11.Ders:Yiyecek ve içecekler de Haram Olanlar.

#1 von Kurban , 29.07.2021 08:36

11.Ders:Yiyecek ve içecekler de Haram Olanlar.

يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اَوْفُوا بِالْعُقُودِؕ اُحِلَّتْ لَكُمْ بَهٖيمَةُ الْاَنْعَامِ اِلَّا مَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ غَيْرَ مُحِلِّي الصَّيْدِ وَاَنْتُمْ حُرُمٌؕ اِنَّ اللّٰهَ يَحْكُمُ مَا يُرٖيدُ ﴿١﴾

﴾1﴿ Ey iman edenler! Sözleşmeleri yerine getirin. İhramda bulunduğunuz sırada avlanmayı helâl saymamanız şartıyla, size bildirilecek olanlar dışındaki “en‘âm” denen hayvanlar sizin için helâl kılınmıştır. Şüphesiz Allah dilediği gibi hükmeder.
Ayetin Kelime Tahlil ve Tefsiri
اَوْفُوا بِالْعُقُودِؕ (Evfüü bil ukudi)Evfa ifa kökünden türemedir.Sözünü yerine getirme demektir.Ayette söz ile bağlanma demektir.
بَهٖيمَةُ الْاَنْعَامِ (Behimetul En'ami)Konuşamayan hayvanlar ki,sığır,koyun,deveye denir.
حُرُمٌؕ (Hurumun)Hurum Haram kelimesinin çoğuludur.Haç ve ya umre için ihrama girmek demektir.
“Sözleşmeler” diye tercüme edilen ukûd, akd (akid) kelimesinin çoğuludur. Akid sözlükte “ipin iki ucunu birbirine bağlamak, bir şeyin kenarlarını toparlamak, sağlam bağ ve düğüm” gibi anlamlara gelir. İslâm hukuk terimi olarak akid, günümüz hukuk terminolojisinde olduğu gibi “hukukî bir sonucu meydana getirmek üzere karşılıklı iki iradenin birbirine uygun olarak açıklanması”nı ifade etmenin yanı sıra, yer yer (vasiyet gibi) tek taraflı hukukî işlemleri belirtmek için de kullanılır ki, bu geniş anlamıyla akid, “hukukî işlem”le eş anlamlıdır. Klasik İslâm hukuku literatüründe akid kelimesi gerek sözlük anlamının gerekse Kur’an-ı Kerîm’deki bazı kullanımların etkisiyle ilk devirlerden itibaren oldukça geniş bir muhteva ile ele alınmıştır. İlk devir İslâm bilginleri, Kur’an’da sadece tefsir etmekte olduğumuz âyette geçen bu kelimeyi, aynı kökten türemiş kelimelerin ve özellikle yakın anlamda olan ahid kelimesinin Kur’an’daki kullanımının da etkisiyle hem bazı hukukî ilişkileri hem de ibadet yönü ağır basan adak ve yemin gibi şer‘î tasarrufları ve hukukî işlemlerle ilgili şartları içine alan oldukça geniş bir muhtevada yorumlamışlardır. Daha sonraları akid, kanun tekniğine uygun bir anlatımla Mecelle’de şöyle tanımlanmıştır: “Akid, tarafların bir hususu iltizam ve taahhüt etmeleridir ki, icap ve kabulün irtibatından ibarettir” (Yunus Apaydın, “Akid”, İFAV Ans., I, 98-99).
Mülkiyetin sebepleri arasında önemli bir yer işgal eden akid, insanlığın tanıdığı en eski hukukî müesseselerden birini teşkil eder. Akid Câhiliye Arapları tarafından da bilindiği için gerek Kur’an’da gerekse hadislerde tarif edilmemiş, bilinen bu hukukî tasarrufla ilgili hükümler konulmuştur. İslâm hukukunun ana kaynaklarından biri olan sünnet, “isimli akidler”e ait zengin açıklama ve hükümler getirmiş olmakla birlikte hadislerde akid terimi genellikle, fert ile fert veya fert ile toplum arasındaki himaye ve dBu âyetten hareketle Ebû Hanîfe ve İmam Mâlik, anlaşma yapılır yapılmaz akdin kesinlik kazanacağı ve artık akdin tek taraflı irade ile bozulamayacağı sonucuna ulaşmışlardır. İmam Şâfiî ile İmam Ahmed ise “Satış akdi yapanlar birbirlerinden ayrılmadıkları müddetçe akdi bozmada serbesttirler” (Buhârî, “Büyû‘”, 19, 22; Müslim, “Büyû‘”, 43, 46, 47) meâlindeki hadise dayanarak, taraflar birbirinden ayrılmadıkça akdi bozmada serbest oldukları kanaatine varmışlardır (Râzî, XI, 124; akid hakkında geniş bilgi için bk. Karaman, “Akid”, DİA, II, 251 vd.).Dayanışma antlaşması için kullanılmıştır
