KURBAN HAKKINDA KISA MALUMAT

#1 von Muderrisim HOca ( Gast ) , 24.10.2011 07:10

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

KURBAN HAKKINDA KISA MALUMAT
Allah Teâlâ buyuruyor:“Şunu unutmayın ki, onların (kurbanlıkların) ne
etleri, ne de kanları asla Allâh’a ulaşacak değildir. Lâkin O’na ulaşan tek
şey, kalplerinizde beslediğiniz takvâdır...” (Hac:37)
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:
“Hiçbir kul, kurban günü, Allah indinde, kurban kanı akıtmaktan daha
sevimli bir işi yapamaz. Zira kesilen hayvan, kıyâmet günü boynuzlarıyla,
kıllarıyla, tırnaklarıyla gelecektir. Kesilen kurbanın kanı yere düşmeden
önce Allah nezdinde yüce bir mevkiye ulaşır. O hâlde, gönül hoşluğu ile
kurbanlarınızı kesin.” (Tirmîzî,İbn Mâce)
“Kurban” sözlükte, “yaklaşmak, Allâh’a yakınlık sağlamaya vesîle olan şey”
anlamına gelir. Terim olarak ise, Allâh Teâlâ’ya yaklaşmak için, kurban
niyetiyle, belirli vakitte kesilen belirli bir hayvanın adıdır. Arapçada bu
şekilde kesilen hayvana “udhiyye” denir.
İnsanlık tarihi boyunca hemen bütün dinlerde kurban uygulaması mevcut
olmakla birlikte şekil ve amaç yönüyle aralarında farklar bulunur.
Kur’ân’da Hazret-i Âdem -aleyhisselâm-’ın iki oğlunun Allah -celle
celâlühû-’ya kurban takdim ettiklerinden (Mâide:27) ve Hazret-i İbrahim
-aleyhisselâm-’ın, oğlu İsmail -aleyhisselâm-’ı kurban etme hâdisesinden
(es-Saffat, 103-107) bahsedilir.
Hac Sûresi’nin 34. âyeti ise, ilâhî dinlerin hemen hepsinde kurban ile
alâkalı bir hükmün bulunduğuna işaret eder. Lâkin Yahudilik ve
Hristiyanlık’taki kurban telâkkîsi, bir hayli değişikliğe uğramıştır.
Kudüs’te Süleyman -aleyhisselâm-’ın Mâbed’inin yapımı tamamlanınca, bu
şehir, kurbanla ilgili dînî merâsimlerin odak noktası hâline gelmiştir.
Ancak İsrailoğulları, M.S. 70 yıllarında Kudüs’ten sürgün edilip, Süleyman
Mâbedi yıkılınca, kurban kesim yerinden uzaklaştıklarını öne sürerek,
kurban ibâdetine son vermişlerdir. Şimdilerde ise, bunun yerini, günlük
olarak yapılan düzenli duâ almıştır.
Hristiyanlık’ta da, Hazret-i Îsâ’nın çarmıha gerildiği ve bunun
“insanoğlunun aslî günahına karşı, Baba’nın oğlu Îsâ’yı fedâ etmesi” olduğu
inanışıyla kurban telâkkîsi farklı bir anlam kazanmıştır.
Kurban Kesmenin Fayda ve Hikmetleri
Allah -celle celâlühû-’nun emri ile yapılan tüm ibâdetlerde bildiğimiz veya
bilemediğimiz sayısız hikmetler vardır. Her ne kadar ibâdetler, bu hikmet
ve faydalar için değil, sırf Allah rızâsı için yapılırsa da, biz burada
kurbanla alâkalı birkaç hikmet ve faydayı da dile getirmek istiyoruz:
01-Allah’ın yakınlığını ve sevgisini kazanmak için,
02-Allah’a sığınarak felaketten kurtulmak için,
03-Meşru bir dileğimizin tahakkukunu İlahi bir yardımla sağla-mak için,
04-Sevinçli günlerimizde Allah’a şükretmek için,
05-Elimizde olmayarak yaptığımız bir hatadan dolayı af dilemek için,
06-Sosyal bir yardım için Kurban keseriz.
07-Bütün ibadetler gibi kurban ibadetinin de yegâne yapılış gayesi,
“Allâh’ın emri”ne itaattir.
08-Kurban, Allâh’a teslîmiyet ruhunu geliştirir ve Allâh’a yakınlaşmaya
vesile olur.
09-Kurban; toplumda kardeşlik, yardımlaşma, fedakârlık ve dayanışma rûhunu
geliştirir.
10-Kurban kesilmekle hem kesen âile, hem de yoksullar, temel gıda
maddelerinden olan et bakımından genişliğe kavuşur. (Her gün yeryüzünde
yüzbinlerce hayvan kesilmekte; ancak bunlardan yalnızca alım gücü olanlar
yararlanmaktadır. Kurban etlerinden ise, muhtaç olanlar da yararlanır.)
11-Kurban toplumda adâletin gelişmesine yardımcı olarak insanlar arasındaki
uçurumların aşılmasına ve değişik seviyelerdeki fertlerin birbirlerinin
hâlini tanıyıp ilgilenmelerine ve kaynaşmalarına vesile olur.
12-Kurban, fakirin de varlıklı kullar vasıtasıyla Allâh’a şükretmesine
vesîle olur. Fakir insan, kurban sâyesinde dünyâ nîmetlerinin yeryüzündeki
dağılımı konusunda karamsarlık ve düşmanlıktan kendisini kurtarır ve içinde
yaşadığı toplum tarafından görülüp gözetildiğini hisseder.
