Nebiler Masum İken Niçin Sorguya Çekiliyorlar?Fahrettin Razi
İmdi şayet, "Aflah, peygamberlerinden kesinlikle herhangi bir kusurun sâdır olmadığını bildiği halde, o peygamberlerine soru sormasının hikmeti nedir?" denilirse, biz deriz ki:
O peygamberler, kendilerinden herhangi bir kusurun sâdır olmadığını bizzat isbat ettiklerinde, bu kusur o zaman tamamiyle ümmetlerin üzerine yıkılır kalır... Böylece de onların, her türlü kusurdan uzak ve berî oldukları apaçık ortaya çıktığı için, peygamberleri hakkında, Allah'ın ikramı; her türlü kusurun kendilerinden sâdır olduğu sabit olduğu için de kâfirler hakkında, Allah'ın onları hor ve hakîr kılma sebepleri kat kat fazlalaşır...
Daha sonra Cenâb-ı Allah, "Kendilerine (olup biteni mutlak) bir ilim ile herhalde anlatacağız" buyurmuştur ki bundan maksat, Allah'ın o kâfirlerin gizli veya aşikâr olarak yaptıkları amelleri ile, kendilerini o amellere sevke-den sebepleri, onlara tekrar tekrar anlatıp açıklamasıdır. Daha sonra Cenâb-ı Hak, kendisi onların durumlarından habersiz olmadığını, aksine onların durum ve hallerini bildiği ve hiçbir şey O'nun ilminin dışında bulunmadığı için, onlara o hallerini bildirmesinin yerinde olduğunu beyan buyurmuştur. Ki bu da, uluhiyyetin ancak İtaat edeni isyan edenden: iyilikte bulunanı kötülük yapandan ayırabilmesi için ilah olanın bütün cüz'iyyatı bilmesi halinde mükemmel olacağına delalet eder. Böylece Allah'ın, bütün cüz'iyyatı bildiğini kabul etmeyen herkesin, O'nun emreden, nehyeden, mükâfaat veren, cezalandıran bir ilah olduğunu itiraf etmesi imkânsız olur. İşte bu sebepten dolayı Cenâb-ı Hak, her nerede ve her ne zaman, öldükten sonra dirilme ile Kıyametin hallerinden bahsederse, kendisinin her şeyi bildiğini de beyan etmiştir.
Mahşerdeki Sual Hakkında Müşkile Cevap
Şayet: "Kendilerine (peygamber) gönderilenlere de mutlaka soracağız. Onlara gönderilenlere de her halde soracağız..." buyTuğu ile, "İşte o 3ün ne insana ve cinne günahı sorulmayacak" {Rahman, 39) ve "Mücrimlerden günahları sorulmaz" (Kasas, 78) âyetlerinin arası nasıl uzlaştırılır?" denilirse, biz deriz ki:
Bu hususta şu izahlar yapılmıştır:
a) Kâfirlere, amelleri sorutmaz, çünkü amel defterleri zaten onların amellerini ihtiva etmektedir. Ancak ne var ki onlara, onları o amelleri işlemeye sevkeden sebepler ile onları o (iyi) amelleri yapmaktan men eden engeller ve manialar sorulur.
b) Soru bazan, doğruyu öğrenmek ve istifade .etmek için, bazan da kınayıp azarlamak için sorulur. Bu, mesela bir kimsenin, "Sana vermedim mi?" demesiyle; Cen&b-ı Hakk'ın, "Ey Ademoğullan, "Şeytana tapmayın..." diye emretmedim mi?" (Yasin, 60) buyurması gibidir. Nitekim şair de: "Siz, bineklere binenlerin en hayırlısı değil misiniz?" demiştir.
Sen bunu iyice kavradığın zaman biz deriz ki: Allah Teâlâ hiç kimseye, istifade etmek ve doğruyu öğrenmek için soru sormaz. Ama onlara, yani kâfirlere azarlamak, hor ve hakîr kılmak için soru sorar... Bunun bir benzeri de Cenâb-ı Hakk'ın, "Birbirlerine yönelıp soruştururlar..." (Tur, 25) âyetiyle, "artık aralarında o gün soy sop kalmayacağı qibi, (birbirinin halini) de soruşturmazlar onlar" (Mü'minûn, 101) âyetidir. Birinci âyet, onların aralarında meydana gelen soruşturmanın, ancak onların birbirlerini kınaması yoluyla olduğuna delalet eder. Bunun delili ise, "Şimdi kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar..." (Kalem, 30) âyetidir. Mü'minûn 101 âyetinin manası ise, onların birbirlerine şefkat ve acıma ve lütuf üslubuyla soru sor-macMOannı ifade eder. Çünkü soy sop, nesep, (ona mensub olanların) birbirlerine şefkatle yönelmelerini, merhametli olmalarını ve ikramda bulunmalarını gerektirir.
