فَتَوَلّٰى فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُ ثُمَّ اَتٰى ﴿٦٠﴾
60.Bunun üzerine Firavun dönüp gitti; her türlü hîleyi devreye soktu, en üstün sihirbazlarını topladı; sonra da buluşma yerine geldi.
قَالَ لَهُمْ مُوسٰى وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍۚ وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرٰى ﴿٦١﴾
61.Mûsâ sihirbazlara dedi ki: “Yazıklar olsun size! Sakın Allah hakkında yalanlar uydurmak suretiyle O’na iftirada bulunmayın! Yoksa korkunç bir azap ile kökünüzü kazır. Gerçek şu ki, her kim Allah’a iftirâda bulunursa muhakkak hüsrâna uğrar.”
فَتَنَازَعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ وَاَسَرُّوا النَّجْوٰى ﴿٦٢﴾
62.Bunun üzerine sihirbazlar, yapacakları işleri aralarında tartıştılar ve gizli gizli fısıldaştılar.
قَالُٓوا اِنْ هٰذَانِ لَسَاحِرَانِ يُر۪يدَانِ اَنْ يُخْرِجَاكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَر۪يقَتِكُمُ الْمُثْلٰى ﴿٦٣﴾
63.Şöyle dediler: “Bakın, bu ikisi var ya, bunlar birer sihirbazdır; sihirleriyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak ve benimsediğiniz ideal hayat tarzınızı yok etmek istiyorlar.”
فَاَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفًّاۚ وَقَدْ اَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلٰى ﴿٦٤﴾
64.“Öyleyse bütün hîlenizi, hünerinizi toplayın, sonra merâsim düzeninde saf saf gelin. Çünkü bugün hangi taraf üstün gelirse, sonunda kazanacak ve gülecek olan da o taraftır.”
Tefsir
Firavun dönüp gitti. En usta, işinde en mâhir sihirbazlarını topladı; sihir malzemeleriyle birlikte Mûsâ’nın karşısına çıkardı. Hz. Hârûn da Mûsâ (a.s.) ile birlikte orada idi. Bayram şenliği için toplanan halk, olacakları izlemek için sabırsızlanıyordu. Mûsâ (a.s.), öncelikle sihirbazları uyardı. Allah’ın mûcizelerine sihir demek suretiyle Allah’a yalan isnâdında bulunmalarının ve ona sihirle karşı çıkmaya çalışmalarının çok tehlikeli bir cür’et olduğunu; bunun helaklerini gerektirecek ilâhî bir azaba sebep olacağını hatırlattı. Çünkü iftirâcılar, özellikle Allah’a iftira atanlar her defâsında mutlaka hüsrâna uğramış ve pişman olmuşlardı. Bu ilâhî kanun onlar için de geçerli olacaktı.
Mûsâ (a.s.)’ın bu uyarısı üzerine sihirbazlar durumu kendi aralarında tartıştılar. Ne konuştuklarına Hz. Mûsâ vâkıf olmasın diye gizli gizli fısıldaştılar; konuşmalarını gizli tutmaya özellikle dikkat ettiler. İstişâreleri neticesinde Hz. Mûsâ ile Hârûn’un ancak iki yalancı sihirbaz oldukları, yapacakları sihirle halkı Mısır’dan çıkarmak ve mevcut hayat düzenini değiştirip kendilerine göre bir düzen kurmak istedikleri, dolayısıyla bunlara mutlaka hadlerinin bildirilmesinin lazım geldiği kararına vardılar. Bunun için sihirbazların bütün hile ve tuzaklarını, mahâret ve hünerlerini bir araya getirip, saf düzeni içinde birlikte hareket ederek gerekeni yapmaları istendi. Artık bugün ölüm kalım günü idi; kim üstün gelirse o zafer ilan edecek, mağlup olan taraf ise büyük bir yenilgiye uğrayacaktı.