13-Allah rızâsı için kesilen kurbanların ecri çok büyüktür. Peygamberimiz
-sallâllâhu aleyhi ve sellem-; “Kurbanın her bir kılı için bir sevap
vardır.” buyurmuşlardır. (İbni Mâce)
14-Her yıl müslümanlar tarafından kesilen kurbanlarla müslümanlar
arasındaki birlik ve beraberlik tüm dünyaya duyurulmakta ve bir müslümanın
Allâh’a ibâdet ve onun emrine uymak için her şeyini fedâ edebileceği açıkça
insanlığa gösterilmektedir.
15-Kurban aynı zamanda Hazret-i İsmail -aleyhisselâm-’ın, Allah için kurban
olmayı göze alışını hatırlatan büyük bir ibâdettir.
Kurban İbadetinin Dayandığı Deliller ve Hükmü:
(Kurban Kesmek Vacip mi, Yoksa Sünnet mi?)
İslâm Dini’nde kurban ibâdeti, hicretin ikinci yılında emredilmiştir.
Kurban kesmenin fıkhî açıdan hükmü hususunda fakîhler arasında görüş
farklılıkları vardır.
Dînen aranan şartları taşıyan kimselerin kurban kesmeleri, Hanefî
Mezhebi’nde ağırlıklı görüşe göre “vâcip”; Hanefîler dışındaki çoğunluğa
göre ise, “sünnet”tir.
Hanefîler, Kur’an’da Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e
hitâben:
“Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!..” (el-Kevser, 2) emrinin, ümmeti de
kapsadığı ve gereklilik bildirdiği görüşündedir.
Ayrıca Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in birçok hadîs-i
şerîfinde, hâli vakti yerinde olanların kurban kesmesi emredilmiş veya
tavsiye edilmiştir. Hatta:
“Kim imkânı olduğu hâlde kurban kesmezse bizim mescidimize yaklaşmasın”
(İbn Mâce, Edâhî, 2; Müsned, II, 321),
“Ey insanlar, her sene, her ev halkına kurban kesmek vâciptir.” (Tirmîzî,
Edâhî, 18; İbn-i Mâce, Edâhî, 2) gibi hadîs-i şerîflerle bu gereklilik
vurgulanmıştır. Öte yandan kurban kesmeyi Hazret-i Peygamber -sallâllâhu
aleyhi ve sellem- hiçbir zaman terk etmemiştir.
Bu ve benzeri delillerden hareket eden fakîhler “gerekli şartları
taşıyanların” kurban bayramında kurban kesmelerini vâcip görürler.
Sünnet olduğunu ileri sürenler ise, Kur’ân’da bu konuda açık bir emrin
bulunmayışından ve Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in
devamlı yapmış olmasının, kurbanın sünnet olmasıyla da açıklanabileceği
noktasından hareket ederler.
Kurban Kesmekle Yükümlü Olan Kimselerde Aranan Şartlar Nelerdir?
1) Müslüman olmak,
2) Akıllı ve ergen olmak,
3) Mukîm olmak (Misafir olmamak),
4) Belirli mâlî güce sahip olmak.
Buna göre; gayr-i müslimlere, akıl hastalarına, küçük çocuklara, yolcuya ve
yoksullara kurban kesmek vâcip değildir.
Kurban Bayramında Kadınların da Kurban Kesmesi Gerekir mi?
Günümüzde kurban kesme konusu genellikle erkeğe ait bir ibadet hâline
gelmiştir. Hatta bazı evlerde kurban kesiliyorsa, karı-koca müşterek-liğine
dayandırılarak bir sene erkek, diğer bir sene de kadın adına kesilmektedir.
Oysa böyle bir durumda asıl olan, kurbanın vâcip olma keyfiyetidir.
Zira kadın, İslâm’a göre, kocasından bağımsız olarak ekonomik hürriyetine
sahip bir ferttir. Yani “tasarruf hakkı” kendisine âit olan menkul ve
gayr-ı menkul malları varsa -ki, buna ziynet eşyaları da dâhildir- ve bu
malların toplamı “nisap miktarı” ve daha fazla ise, elbette kadına da
kurban kesmek vâciptir. Şâyet böyle bir kadın adına kocası “bağış adıyla”
kurban keserse bu da yeterli olur.
Fakat ziynet eşyaları, sırf tasarruf gâyesi ile alınmış olur ve erkek
istediği zaman, istediği biçimde onları değerlendirmek hakkına sahip
bulunursa, ziynet eşyaları ne kadar kadının üzerinde olsa da onların gerçek
sahibi erkektir. Yani erkek, nisap miktarını tespit ederken bu ziynet
eşyalarını da sâir mal varlıkları arasına katmak zorundadır.
Yolcu Olan Bir Kimse Kurban Kesebilir mi?
