Günümüzdeki Şemdinli’nin Bağlar (Nehrî) köyünde teşekkül etmiş olan
Seyyid Taha Nehrî kolu, Hâlidîliğin en etkin ve yaygın silsilelerindendir. Kolun
kurucusu olan Seyyid Taha ve ailesi “Sâdât-ı Nehrî/Şemdînî (Nehrî şeyhleri)” olarak
adlandırılmaktadır. Nehrî kolu, bulunduğu merkezde uzun bir müddet devamlılığını
korumuş ve geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Dolayısıyla günümüzde de bu koldan
gelen bazı silsileler halen faaliyetlerini sürdürmektedir. Nehrî Tekkesi’nin tarihsel
süreci iki dönem olarak tespit edilmiştir. Birincisi; Seyyid Abdullah Şemdînî-Seyyid
Taha-Seyyid Salih’in postnîşîn olduğu ve Nehrî kolunun teşekkül ettiği dönemdir ki
bu dönemde tarikat kurumsallaşmış ve yaygınlaşmıştır. Bu dönemde Nehrî Tekkesi
klasik bir Hâlidî tekkesi olma özelliğini korumuştur. Bölgedeki siyasi ve sosyal
gelişmeler ise tekkenin irşad sahasının genişlemesine dönük olumlu etkide
bulunmuştur. Bu manada tekke, yeri geldiğinde siyasileşmeden siyasette söz sahibi
olabilmiştir. Seyyid Taha, siyasi meselelerde bir kanaat önderi olarak olaylara
yaklaşmış ve müridlerini koruma ve kollama anlayışıyla hareket etmiştir. Bununla
birlikte bağlı olduğu ehl-i sünnet inancı gereği Osmanlı Devleti’ne tabi bir biçimde
hareket etmiştir. Seyyid Taha’nın siyasete mesafeli yaklaşımı ise Mevlânâ Halid’in
kendisine verdiği talimattan kaynaklanmaktadır. Mevlânâ Halid ona gönderdiği bazı
mektuplar aracılığıyla devlet yöneticileriyle yakın ilişki kurmasını men etmiş ve bu
emre itaat etmesini ısrarla telkin etmiştir. Seyyid Taha’nın tarikat-siyaset
ilişkisindeki bu ölçüsünü, Musul mutasarrıfına gönderdiği mektupta muhafaza
ettiğini görmekteyiz. Zira Seyyid Taha, mutasarrıfa yöneticilerin tebeasını koruma ve
gözetmesi gerektiği tavsiyesinde bulunurken, kendisi de topluma nasihat etme ve
devlete duacı olma vazifesini üstlenmiştir.
Şeyh Ubeydullah-Seyyid Abdülkadir-Seyyid Abdullah Geylânîzâde’nin
olduğu ikinci dönem ise teşekkül sonrası dönem olup tekkenin siyasi bir hüviyete
bürünmesiyle öne çıkmaktadır. Nitekim bu dönemdeki şeyhler -özellikle Şeyh
Ubeydullah- birçok çalışmada sadece siyasî bir aktör olarak lanse edilmiştir. Ancak
pek bilinmese de veya ikinci planda kalsa da Şeyh Ubeydullah ve diğerlerinin
tasavvufi yönleri de etkili olmuştur. Bu bağlamda şeyhlerin, yetiştirdiği halife ve
müridleriyle olan ilişkileri örnek gösterilebilir. Dolayısıyla bu dönemde tekke, siyasî
bir kimliğe bürünse de tasavvufi faaliyetlerin devam ettiği hatta siyasî kararların
tasavvufi ve dini referanslar ile alındığı görülmüştür. Bunun en açık örneği, Şeyh
Ubeydullah’ın 93 Harbi’nde Osmanlı tarafında savaşmasına gerekçe olarak gördüğü
bir rüyadan bahsetmesi ve imam olarak nitelendirdiği Sultan II. Abdülhamid’e biat
etmenin gerekliliğinden söz etmesinde görülmektedir. Yine bu bağlamda Ubeydullah
Nehrî’nin kâtibi Vefâî, Şeyh Ubeydullah Sultan tarafından İstanbul’a çağrıldığında
“halifeye itaat vaciptir” ilkesi gereği bu emre uyduğunu söylemektedir. Öte yandan
Şeyh Ubeydullah’ın İran’a karşı kıyam etmesinin yanı sıra Osmanlı’ya da isyana
kalkışması veya merkeze çekilirken İstanbul’dan firar etmesi gibi bazı durumlar da
cereyan etmiştir. “Halifeye itaat” ile çelişen bu davranışların arka planında, Şeyh
Ubeydullah’ın devlet ricali ve askerî erkâna takındığı tavırın yer aldığı
düşünülmektedir. Zira Şeyh Ubeydullah bir dilekçesinde Sultan’a itaatini açıkça
bildirirken, bazı vali ve bürokratlardan duyduğu memnuniyetsizliği dile getirmiştir.
Teşekkül sonrası dönemde Türkiye’de Cumhuriyetin ilanından sonra
tekkelere takınan olumsuz tavırlar neticesinde, Nehrî Tekkesi giderek etkisini
kaybetmiştir. Böyle bir ortamda Şeyh Said isyanı gerekçe gösterilerek dönemin
Nehrî Tekkesi postnîşîni Seyyid Abdülkadir idam edilince, oğlu Seyyid Abdullah
Geylânîzâde tekkenin merkezini İran’a nakletmiştir. Bu dönemden itibaren İran’daki
Mahabad Hânkâhı ile Urumiye Dizec Hânkâhı’nda Nehrî kolu tekrardan canlansa da
Şeyhin vefat etmesi (ö. 1967) ve kendi yerine halife bırakmaması neticesinde,
tekkenin etkinliği neredeyse sonlanmıştır. Günümüzde tekkeye bağlı müridler hâlen
bulunmaktadır. Bu müridler Abdullah Geylânîzâde’nin görevlendirdiği vekiller
tarafından gözetilmektedir. Yapılan araştırma gezisinde ise sadece kadınların tekkede
hatm-i hâcegân icra ettikleri tespit edilebilmiştir.
Nehrî Tekkesi, XX. yüzyılın ilk çeyreğinde etkisini yitirse de bazı faktörlerin
tesiriyle geniş bir coğrafyaya yayılmış ve başka tekkeler tarafından temsil edilmeye
devam etmiştir. Kanaatimizce; sosyal, siyasal ve ekonomik birçok gelişmeyle
birlikte, kolun yayılmasında belirleyici temel faktörlerin başında Nehrî şeyhlerinin
özellikleri yer almaktadır. Zira şeyhlerin toplum tarafından tanınan ve saygı gören bir
aileden olması ve ilmî yetkinliklerine tasavvufî ahlakı da katarak topluma bu yönde
hizmetlerde bulunmaları, insanların tekkeye yönelmesinde büyük bir paya sahibti