c) Kıyamet günü, uzun bir gün olup onun durakları da pek çoktur. Böylece bazı zamanlarda sualin bulunmadığı, bazı zamanlarda da sulalin bulunacağı haber verilmiştir. [27]
Amellerin tartılmasının izahı hususunda şu iki görüş ileri sürülmüştür:
Birinci görüş: Hadislerde yer aldığına göre, Allah
Teâfâ, Kıyamet günü, kullarının hayır ve şer amellerinin tartılacağı, bir dili ile iki kefesi bulunan bir teraziyi ortaya kor. Ibn Abbas (r.a) bu hususta daha sonra şöyle der: "Mü'minin ameli en güzel bir şekilde getirilir ve o terazinin kefesine konur ve onun güzel amelleri, kötü amellerine (günahlarına) baskın çıkar. Âyetteki, "Artık kimin terazileri ağır basarsa, işte onlar murada erenlerin, kurtulanların tâ kendileridir" ifadesi ile anlatılanlar bunlardır. Bu, Allah Teâlâ'nm Enbiya süresindeki, "Biz Kıyamet gününe mahsus adalet terazileri koyacağız. Artık hiçbir kimse, hiçbir şekilde haksızlığa uğratılmayacaktır" (Enbiya, 47) âyeti gibidir.
Bu görüşe göre, amellerin nasıl tartıldığı meselesinde de şu izahlar yapılmıştır:
a) Ibn Abbas (r.a)'ın da bahsettiği gibi, mü'min bir kimsenin amellerine güzel bir şekil, kâfirin amellerine ise çirkin bir şekil verilir. Terazide işte bu şekiller tartılır.
b) Bu tartma işi, içerisinde kulların amellerinin yazılı olduğu sabitelerin tarttlmasıdır. Hz. Muhammed (s.a.s)'e, Kıyamet günü neyin tartılacağı sorulduğunda O, "Sahifeler..." cevabını vermiştir ki, işte genel müfessirlerin bu âyet hakkındaki görüşü budur. Abdullah b. Selâm (r.a)'dan da şu rivayet gelmiştir: "Rabbu'l-alemin'in terazisi, bir kefesi cennet, diğer kefesi cehennem üzerinde olduğu halde, Arş'ın tam karşısında, cinler ve insanların ortasına konur. Eğer yedi kat gök ve yer, onun bir kefesine konsa, o, bunları alacak kadar büyüktür. Cebrail (a.s), terazinin ortasından tutar ve onun diline (ibresine) bakar."
Abdullah b. Ömer (r.a)'den Hz. Peygamber (s.a.s)'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Kıyamet günü bir adam terazinin başına getirilir ve onun için doksandokuz da kayıt defteri getirilir. Bu kayıt defterlerinden herbirinde göz alabildiğine o insanın hataları ve günahları bulunur. Bunlar terazinin bir kefesine konur. Sonra o adama ait, üzerinde kelime-i şahadet (yani Lailâhe illallah, Muhammeden abduhu ve resûlüh) bulunan, parmak ucu kadar bir kağıt çtkanlır ue terazinin diğer kefesine konulur. Bu kefe, öbürüne baskın çıkar."[32]
Hasan el-Basrî, rivayete göre şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (s.a.s), başını bir gün Hz. Aişe (r.anha)'nin kucağına koymuş ve uyuklamıştı. Derken Hz. Aişe'nin gözünden bir damla yaş (yüzüne) geldi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s), "Sana dokunup da böyle ağlatan nedir?" dedi. Hz. Aişe, "Kıyamette insanların haşredileceklerini hatırladım. Orada hiç kimse kimseyi hatırlar mı?" dedi. Hz. Peygamber (s.a.s) ona,"İnsanlar, yalınayak, çırılçıplak ue sünnetsiz olarak haşrolunurlar", "O gün her bir insanın kendine yeter bir derdi vardır" (Abesi. 37). Amel sahifelerinin başında ve sevaplarla günahların tartddığmda, kimse kimseye bakmaz"[33] buyurmuştur.
Ubeyd b. Umeyr'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Çok yiyen ve çok içen iri yarı bir adam getirilir, ama onun sivrisinek kadar bile bir tartılacak (iyiliği) olmaz."