Sevgi nedir?
Kur’an’dan baktığımızda sevgi ve aşk nasıl gözüküyor?
İman etmiş insanlar için tek ölçü Kur’an’dır çünkü.
Doğru bir sevgiyi ve aşkı da oradan öğrenebiliriz.
En çok hata yapılan konuların başında geliyor bu iki kavram.
Sevgili Ramazan Deveci abinin Kur’an’da sevgi ve aşk konusundaki yazısını burada zikretmek istiyorum. Bu güzel yazıdan faydalanmak ümidiyle…
“Kadınlara, çocuklara, yığın yığın altın ve gümüşlere, güzel ve cins atlara, hayvanlara ve ekinlere insanların aşırı sevgisi vardır. Bu sevgiler insanlara güzel gösterilmiştir. Bunlar (insanların sevdikleri bu şeyler) dünya hayatının güzellikleridir. Ancak asıl varılacak güzel yer Allah’ın katındadır. (öyle ise asıl sevilmesi gerekende Allah’tır)” (Al-i İmran 14)
Sevgi sözlükte “insanı, bir şeye ya da, bir kimseye, yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu” olarak tanımlanır.
İbni Arabi’ye göre sevginin tanımı yapılamaz. Sevgi ancak tadılır. Tadan kişide sevginin ne olduğunu anlatamaz. İbni Arabi “Sevgi seveni sevilene bağlayan bir bağdır. Sevgi sevenin varoluşudur” der.
Aşk sözlükte; aşırı sevgi bağlılık duygusu olarak ifade edilir. Aşk Farsça bir kelimedir. Günümüzde daha çok karşı cinsler arası duyguları ifadelendirmek için kullanılır. Karşı cinslerin birbirlerine olan sevgileri aşk olarak nitelendirilirken, bu sevgi birazda kutsanmış olur. Oysa Ali Şeriati “Aşk, büyük güçlü bir kandırmacadır. Oysa sevgi; sonsuz, salt, dosdoğru, içten bir doğruluktur” der.
Aşk ve sevgi Türkçede bazen birbirinin yerine, çoğu zamanda ayrı kullanılır. Aşk ilahi olarak Allah’a, beşeri olarak karşı cinse duyulan aşırı sevgiyi ifade eder. Sevgi kavramı ise her tür sevgi için, Allah, eş, dost, anne, baba, kardeş, doğa, çiçek velhasıl aklımıza gelebilecek tüm sevgiler için kullanılır.
Kur’an’da Aşk kavramı hiç geçmez. Kur’an’da tüm sevgiler için “Hubb” sevme kelimesi kullanılır. Kur’an’da Allah sevgisi, anne, baba sevgisi, mal sevgisi, dünya sevgisi, hatta karşı cinsler arasındaki sevgi için de ‘Hubb’ kelimesi kullanılır.
Yazımızın girişine aldığımız Al-i imran suresinin 14. Ayetinde kadın, çocuk, altın, ekin ve hayvan sevgisi için Hubb kavramı kullanılmakta, Bakara suresinin 165. Ayetinde Allah sevgisi için Hubb kavramı kullanılırken, Yusuf suresinin 30. Ayetinde Züleyha’nın Yusuf’a olan sevgisi ifade edilirken de “Hubb” sevgi kavramı kullanılmıştır. Kur’an’da Züleyha’nın kendini nefsinin isteklerine uymaya ve Yusuf’a zulmetmeye sürükleyen bu sevgisi hiçbir şekilde kutsanmamış hatta kınanmıştır.
Bugün günümüzde karşı cinsler arası sevgi aşk olarak nitelendirilerek kutsanmaktadır. Rabbimiz karşı cinsleri birbirlerine ilgi duyacak şekilde yaratmıştır. Karşı cinsler arasındaki bu duyguyu Mustafa İslamoğlu hocanın ifadesi ile aşk değil de tutku diye nitelendirmek daha doğru olacaktır. Tutku sevgi bile değildir. Tutkulu insan nefsinin esiridir. Kendi nefsini düşünür. Ve sevdiğini zannettiği kişinin kendisinin olmasını ister. Red edildiği zaman güya sevdiğini söylediği kimseye her türlü zararı verebilir. Hani bir şarkı sözü var “bir kulunu çok sevdim o beni hiç sevmiyor”. Hiç kimse ben filanı seviyorum öyle ise oda beni sevsin deme hakkına sahip değildir. Gazetelerden evlilik teklifi kabul edilmeyen kimi erkeklerin, güya sevdiklerini söyledikleri bayanları öldürdüklerini okuyoruz. Kimilerinin de kendilerine zarar verdiklerini okuyoruz. İnsan bütün benliğini bir sevgi üzerinde yoğunlaştırıp ve kendini o sevgi içinde yokluğa mahkûm ederse, o sevginin kurbanı olabilir. Bu sevgide dengeyi kaybetmek demektir. Her şeyde olduğu gibi sevgide de dengeli olmak gerekir. Karşılıksız sevgilerde insan sevgi zannettiği tutkularından kendini kurtarmalı, ne kendine, nede sevdiğini söylediği kimseye zarar vermemelidir.
Eğer bir sevgi sevdiğine zarar veriyorsa o sevgi, sevgi değildir. Böyle bir sevgi olamaz. Seven sevdiğine zarar veremez, vermemelidir. Seven sevdiğinin mutluluğunu düşünür. Kendi mutluluğunu değil. Böylesi bir tavır sevgi ile izah edilemez. Ancak bencillik ve egoistlik olarak nitelendirilebilir.
