Yusuf Süresi Meal Ve Tefsiri 76-100

#1 von Kurban , 05.01.2024 03:45

Yusuf Süresi Meal Ve Tefsiri 76-100

فَبَدَاَ بِاَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَٓاءِ اَخٖيهِ ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِنْ وِعَٓاءِ اَخٖيهِؕ كَذٰلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَؕ مَا كَانَ لِيَأْخُذَ اَخَاهُ فٖي دٖينِ الْمَلِكِ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُؕ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَٓاءُؕ وَفَوْقَ كُلِّ ذٖي عِلْمٍ عَلٖيمٌ ﴿٧٦﴾
﴾76﴿ Bunun üzerine Yûsuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini aramaya başladı. Sonra da su kabını kardeşinin yükünden çıkardı. İşte biz Yûsuf’a böyle bir tedbiri öğrettik, yoksa Allah dileyip bunu öğretmeseydi kralın kanununa göre kardeşini alıkoyamazdı. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Her bilenin üstünde daha çok bilen biri vardır.
Tefsir
Mısır kanunlarında hırsıza sopa vurulur ve çaldığı malın iki misli ödettirilirdi. Hz. Ya‘kūb’un şeriatında ise hırsız yakalanarak çaldığı malın karşılığında mal sahibine hizmet ettirilirdi. Hz. Yûsuf, işte bu kanundan yararlanıp kardeşi Bünyâmin’i alıkoymak istedi. Planını buna göre hazırladı; dikkat çekmemek için aramaya önce üvey kardeşlerinin yüklerinden başladı. Sonunda su kabını Bünyâmin’in yükünden bulup çıkardı. Dolayısıyla onu Mısır’da alıkoydu.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 249

قَالُٓوا اِنْ يَسْرِقْ فَقَدْ سَرَقَ اَخٌ لَهُ مِنْ قَبْلُۚ فَاَسَرَّهَا يُوسُفُ فٖي نَفْسِهٖ وَلَمْ يُبْدِهَا لَهُمْ قَالَ اَنْتُمْ شَرٌّ مَكَاناًۚ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا تَصِفُونَ ﴿٧٧﴾
﴾77﴿ Dediler ki: “Eğer o çaldıysa, daha önce onun kardeşi de çalmıştı.” Yûsuf onlara belli etmeksizin içinden şunları geçirdi: “Asıl sizin durumunuz kötü! Allah, sizin suçladığınız hususu çok iyi bilmektedir.”
Tefsir
Rivayete göre Hz. Yûsuf’un halası onu çok severdi. Yûsuf büyüyünce halası onun kendi yanında kalmasını istedi. Ya‘kūb buna razı olmayınca halası, Hz. İbrâhim’den kendisine miras kalmış olan kuşağını Yûsuf’un beline bağladı. Sonra kuşağın kaybolduğunu söyledi. Kuşak arandı, Yûsuf’un üzerinde bulundu. Halası kanun gereği Yûsuf’u yanında alıkoydu. İşte Yûsuf’un kardeşleri “Daha önce onun kardeşi de çalmıştı” derken bu duruma işaret etmek istemişlerdir. Şevkânî uydurma olarak nitelediği bu rivayeti naklettikten sonra Kurtubî’nin yorumunu tercih etmiştir. Buna göre Yûsuf’un kardeşleri –daha önce yaptıkları gibi– yalan söylemiş, iftirada bulunmuşlardır (III, 51-52).Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 249