“En‘âm denen hayvanlar” diye tercüme ettiğimiz “behîmetü’l-en‘âm” terkibindeki behîme (çoğulu behâim) kelimesi asıl itibariyle “herhangi bir hayvan” anlamına gelmekle birlikte daha sonra özellikle “karada veya denizde yaşayan dört ayaklı hayvan” anlamında kullanılmıştır (Âsım Efendi, Kamus Tercemesi, “bhm” md.). En‘âm ise neamın çoğulu olup deve, sığır, koyun ve keçi gibi evcil hayvanların yanında (bk. En‘âm 6/142-144; Taberî, VI, 52; Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, II, 529-530; İbn Kesîr, VII, 148) ceylan, geyik ve benzeri yabani hayvanları da içine alır. Bu anlayışa göre pençeli ve yırtıcı hayvanlar ile at, eşek, katır gibi tek tırnaklı hayvanlar bu gruba girmez (krş. Nahl 16/5-8; Mü’minûn 23/21; Zümer 39/6; Elmalılı, III, 1549). Gafir sûresinin 79. âyetine dayanarak at, eşek, katır gibi kendilerinden faydalanılan hayvanların en‘âm türüne girdiğini ileri sürenler olmuşsa da Ebû Hayyân bu görüşün zayıf olduğunu söylemektedir (el-Bahrü’l-muhît, VII, 478). Buna göre âyet-i kerîme, bu sûrenin üçüncü âyetinde haram olduğu açıklananların dışında kalan ve “en‘âm” denilen hayvanların helâl kılındığını ifade eder (krş. Hac 22/28, 30, 34). Ancak hac veya umrede ihramlı iken kara hayvanlarını avlamak haram kılınmıştır. Bununla beraber ihramlı olmayanlar tarafından avlanmış hayvanın eti ihramlı için helâldir (bk. Mâide 5/96).
Bir görüşe göre “behîmetü’l-en‘âm” terkibi bütün hayvanları ifade eder. Buna göre, ihramda iken avlanmayı helâl saymamak şartıyla, 3. âyette haram oldukları bildirilen hayvanların dışındaki bütün hayvanlar helâl kılınmıştır (Taberî, VI, 58).
Savaş yapmanın yasak ve haram olduğu aya haram ay denir. Kamerî takvime göre bunlar zilkade, zilhicce, muharrem ve recebdir.
Müşrikler hicretin 6. yılında umre için Mekke’ye gelen müslümanları engelleyerek şehre sokmamışlar, Kâbe’yi tavaf etmelerine müsaade etmemişlerdi. Ancak bir yıl sonra müslümanların Kâbe’yi tavaf etmelerine izin verileceği hükmünü içeren Hudeybiye Antlaşması yapıldı. Âyetten anlaşıldığına göre müşriklerin müslümanlara karşı hasmane tutumları ve bu arada onları büyük bir hasretle arzuladıkları Kâbe ziyaretinden engellemeleri bazı müslümanları intikam alma düşüncesine sevketmiş, müslümanlar Mekke’yi fethederek oranın yönetimini ellerine geçirince bazı kimseler daha önce kendilerine kötülük etmiş olanları cezalandırmak ve yapılan kötülüklere misillemede bulunmak istemişlerdi. Ancak âyet, olayın müslümanların zulüm yapmalarına gerekçe olamayacağını bildirmiştir.
Birr kelimesi “iyilik, erdemlilik, ihsan etmek, itaat etmek ve doğruluk” gibi anlamlara gelir (geniş bilgi için bk. Bakara 2/177; takvâ hakkında bilgi için bk. Bakara 2/197). Sözlükte “günah, günaha verilen ceza, şarap, kumar” anlamlarına gelen ism kelimesi terim olarak, “İşleyene ceza gerektiren, insanı hayır ve sevaptan alıkoyan fiil veya bundan doğan sorumluluk” şeklinde tanımlanır. Kur’an’da kırk bir defa geçen ism kelimesi, genel anlamından başka küfür ve inkârı, düşmanlığı; yalan, içki, kumar, faiz gibi günahları nitelemek için de kullanılmıştır.
“Boyunları bağlı kurbanlık” diye tercüme ettiğimiz kalâid kelimesi kılâdenin çoğuludur. Terim olarak, Harem-i şerif’e gönderilen kurbanların boyunlarına kurbanlık olduğu bilinsin diye işaret olarak takılan fakat ziynet olmayan çeşitli nesneleri ifade eder. Aynı zamanda boyunlarına bu gerdanlıkların takılmış olduğu kurbanlıklara da kalâid denilir (Râzî, XI, 129).