Çünkü sevgi fedakârlıktır. Sevgi vermektir. Sevgi paylaşmaktır. Sevgi sevdiğinin, yüzündeki mutluluk, yüzündeki gülücüktür. Sevgi sevdiğini nefsine tercih etmektir. Sevgi sevdiğinin gözyaşında erimek, onun yüzündeki kederde kaybolmaktır. Sevgi sevdiğinin derdinde, kendi derdini unutmaktır. Sevgi sevdiğinin derdini, ona hissettirmeden çekebilmendir. Sevgi sevdiğin için, kendi önceliklerinden vazgeçebilmendir. Sevgi haksız olduğunda değil, haklı olduğun da bile özür dileyen olmayı tercih edebilmektir. Bu sevdiğinin hatasını görmemek, ya da önemsememektir. Haksız olduğunda özür dilemek bir erdem değildir. Asıl erdem sevdiğinin gönlünü almak için haklı olduğun halde, özür dileyen olabilmektir.
Sevgi günü birlik ve bir anda kazanılacak bir şey değildir. İnsanlar ilk gördüklerinde, bir birlerine ilgi duya bilirler. Birbirlerini beğene de bilirler. Bu beğenilerini sevgide zannedebilirler. Bu beğeni sevgi değildir. Sevgi zamanla kazanılır. Hayatı, dertleri, sıkıntıları birlikte paylaştıkça, birbirine katlandıkça kazanılır. Bir anda olan sevgiler fıtri sevgilerdir. Evlat sevgisi böyle bir şeydir. Daha çocuk ana rahmine düşmeden, annenin yüreğine, babanın yüreğine onun sevgisi düşer.
Sevgi bazen eş sevgisi olur, bazen anne, bazen evlat, bazen dost sevgisi olur. Sevgi insanın cimrilik yapmaması gereken en büyük zenginliğidir. Harcamakla tükenmez. Herkese tüm sevdiklerimize bol bol verebiliriz. Sadece sevgimizin merkezine Allah’ı koymamız gerekir. Pergelin sabit ucu bu ilahi sevgide çakılı kalmalı pergelin açılan kısmı ile bütün insanlığı, bütün yaratılmışı kuşatacak şekilde bir daire çizmeliyiz.
Sevginin en büyük öğretmenlerinden İmam Ali “İnsanlardan bir kısmı Cehenmem korkusundan ibadet eder bu kölelerin ibadetidir. Bir kısmı ise cennet beklentisi ile ibadet eder bu ücretlilerin ibadetidir. Gerçek müminler sadece Allah sevgisi ve rızası için ibadet eder” demekte ibadetin merkezine Allah’ın sevgisini koymaktadır.
İmam Ali şu sözü ile bizlere eş sevgisini öğretmektedir “ Ben günün bütün üzüntüsünü, kederini, yorgunluğunu eve gelip Fatıma’nın yüzüne baktığımda unutuyordum.” İşte sevgi budur. Sevdiğinin yüzünde bütün üzüntünü, dertlerini unutmaktır. İmam Ali, Hz. Fatıma’nın üzüldüğü bir olaydan sonra, “Bir daha Fatıma’yı üzmemeye kendime söz verdim ve onu bir daha üzmedim” der. İşte sevgi sevdiğinin üzüntüsüne dayanamamak ve onu bir daha üzmemektir. Leyla ve Mecnun, Ferhat ve Şirin gibi sevgi hikayeleri ne kadar gerçekçidir bilmiyorum ama, İmam Ali ve Fatıma sevgisi büyük bir gerçeklik olarak tarihteki yerini almıştır. Hz. Fatıma’ın sağlığında ikinci bir evliliği düşünmeyen İmam Ali’nin Fatıma’nın vasiyeti olmasaydı, belki de Fatıma öldükten sonrada evlenmeyecekti diye düşünüyorum.
Kur’an’da aşk kavramı geçmemekte tüm sevgiler için “Hubb” sevgi kavramı kullanılmaktadır. Hubb kavramı seksen küsür yerde geçmektedir. Ayrıca vedud ve meveddet Kur’an’da geçen sevgi ile ilgili diğer kavramlardır. Rabbimizin isimlerinden Vedud çok seven demektir. Rabbimiz hem çok sevmekte, hem de çok sevilmeyi istemektedir. Sevgiyi ve sevilecek tüm şeyleri yaratan rabbimizi her şeyden daha çok sevmek kulluğun gereğidir. Rabbimizi her şeyden daha çok sevdiğimiz gibi onun sev dediklerini sevmek, sevme dediklerini sevmemek durumundayız.
Meveddet; muhabbet ve sevgi demektir. Meveddet ayeti (Şura 23) ile rabbimiz bizden resulünün ehli beytini sevmemizi istemektedir ki onlar yeryüzünün sevgi öğretmenleridir.
Bazı meallerde ayetlerin içeriğine göre “Hubb” kavramına farklı anlamlar verilmektedir. Ben bunun çok doğru olduğu kanaatinde değilim. “Hubb” kavramına her yerde sevgi anlamının verilmesi zannımca daha doğru olacaktır. Bu durum sevgiyi daha doğru anlamamızı sağlayacaktır.
Sevgili ağabeyimize bu yazı için çok teşekkür ediyorum