Böylece sihirbazlar, Firavun’un zorlamasıyla Hz. Mûsâ’nın karşısına çıktılar:
قَالُوا يَا مُوسٰٓى اِمَّٓا اَنْ تُلْقِيَ وَاِمَّٓا اَنْ نَكُونَ اَوَّلَ مَنْ اَلْقٰى ﴿٦٥﴾
65. Sihirbazlar: “Ey Mûsâ! İster önce sen at asânı, ister ilk atan biz olalım” dediler.
قَالَ بَلْ اَلْقُواۚ فَاِذَا حِبَالُهُمْ وَعِصِيُّهُمْ يُخَيَّلُ اِلَيْهِ مِنْ سِحْرِهِمْ اَنَّهَا تَسْعٰى ﴿٦٦﴾
66. Mûsâ: “Hayır, önce siz atın” dedi. Attılar; bir de baktı ki, sihirleri sayesinde onların ipleri ve değnekleri kendisine gerçekten koşuyor gibi görünüyor.
فَاَوْجَسَ ف۪ي نَفْسِه۪ خ۪يفَةً مُوسٰى ﴿٦٧﴾
67. Mûsâ birden içinde bir korku hissetti.
قُلْنَا لَا تَخَفْ اِنَّكَ اَنْتَ الْاَعْلٰى ﴿٦٨﴾
68.Ona: “Korkma!” diye seslendik, “çünkü, üstün gelecek olan kesinlikle sensin!”
وَاَلْقِ مَا ف۪ي يَم۪ينِكَ تَلْقَفْ مَا صَنَعُواۜ اِنَّمَا صَنَعُوا كَيْدُ سَاحِرٍۜ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ اَتٰى ﴿٦٩﴾
69. “Sağ elinde tuttuğun asâyı yere at da, onların yaptıklarını yalayıp yutuversin. Çünkü onların bütün yaptıkları, sihirbaz oyunundan ibarettir. Sihirbaz ise nereye varsa, ne yapsa başarılı olamaz!”
Tefsir
Firavun’un emriyle sihirbazlar tüm hazırlıklarını tamamladılar. İplerini ve değneklerini alıp Hz. Mûsâ’nın karşısına çıktılar. Ne güzel bir tecellîdir ki, sihirbazlar önce kimin atacağının belirlenmesini Mûsâ (a.s.)’a bıraktılar. Bir mânada ona karşı tevâzu gösterdiler ve onun kararına saygı duyacaklarını ifade ettiler. Allah’ın peygamberine olan bu saygıları sebebiyle neticede Cenâb-ı Hak da onları iman şerefiyle şereflendirmiştir. Mûsâ (a.s.) da onların bu güzel davranışlarına nezâketle mukâbelede bulunarak, önce onların atmasını istedi. Onlar da iplerini ve değneklerini yere bırakıverdiler. Sihirbazlar iplerini civaya batırmışlardı. Güneşin harâreti bunlara isabet edince kımıldamaya ve hareket etmeye başladılar. Hz. Mûsâ bunların gerçek yılan olduklarını ve hareket ettiklerini zannetti. Bu sebeple aniden içinde bir korku hissetti. Bu da beşer tabiatının bir gereği olarak belki normal karşılanacak bir durumdu. Fakat orası korkma yeri değil, kendine güvenip cesaretle hareket etmenin lâzım geldiği bir yerdi. Bu sebeple Allah Teâlâ ona, korkmamasını, çünkü kesinlikle kendisinin üstün geleceğini bildirdi. Bunun için ise, sağ elinde bulunan asasını atması, onun kocaman bir ejderhaya dönüşüp sihirbazların kıpırdıyor gibi gözüken tüm iplerini ve değneklerini yalayıp yutması kâfî gelecekti.
Gerçekten de va‘dedilen gibi oldu. Mûsâ (a.s.) asâyı yere atınca kocaman bir ejderha oldu ve ortalıkta ne kadar ip ve değnek varsa hepsini yutuverdi. O, hepsini yalıyor, yutuyor, fakat kendisinde en küçük bir şişme olmuyordu.Bakalım bu durum karşısında sihirbazlar ne yaptılar:
فَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سُجَّدًا قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ هٰرُونَ وَمُوسٰى ﴿٧٠﴾
70.Bunun üzerine sihirbazlar secdeye kapandılar; “Hârûn ile Mûsâ’nın Rabbine iman ettik” dediler.