قَالُوا يَٓا اَيُّهَا الْعَزٖيزُ اِنَّ لَـهُٓ اَباً شَيْخاً كَبٖيراً فَخُذْ اَحَدَنَا مَكَانَهُۚ اِنَّا نَرٰيكَ مِنَ الْمُحْسِنٖينَ ﴿٧٨﴾
﴾78﴿ Dediler ki: “Efendimiz! Gerçekten onun çok yaşlı bir babası var. Onun yerine içimizden birini alıkoy. Şüphesiz biz seni iyilik sever biri olarak görüyoruz.”
قَالَ مَعَاذَ اللّٰهِ اَنْ نَأْخُذَ اِلَّا مَنْ وَجَدْنَا مَتَاعَنَا عِنْدَهُٓۙ اِنَّٓا اِذاً لَظَالِمُونَࣖ ﴿٧٩﴾
﴾79﴿ Yûsuf, “Eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını alıkoymaktan Allah’a sığınırız! Aksi halde biz gerçekten zulm etmiş oluruz!” dedi.
Tefsir
Plandan haberdar olmayan kardeşleri, Bünyâmin’in ihtiyar babası olup onun için çok üzüleceğini söylediler ve yerine kendilerinden birini alıkoyup onu serbest bırakmasını Hz. Yûsuf’tan istediler. Fakat Hz. Yûsuf, cezanın şahsîliği ilkesinden hareket etti ve suçlunun yerine başkasını cezalandırmanın haksızlık olduğunu, böyle bir şey yapmaktan Allah’a sığındığını bildirdi.
فَلَمَّا اسْتَيْـَٔسُوا مِنْهُ خَلَصُوا نَجِياًّؕ قَالَ كَبٖيرُهُمْ اَلَمْ تَعْلَمُٓوا اَنَّ اَبَاكُمْ قَدْ اَخَذَ عَلَيْكُمْ مَوْثِقاً مِنَ اللّٰهِ وَمِنْ قَبْلُ مَا فَرَّطْتُمْ فٖي يُوسُفَۚ فَلَنْ اَبْرَحَ الْاَرْضَ حَتّٰى يَأْذَنَ لٖٓي اَبٖٓي اَوْ يَحْكُمَ اللّٰهُ لٖيۚ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمٖينَ ﴿٨٠﴾
﴾80﴿ Ondan ümitlerini kesince görüşmek üzere bir kenara çekildiler. Büyükleri dedi ki: “Babanızın sizden Allah adına söz aldığını, daha önce de Yûsuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Babam gelmeme izin verinceye veya benim için Allah hükmedinceye kadar bu yerden asla ayrılmayacağım. O hükmedenlerin en iyisidir.
اِرْجِعُٓوا اِلٰٓى اَبٖيكُمْ فَقُولُوا يَٓا اَبَانَٓا اِنَّ ابْنَكَ سَرَقَۚ وَمَا شَهِدْنَٓا اِلَّا بِمَا عَلِمْنَا وَمَا كُنَّا لِلْغَيْبِ حَافِظٖينَ ﴿٨١﴾
﴾81﴿ Babanıza dönün ve deyin ki: “Ey babamız! Şüphesiz oğlun hırsızlık etti. Biz de ancak bilip gördüğümüze tanıklık ettik. (Koruma sözü verdik ama) bilgimiz dışında kalan olaylara karşı da onu koruyamazdık.
وَسْـَٔلِ الْقَرْيَةَ الَّتٖي كُنَّا فٖيهَا وَالْعٖيرَ الَّتٖٓي اَقْبَلْنَا فٖيهَاؕ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ ﴿٨٢﴾
﴾82﴿ İstersen orada bulunduğumuz şehrin halkına ve aralarında geldiğimiz kafileye de sor. Biz gerçekten doğru söylüyoruz.”
Tefsir
Kardeşlerin büyüklerinden maksat yaşça büyük olan Ruben mi yoksa akılca üstün olan Şem‘ûn (Şimeon) mu olduğu konusunda farklı rivayetler vardır. Taberî yaşça büyük olan Ruben’in kastedildiğini bildiren rivayetlerin daha isabetli olduğu kanaatindedir (bk. XIII, 33-34). Hz. Yûsuf’un kararlı tutumu karşısında, ondan ümitlerini kesen kardeşleri, durumu kendi aralarında görüşmek üzere bir kenara çekildiler. Büyükleri Ruben, Bünyâmin hakkında babalarına verdikleri sözü, daha önce de Hz. Yûsuf’a yaptıklarını onlara hatırlattı. Yûsuf’un bu kardeşi, daha önce onu öldürmek isteyen kardeşlerine, onu kuyuya atmalarını teklif etmiş ve ölümden kurtarmıştı (âyet 10; Taberî, XII, 155-156).
Hz. Ya‘kūb’un oğulları, 81. âyetin son cümlesiyle, Bünyâmin’i koru­yacaklarına dair babalarına söz verdikleri zaman onun hırsızlık suçundan dolayı Mısır’da alıkonulacağını bilemeyeceklerini ifade etmek istemişlerdi.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 251-252
قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ اَنْفُسُكُمْ اَمْراًؕ فَصَبْرٌ جَمٖيلٌؕ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَأْتِيَنٖي بِهِمْ جَمٖيعاًؕ اِنَّهُ هُوَ الْعَلٖيمُ الْحَكٖيمُ ﴿٨٣﴾
﴾83﴿ Babaları şöyle dedi: “Hayır, nefisleriniz bu hususta sizi aldattı. Bana düşen artık güzel bir sabırdır. Umulur ki, Allah onların hepsini bana getirir. Şüphesiz O, çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.”
وَتَوَلّٰى عَنْهُمْ وَقَالَ يَٓا اَسَفٰى عَلٰى يُوسُفَ وَابْيَضَّتْ عَيْنَاهُ مِنَ الْحُزْنِ فَهُوَ كَظٖيمٌ ﴿٨٤﴾
﴾84﴿ Onlardan yüz çevirdi, “Âh Yûsufum âh! İçim yanıyor!” diyordu. Sonunda üzüntüden gözlerine boz geldi. Artık kederini içine gömüyordu.
Tefsir
Oğlu Bünyâmin’in Mısır’da tutulduğunu haber alan Hz. Ya‘kūb’un, diğer oğlu Yûsuf hakkındaki üzüntüleri yeniden depreşti ve üzüntünün şiddetinden gözlerine boz geldi. Bu olay iki şekilde açıklanmıştır: ☼a) 96. âyette “Tekrar görür hale geldi” buyurulduğu için bunu karîne olarak alanlar, boz gelmekten maksat “Üzüntüden ve ağlamaktan dolayı gözünün kapanmasıdır” demişlerdir. Uzmanların açıklamalarına göre nâdir de olsa üzüntüden gözde katarakt oluştuğu ve sonra bir şokla bunun zâil olduğu görülmüştür. ☼b) Râzî’nin de katıldığı (XVIII, 195) ikinci anlayışa göre göze boz gelmesinden maksat ağlayanın göz yaşlarına boğulmasıdır; açılması ise üzüntü ve ağlama sebebinin ortadan kalkması, göz yaşının dinmesidir.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 252
قَالُوا تَاللّٰهِ تَفْتَؤُ۬ا تَذْكُرُ يُوسُفَ حَتّٰى تَكُونَ حَرَضاً اَوْ تَكُونَ مِنَ الْهَالِكٖينَ ﴿٨٥﴾
﴾85﴿ Oğulları, “Allah’a andolsun ki, sen ‘Yûsufum!’ diye diye sonunda ya hasta olacaksın ya da büsbütün helâk olacaksın!” dediler.
قَالَ اِنَّـمَٓا اَشْكُوا بَثّٖي وَحُزْنٖٓي اِلَى اللّٰهِ وَاَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ ﴿٨٦﴾
﴾86﴿ Ya‘kūb da şöyle dedi: “Ben acımı ve kederimi ancak Allah’a arz ediyorum ve ben sizin bilmediklerinizi Allah’tan gelen bilgiyle biliyorum.
Tefsir
Hz. Ya‘kūb’un bildiği, Allah’ın imtihanı, sabrın sonunun selâmet olduğudur; ayrıca Yûsuf’un rüyasına dayanarak (bk. 4-6 âyetler) edindiği, olayların geleceğine dair ümit verici bilgidir.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 252
يَا بَنِيَّ اذْهَبُوا فَتَحَسَّسُوا مِنْ يُوسُفَ وَاَخٖيهِ وَلَا تَايْـَٔسُوا مِنْ رَوْحِ اللّٰهِؕ اِنَّهُ لَا يَايْـَٔسُ مِنْ رَوْحِ اللّٰهِ اِلَّا الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ ﴿٨٧﴾
﴾87﴿ Ey oğullarım! Gidin de Yûsuf’u ve kardeşini iyice araştırın, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü inkâr edenlerden başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez!”
Tekrar erzak almak için Mısır’a giden çocuklarına Hz. Ya‘kūb’un söylediği bu sözler, onun, Yûsuf’u kurt yediğinden kuşkusunun olduğunu, dolayısıyla Yûsuf’tan ümidini kesmediğini (bk. 18, 83. ayetler) ve Allah’ın lutfuyla bir gün kendisine kavuşacağını umduğunu göster­mektedir.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 252