Dînen yolcu hükmünde olan kimse, kurban kesmekle mükellef (yükümlü)
değildir. Ancak yolcu hükmünde bulunan kimsenin tek başına veya mukîmlerle
birlikte kurban kesmesine bir mânî de yoktur. Hanefî Mezhebi’nin yolcu için
böyle bir ruhsattan söz etmesi, ibâdetlerde külfeti kaldırmak ve kurbandan
gözetilen hikmetlerin gerçekleşmesine öncelik vermek sebebiyledir. Şöyle
ki; yolculuk hâlinde bulunan kimse, gerek kurbanlık temin etme ve kurbanı
kesme, gerekse kesilen kurbanın etini değerlendirme ve dağıtma açısından o
bölge halkının (mukîm kimseler) sahip olduğu bilgi ve imkâna sahip
değildir. Ayrıca yolculuk hâli, zengin olan yolcunun bile elindeki parayı
daha tedbirli harcamasını gerektirir. Böyle olunca kurban bayramı süresince
iş ve görev gereği yolda olan veya bulunduğu bölgede yolcu durumunda olan
kimselerin bu ruhsattan yararlanması mümkündür. İsterlerse kurban
kesmeyebilirler. Bu kimselere kurban mükellefiyeti yüklemek, maddî yönden
ziyâde, ibâdetin îfâsı yönünden ağır bir külfet teşkil eder.
Yolculuk imkân ve şartlarının büyük ölçüde değiştiği ve bayramlara tatil
nazarıyla bakılmaya başlandığı şu günlerde, bu ruhsattan yararlanmak
yerine, önceden gerekli tedbirleri almak, ya vekâleten kurbanı kestirmek ya
da bulunulan yerde kurban kesmek daha isâbetlidir. Çünkü kurbanın ferdin iç
dünyası ile alâkalı yönü bulunduğu gibi toplumda sosyal adâleti sağlayan ve
üçüncü şahısların haklarını ilgilendiren bir yönü de mevcuttur.
Diğer mezheplerde kurban kesmenin hükmü sünnet olduğu için yolcu olanla
mukîm olan arasında bir farklılık yoktur.
İslâm'ın Kurban Kesmek İçin Belirlediği Zenginlik Ölçüsü Nedir?
Zekât, fıtır sadakası ve kurban gibi mâlî yönü bulunan sorumluluklar için,
dinimiz belli bir asgarî zenginlik ölçüsü belirlemiştir. Dînen asgarî
zenginlik ölçüsü olarak belirlenen bu miktara “nisap” denir.
Hanefî Mezhebi’ne göre, kurban kesmeyi vâcip kılan zenginlik ölçüsü, aslî
ihtiyaç ve borçlar dışında 20 miskal (80 gr) altın, ya da buna denk para
yâhut mala sahip olmaktır.
Bu miktarda mala sahip olan kimse, kurban kesebilir. Böyle olunca ücretli,
memur gibi sâbit gelirli kimselerin, kendi bütçe imkânları içinde sıkıntı
çekmeden kurban ücretini ödeyip ödeyemeyeceğini göz önünde bulundurması ve
ona göre karar vermesi gerekir. Bunun yanında, kurban bedelini hemen
ödemeye gücü yetmeyen kimse, daha sonra ödemek üzere veresiye alsa bile
kurban kesebilir.
Diğer mezhepler ise, kurban kesmeyi sünnet saydıklarından, kurban
mükellefiyeti için ayrıca bir zenginlik ölçüsü tespit etmemişlerdir.
Dînen Zengin Olmayan Kimselerin Kesmiş Olduğu Kurban Kabul Olur mu?
Uygun olan, kurban alma imkânı bulunmayan kimselerin, kurban kesmek için
kendini zorlamamasıdır. Hatta bazı Hanefî fakîhlerine göre, böyle
kimselerin kurban keserek, kendilerine vâcip olmayan bir ibâdeti vâcip hâle
getirmesi, böylece kesilen kurbanın adak kurbanı hükmünü alması bile
ihtimâl dâhilindedir. Ancak bu hüküm, hakiki mânâsından ziyâde maddî imkânı
olmadığı hâlde sosyal baskı sebebiyle veya ibâdetin ecrini kaçırmama gâyesi
ile kendini kurban kesmeye zorlayan kimseleri uyarmak, böyle bir
mükellefiyetin bulunmadığını vurgulamak ve bunu örneklendirmek şeklinde
anlaşılmalıdır. Zaten Hanefî mezhebinde fetvâya esas olan, ağırlıklı görüş,
fakir kimsenin kestiği kurbanın, özel olarak onu adamadığı sürece, adak
kurbanı hükmünü almayacağı, zengin olan kimsenin kestiği kurbanla aynı
hükme tâbî olduğu yönündedir.
Kadın Kurban Kesebilir mi?
Kendisine kurban kesmenin vâcip olduğu herkes, kurbanını kendisi kesebilir.
Yani nasıl ki, bir erkek kendi kurbanını kendisi kesebiliyorsa, kadın da
kurbanını isterse kendisi kesebilir.
Muâz bin Sa’d’dan şöyle rivâyet edilmektedir:
“Ka’b bin Mâlik’in bir câriyesi vardı. Sel Dağları’nda koyunlarını
otlatıyordu. Koyunlardan biri hastalandı, câriye hemen yetişerek hayvanı
bir taşla kesti. Daha sonra durumu Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve
sellem-’e sordular. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“-Bir mahzuru yoktur, etini yiyiniz.” (Muvatta, Zebâyih, 4)
Hadîs-i şerîf, kadınların da kurban kesebileceği husûsunda delil kabul
edilmiştir. Hatta kadının hayızlıyken (ay hâlinde) dahî kestiği kurbanın
eti yenir. Lâkin hayvanı kesen kimsenin erkek olması müstehab görülmüştür.
Şu da var ki, kadın erkeğe göre fıtraten daha hassas ve daha yumuşaktır,
güç bakımından da erkeğe göre daha zayıftır. Bunun gibi sebeplerden dolayı
gerek kurban bayramında, gerekse diğer zamanlarda kurbanı genellikle erkek
keser. Ancak bu durum kadının kesemeyeceğini göstermez. Bu sebeple güç
yetirebilen ve fıtraten dayanıklı olan hanımlar, isterlerse kurbanlarını
kendileri kesebilirler.
