Hicr Süresi Meal Ve Tefsiri 36-77

#1 von Kurban , 19.12.2023 06:31

Hicr Süresi Meal Ve Tefsiri 36-77


قَالَ رَبِّ فَاَنْظِرْنٖٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ ﴿٣٦﴾
﴾36﴿ “Rabbim! Öyleyse insanların yeniden diriltileceği güne kadar bana mühlet ver” dedi.

قَالَ فَاِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَرٖينَۙ ﴿٣٧﴾
37.Mühlet verilmiş olanlardansın”
اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ ﴿٣٨﴾
﴾37-38﴿ Allah, “Vakti (katımızda) bilinen bir güne kadar mühlet verilmiş olanlardansın” buyurdu.

قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَغْوَيْتَنٖي لَاُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَلَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَعٖينَۙ ﴿٣٩﴾
39. İblîs, “Rabbim! Benim sapmama imkân verdiğin için yemin olsun ki ben de yeryüzünde onlara (günahları) şirin göstereceğim
اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصٖينَ ﴿٤٠﴾
﴾39-40﴿ İblîs, “Rabbim! Benim sapmama imkân verdiğin için yemin olsun ki ben de yeryüzünde onlara (günahları) şirin göstereceğim ve -aralarından senin samimi kulların hariç- onların topunu kesinlikle yoldan çıkaracağım.”
قَالَ هٰذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَقٖيمٌ ﴿٤١﴾
﴾41﴿ Allah da buyurdu ki: “İşte bana varan doğru yol budur (hâlis kulların yolu).

اِنَّ عِبَادٖي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ اِلَّا مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاوٖينَ ﴿٤٢﴾
﴾42﴿ Şüphesiz, sapmışlardan sana uyacak isyankârlar dışında kullarım üzerinde senin hâkimiyetin olmayacaktır.”

وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ اَجْمَعٖينَۙ ﴿٤٣﴾
﴾43﴿ “Kuşkusuz cehennem, o sana uyanların tamamının buluşma yeri olacaktır.”

لَهَا سَبْعَةُ اَبْوَابٍؕ لِكُلِّ بَابٍ مِنْهُمْ جُزْءٌ مَقْسُومٌࣖ ﴿٤٤
﴾44﴿ Onun yedi kapısı vardır, her kapıdan girmek üzere de onlardan birer grup belirlenmiştir.
Tefsir
İblîs’in, emri yerine getirmediği gibi, yeniden dirilme gününe kadar yaşaması için dilekte bulunarak bu süre içinde insanları yoldan çıkarmaya ahdetmesinin, insanın sahip olduğu ayrıcalığı hazmedememesinden ve onu kıskanmasından, özellikle rahmetten kovulmasına Âdem’in yaratılışının sebep olduğu şeklindeki vehminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Halbuki aslında böyle bir cezaya çarptırılmasının asıl sebebi, kendi küstahlığı ve isyanı idi. Muhtemelen İblîs, içten içe kendi günahına yine kendisinin kulluktaki samimiyetsizliğinin sebep olduğunu da düşündüğü için, bu tecrübesinden hareketle samimi kullara zarar veremeyeceğini ifade etmektedir. Allah Teâlâ, insanlar hakkında dünya hayatını bir imtihan süreci kılmayı murat ettiği için İblîs’in dileğini kabul etmiş; bu arada kendisine varan doğru yolun, şeytanın tuzaklarına kapılmayacak olan ihlâslı kulların tutacağı yol olduğunu, bunlar üzerinde şeytanın hâkimiyet kuramayacağını, buna karşılık şeytana uyacakların buluşma yerinin cehennem olacağını bildirmek suretiyle dolaylı olarak insanlara da akıllarını başlarına alıp şeytana kapılmamaları, kendisine varan doğru yoldan şaşmamaları, cehennemden korunmaları gerektiği yolunda uyarıda bulunmuştur.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 352-353

اِنَّ الْمُتَّقٖينَ فٖي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍؕ ﴿٤٥﴾
﴾45﴿ Allah’a karşı saygısızlıktan sakınanlar mutlaka cennet bahçelerinde ve pınar başlarında olacakla

اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍ اٰمِنٖينَ ﴿٤٦﴾
﴾46﴿ “Esenlikle, güvenle girin oraya!” (denecek).