فَلَمَّا دَخَلُوا عَلَيْهِ قَالُوا يَٓا اَيُّهَا الْعَزٖيزُ مَسَّنَا وَاَهْلَنَا الضُّرُّ وَجِئْنَا بِبِضَاعَةٍ مُزْجٰيةٍ فَاَوْفِ لَنَا الْكَيْلَ وَتَصَدَّقْ عَلَيْنَاؕ اِنَّ اللّٰهَ يَجْزِي الْمُتَصَدِّقٖينَ ﴿٨٨﴾
﴾88﴿ Yûsuf’un huzuruna girdiklerinde dediler ki: “Ey Aziz! Bizi ve ailemizi kıtlık bastı ve biz, az bir bedel ile geldik. Yine de bize talebimizi karşılayacak kadar ver; bize bağışta da bulun. Şüphesiz Allah bağış yapanları mükâfatlandırır.”
Tefsir
Hz. Ya‘kūb’un ısrarı üzerine oğulları, hem kardeşleri Yûsuf’u aramak, hem de yiyecek almak üzere üçüncü defa Mısır’a gittiler. Hz. Yûsuf’un huzuruna girdiklerinde kıtlığın kendilerini iyice dara düşürdüğünü, dolayısıyla erzak temini için tekrar geldiklerini söylediler. Ellerindeki bedelin yetersiz olduğunu, bu sebeple alışverişin dışında kendilerine biraz da tasaddukta bulunmasını Hz. Yûsuf’tan istediler.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 253-254
قَالَ هَلْ عَلِمْتُمْ مَا فَعَلْتُمْ بِيُوسُفَ وَاَخٖيهِ اِذْ اَنْتُمْ جَاهِلُونَ ﴿٨٩﴾
﴾89﴿ Yûsuf, “Siz, cahilliğiniz yüzünden Yûsuf ve kardeşine yaptıklarınızı biliyor musunuz? dedi.

