanlı suretinde gördüm.”
Evet bu sözü zuhuratı gören kişi nakletmiş cübbelide onun sözünü nakletmiş. Zuhurat, Allah’ı zikreden bir insanın elinde olmadığı halde uyuduğu esnada gördüğü veya işittiği şeydir. Genel kaide şudur ki, zuhurat, gören kişiyi ve görülen kişiyi bağlar. Yani görülen zuhurattan ne itikadi ve ne de fıkhi bir hüküm çıkmaz, çıkarılamaz. Hata üçüncü şahısları bile ilgilendirmez.
Mesela geçmişte bazı veliler, gördüğü zuhurat üzerine Mehdi Aleyhisselam’ın geleceği zaman için tarih vermişler ancak verilen tarih gelip geçmiş, Mehdi Aleyhisselamın da çıkmadığı görülmüştür. Dolayısıyla zuhuratta göre üküm verilmez.
“Ete kemiğe büründüm Mahmud Diye göründüm” sozunun anlasıldıgı mamnada soylenmesı buna ınanılmasını şirk olarak görüyoruz. Fakat gerek goren gerek bunu cemaata anlatan cubbelı ahmet hoca bu sozu her kesın anladıgı manada olmadıgını zaten sohbetınde soylemıs oldugundan bız cubbelıyı ve “Rabb'imi bir delikanlı sûretinde gördüm.” Diyen Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tekfır etmeyız .
Ama cübbeli hocamızın bu ve buna benzer insanların ilk etapta anlamadığı izah gerektiren sözleri sohbetinde izahat etmeden açıklamasını hatalı buluyoruz. Selefı göruşu üzere olduğunu iddia edenler ilmi munazarlardan yeniliyor ve sohbetlerini izlediğimi kadar eski görüşlerindedeyiştirdiklerine şahit oluyoruz.. Durum böyle olunca Bu sefer cübbeli hocamızın bu tip sözlerine sarılarak ilmi az olan insanları kafasını karıştırıp tasavvufu kotü gösterek adam kazanmaya çalışıyorlar.
..RÜYADA GÖRÜLMESİ MESELESİ GELİNCE
Allah Teala'nın rüyada görüleceği konusu, alimler arasında ihtilaflı bir konudur.
İmamı Azam Ebu Hanife'nin rüyada Allah'ın görülebileceği, İmam Maturidi Hazretlerinin de görülemeyeceği şeklinde izahatı vardır. Peygamber Efendimizin (asm) de Allah Teala'yı rüyasında gördüğü hadislerde belirtilmektedir. (Akaid, Ömer Nesefi; Taftâzânî,Şerhu'l-Akaid, s, 134)
Alimlerin çoğuna göre rüyada Allah'ı görmek mümkündür. Tabii Allah kendi zatıyla değil sıfatlarının ve isimlerinin tecellisiyle görünür.
“Allah rüyada görülür” demek küfür değildir. Çünkü müminler Allah (c.c)'ı ve nebileri rüyada görebilirler. Bunun olması mümkündür. Fakat müminler rüyalarında Allah'ı görürlerse, gördükleri Allah (c.c) değildir.. Kişi, rüyasında Allah'ı gördüğünü hissedebilir. Allah'ın sesi olduğunu zannettiği bir ses de duyabilir.
Şeytan da rüyada, kendisinin Allah olduğunu söyler ve rüya gören kişiyi kandırmaya çalışır.
Nevevi, Şerh-i Müslim'de Kadı İyad hakkında şöyle bir rivayet naklediyor:
Kadı İyad şöyle dedi: “Âlimler, Allah'ı rüyada görmenin caiz olduğuna dair ve bunun sahih bir rüya olduğu konusunda ittifak etmişlerdir.
Hz.Ömer,( r. a.) kalbim Allah'ı gördü demiştir.
...MİRAÇTA GÖRME MESELESİNE GELİNCE
Hz. Muhammed (a.s.)’ın miraçta Allah’ı görüp görmediği alimler arasında tartışılmıştır. Görmedi diyenlerin başında Hz. Aişe annemiz ve sahabeden bir cemaat vardır.
