İkİ Mesele/Kadınların Tarla Olması ve Onlara Yaklaşım Şekli Fahrettin Razi Tefsiri
1.Mesele
Hak Teâlâ'nın, "Sizin tarlanızdır" ta- birinin mânası: "Sizin çocuk ekip diktiğiniz tarlanızdır" şeklindedir. Bu, bir teşbih yoluyla anlatımdır. Böylece kadının ferci yeryüzüne; nutfe tohuma; çocuk da o yerde biten bitkiye benzetilmiştir, kelimesi masdardır. İşte bundan dolayı, müfred (tekil) getirilmiştir. Buna göre mâna, "Kadınlarınız, sizin ekim yerlerinizdir.Siz oralara çocuk ekip biçersiniz" şeklinde olur. Bu mânaya göre, muzâf olan bir kelime hazfedilmiş demektir. Yine, bazen bir şeyin mekânı, mübalağa ifâde etmek için, o şeyin ismiyle, masdarıyla da adlandırılabilir. Bu Hansâ'nın, "O ancak bir ikbâl ve sırt dönüştür" demesi gibidir.Yine, denilir; yani, "O'nun emrettiği.." ve. O denilir, yani, "Onun arzusu, arzu ettiği" denilir. Tabiri de böyle olup,"Ekip biçeceği yer" anlamındadır. [194]
2.Mesele
Âlimlerin pekçoğu, bu ayetten maksadın şöyle olduğu görüşündedirler: Koca, hanımına ön tarafından öne ve arkadan öne yaklaşması arasında muhayyer bırakılmıştır. Buna göre, "Nasıl isterseniz" ifâdesi, bu mânaya hamledilmiş demektir. Nâfi, İbn Ömer'in, "Bu ayetten maksadın, kadınlara makatlarından yaklaşmanın caiz olduğunu" söylediğini rivayet etmiştir.
Diğer âlimler ise, bu rivayet hususunda Nâfi'nin hata ettiğini söylemişlerdir. Bu, İmâm-ı Mâlik'in de görüşüdür.
Şiilerden Seyyid Murtezâ da bunu tercih etmiştir. Murtezâ bunu, Cafer İbn Muhammed es-Sadık (r.a)'dan rivayet etmiştir.
Kadınlara makatlarından (dübürierinden) yaklaşmanın caiz olmadığını söyleyenlerin delilleri şunlardır:
1) Allah'u Teâlâ, hayızla ilgili ayette, "Deki o bir ezadır. Onun için hayız zamanında kadınlardan aynim" (Bakara,222) buyurmuş, eziyyetin bulunmasını, hayız mahalline yaklaşmanın haram olmasının sebebi tutmuştur. Eziyyet, insanın eziyyet ve sıkıntı duyduğu şeydir. Burada da insan, hayız kanının kötü kokusundan ötürü, bir eziyyet ve rahatsızlık duyar. Bu illet, münakaşa mevzuu olan makat hakkında daha açık şekilde geçerlidir. Burada da aynı illet bulunduğuna göre, oraya yaklaşmanın da haram olması gerekir.
2) Hak Teâlâ'nın, "Allah'ın size emrettiği taraftan kadınlara varın" (Bakara, 222) hitabı bir emirdir. Emrin zahiri ise, vücûb ifâde eder. Bu emrin, kadınlarla cinsî münasebet kurmanın vücûbiyyetini ifâde ettiğini söylemek mümkün değildir. Çünkü bu vâcib değildir. Bu sebeple bu emri, bundan muradın, "Kim hanımıyla cinsi münasebet yapmak isterse, onunla Allah'ın emrettiği mahalden münasebet kurması vâcib olur" olduğu şeklindeki mânaya hamletmek gerekir. Sonra, bu ifâde kadının makatına yaklaşma mânasına hamledilemez. Çünkü bu, icmâ ile mümkün değildir. Bu sebeple bunun, "ön", "ferç" mânasına hamledilmesi gerekir, zaten elde edilmek istenen netice de budur.