قَالُٓوا ءَاِنَّكَ لَاَنْتَ يُوسُفُؕ قَالَ اَنَا۬ يُوسُفُ وَهٰذَٓا اَخٖيؗ قَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَاؕ اِنَّهُ مَنْ يَتَّقِ وَيَصْبِرْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُضٖيعُ اَجْرَ الْمُحْسِنٖينَ ﴿٩٠﴾
﴾90﴿ “Yoksa sen, gerçekten sen Yûsuf musun?” diye sordular. O da “Evet” dedi, “Ben Yûsufum, bu da kardeşim. Allah bize iyilik etti. Kim Allah’tan korkar ve sabrederse, şüphesiz Allah güzel davrananların mükâfatını zayi etmez.”

قَالُوا تَاللّٰهِ لَقَدْ اٰثَرَكَ اللّٰهُ عَلَيْنَا وَاِنْ كُنَّا لَخَاطِـٖٔينَ ﴿٩١﴾
﴾91﴿ Dediler ki: “Allah’a andolsun, hakikaten Allah seni bize üstün kılmış. Gerçekten biz hataya düşmüşüz.”

قَالَ لَا تَثْرٖيبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَؕ يَغْفِرُ اللّٰهُ لَكُمْؗ وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِمٖينَ ﴿٩٢﴾
﴾92﴿ Yûsuf şöyle dedi: “Bugün yaptıklarınız yüzünüze vurulmayacak, Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir.
Tefsir
Hz. Yûsuf, artık kendisini tanıtmanın zamanı geldiğini düşünerek, cahillikleri yüzünden kardeşlerinin kendisine ve kardeşi Bünyâmin’e yaptıklarını onlara hatırlatıp kendini tanıttı. Böylece Yûsuf kuyuya atıldığı zaman, kendisine vahyedilmiş olan, “Kardeşlerinin yaptıklarını bir gün onlara kendileri (senin kim olduğunun) farkına varmadan mutlaka haber vereceksin!” meâlindeki 15. âyetin verdiği haber, gerçekleşmiş oldu. Kardeşleri kusurlarını itiraf edip özür dilediler. O da onları bağışladığını bildirdi. İnsanların kıskanması, Allah’ın bir kimse için takdir etmiş olduğu nimeti engelleyemez. Nitekim, Resûlullah duasında şöyle demiştir: “Allahım! Senin verdiğine engel olacak yoktur. Senin engel olduğunu da verecek yoktur” (Buhârî, “Ezân”, 155). Kardeşlerinin kıskanması da Yûsuf’un yükselmesine engel olamamıştır. Sonunda kendileri mahcup olmuş ve Allah’ın Yûsuf’u kendilerinden üstün kılmış olduğunu yemin ederek itiraf etmişlerdir. Ziyâ Paşa’nın dediği gibi:
Zalimlere bir gün dedirir kudret-i Mevlâ:Tallahi lekad âserekellahu aleynâ!Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 254

