Lian İle İlgili İslami Hükümler Nelerdir?

#1 von Kurban , 06.11.2022 06:11

Lian İle İlgili İslami Hükümler Nelerdir?
Nur 6-10

LÂNET
Allah’ın bağış ve merhametinden uzak olma anlamında bir terim.
ZİNA
Evlilik dışı cinsî münasebet.
KAZF
İffetli bir kimseye zina iftirasında bulunma anlamında fıkıh terimi.
MUHARREMÂT
Evlenilmesi haram olan kadınlar anlamında fıkıh terimi.
YEMİN
HİLÂL b. ÜMEYYE
İhmalleri yüzünden Tebük Seferi’ne katılmayan üç sahâbîden biri
MUHARREMÂT
Evlenilmesi haram olan kadınlar anlamında fıkıh terimi.
YEMİN
HİLÂL b. ÜMEYYE
İhmalleri yüzünden Tebük Seferi’ne katılmayan üç sahâbîden biri.
Medine’deki Vâkıfoğulları’ndan olup ilk müslümanlar arasında yer alır. Annesi, Hz. Peygamber’in Medine’ye hicret ettiği gün evinde konakladığı Külsûm b. Hidm’in kız kardeşi Üneyse bint Hidm’dir. Kabilesinin putlarını kırmasıyla tanınan Hilâl, Bedir ve Uhud savaşlarına katılmış, Mekke’nin fethinde kabilesinin bayrağını taşımıştır. Onun adı daha çok iki önemli olaydaki davranışı sebebiyle bilinmektedir. Bunlardan biri, 9 (630) yılında yapılan Tebük Gazvesi’ne mazeretsiz olarak katılmaması, diğeri de yine aynı yıl meydana gelen mülâane olayına sebebiyet vermesidir (Diyarbekrî, II, 131) (bk. LİÂN).

Müslümanlar Tebük Seferi’ne çıkarken Hilâl b. Ümeyye maddî durumu iyi olduğu halde ihmali yüzünden orduya katılmadı. Bir müddet sonra da hazırlanmakta geç kaldığını düşünerek sefere gitmekten vazgeçti ve evine kapandı. Resûlullah seferden dönünce, savaşa katılamayıp Medine’de kalanlar yanına giderek özür dilediler ve mazeretlerini yeminle desteklemeye çalıştılar. Hilâl ile onun durumunda olan iki kişi ise (Kâ‘b b. Mâlik, Mürâre b. Rebî‘) herhangi bir mazeret uydurmak yerine ayrı ayrı zamanlarda Hz. Peygamber’in huzuruna gelerek hallerini arzettiler. Resûl-i Ekrem de her birine Allah’ın bu konuda vereceği hükmü beklemelerini söyledi (Buhârî, “Meġāzî”, 81) ve diğer müslümanların bunlarla konuşmasını yasakladı.

Elli gün devam eden bu boykot süresince evine kapanıp ağlayan, sudan veya bir miktar sütten başka bir şey yiyip içmeyen, geceleri namaz kılan Hilâl b. Ümeyye, hiç kimseyle karşılaşmamak ve başkalarını zor durumda bırakmamak için bu süre zarfında dışarıya çıkmadı (Vâkıdî, III, 1052). Kırkıncı gün Resûlullah ona hanımından ayrı durması gerektiğine dair haber gönderdi. Hilâl’in karısı Hz. Peygamber’e gelerek kocasının ihtiyar olduğunu, hizmetçisinin de bulunmadığını söyleyip ona hizmet etmek için izin istedi. Resûlullah da onun kendisine yaklaşmaması şartıyla buna izin verdi. Elli günden sonra Hz. Peygamber bu üç kişinin tövbelerinin Allah tarafından kabul edildiğini açıkladı. Bunu öğrenen Hilâl secdeye kapandı ve çok zayıfladığı için Resûl-i Ekrem’in yanına ancak bir merkebe binerek gidebildi (a.g.e., III, 1053-1054). Hilâl ile diğer iki arkadaşının durumunu tasvir eden âyette bunca genişliğine rağmen yeryüzünün onlara dar geldiği, vicdanlarının kendilerini rahatsız ettiği, Allah’ın azabından yine O’na sığınmaktan başka çare olmadığını anladıkları, bu sebeple de Allah’ın kendilerini bağışlayıp tövbelerini kabul ettiği belirtilmektedir (et-Tevbe 9/118).