Tefsir
Sihirbazlar, asânın ejderha hâline gelerek ipleri ve değnekleri yutmasının sihir olmadığını hemen anladılar. Çünkü sihir, bir başka sihri bâtıl kılmaz. Kendi sihirlerini yutup yok ettiğine göre bu, Cenâb-ı Hakk’ın kudretiyle Hz. Mûsâ elinde var ettiği mûcizesidir. Bu sebeple sihirbazlar, sanki onları birileri yere atmış gibi birden secdeye kapandılar, Mûsâ ve Hârûn’un Rabbine inandıklarını ilan ettiler.
Zemahşerî der ki:
“Mûsâ (a.s.)’la müsabakaya çıkan sihirbazların durumu gerçekten hayrete şâyândır. Önce küfür ve inkâr için iplerini ve değneklerini yere attılar, sonra da şükür ve secde için başlarını yere atıp secdeye kapandılar. Fakat bu iki atma arsında ne büyük fark vardır.” (Zemahşerî, el-Keşşâf, IV, 39)
Sihirbazların bu ani dönüşleri Firavun’u çıldırttı. Kelimenin tan anlamıyla şok olan;
قَالَ اٰمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْؕ اِنَّهُ لَكَبٖيرُكُمُ الَّذٖي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَۚ فَلَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَاُصَلِّبَنَّكُمْ فٖي جُذُوعِ النَّخْلِؗ وَلَتَعْلَمُنَّ اَيُّـنَٓا اَشَدُّ عَذَاباً وَاَبْقٰى ﴿٧١﴾
71. Firavun şöyle çıkıştı: “Ben size izin vermeden ona inandınız öyle mi? Anlaşılıyor ki o size sihri öğreten büyüğünüzdür. Ama ahdim olsun ben de sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve sizi hurma dallarına asacağım! Böylece hangimizin cezasının daha şiddetli ve kalıcı olduğunu anlayacaksınız!”
قَالُوا لَنْ نُؤْثِرَكَ عَلٰى مَا جَٓاءَنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالَّذٖي فَطَرَنَا فَاقْضِ مَٓا اَنْتَ قَاضٍؕ اِنَّمَا تَقْضٖي هٰذِهِ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاؕ ﴿٧٢﴾
72. Onlar şu cevabı verdiler: “Bize gelen bunca apaçık kanıtlara ve bizi yaratana karşı asla seni tercih edemeyiz. Artık sen neye hükmedeceksen et; ama sen ancak bu dünya hayatında hükmünü geçirebilirsin.
اِنَّٓا اٰمَنَّا بِرَبِّنَا لِيَغْفِرَ لَنَا خَطَايَانَا وَمَٓا اَكْرَهْتَنَا عَلَيْهِ مِنَ السِّحْرِؕ وَاللّٰهُ خَيْرٌ وَاَبْقٰى ﴿٧٣﴾
73. Hatalarımızdan ve bize zorla yaptırdığın sihirden ötürü bizi bağışlaması için rabbimize kesin olarak iman ettik. Hayırlı ve sürekli olan Allah’tır.”
اِنَّهُ مَنْ يَأْتِ رَبَّهُ مُجْرِماً فَاِنَّ لَهُ جَهَنَّمَؕ لَا يَمُوتُ فٖيهَا وَلَا يَحْيٰى ﴿٧٤﴾
74. Kim rabbine günahkâr haliyle varırsa, bilsin ki cehennem onu beklemektedir; orada ne ölür ne de düzgün yaşar.
وَمَنْ يَأْتِهٖ مُؤْمِناً قَدْ عَمِلَ الصَّالِحَاتِ فَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ الدَّرَجَاتُ الْعُلٰىۙ ﴿٧٥﴾
75. Dünya ve âhirete yararlı işler yapmış bir mümin olarak onun huzuruna çıkan kimseler için ise üstün dereceler vardır.
جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِدٖينَ فٖيهَاؕ وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُ۬ا مَنْ تَزَكّٰىࣖ ﴿٧٦﴾
76. İçinde ebedî olarak kalacakları, altından ırmaklar akan adn cennetleri! İşte günahlardan arınanların ödülü budur.
