Hayz Kelimesi Hakkında İlmi Bir Tetkik Fahretin Razi Tefsiri
Arapçada, kelimesinin aslı akmaktır.-"Sel aktı ve taştı" denilir. Ezherî, havuza, denilmesinin sebebinin de bu olduğunu söylemiştir. Çünkü su, havuza akmaktadır. Araplar, aynı cinsten oldukları için vâvı yâ harfinin yerine;yâ'yı da vâvın yerine kullanıyorlardı.Bunu iyice kavradığın zaman biz deriz ki: Bu, kalıbı bazen, kelimeleri gibi ism-i mekân ifâde eder. Bazen de masdar mânasına gelir. Nitekim, hayız oldu.." "Geldi..." ve, "geceledi" denilir. Vahidî, el-Basît'inde.Übn Sikkît'den şunu nakletmiştir: Fiil, "ölçtü, ölçüyor" "Hayız oldu, hayız oluyor" ve benzerleri gibi, sülâşî olur, muzarîsinin ayne'l-fiili de meksûr olursa, bu fiillerin ismi mekânı, masdar-ı mîmîsi ise fethalı o-larak, Jiii şeklinde gelir. Meselâ, (meyi etmek) gibi.. Kelimenin ismi mekânı ise, dur. Böylece İbn Sikkît, kelimenin, J*ii kalıbında ism-i mekân olduğu, Lü; kalıbında da masdar olduğu görüşünü benimsemektedir. Şayet bir kimse, hem masdar-ı mîmî, hem de ism-i mekânda, kalıbları meftun ya da meksûr okursa caizdir. Nitekim Araplar, demektedirler. Böylece, lâfzının, ism-i mekân -mânasında hakikat ifâde ettiği ortaya çıkmış olur. Bu aynı zamanda hayzın, bizzat ismi olarak da kullanılır. Bu sabit olunca, edîb olan pekçok müfessir, lafzıyla burada hayız anlamının kastedildiğini iddia etmişlerdir.
Bana göre ise, bu böyle değildir.lafzıyla burada hayızın kendisi kastedilmiş olsaydı, o zaman Hak Teâlâ'nın, emrinin manası, "Kadınları hayız zamanı terkedin" olurdu. Bundan murad ise, "hayız zamanında kadınlardan uzak durun.." olur. Böylece de âyetin zahiri, kadının göbeğinin üstünde ve diz kapağının altında kalan yerlerden faydalanmaya mâni olmuş olurdu. Böyle bir yasak olmayın-ca.o zaman âyete neshin veyahut da bir tahsisin arız olduğuna hükmetmek gerekir. Bunun ise, astın hilâfına olacağı herkesi malûmudur. Ama biz, kelimesini, hayızın mekânı mânasına aldığımızda, ayetin mânası, "Hayız mahalli hususunda kadınları terkedin.." olur. Böylece de mâna, "kadınların hayız mahallinden uzak durun" şeklinde olur. Bu izaha göre de, âyete herhangi bir nesh ve tahsis arız olmamış olur. Lâfız iki mâna arasında müşterek olup, lâfzı o manalardan birine hamletmek bir mahzur doğurur, diğerine hamletmek ise aynı sakıncayı doğurmazsa, bu durumda lâfzı mahzur doğurmayan mânaya hamletmenin evlâ olduğu herkesçe bilinen bir usûldür. Bu, ism-i mekân manasına kullanılmasının masdar anlamına kullanılmasından daha çok ve daha meşhur olduğunu bilmemizle beraber, lâfzının ismi mekân mânası ile masdar-ı mimî arasında müşterek bir lâfız olduğunu kabul etmemiz durumunda böyledir.
Buna göre, eğer lâfzından hayzın murad edildiğine dair delil, Hak Teâlâ'nın, yani, "Hayız bir eziyyettir" buyurmasıdır. Eğer, lâfzından maksad hayız değil de, hayızın çıktığı yer olsaydı, Cenâb-ı Hakk'ın, demesi doğru olmazdı" denilirse, biz deriz ki: kelimesinin hayızdan ibaret olmasının takdiri durumunda hayızın bizzat kendisinde bir eziyyet bulunmaz. Çünkü hayız, hususî nitelikteki bir kandan ibarettir. Eziyyet de hususî bir keyfiyettir. Eziyyet de arızîdir. Cisim, arızînin bizzat kendisi olamaz. Bu sebeple onların, "Bundan murad, eziyyet olmakla nitelenmiş bir hayız olduğunu.." söylemeleri gerekir. Bu caiz olunca, bizim de, "Bundan murad, hayız mahallinin eziyyete katlanması olduğunu" söylememiz caiz olur. Hem birinci, lâfzından muradın hayızın bizzat kendisi, ikinci, lâfzından ise, hayız mahallinin murad edilmiş olması niçin caiz olmasın? Yapılan bu takdire göre, sizin söylemiş olduğunuz müş-kilât da ortadan kalkmış olur. Bu hususta söylenecek olan şeyler, bana göre bunlardır. Muvaffakiyyet Allah'tandır.
Hak Teâlâ'nın, buyruğuna gelince, Atâ, Katâde ve Süddî, bu kelimenin "pislik" manasını ifâde ettiğini söylemişlerdir. Bil ki Arapça, kelimesi, hoşa gitmeyen her şeye delâlet eder. Hak Teâlâ'nın, emrinin mânası, o şeyden uzaklaşmayı ifâde eden bir ayrılıştır. İlleti ise, daha önce zikredilmiş olan, jî\ lâfzıdır. Sonra bu illete hüküm terettüp etmiştir; bu hüküm ise, terketmenin vâcib olmasıdır.
İmdi eğer, "Eziyyet, kandan başka bir şey değildir. İstihâza (özür kant gelmesi) durumunda kadınlardan ayrılmak vâcib olmadığı halde bu eziyyet istihâza durumunda da söz konusudur. Buna göre bu hükmün illetinin "eziyyet" olduğunu söylemek, tenakuz arzetmiştir" denilirse, biz de deriz ki:
İllet tenakuz arzetmemiştir; çünkü hayız kanı, rahim yoluyla kadının bünyesinin dışarı attığı fazla kandan ortaya çıkan bozulmuş bir kandır. Eğer bu fazlalık kan akmasa kadın hasta olur. Buna göre bu kan, idrar ve büyük abdest yapmak gibi bir şey olur. Böylece bu kan, bir sıkıntı ve bir pislik olmuş olur. Ama istihâza kanı böyle değildir. Aksine bu kan, rahmin derinliklerinde bulunan ve patlayan damarlardan akan, bozuk olmayan bir kandır. Dolayısıyla bu bir eziyyet sayılmaz. Bu konuda söyleyebileceklerim bundan ibarettir. Çünkü bu tıbbî bir konudur. Bunun izah edilmesiyle Kur'an'm zahiri ta'n ve kınanmaktan kurtarılır. Kendi muradını en iyi bilen ise, Allah'tır.