KALBİN REHBERİ KUR’AN
“Kur’an-ı Kerim”; Allahu Teâlâ’nın en son gönderdiği; emir ve yasaklarını,
iman ve ibadet bilgilerini, güzel ahlakı içine alan ilahi kitaptır.
Kur’an’dan önce indirilen kitaplar ve sahifeler kavimlere gönderilirken
Kur’an tüm insanlığa gönderilmiştir. Ne kadar mükemmel olursa olsun,
Allahın sözünün dışındaki hiçbir şey Kur’an olarak isimlendirilemez.
Müslümanlar aradıkları her şeyi Kur’anda bulabilirler. Zira onda eksik
bırakılan hiçbir şey yoktur. İnsanları doğru yola çağıran bu kitap, akla
büyük bir önem verir.
Kur’an-ı Kerim’in kişiye ve topluma kazandırdığı değerler insanların
yaşayış biçimini olumlu yönde etkilemiş, kişinin topluma karşı hoşgörülü,
anlayışlı, saygılı ve güvenilir bir kişiliğe bürünmesini sağlamıştır. Bu
kişiliğe örnek olarak, Kur’an ahlakıyla ahlaklandırılmış peygamber
efendimiz Hz. Muhammed’i(s.a.s) örnek verebiliriz. O, her yönüyle insanlığa
ve topluma örnek olmuş, Kur’an-ı en güzel biçimde yaşamış ve tasdik
etmiştir.
Peygamber efendimiz(s.a.s) bulunduğu toplumun en güvenilir insanıydı ona
lakap olarak güvenilir kişi manasına gelen “Muhammedül emin” lakabı
verilmişti. Toplumda bir ikiliğe düşülse hemen peygamber efendimize(s.a.s)
koşulur onun görüşleri sorulur ve onun görüşleri doğrultusunda hareket
edilirdi. Ona bu vasıfları kazandıranda yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’dir.
Kur’an insanlar için güzel bir nasihatçi yol gösterici ve kalplerin şifa
kaynağıdır. Bu konuda peygamber efendimiz(s.a.s.) ‘’Bir doktorun elindeki
reçete de Kuran'dır.’’ buyurmuşlardır. Bu husus Kuran-ı Kerim'de şöyle
ifade edilir:"Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdeki
dertlere bir şifa, müminlere doğru yolu gösteren bir hidayet ve rahmet
geldi." (yunus 57)
Kur’an-ı Kerim kişi hayatına verdiği telkin ve önerilerle toplumsal yaşamda
refah düzeyinin artmasını sağlar, sosyal alanda yaşayan fertlerin
birbirleri arasındaki ilişkiyi toplumsal ahlak seviyesini düzenleyici rolü
ile insan hayatına ayrı bir değer katar. Bu özelliğiyle Kur’an-ı Kerim’in
kişi ve toplumsal hayata ne kadar önem verdiği anlaşılır. Allahu Teâlâ yüce
kitabı Kur’an-ı Kerimde bu konuyu şu ayetle açıklar: ‘‘Şüphesiz Allah,
adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı,
fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt
veriyor.’’ (Nahl/90)
Günümüzde sigara içki gibi kötü alışkanlıklara sahip olan toplumumuzdan bu
alışkanlıklarının bırakılması istenmektedir, bunun içinde zam, seminer vb.
gibi yöntemler kullanılmaktadır. Ayrıca bütün yönetici kesim bunun için
seferber olmaktadır. Geçmişe dönüp baktığımızda Kur’an’ın nurundan
etkilenen onunla yol alan Medine halkına peygamber efendimiz(s.a.s)
"Haberiniz olsun ki, içki haram kılınmıştır!"dediğinde tulumlar delinmiş,
küpler kırılmış içki Medine sokaklarında su gibi akmıştı. Cahiliye devrinde
insanların kötü alışkanlıkları bu devrin madde ve zararlı alışkanlıklarına
tekabül edip bu alışkanlıklardan vazgeçilmesi düşünülemez görülüyordu.
İnsani değerlerin yitirildiği ve toplumsal çözülmenin hat safhada olduğu bu
devirde Kuran’ın gerçekleştirdiği devrimle cahiliye Arapları devrin süper
gücü olmuştur.