اِذْهَبُوا بِقَمٖيصٖي هٰذَا فَاَلْقُوهُ عَلٰى وَجْهِ اَبٖي يَأْتِ بَصٖيراًۚ وَأْتُونٖي بِاَهْلِكُمْ اَجْمَعٖينَࣖ ﴿٩٣﴾
﴾93﴿ Şu benim gömleğimi götürün de onu babamın yüzüne koyun, gözleri görecek duruma gelir. Bütün ailenizi de bana getirin.”
Tefsir
Yûsuf babasının, ağlamaktan gözlerinin göremez hale geldiğini öğrenince, kendi gömleğini götürüp babasının yüzüne koymalarını, böylece tekrar görecek duruma geleceğini söyledi. “Gözlerine boz gelmesi” göz yaşına boğulma değil de hastalık olarak anlaşılırsa, açılma olayı bir mûcize olarak kabul edilir. Bir başka yoruma göre de Hz. Ya‘kūb’un gözlerine boz gelmesi psikolojik sıkıntıdan kaynaklanmaktadır. Yûsuf babasının üzüntü, sıkıntı ve sürekli olarak göz yaşı dökmekten görme duyusunun zayıfladığını anlamış ve bu sıkıntıyı gidermek üzere gömleğini babasına göndermiştir; Ya‘kūb oğlunun sağ olduğu haberini aldığı ve gömleğini yüzüne sürdüğü takdirde olayın vereceği psikolojik rahatlık, sevinç ve mânevî güç, onun bedenini ve görme gücünü kuvvetlendirecek, gözleri görür hale gelecektir (Râzî, XVIII, 206).
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 254
وَلَمَّا فَصَلَتِ الْعٖيرُ قَالَ اَبُوهُمْ اِنّٖي لَاَجِدُ رٖيحَ يُوسُفَ لَوْلَٓا اَنْ تُفَنِّدُونِ ﴿٩٤﴾
﴾94﴿ Kafile Mısır’dan ayrılınca babaları, “Eğer bana bunamış demezseniz, inanın ben Yûsuf’un kokusunu alıyorum!” dedi.
Tefsir
Hz. Yûsuf’un gömleğini getirmekte olan kafile, Mısır’dan ayrılıp Hz. Ya‘kūb’un ülkesi olan Ken‘ân iline doğru yola çıkınca, Ya‘kūb, kendisine getirilmekte olan gömleğin kokusunu uzaktan hissetti. Bu olayın nasıl meydana geldiği konusunda bazı müfessirler, Allah’ın, bu kokuyu bir mûcize olmak üzere o kadar uzak mesafeden Hz. Ya‘kūb’a ulaştırdığı yorumunu yapmışlardır. Elmalılı Muhammed Hamdi bu husustaki yorumları verdikten sonra şöyle der: Hangi şekilde olursa olsun, bu olayın hârikulâde ilâhî bir tervih (kokuyu hissettirme) olduğunda hiç şüphe yoktur. Zamanımız ilim felsefesi, bu gibi olağan üstü ruhî olayları açıklayamamakla beraber, inkâr da etmeyip telepati (aracısız iletişim) adı altında tasnif ve mütalaa etmektedir. Acizane kanaatimize göre bu âyet, bize yalnız ruh ilimleri ve mûcize cinsinden bir harikayı tesbit ile kalmıyor, bugünkü teknolojik gelişme açısından dikkate değer ilhamlar da veriyor. Zira görülüyor ki rayiha yani koku kelimesi, rîh yani ‘rüzgâr’ anlamına gelen bir kelime ile ifade buyuruluyor. Bu kelimede ‘iletme’ anlamı daha belirgindir. Halbuki yukarıda da söylediğimiz gibi kafilenin Mısır’dan ayrıldığı anda Ya‘kūb’un duyu merkezine bu kokunun ulaşması rüzgâr hızından daha hızlı bir iletişimle olmuştur. O halde, meseleyi kimya veya atom fiziği sahasında izleyerek ses naklinden daha ince bir kanun ile koku kuvveti ve hareketinin zaptedilmesi ve nakledilmesinin dahi elektrik akımından yararlanarak mümkün olabileceği sonucuna varabileceğiz demektir.
Gerçi Ya‘kūb’un kokuyu duyması fennî bir olay değil, mûcizevî bir olaydır. Ancak âyetin ifadesinden açıkça ortaya çıkan mâna, bu kokunun rüzgâr içinde duyulması ve gömleği taşıyan müjde kafilesinin Mısır’dan ayrıldığı sırada iletilmiş olmasıdır. Bu ise kokunun da havadan bir telsizle şimşek gibi naklinin ve iletilmesinin mümkün olabileceğini, yaratılışta bunun da gizli bir kanunu olabileceğini düşündürür. Şüphesiz ki bunun gerek Mısır’dan gönderilmesi, gerekse böyle bir hızlı titreşimin Ya‘kūb tarafından algılanabilmesi ve o kokunun Yûsuf’a ait olduğunu kestirebilmesi, doğrudan doğruya ilâhî tasarrufu gösteren harikalardır. Gerek bu bakımlardan, gerek Yûsuf ile Ya‘kūb’un birer peygamber olmaları bakımından olay çok yönlü bir mûcizedir. Zira bir insanın yakınındaki birinin kim olduğunu kokusundan tanıyabilmesi bile olağan üstü bir meseledir. Ancak olayın bütünüyle tabiat kanunlarının üstünde bir mûcize olması, bununla ilgili birtakım tabiat kanunlarının mevcut olmasına engel değildir (bk. IV, 2921 vd.).Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 255-256