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تُحِلُّوا شَعَٓائِرَ اللّٰهِ وَلَا الشَّهْرَ الْحَرَامَ وَلَا الْهَدْيَ وَلَا الْقَلَٓائِدَ وَلَٓا آٰمّٖينَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنْ رَبِّهِمْ وَرِضْوَاناًؕ وَاِذَا حَلَلْتُمْ فَاصْطَادُواؕ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ اَنْ صَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اَنْ تَعْتَدُواۘ وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوٰىࣕ وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِࣕ وَاتَّقُوا اللّٰهَؕ اِنَّ اللّٰهَ شَدٖيدُ الْعِقَابِ ﴿٢﴾

﴾2﴿ Ey iman edenler! Allah’ın işaretlerine, haram aya, boyunları bağsız ve bağlı kurbanlıklara, rablerinin lütuf ve rızasını dileyerek Beytülharâm’a yönelmiş kimselere sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıkınca avlanabilirsiniz. Mescid-i Harâm’a girmenizi engellediler diye bir topluma karşı duyduğunuz kin, sakın aşırı gitmenize sebep olmasın. İyilik ve takvâ hususunda yardımlaşın, günah ve haksızlık yolunda yardımlaşmayın. Allah’tan korkun, çünkü Allah’ın cezası çetindir.
Ayetin Tefsiri Ve Kelime Tahlili:
شَعَٓائِرَ اللّٰهِ (Şeairallahi)Şeriatın çoğuludur.Şeriat bir şeyin alametidir.Burada Hacc da yapılan ibadetler demektir.
الْقَلَٓائِدَ (El kalaid)Kaladetin çoğuludur.Kurbanlık hayvanların boynuna takılan halkaya denir.
يَجْرِمَنَّكُمْ (Yecrimennekum)Yecrumene,cürüm kökünden türetilmiş fiildir.Günah kazanmak demektir.
شَنَاٰنُ (Şene anu)Buğuz etmek demektir.
“İşaretler” diye tercüme edilen şe‘âir kelimesi, sözlükte “alâmet” anlamına gelen şa‘îre kelimesinin çoğuludur. Şe‘âirullah ise Allah’ın hac ibadetiyle ilgili emir ve yasaklarıyla O’na itaati gösteren ihram, mîkatlar, cemreler, Safâ ile Merve, Meş‘ar-i Haram, Arafat ve benzeri “haccın menâsiki” denilen ibadetlerle ilgili mekânları ve alâmetleri ifade eder. Bir görüşe göre şeâirullah muayyen bir şeye mahsus olmayıp Allah’ın, kullarını mükellef kıldığı dinî vecîbelerin tamamıdır (Râzî, XI, 128).
“Boyunları bağsız kurbanlık” diye çevirdiğimiz ve sözlükte “gönderilen, hediye edilen” anlamına gelen hedy kelimesi dinî bir terim olarak, “Allah’a mânen yaklaşmak için veya bir kural ihlalinden dolayı kefâret olarak kesilmek üzere Harem-i şerif’e götürülen veya gönderilen kurban” anlamına gelir. “Armağan” anlamına gelen hedye veya hediyye kelimelerinin çoğulu olduğu görüşü de vardır (Râzî, XI, 129; İbn Âşûr, II, 224).
“Boyunları bağlı kurbanlık” diye tercüme ettiğimiz kalâid kelimesi kılâdenin çoğuludur. Terim olarak, Harem-i şerif’e gönderilen kurbanların boyunlarına kurbanlık olduğu bilinsin diye işaret olarak takılan fakat ziynet olmayan çeşitli nesneleri ifade eder. Aynı zamanda boyunlarına bu gerdanlıkların takılmış olduğu kurbanlıklara da kalâid denilir (Râzî, XI, 129).
Yukarıda kısaca açıkladığımız kavramlar hac ibadetiyle ilgili mekânları, fiilleri ve nişaneleri ifade etmektedir. Yüce Allah müminlerin bu nişanelere karşı saygılı olmalarını, haram aylarda savaşmaktan, Beytullah’a gönderilen kurbanlıklara veya bu kurbanlıkların sahiplerine zarar vermekten, saygısızlık göstermekten sakınmalarını emretmekte; hac ya da umre niyetiyle Beytullah’a gelmek, aynı zamanda ticaret yapıp Allah’ın lutfundan bir şeyler elde etmek ve rızâsını kazanmak isteyenlerin ibadetlerini huzur ve emniyet içerisinde yerine getirmelerine engel olunmamasını istemektedir.
İlk âyette akidlerin yerine getirilmesi emredildikten sonra, İslâm’ın en temel ahlâk ve hukuk ilkelerinden birini ortaya koyan 2. âyette dinin kutsal değerlerinin çiğnenmesi yasaklanmış, ardından intikam duygularının insan haklarına tecavüze sebep olmaması gerektiği bildirilmiş; müslümanların iyilik ve takvâ hususunda birbirlerine yardım etmeleri; günah işlemek, intikam almak, düşmanlık gütmek, insan haklarını çiğnemek gibi amaçlara yönelik faaliyetlerinde birbirlerine yardım etmemeleri ve Allah’a karşı saygılı olmaları buyurulmuş; aksi takdirde uğrayacakları azabın şiddetli olacağı haber verilmiştir. Şüphesiz yardımlaşma ve dayanışma sosyal hayatın bir gereğidir. Ancak bu yardımlaşma hukuk ve ahlâk kurallarına, insanlığın İslâmiyetçe de benimsenen ortak değerlerine aykırı olmamalıdır. Hukuk ve ahlâk ilkeleri gözetilmeden yapılan yardımlaşmanın İslâm nazarında hiçbir değeri yoktur; aksine İslâm haksızlığa yardımı zulüm sayar ve engellenmesini emreder. Hz. Peygamber, “Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et!” buyurunca, “Ey Allah’ın resulü! Kardeşim mazlum ise yardım ederim, zalim ise nasıl yardım edeyim?” diye sorulmuş, Resûlullah da “Onu zulmetmekten engellersin, senin ona yardımın budur” cevabını vermiştir (Buhârî, “Mezalim”, 4; “İkrâh”, 7).