Hilâl b. Ümeyye ayrıca, Hz. Peygamber’in huzurunda karısını zina etmekle suçladığı için tefsir, hadis ve fıkıh kitaplarının ilgili bölümlerinde sıkça anılmaktadır. Resûl-i Ekrem ona iddiasını dört şahitle ispat etmesi gerektiğini, aksi halde iftiracı durumuna düşeceğini ve cezalandırılacağını söyledi. O sırada nâzil olan âyetler gereğince (en-Nûr 24/6-9) Hilâl bu konuda doğru söylediğine, karısı da onun yalan söylediğine dair yemin ettiler. İddiasını ispat etmek üzere dört şahit getiremeyen Hilâl bu şekilde iftira cezasından, karısı da zina cezasından kurtulmuş oldu. Ancak hadiseler bu konuda Hilâl b. Ümeyye’nin haklı olduğunu göstermektedir (Buhârî, “Tefsîr”, 24/3; Müslim, “Liʿân”, 11). Hilâl b. Ümeyye’nin ne zaman vefat ettiği bilinmemektedir.

Lian Nedir?
Liân işleminin yapılabilmesi için zina isnadı anında kadınla erkek arasında geçerli bir evliliğin mevcut olması gerekmektedir. Belirtilen anda evlilikleri geçersiz (fâsid/bâtıl) hale gelmiş veya sona ermişse bu durumda liân yapılmaz, erkek ispat edemediği bir zina isnadının cezaî sorumluluğunu üstlenir. Ancak Şâfiî ve Hanbelîler’e göre liân, zina sonucu olan çocuğun nesebinin reddi maksadıyla yapılmaktaysa bu durumda fâsid evlilikte de liâna başvurulur, bu yolla çocuğun nesebi reddedilir. Ric‘î talâkla boşanmış kadın da iddet beklerken evli kabul edilir. Liânın gerçekleşmesi için kocanın karısının zina ettiğini görmesi, ancak bunu şahitlerle ispat edememesi gerekir. Dört şahitle ispat imkânının bulunması halinde böyle bir işlem yapılmaz; isnat edilen suç şahitlerin tanıklığıyla sabit olur. Şahitlerle ispat durumunda kadının suçsuzluğuna yönelik mukabil yeminlerle cezaî sorumluluktan kurtulması mümkün değildir.

Liân işlemine hâkim huzurunda önce koca başlar ve dört defa, “Allah’ı şahit tutarım ki ben zina isnadında doğru söylüyorum” der ve beşinci olarak da, “Eğer zina isnadında yalancı isem Allah’ın lâneti benim üzerime olsun” sözüyle yeminini tamamlar. Ardından kadın dört defa, “Allah’ı şahit tutarım ki kocam bana zina isnadında yalan söylemektedir” der ve beşinci olarak da, “Eğer doğru söylüyorsa Allah’ın gazabı benim üzerime olsun” sözüyle liânı tamamlar. Eğer zina ürünü olan çocuğun nesebinin reddi söz konusu ise yeminleşme esnasında bu da açıkça belirtilir.

Koca karısına zina isnat ettikten sonra liândan kaçınırsa veya kadın kocasının zina isnadını reddeder, fakat yemine yanaşmazsa bu durumda Hanefîler ve Hanbelîler’e göre kocaya kazf ve kadına hemen zina cezası uygulanmasına gidilmeyip liândan kaçınan koca karısına iftira ettiğini kabul edinceye veya liân işlemine başlayıncaya kadar, kadın da kocasını tasdik edinceye veya liân işlemine başlayıncaya kadar hapsedilir. Kadın kocasını tasdik ederse Hanefîler’e göre kendisine yine de zina cezası verilmez. Zira bu tasdik dört defa ayrı ayrı, zina ettiğini açıkça itiraf etmedikçe suçun sabit olması için yeterli değildir; burada bir şüphe durumu söz konusudur ve cezanın verilmesine engel olur. Diğer mezheplere göre ise karı kocadan hangisi liândan kaçınırsa suçunu kabul etmiş sayılır ve gerekli cezaya çarptırılır.