Mesruk (ra)’dan nakledilmiştir: “Hz. Aişe’ye sordum: - Muhammed Rabbini gördü mü? Hz. Aişe: - Senin bu sözünün dehşetinden tüylerim ürperdi. Ey Mesruk üç şey vardır ki onu sana kim söylerse yalan söylemiştir. Birincisi budur: Bir kimse Muhammed Rabbini gördü derse yalan söylemiştir. Zira “La tudrikühül ebsar ( gözler onu görmez)” buyrulmuştur...
Bu meselede Hz. Aişe, Şura suresinden bir ayeti delil getirir: “Allah bir insanla ancak vahiy suretiyle veya perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderir. İzniyle dilediğini vahyeder.”
Hz. Peygamberin miraç gecesinde Allah’ı gördüğüne kail olanların başında İbn-i Abbas, Hasan-ı Basri, Urvet-ü ibni Zübeyr, Ka’bul Ahbar, Zühri, gibi sahabe ve tabiinden büyük bir cemaat gelir.
.Ebu’l-Hasan’il-Eşârî ve tabiileri de bu görüştedir.
Bunlar da kendi aralarında görmenin kalp gözüyle mi yoksa baştaki göz ile mi görüldüğü hakkında tartışmışlardır.
İbn-i Abbas Necm Suresinde geçen “Muhammed’in gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı” ayetlerini yani Rabbini kalbiyle iki kere gördü diye tefsir etmiştir .
Hz. Aişe’nin “gözler onu görmez ” ayeti ile gösterdiği delile “bu ayet görmenin imkansızlığını değil, ihatanın mümkün olmadığını ifade eder” diyerek itiraz edilmiştir.
İkrime (r.a)’dan rivayet edilmiştir ki: “İbn-i Abbas, Rasulullah baş gözü ile Rabbini gördü diye iddia ettiği bir zaman ben “gözler onu görmez” ayetini okudum. İbn-i Abbas bana cevaben Amma da yaptın, bu görme işi, Cenâb-ı Hakk kendi nuru ile tecelli ettiği zaman bunu göremez demektir.
Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ise Rabbini iki sefer görmüştür dedi.
Hz. Aişe’nin Şura suresi 51. ayetini bu konuda delil olarak göstermesine itiraz edilmiş ve denilmiştir ki “perdesiz konuşmanın olmaması perdesiz görüşmenin de olmamasını gerektirmez. Çünkü konuşmadan görüşmüş olmak mümkündür” denilmiştir.
Bu konuda Ebu Zer -el Gifari den farklı rivayetler nakledilmiştir : “ Rasul’den sordum:- Ya Rasulallah Rabbini gördün mü? Hz. Peygamber; O nurdur, ben Onu nasıl görürüm buyurdular."
. Aynı şekilde Ebu Zer-el Gifari den farklı olarak şöyede demiştir:
Ebü Zerr (Radıyallahu Anh) a, "Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) i bir görseydim, ona (bir şey) sorardım." dediğinde,
Ebû Zerr (Radıyallahu Anh): "Neyi sorardın?" dedi. O:
"Ona, Rabbini gördün mü diye sorardım?" deyince, Ebû Zerr (r.a.) cevaben şöyle dedi: "Ben sordum, o,'Nur gördüm.' buyurdu." (Müslim,İman:78, No:l 78/292,1/161)
Ebu Zer: “Allah’ın Resulü Rabbini gönül gözü ile gördü. Baştaki göz ile değil” diye açıklama getirmiştir.
iki rivayet zıt gıbı görünür ise de aslında zıt deyıldir. çünkü
birinci rivayette: kastedilen dünya gözüyle görmekten aciz kalacağı baskın nurdur. resulullah bunu görmediğini ifade buyurmaktadadır.
ikinci nur, birinci perde olan görülebilecek bir nurdur. Resulullah bu perde nuru gormüştür. gece karanlığında bize ısık tutulsa ışığı görüruz ancak ışığın gerisini görmeyiz.