Tefsir
İsrâiloğulları’nın Mısır’daki varlığının ve Hz. Mûsâ tarafından eski yurtlarına götürülmeleri için ortaya konan çabanın Firavun yönetimi nezdinde oluşturduğu siyasî kaygılar, psikolojik bir harp ortamı doğurmuştu. Böyle bir ortamda, o günün şartları içinde geniş kitleleri derinden etkilemekte olan ve dinî bir hüviyet de taşıyan sihir olgusunu ön plana çıkaran bir mücadele metodu, Hz. Mûsâ’nın peygamberliğini ve liderliğini kabul ettirmesini kolaylaştırabilecekti. Çünkü Firavun ve çevresindeki ileri gelenler de sihri tevhid çağrısına karşı kullanabilecekleri en etkili silâh olarak görüyorlar ve sihirbazlara bir taraftan baskı, bir taraftan da teşvik uygulayarak bu mücadeleden mutlak zaferle çıkacaklarını sanıyorlardı. İlâhî irade böyle bir atmosferde Hz. Mûsâ’yı sihirbazların bütün hünerlerini boşa çıkaracak mûcizelerle donatıp Firavun ve çevresindekilere bir imtihan fırsatı daha vermek şeklinde tecelli etmişti. Bu âyetlerde ve Kur’an’ın başka yerlerinde açıklandığı üzere, bizzat bu silâhı kullanan sihirbazlar dahi apaçık hakikati gördükleri için imana geldikleri halde Firavun ve adamları inkârcılıktaki inatlarını sürdürdüler, Firavun bununla da yetinmeyip iman eden sihirbazları çok ağır ceza ve işkencelerle tehdit etme yoluna girdi. Fakat birkaç saat öncesine kadar Firavun’un gözüne girip ödül almak için yarışan bu insanlar imanın lezzetini tattıktan sonra âhiret mutluluğunun –hayatın bağışlanması tarzında bile olsa– dünyadaki hiçbir ödülle değişilemeyeceğini idrak edip bunu açıkça ifade etme cesaretini gösterdiler (bu olayla ilgili bilgilerin Kitâb-ı Mukaddes’tekilerle karşılaştırılması için bk. A‘râf 7/103-126).
Tefsirlerde 56. âyette Firavun’a gösterildiği ifade edilen kanıtların neler olduğu açıklanırken genellikle tevhide (Allah’ın birliğine) ilişkin deliller ve Hz. Mûsâ’nın peygamberliğini ortaya koyan mûcizeler üzerinde durulur. Ayrıca, bunlardan “bütün kanıtlarımızı” şeklinde söz edilmiş olmakla beraber Arap dilindeki kullanımlar dikkate alınarak bu ifadenin, “pek çok âyetimizi / kanıtımızı, bunca âyetimizi / kanıtımızı” şeklinde anlaşılmasının uygun olacağı belirtilir (bk. Râzî, XXII, 70-71).
58. âyetin “uygun bir yer” şeklinde tercüme ettiğimiz kısmı, “iki tarafa eşit uzaklıkta bir yer, seyircilerin görüşünü engellemeyecek düz bir alan, iki tarafın da rızâ göstereceği bir yer, şu anda bulunduğumuz mekân” gibi mânalarla açıklanmıştır (bk. Râzî, XXII, 71-72).
59. âyette “şenlik günü” diye çevrilen yevmü’z-zîne tamlaması hakkında değişik açıklamalar yapılmıştır; bunların ortak noktası, Hz. Mûsâ’nın o toplumda şenlik veya kutlama amacı taşıyan ve halkı bir araya getiren belirli bir güne atıfta bulunmuş olduğudur. Bu ifadenin Firavun’a ait olduğu yorumu da yapılmıştır (Zemahşerî, II, 438; Râzî, XXII, 72-73).
63. âyetin “tuttuğunuz örnek yolu” şeklinde tercüme ettiğimiz kısmına “sahip olduğunuz onurlu ve seçkin konumu” şeklinde mâna vermek de mümkündür (bk. Taberî, XVI, 182-183; İbn Atıyye, IV, 51).
