Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
11- إِنَّ الَّذِينَ جَاؤُوا بِالْإِفْكِ عُصْبَةٌ مِّنكُمْ “O ağır iftirayı uyduranlar, sizin içinizden bir güruhtur.”Ayette geçen “ifk”, “ağır iftira” demektir. Hz. Aişeye yapılan iftira münasebetiyle inmiştir. Şöyle ki:
Sebeb-i Nüzûl
Hz. Peygamber (asm) gazvelerden birinde Hz. Aişeyi de yanında götürmüştü. Derken kafileye istirahat molası verildi. Hz. Aişe, ihtiyacı için kafileden biraz ayrılıp geriye dönerken, gerdanlığının kopmuş olduğunu fark etti, geriye dönüp aramaya başladı. Bu arada kafile tekrar yola koyuldu. Hz. Aişeye nezaret eden kişi, O’nu hevdecin içinde zannetmişti. Hevdeci deveye yerleştirdi, diğerleriyle birlikte o da yola çıktı. Hz. Aişe, konaklama yerine döndüğünde orada kimseyi bulamadı. Orada oturup gelmelerini bekledi. Safvan Bin Muattıl, ordunun gerisinden gelirdi, Hz. Aişeyi gördü, onu tanıdı. Kendisi önden yürüdü, O’nu ise devesine bindirdi, beraberce orduya yetiştiler. Münafıklar “Peygamberin hanımının Safvan’la ilişkisi oldu” şeklinde iftira ettiler.
“Usbe”, on ile kırk kişi arasındaki topluluğa denilir. “O ağır iftirayı yapanlar içinizden bir güruhtur” ifadesinden murat, münafıkların reisi Abdullah Bin Übey, Zeyd Bin Rifâa, Hassan Bin Sabit, Mistah Bin Esase, Hamne Binti Cahş ve bunlara destek olan kimselerdir.
لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَّكُم “Bunu kendiniz için bir şer sanmayın.”
Hitabın muhatapları,
-Hz. Peygamber (asm),
-Ebu Bekir, (Hz. Aişe’nin babası),
-Hz. Aişe,
-Ve Safvan’dır. (Radıyallahu anhum)
بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ “Aksine o sizin için bir hayırdır.”
Bunun hayır olması,
-Böyle bir olayla pek çok sevap kazanmaları,
-Hz. Aişenin beraatiyle alakalı on sekiz ayet indirilerek, Allah nezdinde bu zâtların kıymetinin gösterilmesi,
-Şanlarının yüceltilmesi ve onlar aleyhinde konuşanlara şiddetli uyarı yapılması,
-İftira olayında “hayır, böyle olamaz” diye tepki gösterenlerin sena edilmesi gibi cihetlerdendir.
لِكُلِّ امْرِئٍ مِّنْهُم مَّا اكْتَسَبَ مِنَ الْإِثْمِ “Onlardan her biri için, işledikleri günahın cezası vardır.”
Bu iftirayı yapan ve iftiraya kanan kimselerin her birine, ne kadar dalmışsa o nisbette günah yazılıp ceza verilecektir.
وَالَّذِي تَوَلَّى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظِيمٌ “İçlerinden (elebaşılık ederek) günahın büyüğünü üstlenen için ise, çok büyük bir azap vardır.”Bundan murat İbnu Übey’dir. Çünkü Hz. Peygambere olan düşmanlığı sebebiyle iftirayı o başlattı ve etrafa yaydı.Veya bundan murat Hassan ve Mistah da olabilir. Çünkü bunlar açıktan bu iftirayı etrafa duyurdular.Bunlar için ahirette çok büyük bir azap vardır. Hatta dünyada da vardır.Bundan dolayı kendilerine seksen sopa cezası uygulandı.
Fitnenin elebaşı İbnu Selül toplumdan dışlandı, münafık olduğu meşhur oldu.
Hassan, hem amâ, hem de elleri felçli oldu.
Mistahın ise gözü kapandı.
12- لَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ ظَنَّ الْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بِأَنفُسِهِمْ خَيْرًا وَقَالُوا هَذَا إِفْكٌ مُّبِينٌ “Bunu işittiğiniz zaman, erkek ve kadın mü’minler, kendileri hakkında iyi zan besleyip de, “Bu, apaçık bir iftiradır” deselerdi ya!” (Hucurat, 11) ayetinde “Kendi kendinizi ayıplamayın.” derken “mü’min kardeşlerinizi ayıplamayın” kastedildiği gibi, burada da benzeri bir üslûbla “kendileri hakkında” ifadesiyle, “iftiraya maruz kalan kimseler hakkında” hüsn-ü zanda bulunmaları gereği anlatılmıştır.
Ayette önce “Bunu işittiğinizde” denilerek hitap ile başlanıldı, devamında ise onlardan gıyabî olarak “erkek ve kadın mü’minler…” şeklinde söz edildi. Bunda,
-Kınamada bir mübalağa vardır.
-Ayrıca mü’minlere hüsn-ü zanda bulunmanın, onlara saldırıdan el çekmenin, hatta kendilerine böyle bir iftira yapılsa kendilerini savunmaları gibi, iftiraya maruz kimseleri savunmanın imanın bir gereği olduğunu hissettirmek vardır.
“Bu, apaçık bir iftiradır”
Onlara yaraşan, mü’min kardeşleri hakkında hüsn-ü zanda bulunmaları ve duruma yakînen muttali olan kimse gibi “bu apaçık bir iftiradır” demeleridir.
13- لَوْلَا جَاؤُوا عَلَيْهِ بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاء “Bu konuda dört şahit getirmeleri gerekmez miydi?”
فَإِذْ لَمْ يَأْتُوا بِالشُّهَدَاء فَأُوْلَئِكَ عِندَ اللَّهِ هُمُ الْكَاذِبُونَ “Madem ki şahit getirip ispat edemediler, öyle ise onlar Allah nezdinde yalancıların ta kendisidirler.”
Delili olmayan şey, Allah nezdinde, yani Allahın hükmünde yalan sayılır. Bundan dolayı, onlara had cezası uygulandı.
14- وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ لَمَسَّكُمْ فِي مَا أَفَضْتُمْ فِيهِ عَذَابٌ عَظِيمٌ “Şayet dünya ve ahirette Allah’ın size lütuf ve rahmeti olmasaydı, daldığınız şeyde size mutlaka çok büyük bir azap dokunurdu.”Allahın sizin üzerinizde dünya ve ahirette lütfu ve rahmeti vardır. Dünyada lütfuyla size bu kadar nimetler vermiştir. Tevbe için size süre vermesi de bu nimetlerdendir. Ahirette ise rahmetiyle sizin için takdir olunan afv ve mağfiretiyle muamele edecektir.İşte bu lütuf ve rahmet olmasaydı, dalmış olduğunuz bu olaydan dolayı size çok büyük bir azap isabet ederdi. Öyle ki, maruz kalınan kınama ve sopa cezası bunun yanında çok küçük kalırdı.
15- إِذْ تَلَقَّوْنَهُ بِأَلْسِنَتِكُمْ وَتَقُولُونَ بِأَفْوَاهِكُم مَّا لَيْسَ لَكُم بِهِ عِلْمٌ “Çünkü siz bu iftirayı, gelişi güzel birbirinizin ağzından alıyor ve hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi ağızlarınızla söylüyorsunuz.”
وَتَحْسَبُونَهُ هَيِّنًا “Ve bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz.”
Siz, bununla ilgili birbirinizden sual ederek haberler alıyor, kalp desteği olmadan, kesin bir bilgiye dayanmadan ağzınızda geveliyordunuz. Bunu basit bir şey sanıyor, bundan dolayı bir hesap olmadığını düşünüyordunuz.
وَهُوَ عِندَ اللَّهِ عَظِيمٌ “Hâlbuki bu, Allah katında çok büyüktür.”
Hâlbuki bu Allah nezdinde günah yönüyle ve azabı gerektirmesi açısından büyük bir durumdu.Bu üçü birbirine terettüp eden günahlar olup, büyük bir azabı gerektirdiği ifade edilmiştir.
1-Kendi aralarında birbirlerinden sorarak buna dalmaları,
2-Tahkîk etmeden bu konuda ileri geri konuşmaları,
3-Böyle bir şey Allah nezdinde gayet büyük bir şey iken, bunu küçümsemeleri.
16- وَلَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُم مَّا يَكُونُ لَنَا أَن نَّتَكَلَّمَ بِهَذَا “Keşke onu duyduğunuzda şöyle deseydiniz: Bunu konuşmamız bize yaraşmaz.”Şer’an herhangi bir insan hakkında bile iftirada bulunmak haram iken Ebubekir-i Sıddîk’ın kızı ve Hz. Peygamberin eşi olan Aişe-i Sıddîka hakkında ileri geri konuşmak elbette ehl-i iman olanlara yakışır bir durum değildir.
سُبْحَانَكَ “Seni tenzih ederiz Allah’ım!”
“Sübhanek” ifadesi hayret edilen şeylerde böyle bir şeyi yapmak Allaha zor gelmeyeceğini ifade için kullanılır. Sonra zamanla hayret verici her durumda kullanımı yaygınlaştı. Burada da, böyle bir iftiradan duyulan hayreti bildirir.
Veya Hz. Peygamberin hanımının zina eden biri olmasından Allahı tenzih içindir. Çünkü böyle bir durum insanları peygamberden ürkütür, evliliğin maksadını ihlal eder. Ama Peygamberin hanımının kâfir olması ise, caizdir.[1>
Bu son manaya göre “Sübhanek” ifadesi öncesindeki manayı teyid ve takviye eder, sonrasına da hazırlık yapar:
هَذَا بُهْتَانٌ عَظِيمٌ “Bu, çok büyük bir iftiradır...”
Bu iftiranın büyük olması, iftira edilenin büyüklüğündendir. Çünkü günahların küçük veya büyük olması, alakalı oldukları şeyler itibarıyladır.
17- يَعِظُكُمُ اللَّهُ أَن تَعُودُوا لِمِثْلِهِ أَبَدًا إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ “Eğer mü’min kimselerseniz, Allah bir daha böyle bir şey yapmanızdan sizi sakındırıp uyarıyor.”
Allah, hayatta mükellef bulunduğunuz sürece böyle bir şeye dönmekten sizi uyarıp sakındırır.
Çünkü iman, bundan men eder.Ayette bir daha yapmamaya kuvvetli bir teşvik ve tekrarlamaları hâlinde de şiddetli bir kınama vardır.
18- وَيُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ “Ve Allah âyetleri size açıklıyor.”
Allah öğüt almanız, âdap öğrenmeniz için ilâhî hükümleri anlatan ve güzel âdaba delâlet eden ayetleri beyan ediyor.
وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ “Allah, Alîm’dir – Hakîm’dir.”
Allah bütün hâlleri bilir. Tedbirlerinde hikmet sahibidir. Peygamberinin zinakâr bir hanım sahibi olmasına cevaz vermez, hikmeti buna müsaade etmez.
19- إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَن تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ “İman edenler arasında hayâsızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için dünya ve ahirette elem dolu bir azap vardır.”
Böyleleri için dünyada had cezası, ahirette de cehennem azabı gibi azaplar vardır.
وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ “Allah bilir, siz ise bilmezsiniz.”
Allah, gönüllerde neler olduğunu bilir. Dolayısıyla siz dünyada zâhirin delâlet ettiği şey neyse ona göre cezalandırın. Allahu Teâlâ ise kalplerde olan “fuhşiyatı yaymayı sevmek” gibi hâllerden de onlara cezalarını verecektir.
20- وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ “Şayet Allah’ın size lütfu ve rahmeti olmasaydı…”
Bu ibare aynen daha önce geçmişti. Tekrarlanmasında cürmün büyüklüğüyle beraber Allahu Teâlânın onlara hemen ceza vermemesindeki minneti hatırlatmak vardır. Bunun için devamında şöyle bildirildi:
وَأَنَّ اللَّه رَؤُوفٌ رَحِيمٌ “Ve Allah Rauf - Rahîm olmasaydı…”
O’nun lütuf ve rahmetinin onları da içine aldığına işaret edildi. “Şayet Allahın size lütfu ve rahmeti olmasaydı…” ifadesinde cümlenin tamamlanmaması, daha öncekinde tam olarak söylenmesindendir.[2> (Nur, 14)
21- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ “Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın.”Fahiş şeyleri yayarak şeytanın adımlarına uymayın.