Cahilliye döneminde kadınların mal gibi alınıp satılması, insan yerine
konulmaması Bu dönemde insanların kız çocukları olduğu zaman insanlar
hiddetlenirlerdi ve onları diri diri toprağa gömerlerdi. Bununla ilgili;”
Onlardan biri Rahman olan Allah'a isnat ettiği kız çocuğu ile müjdelendiği
zaman yüzü simsiyah kesilir de öfkesinden yutkunur durur. “buyrulur.
Kuran’da kadın haklarına çok yer verilir. Kuran’da” Erkeklerin kadınlar
üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde belli hakları
vardır.” buyrulur. Kuran’ın takipçisi olan hadislerde Peygamber
Efendimiz(s.a.s);”Cennet anaların ayaklarının altındadır”, “Kadınların
haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim.
Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu
kendinize Allah’ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde
hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır.”buyurmuşlardır.
Kur’an insanı kendi içinde uyak bütünlüğüyle, okunduğu zaman ahengiyle
indirilişinden bu yana insanları mest etmiş ve onları güzel değerlerine
sevk etmiştir. Bu değerler bütününe örnek bir kişilik olarak İslam âleminin
en iyi bildiği adaletin timsali, dört büyük halifeden biri olan Hz. Ömer’i
örnek verebiliriz. Peygamber Efendimizi(s.a.s) öldürmeye giden Hz. Ömer
yakın dostlarından Nuaym’a rastlar. Nuaym nereye gidiyorsun
deyince;”Muhammedi öldürmeye gidiyorum der” Nuaym bunun üzerine;” Eğer bu
işi başarırsan Benî Hâşim ve Benî Zühre’nin seni sağ koyacaklarını mı
sanıyorsun” der. Bunun üzerine Ömer;”Yoksa sen de mi bu dine inanırsın,
eğer öyleyse ilk seni katledeyim” der. Nuaym şöyle cevap verir;” Muhammedin
dinine sadece ben mi girdim sanırsın. Kız kardeşin ve enişten de
girmişlerdir.” deyince Ömer hiddetlenerek kız kardeşinin evine gider. Eve
gireceği an bir ses duyar bu ses insanı mest eden ve hiçbir şekilde insan
kelamı sayılamayacak bir değerde olduğunu düşünür. Eve girdiğinde kız
kardeşine, ‘’okuduğunuz şeyi bana getirin’’der. Kız kardeşi onu ancak boy
abdesti alınıp okunabileceğini söyleyince Ömer abdest alır ve onu okurken
Müslüman olur. Ömer’in Müslüman oluşuna Kur’an’ın eşsiz ahengi sebep olmuş
ve merhametsiz, sinirli, öfkeli Ömer’i adaletli, hoşgörülü hale
getirmiştir.
Kur’an bugüne kadar bozulmadan bütün insanlığın hem geçmişine hem de
geleceğine ışık tutmuştur. Bu yüce kelam âdemoğluna kattığı değerlerle
insanı ‘insan-ı kâmil’ yani olgunlaşmış insan anlamına gelen mertebelere
yükseltmiş ve takvada üstün kılmıştır. Kur’an’ın ikliminde yetişen ve
öğretileriyle donanan kişinin bütün güzel hasletlerini kendisinde toplayan
insanları her devirde müşahede etmekteyiz. Eğer Kur’an bize bunları
öğretmemiş olsaydı, insanlar arasında inanç, ibadet, davranış ve ahlaki
prensipler konusunda birlik ve bütünlük sağlanamazdı. Kur’an’ın insanı
bilgilendirmekteki amacı onu her konuda en doğru yola ulaştırmaktır ‘’
Şüphesiz ki bu Kur’an, insanları en doğru ve en sağlam yola iletir’’ Bu
yüzden Kur’an hakikat ve değerlerine sımsıkı sarılıp Kur’an’ın emir ve
yasaklarını çağımıza uygun bir biçimde yerine getirmeliyiz……
MÜSLÜMANIN EVİ BİR İSLAM YURDUDUR
Modernizm-batılı hayat tarzı, her geçen gün bir değerimizi daha elimizden
alıyor. Kültürümüzü, inancımızı, kutsalımızı zayıflatıyor, bağlarımızı
çözüyor, koparıyor. Bu doymak bilmez dev, şimdi de evimizi, ailemizi,
evladımızı elimizden alıyor. Vahşi kapitalizme karşı direnemeyenler,
kaybettiklerine ağlamak zorunda kalıyor.
İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde, aile kurumu bu kadar büyük bir
saldırıya maruz kalmamıştır. Bugün, modernizmin en büyük hedefi ailedir.
Çünkü modernizm evsizdir. Müslümanları da evsizleştirir. Aile, insan için
bir sığınaktır. Kalesi yıkılan askerin savunmasız kalması gibi, evsiz kalan
insan da savunmasızdır. Her türlü saldırıya açıktır. Evsiz kalan her insan,
vahşi kapitalizmin değirmenine su taşıyan bir işçidir. Aile kurumu yıkılmış
olan toplumlar da insanlar, modernizmin figüranıdır.
Ailesi çökmüş-çözülüş toplumlarda insanlar günaha hizmet eder. Ailesiz
insanların inançları zayıftır. Çünkü modern hayat en günahkâr hayattır.
Ailesiz insanlar potansiyel tüketicidir, çünkü modern hayat en tüketici
hayattır. İnsanlar sorumsuzdur çünkü modern hayat en laubali hayattır.
Ailesiz toplumlarda insanlar bencildir çünkü modern hayat en çıkarcı
hayattır. Bu yüzden modernizm evsizdir, evsizliğe yatırım yapar.
Ailenin çözülüşü bireyin kokuşmasının neticesi, toplumsan çözülmenin
habercicisidir. Çözülmüş her aileden geriye bozguna uğramış erkekler,
kanadı kırılmış dul kadınlar ve analı babalı öksüz yetim kalmış, yarım
çocuklar kalır. Toplum bu yarayı sarmakta gecikir ve ihmalkâr davranırsa,
sonunda toplumsal yozlaşma ve çözülme kaçınılmaz hale gelir.
İstatistikler, boşanma vakalarının her geçen gün arttığını göstermektedir.
Parçalanan aileler, sokaklara itilen çocuklar, ahlaksızlığın girdabına
katılan anneler, kızlar, sığınma evleri, yuvalar, sokak çocukları,
cinnetler… Bütün bunlar bizim ülkemizde mi oluyor Ya Rabbi! Ailesini
koruyamayan müslüman nasıl bir müslümandır.
Eskiden sadece batılı toplumlarda görülen bu vakalar, nasıl oluyor da
müslüman toplumunda da görülebiliyor? İçki, kumar, zina, iffetsizlik,
şiddet İslam Dini’nin yasakladığı büyük günahlardan olduğu halde, nasıl
oluyor da müslüman bir ailenin parçalanmasına yol açabiliyor? Allah’ın
insanlara helal kıldığı halde hoşlanmadığı tek eylem olan boşanma eylemi,
nasıl oluyor da müslümanlar arasında yaygınlaşıyor? İslam Dini, anne
-babaya öf bile demeyi yasaklamışken, sokağa atılan, huzur evinde
huzursuzluğu yaşayan, ancak tanımadığı insanların ziyaretiyle teselli
olmaya çalışan ihtiyarlar, müslümanların anne babaları değil midir? Allahu
Teala “ Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar
olan ateşten koruyunuz”diye seslendiği halde, bu sokak çocukları, bu
iffetsiz kızlar kimin çocuklarıdır. Müslümanlar için aile yurdu, bir
mutluluk yurdu olması gerekirken, ne oldu da yuvalarımız bir ızdırap ve
azap yurduna, bir cehenneme dönüştü
Bizler, müslümanlar gibi inandığımız halde, kapitalistler gibi yaşadığımız
için ailemizi ve çocuklarımızı modern hayatın tuzaklarından koruyamadık.
İnandığımız hayatı değil, yaşanılan hayatı kendi ellerimizle inşa ettik.
Oysa yaşadığımız hayat amacından sapmış, tahrip ve imha edilmiş hayattır.
İnşa etmemiz gereken hayat, bu hayat değildi. Müslümanlar, İslami hizmetler
yapmak için, vakıflar, dernekler, sivil toplum örgütleri kurarken; en
yakınını, ailesini ihmal etti. Bu ihmalin bedelini ailesini vahşi
kapitalizme kurban ederek ödedi.
Ev: Dar’ül İslamdır, Mutluluk Yurdudur . .