Kurbanlık Hayvanın Türü Ne Olmalıdır?
Kurbanlar; yalnız koyun, keçi, deve ve sığır türü hayvanlardan kesilebilir.
Mandalar da sığır türünden sayılır. Kurbanın geçerliliği açısından bu
hayvanların erkek veya dişi olması arasında fark yoktur. Ancak koyunun
erkeğinin, diğerlerinin ise dişilerinin kesilmesi daha faziletli
görülmüştür. (İbn-i Âbidîn)
Yaban sığırı, geyik gibi yabânî hayvanlarla, tavuk, horoz, kaz, ördek,
devekuşu gibi evcil hayvanların kurban edilmesi ise geçerli olmaz.
Koyun ve keçi cinsinden hayvanlar “bir yaşını” doldurduktan sonra kurban
edilebilirler. Hanefîler dâhil fakîhlerin çoğunluğu, koyunun semizlik ve
gösteriş olarak bir yaşındakilerle aynı olması hâlinde altı ayını
tamamladıktan sonra da kurban olabileceği görüşündedirler.
Sığır ve manda cinsinden hayvanlar “iki yaşını”, deve ise “beş yaşını”
tamamladıktan sonra kurban olarak kesilebilir.
Bir koyun veya keçi, yalnız bir kişi için kurban edilebilirken; bir deve
veya sığır ise birden yedi kişi adına kadar kesilebilir. Yeter ki,
ortaklardan her biri müslüman olup, bu hayvanın yedide birine mâlik olsun
ve kendi hissesini Allah rızâsı için kesecek bulunsun.
Kurban Kesmenin Vakti Ne Zamandır?
Kurbanın sahîh olabilmesi için belirlenmiş vakit içinde kesilmesi gerekir.
Kurban, kurban bayramının ilk üç günü yani Zilhicce ayının 10-11-12.
günleri, bayram namazının kılınmasından, 3. günün akşamına kadarki süre
zarfında kesilebilir. Şâfî Mezhebi’nde bu süre, bayramın 4. günü akşamına
kadardır.
Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-’ın naklettiği bir hadîs-i şerîfte şöyle
buyrulur:
“Kurban kesme günleri üç gündür, ilk gün en faziletlisidir.”
Ayrıca Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- da şöyle demiştir:
“Kurban günleri, birinci kurban gününden sonra iki gündür.” (İmâm Mâlik,
Muvatta)
Görüldüğü üzere, kurbanın, bayramın birinci günü kesilmesi daha faziletli
olduğu zikredilmiş, ayrıca kesimin gündüz yapılması tavsiye edilmiştir.
Geceleyin kurban kesmeyi câiz görmeyenler veya mekrûh görenler, aydınlatma
imkânının yetersizliğinin yol açacağı muhtemel tehlike, hata ve zorlukları
göz önünde bulundurmuş olmalıdır. Bu mahzurlar yoksa geceleyin de kurban
kesilebilir.
Kurbanlar, şehirlerde veya bayram namazı kılınan diğer yerleşim
merkezlerinde namazdan sonra, bayram namazı kılınmayan köylerde ve
göçebelikte ise, sabah namazı vaktinden îtibaren kesilebilir. Bir özür
yüzünden bayram namazına gidemeyen kimse, bayram namazı kılınacak kadar bir
süre geçtikten sonra kurbanını kesebilir.
Bera bin Âzib -radıyallâhu anh-, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve
sellem-’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Bizim bu günümüzde ilk yapacağımız iş, namaz kılmak, sonra dönüp
kurbanımızı kesmektir. Kim böyle yaparsa bizim sünnetimize uymuş olur. Her
kim bundan önce kurbanını kesecek olursa, bu kurban, âilesine takdim ettiği
etten başka bir şey olmaz.” (Buhârî, Iydeyn, 8, 10; Müslim, Edâhî, 7)
Hazret-i Enes -radıyallâhu anh-’dan rivâyet edilen bir başka hadîs-i
şerîfte de şöyle buyrulur: “Kim namazdan önce kurban keserse bunu iâde
etsin….” (Buhârî, Edâhî, 1) Buna göre, bayramın birinci günü, bayram namazı
kılınan yerlerde, namazdan önce kesilen kurbanlar makbul olmaz, tekrar
kesilmesi gerekir.
Kurban Kesilirken Niyet Etmek Gerekir mi?
Kesilecek kurbanın geçerli olabilmesi için niyet etmek şarttır. Çünkü
hayvan ibâdet için de, et elde etmek amacıyla da kesilebilir. Peygamberimiz
-sallâllâhu aleyhi ve sellem-;
“Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey verilir…” (Buhârî,
Bed’u’l-Vahy, 1) buyurmuşlardır.
Birden fazla kişi için kesilen kurbanlarda ortakların özenle seçilip,
herkesin niyetinin Allah rızâsı olmasına dikkat edilmesi gerekir. Eğer bir
deve veya bir sığır gibi çok ortakla kesilebilen kurbanlıklarda bir kişinin
niyeti et yemek için olsa, hisse sahiplerinden hiçbirinin kurbanı geçerli
olmaz.
Kurban Kesilirken İllâ Besmele Çekmek Gerekir mi?