قَالُوا تَاللّٰهِ اِنَّكَ لَفٖي ضَلَالِكَ الْقَدٖيمِ ﴿٩٥﴾
﴾95﴿ Yanındakiler ise, “Vallahi sen hâlâ eski şaşkınlığındasın” dediler.
فَلَمَّٓا اَنْ جَٓاءَ الْبَشٖيرُ اَلْقٰيهُ عَلٰى وَجْهِهٖ فَارْتَدَّ بَصٖيراًۚ قَالَ اَلَمْ اَقُلْ لَكُمْ اِنّٖٓي اَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ ﴿٩٦﴾
﴾96﴿ Müjdeci gelince, gömleği yüzüne koyar koymaz Ya‘kūb tekrar görür hale geldi. Dedi ki: “Ben size, ‘Allah tarafından sizin bilmediklerinizi bilirim’ demedim mi?”
قَالُوا يَٓا اَبَانَا اسْتَغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَٓا اِنَّا كُنَّا خَاطِـٖٔينَ ﴿٩٧﴾
﴾97﴿ “Ey babamız! Bizim günahlarımızın affını dile! Çünkü biz gerçekten hata ettik” dediler.
قَالَ سَوْفَ اَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبّٖيؕ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحٖيمُ ٩٨﴾
﴾98﴿ Ya‘kūb, “Sizin için biraz sonra rabbimden af dileyeceğim. Şüphesiz O çok bağışlayan, pek esirgeyendir” dedi.
Tefsir
Hz. Ya‘kūb’un oğulları, babalarına karşı suçlarını itiraf ettiler ve ondan günahlarının bağışlanması için Allah’tan af dilemesini istediler. Fakat, Ya‘kūb’un, oğullarına karşı kalbi kırıktı, kendisinin affettiğine işaret etmekle birlikte Allah’ın affı için hemen dua etmedi; ya seher vaktini veya aralarında helâlleşmelerini beklemek ya da kırgınlığını hissettirmek için onu bir süre erteledi.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 256-257
فَلَمَّا دَخَلُوا عَلٰى يُوسُفَ اٰوٰٓى اِلَيْهِ اَبَوَيْهِ وَقَالَ ادْخُلُوا مِصْرَ اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ اٰمِنٖينَؕ ﴿٩٩﴾
﴾99﴿ Yûsuf’un yanına girdiklerinde anne babasını bağrına bastı ve “Allah’ın izniyle Mısır’a güven içinde girin” dedi.
Tefsir
Ya‘kūb aleyhisselâm, yakınlarıyla birlikte kendi ülkesinden ayrılarak Mısır’a Hz. Yûsuf’un yanına gitti. Rivayete göre Hz. Yûsuf ile Mısır hükümdarı, kalabalık bir asker topluluğu, devlet adamları ve Mısır halkı ile birlikte Hz. Ya‘kūb’u şehrin dışında karşıladılar. Hz. Yûsuf, ana babasını kucaklayıp bağrına bastıktan sonra onları özel bir konakta dinlendirdi; sonra da güven içinde şehre girmelerini söyledi (Râzî, XVIII, 210-211).Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 258
وَرَفَعَ اَبَوَيْهِ عَلَى الْعَرْشِ وَخَرُّوا لَهُ سُجَّداًۚ وَقَالَ يَٓا اَبَتِ هٰذَا تَأْوٖيلُ رُءْيَايَ مِنْ قَبْلُؗ قَدْ جَعَلَهَا رَبّٖي حَقاًّؕ وَقَدْ اَحْسَنَ بٖٓي اِذْ اَخْرَجَنٖي مِنَ السِّجْنِ وَجَٓاءَ بِكُمْ مِنَ الْبَدْوِ مِنْ بَعْدِ اَنْ نَزَغَ الشَّيْطَانُ بَيْنٖي وَبَيْنَ اِخْوَتٖيؕ اِنَّ رَبّٖي لَطٖيفٌ لِمَا يَشَٓاءُؕ اِنَّهُ هُوَ الْعَلٖيمُ الْحَكٖيمُ ﴿١٠٠﴾
﴾100﴿ Anne babasını makamına çıkardı. Hepsi onun huzurunda yere kapandılar; Yûsuf dedi ki: “Babacığım! İşte daha önce gördüğüm rüyanın mânası buymuş; rabbim onu gerçekleştirdi. Doğrusu rabbim bana lutuflarda bulundu: Beni zindandan çıkardı, sizi çölden (çıkarıp buraya) getirdi, üstelik şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra! Şüphesiz rabbim dilediğine çok lütufkârdır. Kuşkusuz O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.”
Tefsir
Müfessirler, “huzurda yere kapanma” olayını iki şekilde yorumla­mışlardır: ☼a) Hz. Yûsuf’a karşı bir saygı selâmı olmak üzere yere ka­pan­mışlardır. 4. âyet bu anlamı destekler mahiyettedir. ☼b) Hz. Yûsuf’a kavuştukları için Allah’a şükretmek üzere secdeye kapanmışlardır.
