SALİHA KADIN-İYİ KADIN

#1 von Müderriism Hoca ( Gast ) , 18.10.2011 11:10

muderrisim@muderrisim.com

Size gönderilen e-posta:
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

SALİHA KADIN-İYİ KADIN
Milletler, salih erkekler ve saliha hanımlarla abad olur. Bundan dolayı
dinin, vatanın ve milletin selameti, ancak hayırlı nesiller yetiştirmeye
bağlıdır.
Toplumlarda erkeksiz terakkî olamayacağı gibi kadınsız bir terakkîden de
söz edilemez. Çünkü kadın, kemâliyle toplumu yüceltir. Kadının alçalması
ise, toplumu bir mezbelelik hâline getirir; hayat yollarını cam kırıkları
ile doldurur.
Kadın ve erkek, birbirini tamamlayan iki engin âlem gibidir. Ancak bu
tamamlamada kadına, Cenâb-ı Hak tarafından daha tesirli bir husûsiyet
verilmiştir. Şu ifâde, bu gerçeği dile getirmektedir:
“BİR ERKEĞİ TERBİYE EDİN; BİR İNSANI YETİŞTİRMİŞ OLURSUNUZ. BİR KADINI
TERBİYE EDİN; BİR ÂİLEYİ, HATTÂ TOPLUMUN BÜYÜK BİR BÖLÜMÜNÜ YETİŞTİR-MİŞ
OLURSUNUZ.”
Nitekim sâliha kadın;– Toplumda şahsiyet ve karakter sahibi bir nesil
yetiştiren mektebin muallimidir.
– Âilenin huzurunu temin eden ve gönülleri aydınlatan billur bir avizedir.
– Yine âilesine cennet saâdeti bahşeden hoş kokulu bir çiçektir.
Mü’minin takvâdan sonra sahip olabileceği en hayırlı nîmet, sâliha bir
hanımdır. Yine o, Allah Rasûlü’ne Cenâb-ı Hak tarafından sevdirilmiş olan,
dünyaya ait üç şeyden biridir.
Umûmiyetle Peygamberlerin, evliyâullâhın ve cengâverlerin arkasında dâimâ
sâliha bir hanım vardır. Bu hanım, efendisinin her zaman en büyük
yardımcısı ve evlatlarının fazîlet timsâli bir muallimidir. Bu
husûsiyetiyle o; ilâhî kudretin genişletilmiş bir rahmet kucağı, âilede
saâdet kaynağı, zevk ve safâ ışığı ve âile fertlerinin şefkat odağıdır ki;
ömürlük bir teşekküre lâyıktır.
Hatice vâlidemiz, sâliha anne tasavvurunun zirve bir misâlidir. Hazret-i
Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz tebliğine başladığında
kendisine ilk ve en büyük destek, Hazret-i Hatice vâlidemizdir.
Nitekim Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Hirâ’dan telâş
içinde dönüp:
“–Yâ Hatice! Bana kim inanır?” dediği zaman, o mübârek zevce, Varlık Nûru
Efendisi’ne:“Allâh’a yemin ederim ki, Allah -celle celâlühû- hiçbir vakit
Sen’i utandırmaz (mahrum etmez). Çünkü Sen, akrabanı himâye edersin. İşini
görmekten âciz olanların ağırlığını yüklenirsin. Fakire infâk eder,
kimsenin kazandırama-yacağını k,azandırırsın. Misafire ikram edersin. Hak
yolunda zuhûr eden hâdiselerde (halka) yardımda bulunursun...
Ey Allâh’ın elçisi! Sen’i ben kabûl eder, tasdîk eylerim. Bu Allah yoluna
önce beni dâvet et!” demiş ve hayatı boyunca Efendimiz’in İslâm dâvâsında
sâdık bir müşâviri, dert ortağı, tesellî ve huzur kaynağı olmuştur.
Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de, engin vefâsı ve yardımları
sebebiyle hanımını ömür boyu unutmamıştır.
Zira Efendimiz’in beyânıyla: “Dünya geçici bir faydadan ibarettir. Onun
fayda sağlayan en hayırlı varlığı; dindar, sâliha bir kadındır.” (Müslim,
Radâ, 64; Nesâî, Nikâh, 15; İbn-i Mâce, Nikâh, 5)
Efendimiz, bir âile sohbetinde, Hazret-i Hatice vâlidemizi uzun uzun
anlatarak bazı hâtıraları yeniden nakletmiş ve geçmiş günleri yâd etmişti.