Kurbanın mutlaka besmele çekilerek kesilmesi gerekir. Eğer kesme görevi
vekâlet yolu ile yapılacaksa, yalnız kurban sahibinin besmele okuması
yeterli olmaz, kurbanı kesen kimsenin de “Bismillâhi Allâhu Ekber” demesi
gerekir. Şâyet besmele kasten terk edilirse, kurbanın eti yenilmez. Eğer
kurban sahibi, elini kasabın eli üzerine koyarak kurbanı keserlerse,
ikisinin de besmele okuması gerekir. Birisi kasten besmeleyi terk edecek
olsa, hayvanın eti yenilmez.
Vekâlet Yoluyla Kurban Kesilebilir mi?
Kurbanı bizzat kişinin kendisi kesebileceği gibi, vekâlet yoluyla başkasına
da kestirebilir. Zira kurban, mal ile yapılan bir ibâdettir; mal ile
yapılan ibâdetlerde ise vekâlet câizdir.
Kurbanı, kişi kendi bulunduğu yerde vekâlet vererek kestirebileceği gibi,
başka bir yerdeki kişi veya kuruma da vekâlet vererek kestirebilir. Aynı
şekilde vekâlet, sözlü olarak verilebileceği gibi, yazılı olarak, telefon,
internet, faks ve benzeri iletişim araçları ile de verilebilir.
Kurban Bayramında İllâ Kan Akıtmak Gerekir mi? Başka Bir İfadeyle Kurban
Parası Sadaka Olarak Verilebilir mi?
Şartlarını taşıyan kimse için kurbanın rüknü (farzı), kurbanlık hayvanı
boğazlayıp kesimini yapmaktır. Bu olmadıkça kurban yükümlülüğü yerine
getirilmiş olmaz. Bu yüzden kurbanlık hayvanın kesilmeksizin aynî olarak
veya değer konularak bedelinin yoksullara verilmesi kurban yerine geçmez.
Fakat herhangi bir sebeple alınan kurbanlık bir hayvan kesilmeden bayramın
üçüncü günü güneş batmış olsa, artık diri olarak bağışlanması gerekir.
Çünkü burada kesme işi, bağışa dönmüş olur ki, artık bunun etinden sahibi
yiyemez.
Kesilecek Hayvanın Kurban Olmasını Engelleyen Kusurlar Nelerdir?
Kurban edilecek hayvanın sağlıklı, düzgün, âzâlarının tam, besili ve
gösterişli olması; hem ibâdetin gâye ve mâhiyeti, hem de sağlık kuralları
açısından güzel görülmüştür.
Bir hayvanın kurban olmasını engelleyen vasıflar dört tanedir:
Bir gözün körlüğünün açıkça belli olması, apaçık hastalık, topallık ve
ileri derecede zayıflık.
Delili de, Bera bin Âzib -radıyallâhu anh-’dan rivâyet edilen şu hadistir:
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Dört özellik kurbanlıklarda câiz değildir. Açıkça belli olan körlük,
açıkça belli olan hastalık, belli olan topallık, iliği kurumuş derecede
zayıflık.” (Ebû Dâvud, Edâhî, 6)
Fakîhler, bu dört kusura kıyasla, başka birtakım kusurlar daha
eklemişlerdir ki, bunlar bu ayarda veya daha kötü kusurlardır. İki gözü
veya bir gözü kör olmak, dişlerinin çoğu düşmüş veya kulakları kesilmiş
olmak, boynuzlarının biri veya ikisi kökünden kırılmış olmak, kulağının
veya kuyruğunun yarısından çoğu veya memelerinin başı kopmuş bulunmak,
doğuştan kulakları veya kuyruğu bulunmamak veya ayağı kesilmiş olmak bunlar
arasındadır. Bu derece kusurlu olan bir hayvan, Yüce Allâh’a kurban olarak
takdim edilemez.
Kurbanlık hayvanın şaşı, topal, uyuz ve deli olmasında, boynuzlu veya
boynuzsuz veya boynuzunun biraz kırık bulunmasında ve kulaklarının delinmiş
veya enine yarılmış olmasında, kulaklarının ucundan kesilip sarkık bir
hâlde bulunmasında, dişlerinin azının düşmüş olmasında, cinsel organı
bulunmayıp mecbup veya burma bir hâlde yaşamasında bir mahzur yoktur.
Kurban kesmekle yükümlü olan bir kimsenin, satın aldığı kurbanda, yukarıda
belirttiğimiz kurban olmaya engel olacak kusurlardan biri daha sonra
meydana gelse, yerine başkasını alıp kesmesi gerekir. Fakat fakir kimsenin
aldığı kurbanda böyle bir kusur meydana gelse, yerine başkasını alması
gerekmez.
Bu ayıplar iki kısma ayrılır:
a. Çok ayıp sayılan ve o hayvanın kurban edilmesine dînen mâni olan büyük
özürler.
Çok ayıp sayılan özürlerin başlıcaları şunlardır:
1) İki gözü veya bir gözü kör.
2) Kesilecek yere yürümeye gücü yetmeyecek derecede topal.
3) Kulakları veya sadece bir kulağı kesik.
4) Tamamen dişsiz veya dişlerinin çoğu dökmüş.
5) Boynuzlarının ikisi veya biri kökünden kırılmış.
6) Kuyruğunun yarısı veya 3`te birinden fazlası kesilmiş.
7) Hayaları veya memelerinin uçları kopmuş.
8) Kemiklerinde ilik kalmayacak kadar zayıf ve düşkün hayvan.
9) Doğuştan kulağı ve kuyruğu olmayan.