4. âyetin meâlinde, “Onları bana Allah’a secde ederlerken gördüm” diye çevirdiğimiz cümle, “Onları benim için secde ederlerken gördüm” şeklinde çevirmek de mümkündür. Bu takdirde âyet ikinci anlamı destekler.
Hz. Yûsuf, bir nezaket ve tevazu örneği daha göstermiş, sahip olduğu bu debdebe ve ihtişamın kendisine Allah tarafından lutfedildiğini söyleyerek Allah’a senâda bulunmuştur. Kardeşlerinin kendisine muhtaç oldukları bir dönemde onlardan intikam almayı düşünmediği gibi, onların yaptıklarını hatırlatacak tek kelime dahi söylememiş, kardeşleriyle arasını şeytanın açtığını ifade etmiştir. Bununla birlikte bu olayların ilâhî takdir ve hikmet neticesinde meydana geldiğine de işaret etmiştir.
Başka Bir Tefsire Göre:
Hz. Yûsuf, Mısır’a gelen ana-babası ve diğer aile fertlerini büyük bir memnuniyet ve sevinç içerisinde karşıladı. Daha önce erzak almak için gelen kardeşlerini üç kez görmüştü. Fakat ana-babasını uzun seneler hiç görememişti. Bu sebeple onlara duyduğu hasret daha fazlaydı. Onları görür görmez yanına aldı, bağrına bastı, hasret giderdi. Sonra hepsine emniyet ve huzur içinde; kimseden korkmadan ve hiçbir şeyden çekinmeden Mısır’a yerleşmelerini söyledi.
Yûsuf (a.s.)’ın bu hoşgörüsü, müsamahası, misâfirperverliği ve lutufkâr tavrı karşısında gelenlerin hepsi son derece memnun oldular. Onun ne kadar affedici, kerîm, şerefli ve güzel bir insan olduğunu bu defa daha yakından anladılar. Hep birlikte onun huzurunda saygıyla eğildiler. Böylece onu selamlayıp, ona olan hürmet ve tâzimlerini sundular. Buradaki secde, kesinlikle bir ibâdet secdesi değil, o dönemde gelenek olan bir selamlaşma ve saygı hareketidir. Çünkü onların âdetine göre secde, selamlama ve saygı gösterme mânası taşımaktaydı. Nitekim bazı toplumlarda insanların, birbirlerine tâzim ve saygı göstermek maksadıyla ayağa kalkmayı, el öpmeyi, musâfaha yapmayı… âdet edindikleri bir gerçektir.
Annesi, babası ve kardeşlerinin tabii olarak huzurunda eğildiklerini ve kendisine tâzimlerini arzettiklerini gören Yûsuf (a.s.), daha önce gördüğü rüyayı hatırladı. Babasına hitap ederek, tahdîs-i nimet kabilinden, bu manzaranın gördüğü o rüyanın bir neticesi olduğunu; Allah Teâlâ’nın onu gerçek çıkardığını söyledi. Peşinden de, hapisten kurtulması ve tüm ailesinin Mısır’a gelmesi gibi Cenâb-ı Hakk’ın kendisine olan hususi ikram ve ihsanlarını zikretti. Ondaki affedicilik, sabır ve tahammüle bakalım ki, kardeşleriyle arasında olup biten meselelerde suçu şeytana yüklediği gibi, suçlarını hatırlayıp üzülmemeleri için ne kuyuya atılmasından ne de oradan kurtuluşundan hiç bahsetmedi.
Allah Teâlâ’nın Latîf ism-i şerifinde iki mâna vardır:Nihâyetsiz lutuf sahibi, kullarına bol bol ihsan eden, nimet veren.
Murad ettiği işleri yoluna koymak ve neticeye erdirmek için çok ince ve çok güzel tedbirler alan; işlerin inceliklerini çok iyi bilen, rıfk ile muamele eden.
Fiildeki rıfk yani yumuşaklıkla anlayış ve kavrayıştaki letâfet bir araya geldiğinde lütfun mânası tam olarak gerçekleşir. Bunun ilim ve fiilde kemâli ise sadece hakiki Latîf olan Allah Teâlâ’ya mahsustur. Kulun bu isimden alacağı nasip ise, insanları Allah’a davet ve onları âhiret nimetlerine eriştirmek hususunda, aynen Hz. Yûsuf’un yaptığı gibi, sertlik, ayıplama ve düşmanlığa sapmadan son derece yumuşak ve lutufkâr olmaktır.Yûsuf (a.s.) sonra Rabbine yönelerek şöyle niyaz etti:

 
Kurban
Beiträge: 1.012
Punkte: 651
Registriert am: 19.08.2010

zuletzt bearbeitet 05.01.2024 | Top

   

Yusuf Süresi Meal Ve Tefsiri 101-111
Yusuf Süresi Meal Ve Tefsiri 51-75

  • Ähnliche Themen
    Antworten
    Zugriffe
    Letzter Beitrag
Anfragen und Anregungen bitte direkt an tiav@hotmail.de adressieren. Vielen Dank!
Xobor Einfach ein eigenes Xobor Forum erstellen
Datenschutz