3) Huzeyme İbn Sâbit'in rivayet ettiğine göre, bir adam Hz. Peygamber'e, kadınlara makatlarından yaklaşmanın hükmünü sormuş, bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s) de, helâl olduğunu söylemiş. Adam, gerisin geriye dönüp giderken, Hz. Peygamber adamı geri çağırmış ve: "Sen ne söyledin? Senin sorun, iki delikten hangisi hakkındadır? Önden öne ise, evet; arkadan öne iser yine evet; ama, arkadan makata ise, hayır.. Allah, hakkı bildirmekten utanıp çekinmez" demiş ve şöyle buyurmuştur: "Sakın kadınlarınıza makatlarından yaklaşmayınız .[195],Hz. Peygamber, yukardaki ifâdesinde geçen, lâfzıyla, kadının fercini kastetmiştir. kelimesinin aslı, "dağarcığın ağzı" anlamına gelir. Delik buna benzetilmiştir. kelimesinin esas anlamı ise, ayakkabıcının açtığı delik anlamına gelir. Hz. Peygamber bu kelimeyle yine, kadının cima mahallini kinaye ile anlatmıştır, kelimesi de, ayakkabıcı ayakkabıya delik açtığı zaman söylenilen, tabirinden alınmış olup, bu anlamda delik mânasındadır.
Kadınlara dübürden yaklaşmanın caiz olduğunu söyleyenlerin tutamakları ise şunlardır:
a) Bu ayet ile, şu iki bakımdan istidlal edilebilir:
1) Allah'u Teâlâ, lâfzını, kadına bir isim olarak vererek, "Kadmlannız sizin tarlanızdır" buyurmuştur. Bu ifâde, kelimesinin kadının muayyen bir yerinin değil de kadının zâtının adı kelimesinin, kadının muayyen bir yerinin değil de, kadının zâtının adı olduğuna delâlet eder. Buna göre Hak Teâlâ bu tabirden sonra, "Tarlanıza dilediğiniz gibi gelin" buyurunca, bundan murad, "Kadınlarınıza istediğiniz gibi yaklaşınız" olur. Böylece de bu, kadınlara bütün yönlerden yaklaşılabileceği hakkında kullanılmış bir lâfız olmuş olur. Dolayısıyla bu tabirin muhtevasına, münakaşa mahalli olan kadının makatı da dahil olur.
2) kelimesi, anlamındadır. Nitekim Hak Teâlâ, "Bu sana nerden geliyor? O da, "Allah katından", dedi" (Ali.imrân, 37) buyurmuştur. Buna göre ayetin takdiri, şeklindedir. Bu sebeple, tefsirini yaptığımız ayetin takdiri, "Tarlanıza dilediğiniz yerden geliniz" şeklindedir sözü, birkaç tane mekânın bulunduğunu gösterir. Bu, serjin tıpkı, "İstediğin yere otur" demen gibidir. Bu ise, mekânlar arasında muhayyerliği ifâde eder.
Bu sabit olunca, biz deriz ki, ayeti önden öne veya arkadan öne yaklaşma manasına hamletmenin mümkün olmadığı ortaya çıkmış olur. Çünkü bu takdire göre, mekân sadece bir tane olmuş olur. "Te'addüd" ise, sadece yaklaşma yolları itibariyle olmuş olur. Bu mânayı ifâde etmeye uygun düşen lâfız ise, "O mekâna nasıl isterseniz öyle aidiniz" denilmesidir. Burada zikredilen lâfız, değil, lâfzı olup, âfzının da mekânlar arasında muhayyerliği ifâde ettiği sabit olunca, âyetten muradın sizin söylediğiniz mâna değil de, bizim söylemiş olduğumuz mâna olduğu ortaya çıkmış olur.
b) Onlar, Hak Teâlâ'nın, "Zevcelerine veya elleri altındaki cariyeler müstesna" (Mü'minûn, 6)ayetinin umûmuna sarılmış, bu ayetle, icmânın delâletinden dolayı erkekler hakkında amel edilmediğini; bu âyetle sadece kadınlar hakkında amel edilmesinin gerekli olduğunu söylemişlerdir.
c) Biz bir kimsenin hanımına, "Senin dübürün bana haramdır" deyip, bu ifadesiyle de hanımını boşamaya niyet ettiğinde, bunun bir talâk olacağı hususunda müttefikiz. Bu da, hanımının dübürünün kocasına helâl olmasını gerektirir.
Bu görüşte olanların, bu konudaki sözlerinin tamamı işte bundan ibarettir.
Birinci görüşte olanlar bunların görüşlerine cevâp vererek şöyle demişlerdir: Bu ayetten maksadın, kadınlara terelerinin dışındaki mahallerinden yaklaşmanın caiz olmadığına aşağıdaki hususlar da delâlet etmektedir.