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْزٖيرِ وَمَٓا اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِهٖ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطٖيحَةُ وَمَٓا اَكَلَ السَّبُعُ اِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَاَنْ تَسْتَقْسِمُوا بِالْاَزْلَامِؕ ذٰلِكُمْ فِسْقٌؕ اَلْيَوْمَ يَـئِسَ الَّذٖينَ كَفَرُوا مِنْ دٖينِكُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِؕ اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دٖينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتٖي وَرَضٖيتُ لَكُمُ الْاِسْلَامَ دٖيناًؕ فَمَنِ اضْطُرَّ فٖي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِاِثْمٍۙ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَحٖيمٌ ﴿٣﴾
Maide 3
﴾3﴿ Murdar hayvan, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilmiş, boğulmuş, vurularak öldürülmüş, yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanarak öldürülmüş hayvanlarla -henüz canı çıkmadan yetişip kestiklerinizin dışında- yırtıcıların yediği hayvanlar, dikili taşlar önünde (sunaklarda) boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyla paylaşmanız size haram kılındı. Çünkü bunlar doğru yoldan sapmaktır. Bugün, kâfirler dininize karşı (mücadelede) ümitlerini yitirmişlerdir. Onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım, sizin için din olarak İslâmiyet’i beğendim. Kim açlıktan bunalıp çaresiz kalırsa, günah sınırına varmaksızın yiyebilir. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
اُهِلَّ (Ühille)Tehlil ve tekbir almak demektir.Burada ise kesilmek demektir.
الْمُتَرَدِّيَةُ (El mutereddiyetu)Dağdan ve duvardan düşürülen demektir.
النَّطٖيحَةُ (Ennatihatu)Bir hayvanın diğer bir hayvanı vurarak öldürmesi demektir.
ذَكَّيْتُمْ (Zekkeytu)Zekat kökünden türeme fiildir.Kesmek manasına dır.
النُّصُبِ(Ennusubi)Put veya dikili taş demektir.
لْاَزْلَامِؕ (El Ezlam)Zelemin çoğuludur.Kumar da atılan oka denir.
مَخْمَصَةٍ(Mahmasatin)Hams kökünden türemiş ve Açlık demektir.
مُتَجَانِفٍ (Mütecanifin)Cenef kökünden türetilmiş,meyil etmek demektir.
مُتَجَانِفٍ (Mütecanifin)Cenef kökünden türemiştir.Meyil etmek demektir.
وَالْمَوْقُوذَةُ :(El Mevguzetü)Dövülerek öldürülen hayvan anlamınadır.
İlk âyette etleri helâl kılınan hayvanlardan istisna edilip açıklanacağı bildirilen ve yenmesi haram olan şeyler bu âyette açıklanmıştır. Kur’an-ı Kerîm’de yeryüzündeki bütün imkânların insanlık için yaratılmış (Bakara 2/29), göklerde ve yerde ne varsa hepsinin insanın emrine verilmiş olduğu bildirilmiş (bk. Câsiye 45/13), bu sebeple İslâmiyet’te bu konudaki temel kuralın, aksi yönde delil bulunmadığı sürece helâllik olduğu anlayışı İslâm bilginlerinin çoğunluğunca benimsenmiştir. Gerçekten de Kur’an-ı Kerîm’de, yenmesi helâl olan etlerin ayrı ayrı belirtilmesi yönüne gidilmemiş, Allah’ın nimetlerini hatırlatmak ve müslümana yaraşan şeylerin yenmesi gerektiğini vurgulamak üzere “iyi ve temiz şeylerin helâl kılındığı” ifadeleri ile yetinilmiştir (bk. Bakara 2/172; Mâide 5/4; A‘râf 7/32). Bu cümleden olmak üzere 1. âyette en çok yenmesi mûtat olan koyun, deve ve sığır gibi türlere (behîmetü’l-en‘âm) işaret edilmiştir.
Kur’an’da yiyecekler konusunda haramlıkla ilgili açıklamaların ortak noktası ise “habâis” (pis ve iğrenç) şeylerin yenmemesi hükmüdür. Ayrıca sağlığa zararlı maddelerin alınmaması İslâm’ın genel ilkelerinin gereklerindendir (Bakara 2/195). Bu konudaki somut yasaklar, bu âyette on madde halinde sayılmışsa da –açıklanacağı üzere– bunların bir kısmı aynı grup içinde düşünülerek tamamı –Bakara sûresinin 173. âyetinde de belirtildiği gibi– dört ana maddede toplanabilmektedir.