Liân işleminin tamamlanmasından sonra Ebû Hanîfe’ye göre hâkim eşleri birbirinden ayırır, Hanbelîler de bu konuda aynı görüştedir. İmam Mâlik’e göre böyle bir tefrik kararına gerek olmaksızın evlilik kendiliğinden sona erer. İmam Şâfiî ise bu sona eriş için sadece kocanın liân yapmasını yeterli görür. Ayrılığın kendiliğinden olacağını söyleyenlere göre bu bir fesih, hâkim hükmüyle olacağını söyleyenlere göre ise bâin talâktır. Aralarında bazı farklı görüşler olmakla birlikte hukukçuların çoğunluğuna göre de eşler artık ebediyen birbirlerine haram olur. Bunda, liân işleminden sonra eşlerin birbirlerine olan güven duygusunun ve karşılıklı saygının yok olmasının payı vardır. Liân nesebin reddini de içeriyorsa liânla birlikte söz konusu çocuğun kocayla nesep bağı kesilir; sadece annesine bağlanır. Bu durumda çocukla nesebini reddeden baba arasında mirasçılık, nafaka yükümlülüğü ilişkileri sona ermekteyse de aile, yargılama ve ceza hukuku açısından bazı ilişkiler devam etmektedir. Meselâ liân yaparak nesebini reddettiği çocukla onu reddeden baba ve onun yakınları arasında kan, sıhrî hısımlık ve süt hısımlığından doğan evlilik engelleri geçerliliğini korur. Bu ihtiyat, bir gün liân yapanın yalan söylediğini itiraf etmesi ve tekrar nesep ilişkisinin kurulması ihtimaline dayanmaktadır.
Liânın Şartları:
1. Eşler arasında evliliğin devam etmekte olması gerekir. Eşlerin daha önce cinsel temasta bulunmamış olması hükmü değiştirmez. Evli olmayanlar arasında veya yabancı bir kadına zina isnadında bulunulması halinde mulâane yoluna gidilemez. Bir erkek, yabancı bir kadına zina isnadında bulunduktan sonra onunla evlense, kendisine yalnız kazif cezası gerekir, Liân uygulanmaz.
2. Nikâh akdinin sahih olması gerekir. Meselâ, şahitsiz evlenen ve bu sebeple nikâhı fasit olan eşe mulâane uygulanmaz.
3. Kocanın şahitlik yapma ehliyetine sahip olması. Bu durum; eşlerin akıl, bâliğ ve müslüman olmasını ve kazif suçundan dolayı had cezasına çarptırılmamış bulunmasını gerektirir. Eşlerin âmâ veya fâsık olması sonucu etkilemez (el-Kâsânî, a.g.e., III, 24; İbnü’l-Hümâm, a.g.e, III, 259; el-Meydânî, a.g.e., III, 75,78; İbn Âbidîn, Reddül-Muhtâr, Mısır, t.y., II, 805 vd.).

Çocuğun nesebini red edebilmek için bazı şartların bulunması gerekir:
1. Hâkimin eşler arasında tefrika (ayrılık) kararı vermesi. Çünkü ayrılığa hüküm verilmeden önce, nesebi red gerekmez.
2. Nesebin, Ebû Hanîfe’ye göre, en geç bir hafta içinde, Ebû Yusuf ve Muhammed’e göre nifas müddeti içinde reddedilmesi gerekir. Çoğunluğa göre, neseb reddinin en kısa sürede (fevrî) yapılması gereklidir.
3. Nesebin kabulü anlamına gelen bir işlemin yapılmaması gerekir.
4.Tefrik sırasında çocuğun hayatta olması şarttır (el-Kâsânî, a.g.e, III, 246-248; el-Meydânî, a.g.e; III, 79; İbn Âbidîn, a.g.e, II, 811).

Mulâane sırasında yeminden kaçınma veya liândan dönme halinde; Hanefîlere göre liândan kaçınan koca ise, yemin edinceye veya yalan söylediğini itiraf edinceye kadar hapsedilir. Hapis cezasının bir yarar sağlamayacağı belli olursa, kazif cezası uygulanır. Yeminden kaçınan kadınsa, mulâane yapması ve kocasını tasdik etmesi için hapsedilir. Kocasını doğrularsa serbest bırakılır. “Yemin etmesi, kadından azabı kaldırır” (en-Nûr, 24/8) ayetinde belirtildiği gibi Hanefiler dışındaki çoğunluk İslâm hukukçularına göre, liândan kaçınanlara zina cezası uygulanır. Çünkü liân, zina cezasının yerine geçmiştir.
Koca, hâkim önünde yapılan liân işleminden sonra, yemininden dönerse kendisine kazif cezası verilir (el-Kâsânî, a.g.e., III, 238; el-Meydânî, a.g.e., II, 808; İbn Âbidin a.g.e., II, 808).