67-68. âyetlerden, sihirbazların halkın gözünü bağlayan bir büyü ortaya koyması karşısında Hz. Mûsâ’nın dahi bir an için etkilenip insanların buna kapılmalarından endişe duyduğu (İbn Atıyye, IV, 51-52), fakat Allah’ın gerçeği bildirmesiyle mâneviyatının yükseltildiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte 69. âyet onun üstün gelmesinin sihir yarışını kazanma anlamında alınmaması için sihirbazların ortaya koydukları çabanın dinen asla tasvip edilmediğine de dikkat çekilmiştir (sihir konusunda bilgi için bk. Bakara 2/102).
وَلَقَدْ اَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَسْرِ بِعِبَادٖي فَاضْرِبْ لَهُمْ طَرٖيقاً فِي الْبَحْرِ يَبَساًۚ لَا تَخَافُ دَرَكاً وَلَا تَخْشٰى ﴿٧٧﴾
77. Mûsâ’ya şöyle vahyetmiştik: “Kullarımı geceleyin yola çıkar, yetişecekler diye korku ve endişe duymaksızın onlara denizde kupkuru bir yol aç.”
فَاَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ بِجُنُودِهٖ فَغَشِيَهُمْ مِنَ الْيَمِّ مَا غَشِيَهُمْؕ ﴿٧٨﴾
78. Derken Firavun askerleriyle onların peşine düştü, ama deniz onları amansızca sarıverdi.
وَاَضَلَّ فِرْعَوْنُ قَوْمَهُ وَمَا هَدٰى ﴿٧٩﴾
79. Firavun kavmini saptırmış, doğru yolu göstermemişti.
Tefsir
Hz. Mûsâ’nın Allah’ın lutfuyla İsrâiloğulları’nı Firavun’un zulmünden kurtarması ve bunun için denizin ortasından yol açılması mûcizesine Kur’an-ı Kerîm’in değişik yerlerinde farklı ifadelerle değinilmiştir (Firavun’un kimliği, boğulması, âyetteki “deniz” ile nerenin kastedildiği hakkında bk. A‘râf 7/135-136; Yûnus, 12/90-93; Ömer Faruk Harman, “Firavun”, DİA, XIII, 118-121).Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 642
يَا بَنٖٓي اِسْرَٓائٖلَ قَدْ اَنْجَيْنَاكُمْ مِنْ عَدُوِّكُمْ وَوٰعَدْنَاكُمْ جَانِبَ الطُّورِ الْاَيْمَنَ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوٰى ﴿٨٠﴾
80. Ey İsrâiloğulları! Böylece sizi düşmanınızdan kurtardık ve Tûr’un sağ tarafında sizinle sözleştik; size kudret helvası ve bıldırcın gönderdik.
كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَلَا تَطْغَوْا فٖيهِ فَيَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبٖيۚ وَمَنْ يَحْلِلْ عَلَيْهِ غَضَبٖي فَقَدْ هَوٰى ﴿٨١﴾
81. Size rızık olarak verdiğimiz iyi ve temiz şeylerden yiyin ama bunda ölçüyü aşmayın, yoksa gazabıma uğrarsınız; kim gazabıma uğrarsa artık uçuruma yuvarlanmış demektir.
وَاِنّٖي لَغَفَّارٌ لِمَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً ثُمَّ اهْتَدٰى ﴿٨٢﴾
82﴿. Şu da bilinmeli ki, ben tövbe edip yürekten inanan ve iyi işler yapan, sonra da doğru yolda sebat eden kimselere karşı çok bağışlayıcıyım.
Tefsir
Cenâb-ı Allah’ın İsrâiloğulları’na verdiği özel nimetler, onların nankör tavırları ve Tûr’daki sözleşme Kur’an’ın değişik yerlerinde hatırlatılmıştır (bu hususlarda bilgi için bk. Bakara 2/57-63). Burada bu hatırlatmayı takiben, bütün insanlara, ölçüyü kaçırmadan Allah’ın verdiği nimetlerden yararlanmaları, –yaptıkları nankörlük ne kadar büyük olursa olsun– Allah’ın rahmetinden ümit kesmemeleri gerektiği mesajı verilmekte ve herkes Allah’tan bağışlanma dileğinde bulunmaya çağırılmaktadır.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 643