Hazret-i Âişe c vâlidemiz hayret ifâde eden bir üslupla:“–Yâ Rasûlâllah,
senelerce evvel ölüp gitmiş olan bir yaşlı kadını, bu kadar hatırlayıp yâd
etmekte ne fayda var? Allah, size, ondan daha genç ve güzelini ihsân etmiş;
ağzında dişi bile kalmamış bir ihtiyar kadın yerine daha gencini
vermiştir.” dedi. (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 20)
Âişe vâlidemizin bu sözlerine karşı Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve
sellem- Efendimiz’in mübârek dudaklarından, Hazret-i Hatice vâlidemizi
niçin unutmadığını bildiren şu sözler döküldü:“–Yâ Âişe! Seneler geçtiği
hâlde Hatice’yi unutmayışım, onun dış güzelliğinden değildir. Herkes beni
red ve inkâr ettiği zaman, Hatice bana inandı ve tasdik etti.
Etrafımdaki müşrikler bana, «yalancısın» dediği zaman; Hatice bana; «Doğru
söylüyorsun, asla çekinme!» dedi.
İnsanlar benden bir pulu esirgediği zaman, Hatice, bütün servetini önüme
sererek, «Bunların hepsi emrindedir, istediğin kadar harcayabilirsin.»
dedi.
Dünyada yalnız kaldığım günlerde, Hatice benden asla geri kalmadı;
«Bunların hepsi geçicidir, üzülme, ileride bu güçlükleri kolaylıklar takip
edecektir.» dedi.
İşte ben, Hatice’yi, bu fedâkârlıkları için unutmuyorum!”
Eline aldığı kuru bir hurma dalına dayanarak Rasûlullâh’ın kapısına kadar
gelmiş olan yaşlı bir kadın, içeri kabul edilmesini istemişti. Ashâb-ı
kirâm:“–Yâ Rasûlâllah, kim olduğunu bilmediğimiz ihtiyar bir kadın,
zâtınızı görmek istiyor.” dediler. Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve
sellem- Efendimiz:“–Müsaade edin, gelsin.” buyurdular.
İhtiyarlıktan âdeta iki büklüm olmuş olan kadıncağız, hurma dalından
edindiği asâsına dayana dayana Efendimiz’in bulunduğu odanın kapısından
içeri girdi. Bir iki adım ilerlemişti ki, kendisini tanıyan Allah Rasûlü
-sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz hemen ayağa kalktılar. Altlarındaki
içi hurma lifi dolu minderlerini göstererek oturmasını istediler.
Peygamber Efendimiz’in bu kadına gösterdiği hürmet ve alâka, orada hazır
bulunan Hazret-i Ömer’in çok dikkatini çekti. Hattâ kim olduğunu merak
ettiği yaşlı kadına gösterilen bu ikrâmı, biraz da fazla bulduğu içindir
ki, o yaşlı hanım kalkıp gittikten sonra:“–Yâ Rasûlâllah, bu kadın kimdi
ki, kendisine ayağa kalkacak kadar hürmet ettiniz, minderinizi verecek
kadar alâka gösteriniz.” dedi.
Efendimiz’in cevabı tek cümleden ibâretti:
“–Bu kadın, bizim Hatice’nin dostlarındandı!”
Bu hâdise Hatice vâlidemizin Âlemler Sultânı’na göstermiş olduğu fedâkârâne
desteklerinden dolayı, vefatlarından sonra da Efendimiz’in ona duymuş
olduğu muhabbet ve vefâsının ne güzel bir tezâhürüdür. Yine bu vefâ duygusu
sebebiyledir ki Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Hatice vâlidemizin
vefat ettiği seneyi “hüzün senesi” ismiyle yâd etmiştir.
Vefâ; peygamberlere, velîlere ve fazîlet sâhibi mü’minlere has bir vasıf
olarak beşerî hayatı taçlandıran mânevî bir sıfattır. Vefâ; solmayan bir
güldür. Vefânın sonbaharı yoktur.
Gönüllerini vefâ menbaından nasiplendiren mü’minler, iç alemlerini gül
bahçesi hâline getirenlerdir. Öyle bir gül bahçesi ki; içinde zikir
goncaları, tesbih bülbülleri, amel-i sâlih pınarları, îman, irfan ve ilâhî