Bu ve buna benzer zahirde küfür gibi gözüken bir sözü ibadet zikir ehli olan bir alimden duyduğumuzda . biz ilk önce tevil yoluna gideriz. Çünkü ehlisunnet böyle kufur içerıklı bır soylendıgınde o kısıyı hemen tekfır etmez sorgular tevıl yoluna gider . Selefılık adı altındakı goruse sahıp olan kısıler ıse adam kazanak cematı kötulemek için hemen tekfır yoluna gider .
Ete kemige büründüm denirken orda insanların Allah ın esmasını görebilecegi kastedilmiş yani insana bakarak Rabbimizin sıfatlarını görebilir denilebileneceği gibi .
.TEVİL İLE İLGİLİ SAHABE ARASINDA GEÇEN BİR OLAY:
Hz. Ömer (ra) Huzeyfe’ye (ra)sorar nasıl oldun? Hz. Ömer (ra): Ya Huzeyfe nasıl oldun? Diye sorar. Huzeyfe (ra): Ey müminlerin emiri! Fitneyi sever hakkı kötü görür, namazı abdestsiz kılar oldum. Yeryüzünde ben bir şeye sahibim ama Allah u Teala göklerde ona sahib değildir.
Bunun üzerine Ömer (ra) sinirlendi, elindeki bir şeyle ona vurmak isterken tam o an Hz Ali (r.a) içeri girdi ve Hz Ömer'i (ra) sinirli halde gördü.
Dedi ki: Ey müminlerin emiri hayırdır seni sinirli görüyorum? Huzeyfe'nin söylediklerini anlattı. Hz Ali (r.a): Evet ey müminlerin emiri o fitneyi seviyor; çünkü Allah u Teala: ''Mallarınız, evlatlarınız, sizin için sadece bir fitnedir. '' buyuruyor. Ve hakkı kötü görüyor; yani ölümü kötü görüyor, ölüm haktır fakat biz onu kötü görüyoruz. Ve Nebiyullah'a (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) abdestsiz salavat getiriyor, onun yeryüzünde çocuğu ve eşi var Allah u Teala'nın göklerde böyle bir şeyi yoktur.
Ve Hz Ömer (r.a) o meşhur sözünü söyledi: ''yeryüzünde Ebul Hasan'ın olmadığı yer ne kötü bir yerdir… (Muhammad Mutevelli Sa'ravi/Ankebut süresi 48. Ayet i celilenin tefsiri ( Ruh ul Beyan tefsiri 9.cild . 94.sayfa)
Selefi görüşü üzere olduğunu idda edenler selefin izinden gittiklerini söylüyorlardı. Burada görüleceği üzere Hz. Ali (ra) tekfir deyil tevil ediyor. Sizden de adam kazanmak bir cemaatı kötü göstermek için tekfir yerine Selef’in yaptığı gibi tevil etmenizi beklerdik. Ehl-i Sünnet itikadı gereği, aşağıda İmam-ı Âzam Hazretleri’nin yaptığı gibi, tekfir etmeden önce o sözü tevil etmek lazımdı.
. İmam Âzam’ın Tevil’deki Pratik Zekâsı
İmam-ı Âzam Hazretleri’ne bir kişi, onu aciz bırakmak için bazı sorular ayarlayıp sormak için, huzuruna geldi. Dedi ki:
— Ya imam, bir kişi şöyle diyor:
“Cenneti ümit etmiyorum, cehennemden korkmuyorum, Allah’tan korkmuyorum, ölü eti yiyorum, rükû ve secdesiz namaz kılıyorum, hakka buğz ediyorum, fitneyi seviyorum, Yahudi ve Hristiyanları tasdik ediyorum, görmeden şahitlik yapıyorum.”
— Bu adam hakkında ne dersiniz? İmam-ı Âzam Hazretleri, adamın kendisine: Senin, bu hususta şahsî bilgin nedir? diye sordu. Adam: Ben bir şey bilmiyorum, deyince talebelerine sordu. Onlar: Bu sayılan şeyler küfür alâmeti olduğu için, bu sözleri söyleyen adamın felâketine delalet eder, dediler.