10) Zapt u rabt altına alınıp sürüye gönderilemeyecek kadar çok deli
hayvan.
11) Pislik yiyen hayvan. Bunlar da usûlü üzere temizlenmedikçe kurban
edilmeleri câiz olmaz.
b. Az ayıp sayılan ve hayvanın kurban edilmesini kerahetle câiz kılan küçük
kusurlardır.
Az kusurlu sayılan hallerden başlıcaları şunlardır:
1) Gözleri şaşı veya zayıf gören hayvan.
2) Bir ayağı topal, fakat diğer üçü ile aksayarak da olsa yürüyebilen
hayvan.
3) Doğuştan boyunsuz veya boynuzu az kırılmış hayvan.
4) Kulakları delik ve yarık veya uçları sarkmış ve kesilmiş hayvan.
5) Dişlerinin bâzısı düşmüş hayvan.
6) Otlamasına mâni olmayacak derecede az deli hayvan.
7) Kuyruğunun veya hayalarının veya kulağının bir kısmı kesik (üçte ikiden
fazlası var) hayvan.
8) Doğuştan küçük kulaklı hayvan.
9) Uyuz, fakat toplu hayvan.
10) Tenasül uzvu iptal edilmiş, yani, burulmuş hayvan...
Kurbanın Eti Nasıl Taksim Edilmelidir?
Adak kabîlinden olmayan kurbanın etinden sahibi zengin olsun veya olmasın
kendisi yiyebileceği gibi, yoksul olmayan kimselere de yedirebilir ve
dağıtabilir.
İslâm âlimlerinin çoğunluğuna göre, kurbanın etinin “üç parçaya bölünmesi”
müstehaptır.
İbn-i Abbas -radıyallâhu anhümâ-, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve
sellem-’in kurbanıyla ilgili olarak şunu nakletmiştir:
O, üçte birini âile halkına yedirir. Üçte birini yoksul olan komşularına
yedirir, geri kalan üçte birini de tasadduk ederdi.”
Bunun içindir ki, kurbanın etinin bir parçası kurban sahibi ve bakmakla
yükümlü olduğu kimseler tarafından tüketilir. İkinci parçası, zengin bile
olsalar eş, dost ve akrabaya ikram edilir. Üçüncü parçası ise kurban
kesemeyen yoksul kimselere dağıtılır. Kur’an’da şöyle buyurulur:
“Onlardan yeyin ve eli dar olana ve yoksula yedirin.” (el-Hac, 28)
Diğer bir âyette de:
“Etinden yeyin ve ondan, dilenen-dilenmeyen yoksullara yedirin.” (el-Hac,
36) buyrulmaktadır.
Diğer yandan orta hâlli bulunan kurban sahibinin, nafakasını temin etmekle
yükümlü olduğu kimseler çok olursa, kurbanın etini onların yemeleri için
alıkoyabilir, bu menduptur.
Kurban etinin kesimin yapıldığı bölgede dağıtılmasına teşvik edilmiştir.
Ancak daha fazla ihtiyaç sahiplerinin bulunması durumunda, başka yerleşim
birimlerine gönderilmesi veya orada kesimin sağlanması da câizdir.
Kurbanın Eti, Derileri ve Diğer Parçaları Satılabilir mi?
Kurban, sırf Allah rızasını kazanmak amacıyla kesildiği için, etinin ve
diğer parçalarının satılması ve sahiplerine gelir getirici işler için
harcanması câiz değildir.
Buna göre kurbanın et, deri, yün, bağırsaklar, kemikler, yağ, baş ve ayak
gibi parçalarının satılması mekruhtur. Bu ister vâcip, ister nâfile kurban
olsun hüküm değişmez. Eğer böyle bir şey yapılırsa, kıymetini yoksullara
bağışlamak gerekir. Bunlardan kasap ücreti de verilemez. Hazret-i Ali’den
şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, develer kurban edilirken başında
durmamı, derilerini ve sırtlarındaki çullarını paylaştırmamı emretti ve
onlardan herhangi bir şeyi kasap ücreti olarak vermeyi bana yasakladı ve
«Kasap ücretini biz kendimiz veririz.» buyurdu.” (Müslim, Hac, 348)
Kurbanın derisi, Allah rızâsına uygun bir yere bağışlanabilir ya da ihtiyaç
varsa seccâde, minder gibi bir iş için evde de kullanılabilir.
Kurbanı kesmeden önce yünlerini kırpmak mekruhtur. Kırpılacak olursa,
bedeli yoksullara bağışlanmalıdır. Fakat kesildikten sonra yünü yolunup
veya kırpılıp kullanılabilir. Deri, kalıcı olan ve kendisi ile yararlanılan
bir şeyle değişim yapılabilir. Ancak nakit para ile satılamaz ve bu deri,
yenilecek-içilecek şeyler gibi tüketim maddeleri ile de değiştirilemez.
Ölmüş Kimse İçin Kurban Kesilebilir mi?
Bir kimse, kendi malından alıp sevâbını bir ölüye bağışlamak üzere bayram
günlerinde kurban kesebilir. Hatta kestiği bu kurbanın etinden yiyebilir,
başkalarına da verebilir. Tercih edilen görüş budur. Fakat bir kimse vefât
eden kişinin vasiyeti ile onun adına keseceği kurbanın etinden yiyemez. Bu
kurbanın tam olarak tasadduk edilmesi gerekir. (İbni Âbidîn)
Ölü için kesilecek böyle bir kurban da kurban bayramı günlerinde kesilir,
arefe günü ve diğer günlerde kesilemez. Hunneş -radıyallahu anh-’dan şöyle
dediği rivâyet edilmiştir:
“Hazret-i Ali’yi iki koç keserken gördüm ve ona:
«-Bu nedir?» diye sordum. Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-:
«-Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bana, kendisi için kurban
kesmemi vasiyet etmişti; işte ben onları kesiyorum.» dedi.”