Âyet-i kerîmede, haram olduğu bildirilen etler şöyle sıralanmıştır:
a) Usulüne uygun kesilmeksizin veya avlanmaksızın öldürülmüş veya kendiliğinden ölmüş hayvan (meyte). Kendiliğinden ölen hayvanın vücudunda bulaşıcı ve zararlı mikrop bulunma riski daima mevcuttur. Bu et, sağlık açısından zararlı olduğu için yenilmesi haram kılınmıştır. Hayvanın etinin yenilebilmesi için kesim esnasında canlı olması ve kesim sonucunda ölmüş olması gerekir. Ancak Hz. Peygamber balığı bu hükümden istisna etmiştir (Ebû Dâvûd, “Tahâret”, 41; Tirmizî, “Tahâret”, 52; İbn Mâce, “Et‘ime”, 31).
b) Kan. Âyette haram kılındığı bildirilen kandan maksat boğazlanma veya başka bir sebeple hayvanın damarlarından akıp boşalan kandır. Nitekim En‘âm sûresinde (6/145) haram olanın “akıtılmış kan” olduğu açıkça ifade edilmiştir. Bazı müşrikler murdar eti yedikleri gibi, akan kanı da bağırsaklara doldurarak kızartıp yerlerdi. İslâm bunların her ikisini de pis ve zararlı saymış, haram kılmıştır. Ancak kesilip kanı akıtılmış olan hayvanın etinin ve damarlarının içinde kalan kan helâldir. Hz. Peygamber dalakla ciğerde kalan kanın da helâl olduğunu ifade buyurmuşlardır (bk. İbn Mâce, “Et‘ime”, 31; Müsned, II, 97).
c) Domuz eti. Kur’an-ı Kerîm’in ilgili âyetlerinde haram kılınan şeyler sıralanırken domuzun sadece eti zikredilmiş olmakla beraber bu âyette fısk ve En‘âm sûresinin 145. âyetinde rics yani maddî veya mânevî bakımdan pis, murdar olarak nitelendirilmiş olmasını, A‘râf sûresinin 157. âyetini ve diğer delilleri değerlendiren müfessir ve fakihler, evcil olsun yabani olsun domuzun kemiği, yağı ve sütü dahil bütünüyle haram olduğuna hükmetmişlerdir. Kur’an-ı Kerîm’de etinin haram olduğu belirtilen tek hayvan domuzdur. Et yiyen diğer yırtıcı hayvanlarla ilgili yasak ise sünnet ve ictihada dayanmaktadır. Yeme ile ilgili bu yasağın yanı sıra, Hz. Peygamber Allah Teâlâ’nın domuz alım satımını da haram kıldığını bildirmiştir (Buhârî, “Büyû‘”, 112).
Domuzun haram kılınmasındaki hikmetleri bugün ilim ve modern tıp tam anlamıyla tesbit edip ortaya koymuş olmamakla birlikte bu hayvanın birçok hastalık sebebini bünyesinde taşıdığı ve insan sağlığına verdiği zararların öldürücü boyutlara ulaştığı bilinmektedir. Ancak dinî yasağın sadece buna bağlı olduğunu söylemek isabetli olmaz. Bugün bilinen mahzurların herhangi bir şekilde ortadan kalkması domuz etindeki yasağı geçersiz kılmaz. Müslümanlar bunu ilâhî bir buyruk olarak telakki eder ve bu inançla buyruğun gereğini yerine getirirler.
d) Allah’tan başkası adına kesilen hayvanın eti. Müşrikler putların ve cinlerin adını anarak hayvan kesiyorlardı. Bu şekilde kesilen hayvan, tıbbî bakımdan değil, dinî ve mânevî sebeplerle murdar sayılmıştır. Zira İslâm tevhid esası üzerine kurulmuş bir dindir. Diğer bütün varlıklar gibi hayvanların da yaratıcısı Allah olduğu halde onları başkasının adını anarak kesmek tevhid inancına aykırıdır, şirktir. Bu sebeple âyette dolaylı olarak Allah’tan başka varlık ve güçlere kutsallık tanınması reddedilmiştir.
e) Herhangi bir şekilde nefesi tıkanıp boğularak ölen hayvanın eti. Nefesin tıkanması vücuttaki kanın ve dolayısıyla etin bozulmasına sebep olur. Bu durumdaki hayvanın eti de murdar hükmünde olup haram kılınmıştır (Râzî, XI, 133; İbn Âşûr, VI, 91).
f) Ağaç parçası, taş gibi öldürücü şeylerle vurularak öldürülen hayvanın eti. Böyle hayvanın kanı akıtılmadığı için bu et de murdar sayılmış ve haram kılınmıştır (Râzî, XI, 133). Modern alet ve silâhlarla başından vurularak öldürülen hayvanın eti de haramdır.
g) Yüksek yerden düşerek veya atılarak ölen hayvanın eti.
h) Bir başka hayvan tarafından boynuzlanarak öldürülen hayvanın eti.