Liânın hükümleri:
Eşin zinası sebebiyle hâkim önünde vuku bulan mulâane sonunda aşağıdaki sonuçlar ortaya çıkar.
1. Kocadan kazif veya tâzir cezası düşer. Kadın da zina cezasından kurtulur.
2. Mulâaneden sonra, eşlerin cinsel temasta bulunması haram olur. Hz. Peygamber bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Mulâane yapanlar artık sonsuza kadar bir araya gelemez” (eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, VI, 271).
3. Eşler, mulâane sonunda hâkim kararı ile birbirinden ayrılmış olurlar. Delil; Hz. Peygamber’in Hilâl b. Ümeyye ile eşini ayırmasıdır (eş-Şevkânî, a.g.e., VI, 274). Burada, hâkimin ayırma hükmü, Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed’e göre “bâin talâk * ” niteliğindedir. Çünkü prensip olarak hâkim kararı ile gerçekleşen boşama bâin talâk sayılır. Koca, daha sonra, yalan söylediğini ikrar eder veya şahitlik yapma ehliyetini kaybederse karısı kendisine helâl, çoğunluk İslâm hukukçularına göre ise, Liân sonucu gerçekleşen ayrılık, süt hısımlığı yüzünden ayrılıkta olduğu gibi “nikâh akdini fesih” niteliğindedir; ebedî haramlığı gerektirir ve artık bu iki eşin yeniden evlenmesi mümkün olmaz.
4. Zina fiiline bağlı olarak doğan veya doğacak olan çocuğun nesebi baba yönünden reddedilmiş sayılır. Artık bu koca ile çocuk arasında miras ve nafaka hukuku cereyan etmez (bk. el-Kâsânî, a.g.e., III, 244-248; İbnü’l-Hümâm, a.g.e., III, 253 vd.; el-Meydânî, a.g.e., III, 77-78; İbnRuşd, Bidâyetü’ l-Müctehid, Mısır, t.y., II, 120 vd.; İbn Kudâme, el-Muğnî, Kahire, t.y., VII, 410-416; Abdurrahman es-Sabünî, Medâ Hürriyeti’z-Zevceyn fi’t-Talâk, Beyrut 1968, II, 896 vd.).BİBLİYOGRAFYA:Buhârî, “Ṭalâḳ”, 30; Cezîrî, el-Meẕâhibü’l-erbaʿa, V, 104-121; Kâsânî, Bedâʾiʿ, III, 237-248; İbn

 
Kurban
Beiträge: 1.013
Punkte: 651
Registriert am: 19.08.2010

zuletzt bearbeitet 13.11.2022 | Top

RE: Lian İle İlgili İslami Hükümler Nelerdir?

#2 von Hmck ( Gast ) , 13.11.2022 16:44

Karı - Kocadan Biri, Liân Cümlelerinin Bazısını Söylerse
Hanefîler dediler ki: Hâkimin hüküm vermesi durumunda olân cüm­lelerinin yarıdan fazlası, tamamı hükmünde olur.

Şâfiîler dediler ki: Karı-kocadan biri liân cümlelerinin bir kısmını telaffuz ederse, bu liân hükmünü almaz. Kadın, Allah (c.c.) in Kur'an-ı Ke-rîm'de zikrettiğinin tamamını telaffuz etmedikçe, zina haddinden kurtulamaz.

Fikıhçılar, Hânın şahitlik gibi olduğu ve hâkimden başkasının huzurun­da sabit olmayacağı hususunda ittifak etmişler ve demişler ki: Liânm, karı­sıyla gerdeğe girmiş olsun olmasın koca tarafından yapılması; kocanın da akıllı, baliğ ve müslüman olması şarttır. Ayrıca Hân yapılırken sayıları dörtten az olmayan erkek ve âdil bir cemaatın hazır bulunması da şarttır. Olabilir ki koca, karısına yaptığı isnattan rücû eder veya karısı zinayı ikrar eder. Karı­nın da kocasının nikâhında sahih bir akidle bulunması, nikâhının fâsid ol­maması ve kadının iddette bulunmaması şarttır. Düzgün yazı yazmasını bili­yorsa, ahrasın liâni sahih olur. Şehadetten önce yazıyı beş kez tekrarlaması şarttır. Şafiî ve Hanbelîler, Hânın yemin olduğunu söylediler. Hanefî ve Mâ-likîler dediler ki: Liân, yeminle te'kîd edilen, lanet ve gazapla perçinlenen bir şahitliktir. Yüce Allah buyurmuş ki: "Onlardan her birinin dört defa Al­lah adıyla şahitlik etmeleridir.[1] îbn Abbas'ın da rivayet ettiği gibi; Hân yapan Hilâl bin Ümeyye'yle ilgili olarak Hz. Peygamber şöyle demiştir: "Hilâl geldi. Şahitlik etti: Sonra geldi, yine şahitlik etti." Liânın, yeminle şaibeli bir şahitlik olduğunu söyleyenler de olmuştur.