(Şirbînî-Muğnî’l-Muhtaç, IV, 292)
Kurban Etinin Yenilmeyecek Kısımları Nelerdir?
- İdrar yolu,
- Hayaları,
- İdrar torbası,
- Safra kesesi (öd),
- Akan kanı,
- Tenâsül uzvu.
Hayvanın bu kısımları kesildikten sonra parçalanırken ayrılır ve atılır.
Kurban Bayramında Kesilmek Üzere Alınmış Hayvan Kaybolsa Yenisini Almak
Gerekir mi?
Şartlarını taşıyan bir kimsenin aldığı kurban kaybolsa veya çalınsa yahut
ölse, yerine başkasını alması gerekir. Ancak fakir kimsenin karşılaştığı bu
tür durumlardan dolayı, yeni bir kurbanlık alması gerekmez. (Zîrâ onun için
kurban kesmek vâcip bir ibâdet değildir.)
Böyle bir kurbanlığın yerine yenisi alınıp kesildikten sonra eskisi
bulunsa, artık bunu da kesmesi gerekmez. Çünkü kurban yükümlülüğünü yerine
getirmiş durumdadır.
Çalınan veya kaybolan kurbanlığın yerine başka bir hayvan alınır ve daha
kesilmeden eskisi bulunacak olursa, bunlardan birini, tercîhen iyi olanını
kesmek yeterli olur.
Kurban Edilecek Hayvanı Bayıltmak Câiz midir?
Kurbanı kesen kimse, hayvana eziyet vermemeli, hatta bıçağı hayvana
göstermemeli ve keskin bıçak kullanmalıdır. Buradan hareketle hayvana
elektrik şoku uygulamak, eziyet olarak nitelendirilirse, bu durum pek hoş
bir davranış sayılmaz.
Bununla birlikte İslâm âlimleri, kurbanlık hayvanın elektrik şoku ile
bayıltılarak kesilmesi câizdir demişlerdir. Çünkü şoka giren hayvan ölmez,
hayatı devam eder; ancak kesilince kanı akar ve ölür. Şayet böyle bir
hayvan henüz kesilmeden önce, şok etkisiyle ölecek olursa, kurban
olmayacağı gibi, eti de yenilmez.
KURBAN İBADETİNİN TARİHÇESİ
Kurban ibadetinin tarihi oldukça eskidir. Hz. Âdem (a.s)’ın çocuklarının
adakları ile ilgili olarak bizlere ulaşmış olan bilgiler kurban kesme ya da
adamanın, adak sunmanın ilk insanla başladığını yani her ümmette olduğunu
gösterir niteliktedir:“Her ümmet için, Allah'ın kendilerine rızk olarak
verdiği kurbanlık hayvanların üzerlerine O'nun adını anarak kurban kesmeyi
meşru kıldık. Sizin Tanrınız tek bir İlâhdır, O'na teslim olun. Allah
anıldığı zaman kalpleri titreyen, başlarına gelene sabreden, namaz kılan,
kendilerine verdiğimiz rızıktan sarf eden ve Allah'a gönül vermiş olan
kimselere müjde et.”
Bu gün itibariyle hac mevsiminde icra edilen, Peygamber Efendimiz
tarafından dini bir vecibe olarak tebliğ edilen kurban ibadetinin temelleri
Hz. İbrahim (a.s) ile oğlu arasında vuku bulan hadiseye kadar uzanır. Zaten
Kâbeyi Muazzama haccedilsin yani ziyaret edilsin diye inşa eden de Hz.
İbrahim ve oğlu Hz. İsmail’dir.
Bu hadise şöyledir: Hz. İbrahim (a.s.) bir ara oğlu İsmail’i kurban
ettiğini rüyasında görür ki bu bir ilâhî vahiydir. Hz. İbrahim durumu
oğluna açıklar, oğlu İsmail de buna hazır olduğunu bildirir. Bunun üzerine
Hz. İbrahim oğlu İsmail’i kurban etmeye hazırlanırken Cenâb-ı Hak onların
bu samimiyet ve teslimiyetlerinden dolayı İsmail’e bedel olarak bir koç
gönderir. Hz. İbrahim de oğlu yerine koçu kurban eder. Konu ile ilgili âyet
şöyledir:“(Hz. İsmail) babası İbrahim ile beraber yürüyüp gezecek çağa
gelince (Hz. İbrahim),
‘Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün ne dersin?’
dedi. Hz. İsmail de:
‘Babacığım, emrolunduğun şeyi yap, inşallah beni sabredenlerden bulursun’
dedi. Her ikisi de teslim olup (babası oğlunu) şakağı üzerine yatırınca;
‘Ey İbrahim! Rüyayı doğruladın. Biz muhsinleri böyle mükâfatlandırırız.
Çünkü bu gerçekten çok açık bir imtihandır’ dedik. Biz oğlunun yerine ona
büyük bir kurbanlık fidye verdik. Geride gelecekler arasında ona (iyi bir
ün) bıraktık. ‘İbrahim’e selâm’ dedik. Biz muhsinleri böyle
mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mü’min kullarımızdandır.”(Saffat:
102-111.)