وَمَن يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَإِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ “Kim şeytanın adımlarına uyarsa şunu bilsin ki, o hayasızlığı ve kötülüğü emreder.”
Ayetin bu kısmı, şeytana uyulmasının yasaklanma hikmetini beyan eder.
“Fahşa” son derece çirkin şeyler, “Münker” ise, dinin inkâr ile reddettiği şeyler için kullanılır.
وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكَا مِنكُم مِّنْ أَحَدٍ أَبَدًا “Şayet Allah’ın size lütfu ve rahmeti olmasaydı içinizden hiçbir kimse temize çıkmazdı.”
Şayet Allahın,
-Günahları silen tevbeye muvaffak kılması,
-O günahlara kefaret olarak had cezalarını koyması gibi, sizin üzerinizde lütuf ve rahmeti olmasaydı, sizden hiçbiri kıyamete kadar temize çıkmazdı.
وَلَكِنَّ اللَّهَ يُزَكِّي مَن يَشَاء “Fakat Allah, dilediğini tertemiz kılar.”
Lakin Allah dilediğini tevbeye sevkederek ve tevbesini kabul ederek tertemiz kılar.
وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ “Ve Allah Semi’ – Alîmdir.”
Allah onların sözlerini işiten, niyetlerini bilendir.
22- وَلَا يَأْتَلِ أُوْلُوا الْفَضْلِ مِنكُمْ وَالسَّعَةِ أَن يُؤْتُوا أُوْلِي الْقُرْبَى وَالْمَسَاكِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ “İçinizden fazilet ve servet sahibi kimseler yakınlarına, düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere (kendi mallarından bir şey) vermeyeceklerine yemin etmesinler.”
Sebeb-i Nüzûl
Ayet, Ebubekir-i Sıddîk hakkında indi. Teyzesinin oğlu Mistah, fakir muhacirlerden idi, Hz. Ebubekir ona yardım ederdi. Kızına iftira edenler arasında Mistah da olunca ona bir daha infakta bulunmayacağına dair yemin etmişti.
Ayette, Hz. Ebubekirin fazilet ve şerefine bir delil vardır.
Bu üç vasıf, bir tek mevsuf içindir. Yani, içinizden dinde fazilet ve malda genişlik sahibi olanlar bu üç vasfı (akraba, fakirlik ve muhacirliği) cem edenlere vermeme hususunda yemin etmesinler.
وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُوا “Onlar affetsinler, vazgeçip iyi muamelede bulunsunlar.”
Onların taşkınlıklarını affetsinler, kusurlarını görmezden gelsinler.
أَلَا تُحِبُّونَ أَن يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ “Allah’ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz?”
Size kötülük yapanı affetmeniz, bağışlamanız ve iyilikte bulunmanıza mukabil, Allahın sizi mağfiretine mazhar kılmasını istemez misiniz?
وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ “Allah, Ğafur – Rahîm’dir.”Allah, sonsuz kudretiyle beraber bağışlar, merhamet eder. Öyle ise siz de O’nun ahlâkıyla ahlâklanınız.
Rivayete göre Hz. Peygamber (asm) bu ayeti Hz. Ebubekire okudu. O da “elbette isterim” dedi ve Mistah’a yardımda bulunmaya devam etti.
23- إِنَّ الَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ لُعِنُوا فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ “Namuslu, bir şeyden habersiz mü’min kadınlara zina isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir.”
وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ “Onlar için çok büyük bir azab vardır.”Yaptıkları cürüm büyük olduğundan, bunlara çok büyük bir azap vardır.
Denildi ki: Ayet, tevbe etmeyen her namus iftiracısının hükmünü bildirir.
Denildi ki: Hz. Peygamberin hanımlarına iftirada bulunanlara mahsustur.
Bundan dolayı İbnu Abbas şöyle demiştir: “Peygamber hanımına yapılan iftiranın tevbesi yoktur. Kur’andaki bütün tehdit ayetlerini araştırsan, Hz. Aişeye iftirayla ilgili inenlerden daha şiddetli olan bir ayet bulamazsın.”
24- يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ أَلْسِنَتُهُمْ وَأَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُم بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ “O gün dilleri, elleri ve ayakları, yapmış olduklarından dolayı aleyhlerinde şahitlik edecektir.”Onların bu azaları, kendi iradeleri dışında olarak Allahın konuşturmasıyla bütün yaptıklarını itiraf edeceklerdir.
Veya bundan murat, yaptıkları şeylerin eserlerinin o azalarda görülmesiyledir. Bunda, onlara verilecek azaptan şiddetli bir şekilde korkutmak vardır.
25- يَوْمَئِذٍ يُوَفِّيهِمُ اللَّهُ دِينَهُمُ الْحَقَّ “O gün Allah onlara gerçek cezalarını tastamam verecek.”
وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ “Ve onlar Allah’ın Hakk- Mübin olduğunu bilecekler.”
Ve durumu ayan beyan görünce bilecekler ki:
-Allahu Teâlâ bizâtihi mevcuttur.
-Uluhiyeti zâhirdir, aşikârdır.
-Uluhiyetinde şeriki yoktur.
-Ondan başkası sevap ve ceza vermeye muktedir değildir.
Allahu Teâlânın Hakk-Mübîn oluşu şöyle de açıklanabilir: O Âdildir, adaleti gayet aşikardır. Böyle âdil olan, elbette mazlumun hakkını zâlimden alır.
26- الْخَبِيثَاتُ لِلْخَبِيثِينَ “Kötü kadınlar, kötü erkekler içindir.”
وَالْخَبِيثُونَ لِلْخَبِيثَاتِ “Kötü erkekler de kötü kadınlar içindir.”
وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّبِينَ “Temiz kadınlar temiz erkekler içindir.”
وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِ “Temiz erkekler de temiz kadınlar içindir.”
İffetsiz olanlar iffetsiz olanlarla evlenirler. Temiz olanlar da temiz olanlarla.
أُوْلَئِكَ مُبَرَّؤُونَ مِمَّا يَقُولُونَ “İşte bunlar, iftiracıların söyledikleri şeylerden uzaktırlar.”
“İşte bunlar” ifadesinden murat, Hz. Peygamberin ehl-i beytidir.
Veya bu olayla alakalı olarak Hz. Peygamber, Hz. Aişe ve Hz. Safvandır. Ayetin evveli bu hükme bir delil gibidir. Çünkü zinâ eden biri Hz. Peygambere eş olma makamına gelemez, böyle bir şey asla tahakkuk etmez.
Denildi ki: Ayette “habisat – tayyibat” ifadeleri, söz hakkındadır. Yani, pis sözler habis kimselerden çıkar, temiz sözler ise temiz kimselerden sadır olur. Bu durumda ayette “İşte bunlar” ile işaret edilenler, temiz kimselerdir. Yani, “işte bu temiz kimseler, iftira edenlerin sözlerinden müberradırlar.”
Denildi ki: “İşte bunlar”dan murat habis olanlardır. O zaman mana şöyle olur: “Habis insanlar, temiz insanların söyledikleri gibi temiz şeyler söylemekten uzaktırlar.”
لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ “Onlar için bir bağışlanma ve güzel bir rızık vardır.”
Bundan murat, cennettir.
Allahu Teâlâ, dört kimseyi dört şeyle beraat ettirmiştir:
1-Hz. Yusufu, Züleyhanın yakınlarından birinin şehadetiyle,
2-Hz. Musa’yı, Yahudilerin O’nun hakkında söylediği şeyden, elbisesini götüren taş ile,
3-Hz. Meryemi, yeni dünyaya gelen oğlu İsayı konuşturarak,
4-Hz. Aişeyi de bu sûrede inen ayetlerle.
Hz. Aişenin, yapılan iftiradan uzaklığının bu kadar ayrıntılı ve etkili bir tarzda anlatılmasında, Hz. Peygamberin makamını izhar ve konumunu yüceltmek vardır.
[1> Nitekim Hz. Nûh ve Hz. Lût’un hanımları kocalarına iman etmemişlerdi. Ama zinakâr da değillerdi.
[2>İlgili ayette “Şayet dünya ve ahirette Allah’ın size lütuf ve rahmeti olmasaydı, daldığınız şeyde size mutlaka çok büyük bir azap dokunurdu.” denilmektedir.