Kadının Hamlîndeki Çocuk Üzerine Liân Yapmak
Şâfiîler ve Mâlîkîler dediler ki: Doğumdan Önce hamildeki ço­cuk üzerine Hân yapmak mutlak surette sahih olur. Aynı şekilde, hamildeki çocuğu doğumdan önce reddetmek de sahih olur. Ancak Mâlikîler, kendi ara­larındaki ihtilâf dolayısıyla kadının üç veya bir hayız görerek istibrâ yapma­sını şart koşmuşlardır. Bu şartı koşarken de yukarıda geçen hadîsten istidlal­de bulunmuşlardır. Karı hâmileyken liân vâki olduğu, karındaki çocuğun da zina vukuuna kesinlikle delâlet eden kuvvetli bir karine oluşu ve sırf hamile­lik dolayısıyla şüphe meydana geldiği için koca, kendisine bu nedenlerden ötürü bulaşan ar ve utanç lekesinden acilen kurtulsun diye bu haldeyken Hân yap­mak sahih olur.

Hanefîler ve Hanbelîler dediler ki: Kadının karnındaki şişkin­liğin çocuk değil de yel olması ihtimalinden ötürü kesin bilgi ve karara varı­lamayacağı için, doğumdan Önce Hân yapmak ve çocuğu reddetmek sahih olmaz.

Hanefîler dediler ki: Kendisiyle ikrar yapıldıktan sonra çocuğu red­detmek sahih olmaz. Çünkü çocuğun nesebi ikrar olunduktan sonra onun ikrarından rücû etmek sahih olsaydı, her türlü ikrardan rücû etmek sahih ola­caktı. Böylece de hiç bir hak yerini bulamayacaktı. Bu ikincisi icmâ ile bâtıl­dır. Rivayet olunduğuna göre adamın biri, karısının karnındaki çocuğun ken­disine ait olduğunu itiraf etmiş, doğduktan sonra çocuğu reddetmiş ve ken­dine ait olmadığını söylemişti de Hz. Ömer (r.a.) ona iftira haddini tatbik etmiş ve çocuğu onun nesebine ait kılmıştı. Liân nedeniyle nikâhı feshedilen kadının iddet süresi zarfında kocasından nafaka ve barınma yeri alma hak­kına sahib olmadığı hususunda fikıhçılar ittifak etmişlerdir. Çünkü kadın, nafakayı ancak fesih iddetinde değil talâk iddetinde hakeder. Mesken de böy­ledir. Ebû Hanîfe gibi Hânın talâk olduğunu söyleyen kimse, liân iddeti beklemekte olan kadının nafaka ve meskeninin, kocası tarafından temin edilme­sinin vâcib olduğunu söyler.

Hmck

RE: Lian İle İlgili İslami Hükümler Nelerdir?

#3 von Hmck ( Gast ) , 13.11.2022 16:46

Ahrasın Hükmü
Hanefîler dediler ki: Ahrasın kazfî ve Hânı sahih olmaz. Çünkü haddi ondan defedecek şüphe vardır.

Mâlîkî, Şafiî ve Hanbelîler dediler ki: Ahrasın kazfi ve karısı için liân yapması; anlaşılır, meramım izah eder ve ne söylemek istediğini bil­dirir bir işaretinin bulunması ya da güzel yazı yazabilen biri olması durumunda sahih olur. Bu durumdaki bir kimse kadına zînâ iftirasında bulunursa; had­de çarptırılması gerekir. Çünkü insanlara anlatabilecek şekilde yazı yazarak veya işaret ederek bir kadına zina iftirasında bulunan bir kimse, İffetli bir kadına isnatta bulunmuş ve ona namus lekesi sürmüş olur. Şu halde onu açık hükmün altına almak ve konuşan kimse muamelesine tabi tutmak icab eder.