Kurban kesmenin faziletleri ve faydaları nelerdir?!
1-Kurban kelimesi, lügatta, kendisi ile Allah'a yaklaşılan şey mânasına
gelir. Bu isimden de anlaşıldığı gibi kurban; Allah'a yaklaşma ve O'nun
rızasını kazanma vesilesidir.
İnsan zamanla gaflete düşüp, sâhip olduğu malın, mülkün, servetin Allah'ın
kendisine bir lütfu olduğunu unutabilir. Karun gibi her şey'e kendi
çalışmasıyla, bilgi ve mehâretiyle sâhip olduğunu vehmederek, kendisinde
bir kudret ve kuvvet görmeye, İlâhî nimetleri şahsına maletmeye başlar.
Gururlanıp, haddini aşar.
İşte kurban emri, ona, sâhip olduğu mal ve mülkün, bağ ve bostanın,
hayvanların, servet ve paranın Allah'ın bir ihsanı ve lütfu olduğunu ve
asıl mal sâhibinin Allah bulunduğunu hatırlatır. O'nun izni ve müsâadesi
olmadan hiçbir şey'e sâhip olunamayacağını bildirir. O da gururu bırakıp
mahviyet ve tevazua girer. Hakikî kulluk tavrını takınır, şükür vazifesini
ifaya çalışır. Bu hal ise, onun Allah'a yaklaşmasına ve rızasını
kazanmasına bir vesile teşkil eder.
2-İnsanın yaptığı bütün ibâdetler gibi kurban kesmesine de Allah'ın
ihtiyacı yoktur. Ancak Allah, kurban kesme emriyle kullarını imtihan
etmekte, onların takvâlarını, ilâhî emre itâattaki titizliklerini, Allah'a
yakınlık derecelerini ölçmektedir. Hacc sûresi, 37. âyette bu husus şöyle
belirtilir:
"Onların ne (sadaka edilen) etleri, ne de kanları hiçbir zaman Allah'a
(yükselip) erişmez. Fakat sizden O'na (yalnız) takvâ (Allah'ın emirlerine
itâat ve yasaklarından ictinab titizliği) ulaşır..."
Bu âyette de görülüyor ki, kesilen kurbanlarda gaye; ihlas, takvâ ve
Allah'a yaklaşmadır. Maksad, Allah'ı verdiği nimetleriyle hatırlama ve
O'nun rızâsını kazanmaktır. Bu maksad ve gaye olmadıktan sonra kesilip
dağıtılan etlerin, akıtılan kanların, ne kadar çok olursa olsun, Allah
katında hiçbir değer ve kıymeti yoktur.
3-Kurban aynı zamanda Hz. İsmail'in (A.S.) Allah için kurban edilmekten bir
lütuf eseri olarak kurtuluşunun hatırlatılmasına da vesiledir.
Cenâb-ı Hak, İbrahim'i (A.S.) büyük bir imtihana tâbi tutmuş, sevdiği
biricik evlâdını Allah için kurban etmesini istemiştir. Hz. İbrahim ile
oğlu İsmail, her ikisi de bu isteğe, tam bir teslimiyet ve sadakat içinde
uymuşlardır. Hazret-i İbrahim oğlunu kesmek üzere yatırmış ve bıçağı
boynuna çalmıştır. Fakat bıçak İsmail'i (A.S.) kesmemiştir. Çünkü Cenâb-ı
Hakk'ın muradı, Hz. İsmail'in kesilmesi değil, baba-oğul iki şanlı nebînin
erişilmez teslimiyet ve sadakatlarının, ferâgat ve fedakârlıklarının,
melekler ve kıyâmete kadar gelecek bütün insanlar tarafından bilinmesi,
daima hatırlanması idi.
Bu hikmet tahakkuk ettiği için, bıçağa İsmail'i kesmemesini emr etmiş; Hz.
İsmail'in yerine onlara Cennetten bir koç göndererek onu kurban etmelerini
istemiştir. İşte kurban kesmek; bu büyük ve ibretli hâdisenin yıldönümünü
kutlamak mahiyetindedir.
4-Her yıl müslümanlar tarafından binlerce kurban kesilmektedir. Bu, bir
bakıma, bir müslümanın Allah'a ibadet ve onun emrine uymak için her şey'ini
fedâ edebileceğinin, Allah yolunda bütün varlığından vazgeçebileceğinin
sembolik bir ifadesi olmaktadır
5-İslâmın koyduğu kurban kesme hükmü, aynı zamanda insanlar için büyük bir
nimet ve rahmettir.
Bir yıl boyunca pek çok sıkıntılar çekmiş, belki de ağzına bir lokma et
koyamamış fakirler, kurban bayramı münasebetiyle bol bol et yeme fırsatına
kavuşurlar. Fazla gelen etleri kavurma yapıp uzun zaman o etten faydalanma
imkânını elde ederler. İslâmın sosyal adâleti te'min edici bir hususiyeti
de böylece ortaya çıkmış olur.

Muderrisim HOca

   

DEMOKRATİK PARLAMENTO SEÇİMLERİ KARŞISINDA İSLÂMÎ TAVIR NE OLMALIDIR?
SALİHA KADIN-İYİ KADIN

  • Ähnliche Themen
    Antworten
    Zugriffe
    Letzter Beitrag
Anfragen und Anregungen bitte direkt an tiav@hotmail.de adressieren. Vielen Dank!
Xobor Einfach ein eigenes Xobor Forum erstellen
Datenschutz