ı) Yırtıcıların öldürüp parçaladığı hayvanın eti.
Son beş maddede zikredilen hayvanlar murdar hükmündedir. Ancak bu hallerde hayvanda canlılık belirtileri varken Allah’ın adı anılarak bıçak veya keskin taş gibi bir aletle kesilip kanı akıtılırsa helâl olur. Canlılık belirtileri ise kesim sırasında hayvanın hareket etmesi veya kanının normal akması gibi işaretlerdir.
“Kesmek, boğazlamak, ateş yakmak, tamamlamak ve kocamak” anlamlarına gelen âyet metnindeki tezkiye kavramı terim olarak, “Hayvanın nefes ve yemek borularıyla iki şah damarını keserek vücudundaki kanı boşaltmak” şeklinde açıklanır. Kadın olsun erkek olsun, kesen kimsenin Allah adına kestiğini bilecek düzeyde aklî melekeye sahip, müslüman veya Ehl-i kitap’tan olması gerekir. Bu şartlar bulunmadığı takdirde hayvan tezkiye edilmiş olmayacağı için eti de yenmez (Elmalılı, III, 1562).
Domuzun bizâtihî kendisi murdar olduğu için, “meyte” ise önceden ölmüş bulunduğundan tezkiye ile temizlenmezler. Çünkü tezkiye canlı hayvanı keserken yapılan bir işlemdir. Ölmüş bir hayvanın tezkiye edilmesi söz konusu değildir. Allah’tan başkasının adı anılarak kesilmiş bir hayvanın da yeniden kesilerek tezkiye edilemeyeceği açıktır. Şu halde “yetişip kestiklerinizin dışında” kaydı yukarıda sıralananlardan son beş haldeki hayvanlar için geçerlidir. Bu hallerde hayvanda canlılık belirtileri varken Allah’ın adı anılarak bıçak veya keskin taş gibi bir aletle kesilip kanı akıtılırsa helâl olur. Fıkıhçıların çoğunluğu bu canlılığın kesim sırasında hayvanın hareket etmesi veya kanının akmasıyla belli olacağını ifade etmişlerdir (avlanan hayvanların durumu 4. âyette açıklanacaktır).
Fal, “çeşitli tekniklerle gelecekten ve bilinmeyenden haber verme, gizli kişilik özelliklerini ortaya çıkarma becerisi” demektir. Arapça’da fal (fe’l), “uğur ve uğurlu şeyleri gösteren simge” anlamında kullanılmaktadır. İnsanoğlu, –diğer etkenler yanında esrarengize ve meçhule karşı olan merak ve tecessüs duygusunun da etkisiyle– tarih boyunca gerek kendisiyle gerekse çevresiyle ilgili bilinmezleri anlayıp keşfetmeye, geleceğin neler getireceğini önceden öğrenmeye ve böylece kendi kaderine hükmetmeye çalışmış, bunun için de fal bakma ve benzeri çeşitli teknikler ve metotlar geliştirmiştir (bk. Mehmet Aydın, “Fal”, DİA, XII, 135).
Fal açmanın İslâm’daki hükmüne gelince, Kur’an-ı Kerîm gayb bilgisinin (duyular ötesi âleme ait bilgilerin) Allah’a mahsus olduğunu vurgulamış (bk. Âl-i İmrân 3/179; A‘râf 7/188), insanların bu bilgiden ancak Allah’ın dilediği kadarına sahip olabileceklerini, bunun yolunun ise vahiy olduğunu bildirmiştir. Geleceğin bilgisine sahip olmayan kâhin ve benzeri kişilerin açıklamalarına inanıp bel bağlamak ise Câhiliye Arapları’nın putlardan medet ummalarıyla aynı anlama gelmektedir.
a) Şirk anlamı taşıyan yollarla kısmetini, geleceğini öğrenmek veya anlaşmazlıkları çözümlemek için fal okları çekmek.
b) Akıl ve bilgi yolundan uzaklaşarak fal veya kehanet yöntemiyle herhangi bir şeyi iyilik veya kötülük, uğurluluk veya uğursuzluk işareti saymak.
c) Kazanmayı meziyet, liyakat, hak, hizmet gibi aklî ve vicdanî ölçülere değil de kumar yoluyla şansa dayandırmak.
Falı yasaklayan İslâm, buna karşılık istişare ve istihâreyi getirmiştir (istişare hakkında bilgi için bk. Âl-i İmrân 3/159).