lutuf çiçekleri vardır. Böyle bir gönlün mükâfâtı Cennet-i âlâ ve
Cemâlullah’tır. Allah Rasûlünün vefâ duygusu bizler için bir fazîlet örneği
olmalıdır.
İşte Peygamber Efendimiz’in gönlü Hatice vâlidemize karşı böylesine yüksek
vefâ hisleriyle doluydu. Bununla birlikte Hazret-i Âişe vâlidemiz de, sahip
olduğu yüksek zekâ ve basîret dolayısıyla Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve
sellem- Efendimiz’e her işinde yardımcı olmaya gayret göstermiştir.
Nitekim o, ilmî dehâsı sâyesinde zamanının yedi müctehidinden biri olarak
Efendimiz’den öğrendiği ilmi, ümmete intikal ettirmiş ve dînin
anlaşılmasında yardımcı olmuştur. Husûsiyle hanımlara ait fıkıh, onunla
devam etmiştir.
Yine ezvâc-ı tâhirâttan Ümmü Seleme vâlidemizin Hudeybiye günü keskin
firâsetiyle bulmuş olduğu çözüm, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-
Efendimiz’in mahzun gönlünü ferahlatırken, mühim bir meseleyi de çözüme
kavuşturmuştur.
Velhâsıl ezvâc-ı tâhirat vâlidelerimiz, hayatları boyunca Peygam-ber
Efendimiz’e ayrı ayrı birer destek olmuşlardır. Bugünün hanımlarının da, o
güzîde ve sâliha annelerimizin mânevi husûsi-yetlerinden hisse alma gayreti
içinde olabilmeleri zarûrîdir ki “sâliha hanım” fazîletine erebilsinler.
Muhammed İkbal bir şiirinde, kendisine iki Fâtımâ’yı örnek almasını
isteyerek müslüman kadına şöyle seslenir:
“Ey örtüsü namusumuzun perdesi olan Müslüman Kadını! Senin yüzündeki nur,
îman kandilimizin sermâyesidir. Yaratılışındaki saflık; Hak’tan bize
rahmettir, dînimizin kuvvetidir, ümmetimizin varlık esâsıdır. Evlâdımız
sütten kesilir kesilmez, ona kelime-i tevhîdi ilk öğreten sensin. Senin
muhabbetin, bizim hâlimizi, fikrimizi, sözümüzü, işimizi tanzîm eder.
Toplum fidanının âb-ı hayatı sensin. Ümmetin emanetini koruyan muhafız
sensin. Fıtratındaki ulvî hasletleri aklınla keşfet. Hazret-i Fâtıma, senin
için bir numûnedir; ondan gözünü ve gönlünü ayırma. Tâ ki, senin dalın da
bir Hüseyin meyvesi versin; gülistan, eski mevsimi getirsin.”
İşte müslüman kadının örnek alacağı birinci Fâtıma, İnsan Sûresi’nin 8-11.
âyetleri arasında fazîleti, Cenâb-ı Hak tarafından bildirilen Fâtıma’dır.
İkinci Fâtıma da, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in
canına kastetmeyi isteyip, büyük bir cinayet işlemeye giden Ömer bin
Hattab’a mânî olarak, onu hidâyete sevk eden Fâtıma’dır.
Misalleri zikredilen, etraflarına her zaman yüksek şahsiyet ve karakter
tevzî eden bu anneler, ümmet-i Muhammed’in annelerine örnek olacak zirve ve
âbide annelerimizdir. Kalben ve rûhen böyle annelere yaklaşabilen kimseler
için şu şehâdetnâme ne müthiştir:
"Cennet annelerin ayakları altındadır!” (Ahmed bin Hanbel) Rabbimiz bütün
yavrularımıza Fâtıma vâlidelerimizin gönül dünyalarından, Hazret-i Âişe
vâlidemizin üstün zekâ, basîret, firâset ve iffetinden ve bilhassa Hazret-i
Hatice vâlidemizin eşsiz sadâkat ve sonsuz fedâkârlığından hisseler nasip
eylesin.

Müderriism Hoca

   

KURBAN HAKKINDA KISA MALUMAT
HUZURLU YAŞAMAK İÇİN

  • Ähnliche Themen
    Antworten
    Zugriffe
    Letzter Beitrag
Anfragen und Anregungen bitte direkt an tiav@hotmail.de adressieren. Vielen Dank!
Xobor Einfach ein eigenes Xobor Forum erstellen
Datenschutz