Evsizliğin–ailesizliğin panzehiri olan İslam, aileyi, anne-babayı,
çocukları hatta büyükanne ve büyükbabayı bir arada tutmaya çalışır. Çünkü
hiçbir model toplum sokakta oluşmaz. Hele köprü altında, hiç…
Günümüzde görülen kreşler, anaokulları, pansiyonlar, çocuk yuvaları, huzur
evleri asla evin yerini tutamayacaktır. İşin doğrusu bu mekânların bir
kısmının müslüman toplumlarda hiç görülmemesi gerekir. Müslümanlar için
aile; evin pansiyon, mutfağın lokanta olarak kullanıldığı, çocukların
kreşlerde ve yuvalarda büyütüldüğü, eşlerin sadece akşamları ve tatil
günlerinde bir araya geldiği sentetik bir kurum değildir.
Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim; “İmran ailesi, İbrahim ailesi ve İsmail
ailesinden ve bu ailelerin tevhit mücadelesinden bahsederek, aileye
dikkatimizi çekmektedir. Allah Mısır’da tevhit mücadelesini yürüten ve işe
nereden başlayacağını bilemeyen Hz. Musa ve kardeşine,evden başlamalarını
emreder.”Musa’ya ve kardeşine şöyle vahyettik; şehirde kendi insanlarınız
için bazı evleri karargâh edinin, kendi evlerinizi ise bir mabede
dönüştürerek ibadetlerinizi eda edin. İşte bu takdirde müminleri müjdele
“Firavunun zulmü anaların rahimlerine kadar uzansa da, her halükarda
müslümanların evleri kaleleriydi. Orayı bir “insan atölyesi” bir “okul”,
bir “mabet” haline getirebilirlerdi. Bazı evleri ise onların merkezinde yer
alan, “iman karargâhları “ haline getirebilirler, geleceklerine oralarda
aldıkları kararlarla şekil verebilirlerdi.
Kur’an, “evlerinizde okunan Allahın ayetleri ve hikmeti üzerine kafa yorun:
şüphesiz Allah sonsuz lütuf sahibidir, her şeyden haberdardır.,buyuruyor.
Bu yönüyle evlerimiz bizim için sadece bir sığınak ve barınak değil,
çocuklarımızın hayatı öğrendiği bir okuldur. Bu okulun öğretmenleri
anne-babalar, öğrencileri ise çocuklarıdır. Tabi ki bu evde en çok
kullanılan eşyalarda kitap, defter ve kalemdir. Elbette ki, böyle bir evin
ders yapılan ve sohbet edilen bir odasının da olması gerekir. Bu odanın en
müstesna yerini ise televizyon değil, kitaplar oluşturur. Müslümanın evinin
kıblesi televizyon değil, kütüphanedir. Kütüphane olmayan evde hikmet mi
olurmuş? İslami modelde ev ve ders, ev ve ibadet, ev ve sohbet, ev ve
misafir hep yan yana anılması gereken kavramlar olmalıdır.
Evlerimiz cennetin dünyadaki bir şubesidir, “yakıtı insanlar ve taşlar
olan” bir cehennem şubesi değil. Rabbi Allah olması gerekirken televizyon
olan, terbiyecisi Kur’an olması gerekirken şov dünyasının starları olan
evler, müslümanın evi değil, kapitalistlerin evidir. İslami modelde evin
sofrasında, sohbetinde, muhabbetinde İslam gündeme gelmelidir.
İslami aile sorumsuzluğa kapalıdır. Eşlerin birbirleri üzerinde,
anne-babanın çocukları üzerinde sorumlulukları vardır. Sorumlulukların
ihmali ailenin depremidir. Ailenin korunması için her zahmete, sonundaki
rahmetin hayaliyle katlanılır.
İslami ailenin en vazgeçilmezi iffettir. Zina evliliğin idam fermanıdır.
Zinadan kurtulmanın yolu, yakınlarında gezinmemektir. Zina başıboşların,
idealsizlerin işidir. Nefsanî güzeller hayaldir. Gerçek iffettir
sorumluluktur. Düşünmeyelim, bakmayalım, hayal etmeyelim ki ilahi rahmet
kalbimizi korusun.
Aileyi koruyamayan toplumu ve toplumun taşıdığı inanç ve kültür değerlerini
koruyamaz.
Allah’ın nuruyla ışıldayan evler kurma temennisiyle…
Einfach ein eigenes Xobor Forum erstellen |