Maide 4:
يَسْـَٔلُونَكَ مَاذَٓا اُحِلَّ لَهُمْؕ قُلْ اُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُۙ وَمَا عَلَّمْتُمْ مِنَ الْجَوَارِحِ مُكَلِّبٖينَ تُعَلِّمُونَهُنَّ مِمَّا عَلَّمَكُمُ اللّٰهُۘ فَكُلُوا مِمَّٓا اَمْسَكْنَ عَلَيْكُمْ وَاذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهِࣕ وَاتَّقُوا اللّٰهَؕ اِنَّ اللّٰهَ سَرٖيعُ الْحِسَابِ ﴿٤﴾

﴾4﴿ Sana, kendileri için nelerin helâl kılındığını soruyorlar. De ki: “İyi ve temiz olanlar size helâl kılınmıştır.” Yırtıcı hayvanlardan olup Allah’ın size öğrettiği ile eğiterek avcı hale getirdiğiniz hayvanların sizin için yakaladıklarından da yiyin; (hayvanı ava salarken besmele çekerek) üzerine Allah’ın adını da anın. Allah’tan korkun, şüphesiz Allah’ın hesabı pek çabuktur.
Ayetin Tahlil Ve Tefsiri:
الْجَوَارِحِ :(El cevarih) Ceriha nın çoğuludur.Hayvanlar ve kuşlardan avcılık için yetiştirilmiş olanlar anlamınadır.
مُكَلِّبٖينَ :(Mükellibine)Mükellibin çoğuludur.Teklib kökünden av hayvanı yetiştirici demektir.
“İyi ve temiz olanlar” diye tercüme edilen tayyibât sözlükte “lezzetli, temiz ve iyi şey” anlamına gelen tayyibe kelimesinin çoğuludur. İslâm’a göre eşyada aslolan mubah olmaktır. Bu genel kural, haram olduğuna dair hakkında delil bulunmayan her şey için geçerlidir. Çünkü yüce Allah yeryüzünde var olan her şeyi insanlar için yaratmıştır (bk. Bakara 2/29). Bu sebeple Kur’an-ı Kerîm ve Hz. Peygamber’in sünneti, bölgeyi de göz önüne alarak haramları belirlemiş, bunların dışında kalanların helâl olduğunu bildirmiştir. Bunlar arasında yer almadığı halde pis ve zararlı şeylerin helâl sayılmaması için de helâl olma hükmünü tayyib (iyi ve temiz) olma vasfına bağlamıştır. Nitekim A‘râf sûresinin 157. âyetinde Hz. Peygamber’in, ümmetine temiz şeyleri helâl kıldığı, pis şeyleri ise haram kıldığı bildirilerek helâl olma hükmü temiz ve iyi şeylere tahsis edilmiştir. Ayrıca temiz ve iyi şeylerin (tayyibât) haram kılınmadığı da vurgulanmıştır (A‘râf 7/32). Herhangi bir şeyin temiz ve iyi olup olmadığının ölçüsü ise naslarda haram veya helâl kılındığı bildirilen nesnelerin genel nitelikleriyle zevkiselimdir.
“Yırtıcı hayvanlar” diye tercüme edilen cevârih kelimesi cârihanın çoğuludur. Kelime bütün yırtıcı ve parçalayıcı hayvanları ifade etmekle birlikte burada av için eğitilmiş olan köpek, doğan ve benzeri yırtıcı hayvanlar kastedilmektedir. Bu hayvanlar eğitildikleri takdirde yakaladıkları avı fazla hırpalamadıkları için bunlarla avlanmak meşrûdur. Eğitilmemiş hayvanlar avı hırpalayıp parçaladıklarından bunlarla avlanmak meşrû değildir. Bu maksatla eğitilmiş olan hayvanların beslenmesi ve alınıp satılması helâl olduğu gibi bunların yakaladıkları avların etleri de helâldir. Ancak bu avcı hayvanlar yakaladıkları avı kendileri için değil, sahipleri için yakalamış olmalıdırlar. Yakaladıktan sonra parçaladıkları ve etini yedikleri hayvanı kendileri için yakalamış olacaklarından böyle bir avın eti helâl değildir (Buhârî, “Zebâih”, 2, 7; Müslim, “Sayd”, 4).
“Üzerine Allah’ın adını da anın” meâlindeki cümle, avcı hayvan av üzerine salıverilirken besmele çekilmesi yani “bismillâh” denilmesi gerektiğini ifade eder. Besmele ile salıverilen eğitilmiş hayvanın yaralayarak öldürdüğü av helâldir. Besmele çekilmeden salıverilen hayvanın yakalayıp öldürdüğü av Hanefî mezhebine göre helâl değildir. Şâfiîler’e göre besmele kasten terkedilse de eti yenir. Eğitilmiş köpeğin yaralaması kesme yerine geçtiği için avladığı hayvanın canlı iken kesilmesi şart değildir. Ancak avı yakalamaya başka köpek katılır da avı hangisinin öldürdüğü belli olmazsa o avın eti yenmez (Buhârî, “Zebâih”, 1). Avcı hayvan, avı yaralamadan boğarak veya çarparak öldürürse bu av, boğulmuş veya darbe ile öldürülmüş hayvan hükmünde olduğu için yenmez (bilgi için bk. Buhârî, “Zebâih”, 1-11; Menderes Gürkan, “Av”, İFAV Ans., I, 183-188).Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 218-220
Ayetler de Teşri Hükümler(Hukusal durumu)
1.Hüküm:Ayetde ki Ahidler ne anlama geliyor?