İmam-ı Âzam Hazretleri ise:
— Aksine, bu sözleri söyleyen adam Allah dostlarındandır. Bakın bun¬ların manalarını açıklayayım, diyerek şu açıklamayı yaptı:
— Cenneti ümit etmiyor, yani Cennetin Rabbini ümit ediyor. Cehennemden korkmuyor, cehennemin Rabb'inden korkuyor. Allah’tan korkmuyor, çünkü Allah’ın rahmetle muamele edeceğini ümit ediyor. Ölü eti yiyor, yani balıketi yiyor. Rükûsuz, secdesiz namaz kılıyor, yani cenaze namazı kılıyor. Hakk'a buğzediyor, ölüm haktır, ona buğzediyor, yani daha fazla yaşayarak daha fazla ibadet etmek istiyor.
Fitneyi seviyor, çünkü Kur’ân-ı Kerîm’de (meâlen): “Evlatlarınız sizin için birer fitnedir (imtihân vesilesidir). buyuruluyor. O şahıs çocuklarını seviyor. Yahudi ve Hristiyanları tasdik ediyor, yani onların birbirleri hakkında söylediklerini tasdik ediyor. Görmeden şahitlik yapıyor ki, onun da manası şudur: Allah’ı görmediği halde Allah’ın varlığı hakkında şahitlik yapıyor.
(Rava'i'min al-adab al-'arabi yazari Ahmed Nasib el Mahamid baski yeri dimesk darul feth yayinevi 1993 )
Ehli sünnet itikadının imamlarından İmam-ı Azam Ebu Hanife, zahirdeki bu küfür sözlerini zahirine göre tekfir etmeyip tevil ettiği için bizde tevil ediyoruz.
Osmanlı Sultanı Yavuz Selim Han Şam’a geldiğinde;
Muhyiddin-i Arabi’nin vefatından önce ayağını yere vurarak, “Sizin taptığınız, benim ayağımın altındadır” buyurduğu yeri tespit ettirip orayı kazdırdı. Orada küp içinde altın çıktı. Bundan, “Siz, Allahu Teâlâ'ya değil de paraya tapıyorsunuz.” demek istediği, anlaşılmış oldu.
Ehli sünnet vel cemaat mezhebi mensupları olarak o küfür sözlerinden dolayı, o sözleri söyleyenleri tekfir etmeyiz.Tekfir etmememiz, o sözlerin küfür sözleri olmadığını gerektirmez. O sözler haddi zatında küfür içerikli sözlerdir. Fakat biz, itikadımız gereği tekfirden uzak dururuz. Bunun için o sözleri tevil etmeye çalışırız.
"Biz bir kimsenin küfre girdiğini söylediğimiz zaman, onun, kişiyi dinden çıkaran bir söz söylediğini anlatmak isteriz. Onu söyleyenin kafir olduğuna kesin bir şekilde hükmetmeyiz. Çünkü söz konusu kişinin tevbe etmesi ve amel defterinin hayırla mühürlenmesi ihtimali bahis konusudur. (Makâlat-ı Kevserî, s. 400)
Şimdi ne olacak?
Yukarda anlattıklarımızdan habersiz yüzlerce Müslüman Selefi görüşü üzere olduğunu iddia edenlerin adam kazanmak bir cemaatı kötü göstermek için bilerek veya bilmeden hatasından dönmüş bir Müslüman olarak ölmüş olan Bayram Hoca'yı gerek internet ortamında ve diğer ortamlarda hala tekfir ediyorlar.
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Herhangi bir kimse, din kardeşine "Ey kâfir!" derse, bu tekfir sebebiyle ikisinden biri muhakkak küfre döner. Eğer o kimse dediği gibi ise ne âlâ. Aksi takdirde sözü kendi aleyhine döner." buyurdular.
Tekfir sebebiyle ikisinden biri muhakkak küfre döner, ifadesinin manası, tekfiri kendine döner, kendisi kâfir olur, demektir. Zira eğer kâfir diyen sözünde sadıksa (doğruysa), muhatabı kâfir olur.
Din kardeşine kâfir demenin akibeti kendini küfre götürebilir. Çünkü "Günahlar küfrün postasıdır." derler. Bu sözü diline dolayanın akıbeti küfür olacağından korkulur. Bu nedenle hiçbir mümine kâfir dememek gerekir.