1) Hars, ekim yapılan yerin adıdır. Kadının bütün her tarafının ekim yeri olmadığı herkesçe bilinen bir husustur. Dolayısıyla hars ismini kadının herye-ri için bir isim olarak vermek imkânsızdır. Bu delil, hars lâfzının, kadının zâtına isim olarak verilmesini gerektirir. Ne var ki biz, Hak Teâlâ'nın, "Hanımlarınız sîzin tarlanızdır" buyruğu hususunda bu delil ile amel etmedik. Çünkü Allah'u Teâlâ burada, hars lâfzını kadının zâtına vasıf olarak verdiğini açıkça belirtmiştir. Bundan Ötürü biz bu vasfetme işini, "bir şeyin bütününün, cüzünün ismiyle adlandırılması" şeklinde olan, meşhur mecaz şekline hamlettik. Bu şekil, Cenâb-i Hakk'ın, "Tarlanıza varın" emrinde söz konusu değildir. Binaenaleyh burada hars kelimesini belli olan ekim mahalline hamletmek gerekmiştir. İşte böylece ayette, kadınlara sadece terelerinden yaklaşılması gerektiği hususunda bir delil vardır.
2) Bu âyetin, muarızlarımızın söylediklerine delâlet etmesi mümkün değildir. Çünkü, bu ayetin öncesinin şu iki yönden onların söylediği şeylere delâlet etmesinin imkânsız olduğunu açıklamıştık:
a) Hak Teâlâ'nın, "De ki: "O ezadır" demiş olması.
b) O'nun, 'Allah'ın emrettiği taraftan onlara varın" buyurmuş olmasıdır.
Eğer bu ayet, kadına makattan yaklaşmanın cevazına delâlet etmiş olsaydı, bu aynı yer hakkında hem harama, hem de helâle delâlet eden şeyleri bir araya toplamak olurdu. Halbuki aslolan, böyle bir şeyin caiz olmadığıdır.
3) Ayetin sebeb-i nüzulü hakkında meşhur olan rivayetler, sahabenin kadınlara arka taraftan ferce yaklaşmanın caiz olup olmadığı hususundaki ihtilâflarıdır. Ayet-i kerîmenin nüzul sebebi ayetin ifâde ettiği hükmün dışında kalamaz. Bu sebeple âyetin, bu şekli ihtiva etmiş olması gerekir. Bunu, bu şekle hamlettiğimiz zaman, âyeti diğer şekle hamletmeye ihtiyacımız kalmaz. Bütün bu izahlarla âyetten muradın, onların zikretmiş olduğu şey olmadığı ortaya çıkmış olur.
Şimdiyse, bu görüşte olanların kendisine tutundukları delilleri enine boyuna:
inceleyelim:
a) Hak Teâlâ'nın, emrinin mânasının, "Ekim mahalline geliniz" şeklinde olduğunu beyan etmiştik.
b) Hak Teâlâ'ntn, buyruğundaki "hars' tan murad, o be-tirli ve muayyen yer olunca, "nasıl isterseniz" ifâdesini, mekân hususunda muhayyerliğe hamletmek mümkün olmaz. Bu durumda burada bir takdir yapılır. Bu da, tabirinden maksadın, şeklinde olmasıdır. Böylece burada, bir lâfzı takdir edilmiş olur. "Hars lâfzını hakîki manaya hamledip, böyle bir takdiri gerekli görmek, bu kelimeyi mecazî bir yolla kadının zâtına hamletmekten evlâdır; bundan dolayı da biz bu takdiri yaptık" denilemez. Çünkü biz, zaten bunun evlâ olduğunu söylüyoruz. Zira, ferçler hususunda esâs olan, onların haram olduklarıdır.
c) Onların üçüncü delillerine şu şekilde cevap verilir:"Zevceleri ve ellerinin altındaki cariyeleri müstesna..." (Mû'minun.ejayeti umûmîdir, halbuki bizim delillerimiz husûsîdir. Hususi delil, umûmi delile takdim edilir.
d) Onların dördüncü delillerine şu şekilde cevap verilir: Adamın hanımına, "Şenin mak'adın bana haram olsun" demesi,sadece talaktan bir kinayedir. Çünkü mak'ad, sarmaş dolaş olmanın helâl olduğu bir mahaldir. Dolayısıyla bu adamın, "Senin elin boş olsun" demesi gibidir. Allah en iyisini bilendir. [196]