Hassanı Basriye göre,Alış veriş deki ticari sözleşmedir.İbni Abbas ve Mücahid ,Taberi nin görüşüne göre;Haç,Namaz,Oruç ve İtikaf,Adak gibi şeri sözleşmelerdir.
Sahih oan Kurtubi ve Cumhurun görüşüne göre ise;Allahın haram ve helal ettiklerin tümüdür.Müamelata dair sözleşmelerin tümüdür.
Taberi Tefsirinde geçen rivayet de Rasülüllah Buyurmuştur.;"Müminler ancak,alış veriş ve diğer muameleler de belli olur."
2.Hüküm:Ayet de işaret edilen hayvanların etlerinden haram olanlar hangileridir?
Ayet belirtilenler:
a.Murdar ölmüş olanlar..
b.Kan
c.Domuz eti..
d.Putlar için kesilen hayvanlar..
e.Boğularak öldürülenler..
f.Sopa ile öldürülenler.
g.Yüksek bir yerden düşüp ölenler..Hayvanın vurarak öldürdükleri.
Aslan,ayı,kurt ve yırtıcı hayvanların öldürdüğü hayvanların etleri bunların eti yenmez..
Ancak bunlardan sopayla dövülen,yüksek yerden düşen,hayvan tarafın dan yaralanan hayvanların ölmeden önce ,canları tam çıkma dan
önce yetişerek kesilirse yenilirler.
Bazı fakihler bunların dahi helal olmayacağını söylediler.
Hanefi ve şafii de ulaşıldığın da hayat emaresi varsa kesilip yenilir.
Hayat emaresi yeterli değildir..daha sonra yaşayacak derece da canlı olması gereklidir.
İmamı Mailike göre;hayvanlar kesilmediği takdir de hemen ölürse kesim onu helal kılmaz.
Çünkü o zaten ölmek üzeredir.
Bu ihtilafın sebebi;
Kestikleriniz müstena" ifadesin de yatmaktadır.
İstisna munkati yada istisnayi mttasıl mı ?
İstisnayı muttasıl diyenlere göre bunların da kesimi durumun da helal olacağı anlaşılır.
İstisna munkati durumun da manası;Kesilen hayvanlar size helal olur..demektir.başlı başına bir başlangıc cümlesidir..

3.Hüküm:Şeri Kesim Nasıl Yapılır?
a.İmamı Azama göre;şeri kesim ,yemek ve nefes borularının veya şah damarların dan herhangi birinin kesilmesiyle olur.
b.İmamı Şafiye göre;Nefes ve yemek borusunun kesilmesi yenmek için yeterlidir.Şah damarının kesilmesine gerek yoktur.
c.Nefes borusu ve şahdamarı kesilerek olur.
4.Hüküm:Yırtıcı hayvanlar ve yırtıcı kuşların avladıkları hayvanların hükmü nedir?[/b
Bazı alimlere göre eğitilmişher av hayvanın yakaladığı yenilir.
Diğer bazı alimlere göre;
Bazı şartların olması durumun da etleri yenilir.
1.Eğitilmiş köpeğin sahibi çağırınca mutlaka gelmesi gerekir.
2.Av köpeği yakalayınca yememesi,sahibine avı getirmesi gerekir.
3.Avcının da müslüman oması gerekir.
[b]4.Hüküm:Yırtıcı Hayvanlar ile kuşların avlandıkları hayvanların hükmü nedir?

Fakihler eğitilmiş av hayvanların tutup getirdiklerinin yenilmesinde ittifak etmişler.
Rasülüllah a.s""Sen eğitilmiş köpeğini avlayacağın hayvanı yakalamak üzere bıraktığın zaman Besmele çek,Yakaladığı hayvan dan
herhangi bir kısmını koparıp yememişse onun etinden ye.Şeyet o avladığı hayvanın etinden yerse siz artık ondan yeyin"..
buyurmuştur..Kurtubi..
Avcı hayvan da olması gereken Şartlar.
1.Sahibi çağırdığın da mutlaka gelmesi ve deiğni yası gerekir.
2.Avcı yeme deyince yememesi gerekir.
3.Köpek bırakıldığın da besmele çekmeli..
4.Köpeğin sahibinin de müslüman olması gerekir.

 
Kurban
Beiträge: 1.012
Punkte: 651
Registriert am: 19.08.2010

zuletzt bearbeitet 03.08.2021 | Top

   

HADİSLER İLE SÜD EMME KARDEŞLİĞİ
10.Ders:Namazın Farziyeti ,Sarhoş iken Namazdan Uzak Durmak Ve Savaş da Namaz Kılmak

  • Ähnliche Themen
    Antworten
    Zugriffe
    Letzter Beitrag
Anfragen und Anregungen bitte direkt an tiav@hotmail.de adressieren. Vielen Dank!
Xobor Einfach ein eigenes Xobor Forum erstellen
Datenschutz