..İbn-i Teymiyye Levh-i Mahfuz’daki Yazıdan Haberdarmış
..İbnü’l-Kayyim el-Cevziyye, hocası İbn Teymiyye’nin çok feraset sahibi olduğunu anlatıyor ve buna iki misal getiriyor.
Birincisinde, Tatarların Şam’a saldıracaklarını önceden haber veriyor. Ve dediği gibi oluyor.
Ama en önemlisi ikinci misal. Burada İbn Teymiyye Tatarların kesinlikle mağlup olacaklarını, Müslümanların muzaffer olacaklarını anlatıyor. Ve bu konuda 70’ten fazla yemin ediyor. Ona diyorlar ki: “İnşaallâh de! “O da cevap veriyor: “Tahkik için inşaallâh diyeyim, ama buna bağlamıyorum, yani kesin olacağını biliyorum.
Ve öğrencisi diyor ki: Sonra şöyle dedi:
.“Beni zorladıklarında dedim ki: Çok konuşmayın! Allah Levh-i Mah¬fuz’da onların bu toprakta mağlup olacaklarını yazdı!” Ve dediği gibi oluyor. İbnü’l-Kayyim bu tür ferasetlerin, hocasında yağmur kadar çok olduğunu anlatıyor.
قال ابن القيم: (ولقد شاهدت من فراسة شيخ الإسلام ابن تيمية رحمه الله أمورا عجيبة وما لم أشاهده منها أعظم وأعظم ووقائع فراسته تستدعي سِفراً ضخماً. أخبر أصحابه بدخول التتار الشام سنة (699) وأن جيوش المسلمين تكسر,وأن دمشق لا يكون بها قتل عام ولاسبي عام,وأن كلَب الجيش وحدته في الأموال :وهذا قبل أن يهم التتار بالحركة. ثم أخبر الناس والأمراء (سنة702) لما تحرك التتار وقصدوا الشام :أن الدائرة والهزيمة عليهم,وأن الظفر والنصر للمسلمين. وأقسم على ذلك أكثر من سبعين يمينا. فيقال له: قل إن شاء الله، فيقول (إن شاء الله تحقيقا لا تعليقا) وسمعته يقول ذلك ، قال: فلما أكثروا علي. قلت: لا تكثروا. كتب الله تعالى في اللوح المحفوظ: أنهم مهزومون في هذه الكرة. وأن النصر لجيوش الإسلام. قال: وأطعمت بعض الأمراء حلاوة النصر قبل خروجهم إلى لقاء العدو. وكانت فراسته الجزئية في خلال هاتين الواقعتين مثل المطر.) (مدارج السالكين ج2ص489)
.Bu sözü bir sûfî dese, ne derlerdi? Elbette tekfir ederek kâfir müşrik derlerdi.
Evet, Selefi görüşü üzere olduğunu iddia edenler görüşlerinizin kaynağı olan İbn Teymiyye böyle diyor. Ne diyeceksiniz? Ne diyeceğinizi bilmiyoruz, ama biz İbn Teymiyye’nin bu sözünden dolayı onu tekfir etmeyiz. O sözünü tevil etmeye çalışırız.
Belki İbn Teymiyye’nin eline, bu yönde bir hadis geçmiş, o hadise göre bunu söylemiş olabilir. O olayı Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bildirdiği için.
İbn-i Teymiyye Levh-i Mahfuz’da yazılı demiş olabilir, diyerek bu sözünü tevil etmek gerekir.Biz de Selefi görüşü üzere olduğunu iddia edenlerin ümmetin birliği adına âlimlerden sadır olan zahirdeki o sözleri, böyle tevil yoluna gitmelerini beklerdik.

aLİ hOŞAFCI

   

Hülle Ve Talak Nedir?
KUR’AN-I KERİM HAKKINDA PRATİK BİLGİLER KUR’AN-I KERİM HAKKINDA PRATİK BİLGİLER yukarikayalar.wordpress.com Soru: Kuran-ı Ker

Anfragen und Anregungen bitte direkt an tiav@hotmail.de adressieren. Vielen Dank!
Xobor Einfach ein eigenes Xobor Forum erstellen
Datenschutz