Liânlaşan Karı-Kocanın Çocuğu
Fıkihçılar, liânlaşan karı-kocamn çocuğunun, ananın nesebine bağlana­cağını ve ölmesi durumunda anasının ona mirasçı olacağını, anasının ölmesi durumunda onun anasına mirasçı olacağını söylemişlerdin Bir kimsenin bir kadını, kocasının zina etmiş olduğunu iddia ettiği bir erkekle zina ediyor di­ye iddia etmesi sahih olmaz. Bu kadına zina isnadında bulunan kimse, kazf haddine çarptırılır. Çünkü kocasının söylediklerinin doğru olmadığı açığa çık­mıştır. O kadın iffetlidir. Aslolan, harama düşmemektir. Sırf Hânın vukûbul-ması, kadını iffetli olmaktan çıkarmaz. Kesin bilgi elde edilmedikçe ırzlar ayıp-lanamaz ve lekelenemez. Liânîaşan karı-kocamn çocuğuna bir kimsenin veled-i zina (piç) demesi doğru olmaz. Ona böyle diyen ve onu bu sıfatla çağıran kimseye seksen değnek vurulur. Reddedilen çocuğun akrabası, anasının ak­rabasıdır. İbn Abbas (r.a.) tan rivayet: "(Liânda) talâksız olarak ayrıldıkları (ya da) kocasının ölümü nedeniyle ayrılmış olmadıkları için kadına azık ve mesken verilmemesine hükmolundu." Ayrıca Hz. Peygamber için: "Liânla ayrılan eşlerin reddedilmiş çocuğunu, kadının nesebine bağladı" denilmiştir. Bir rivayette de "Çocuk anasına nisbet edilir" denilmiştir. Yani çocuk, sade­ce anasına ait kılınmış, babasının nesebinden çıkarılmış ve çocukla babası arasında miras bağı kalmamıştır. Anasının asabesi, çocuğun asabesi olur. Li-ân hadîsinde Hz. Peygamber'in şöyle dediği rivayet olunmuştur: "Kadına zi­na isnadında bulunan kimseye seksen değnek vurulur" Bir başka rivayette de şöyle demiştir, Hz. Peygamber: "Bu kadının çocuğunun, babası adıyla ça-ğırılmamasına, çocuğunun piç olarak nitelenmemesine hükmolundu. Kadı­na zina isnad eden veya çocuğuna veled-i zina diye seslenen kimseye had tat­bik edilir."

Liân Yapan Kocanın, Mehri Geri İstemesi Sahih Olmaz
Fikıhçılar dediler ki: Lİân tamamlandığında kadının nikâh akdi fesho-lunur ve kendisine ait olan malı (mehri) hakeder. Zîra bu mehir sebebiyle ko­cası, Hândan önceki müddet zarfında onun cinsiyet organını helâl edinmişti. Rivayet olunduğuna göre Hilâl bin Ümeyyc, karısına liân yaptıktan sonra "Ya Resûlallah, malım?" demişti. Yani karısına daha önce vermiş olduğu mehri geri almak istemişti. Peygamber (s.a.s.) ona cevaben, "Senin ona karşı bir yolun yoktur" demişti. Yani bu nedenle kadın, mehri haketmiştir. Hz. Pey­gamber, Hilâl'a yalan da söylese doğru da söylese; karısının mehri haketmiş olmasının sebebini açıklamıştı. Çünkü koca, liân yaparken doğru söylemişse; karısının kendisinden mehir almasını hakettiren cinsel yaran ondan zaten almıştır. Koca liân yaparken yalan söylemişse, karısına zina isnadında bulu­narak zulmetmiş olduğu için karısı mehri haketmiştir. Bu görüş, kendisiyle gerdeğe girilmiş olan kadın hakkında icmâ ile kabul edilmiştir. İbn Ömer'­den rivayet: Resûlullah (s.a.s.) liân yapan karı-kocaya şöyle dedi:

"İkinizin hesabı Allah'a kalmıştır, İkinizden biri yalancıdır. (Kocaya hi­taben) senin, ona karşı bir yolun yoktur." Adam dedi ki "Ya Resûlallah, ma­lım?" Resûlullah şu cevabı verdi: "Senin için mal yoktur. Eğer onun aley­hinde söylediklerin doğruysa, vermiş

Hmck

   

20.Ders Ifk Ve Usbe(Hz.Ayşeye Atılan İftira)
M.. İslamoğlu ve Fikir Atası İgnaz M. İslamoğlu ve Fikir Atası İgnaz Goldziher...

Anfragen und Anregungen bitte direkt an tiav@hotmail.de adressieren. Vielen Dank!
Xobor Einfach ein eigenes Xobor Forum erstellen
Datenschutz