وَنَزَعْنَا مَا فٖي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ اِخْوَاناً عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِلٖينَ ﴿٤٧﴾
﴾47﴿ Onların gönüllerini düşmanlık duygularından temizledik; artık bir kardeşler topluluğu olarak sedirler üzerinde karşı karşıya oturacaklar.

لَا يَمَسُّهُمْ فٖيهَا نَصَبٌ وَمَا هُمْ مِنْهَا بِمُخْرَجٖينَ ﴿٤٨﴾
﴾48﴿ Orada hiçbir yorgunlukla karşılaşmayacaklar. Oradan çıkarılmaları da söz konusu olmayacaktır.
Tefsir
Bundan önceki üç âyette şeytanın kışkırtma ve saptırmasına kapılarak azgınlaşanların, günahlarının derecesine göre yedi grup halinde cehennemin yedi kapısından içeri atılacakları bildirilmişti. Bu âyetlerde ise Allah’a karşı saygısızlıktan sakınan samimi müminlerin, esenlik ve güvenlik içinde cennete girmelerinin müjdeleneceği, cennet bahçelerinde, pınar başlarında her türlü korku, kaygı, yorgunluk gibi fiziksel ve psikolojik problemlerden korunmuş, kezâ kin ve düşmanlık gibi ahlâkî kusurlardan kalpleri arındırılmış olarak dostluk ve kardeşlik içinde bulunacakları bildirilmekte ve böylece bir bakıma, insanların, şeytanın aldatmalarına kapılmaları halinde ebedî hayatlarında neleri kaybedecekleri de hatırlatılmış bulunmaktadır.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 354

نَبِّئْ عِبَادٖٓي اَنّٖٓي اَنَا الْغَفُورُ الرَّحٖيمُۙ ﴿٤٩﴾
﴾49﴿ Kullarıma benim gerçekten çok bağışlayıcı, çok esirgeyici olduğumu bildir.
وَاَنَّ عَذَابٖي هُوَ الْعَذَابُ الْاَلٖيمُ ﴿٥٠﴾
﴾50﴿ Ama azabım da çok elem verici bir azaptır!
Tefsir
İlk âyet tergîb (ümit aşılama ve özendirme), ikinci âyet de terhîb (korkutma ve caydırma) maksadı taşımakta; başka bir deyişle bu iki âyette insanlara, tasavvufî kaynaklarda havf ve recâ denilen bir ahlâkî ve dinî duyarlılık veya tedbirlilik kazandırılması amaçlanmaktadır. Esasen insanın âhiretteki durumuna ilişkin bilgi verilirken Kur’an-ı Kerîm’in bütününde izlenen yöntem burada özetlenmiş bulunmaktadır. İslâm inancına göre Allah, ne acımasız, adaletsiz bir zorba ne de insanların her türlü kötülükleri karşısında duyarsız, ilgisiz veya aciz bir varlıktır. O, kendi kelimesinin (hüküm, yasa) iki temel özelliğini “kusursuz bir doğruluk ve adalet” şeklinde bildirmektedir (En‘âm 6/115). Bu da O’nun bütün doğruluk ve iyilikleri özendirici, yanlışlık ve kötülüklerden caydırıcı mahiyette sıfatlara, tasavvufta celâl ve cemâl sıfatları diye ifade edilen niteliklere sahip olduğunu gösterir. Böylece ulûhiyyetine yakışır mükemmellikteki hikmetiyle Allah, herkesin her türlü yapıp ettiklerini görmekte, bilmekte ve onların hesabına kaydetmektedir. Derin hikmetinin kusursuz ölçülerine göre kimilerine mağfiret ve rahmetiyle, kimilerine de azabıyla muamele edecektir. Allah’ın insanlara mutlaka şöyle veya böyle muamele etmeye mecbur olduğu iddia edilemeyeceği gibi kendi “kelime”sini nitelediği doğruluk ve adalet ilkelerinden sapmayı kendisine lâyık göreceği de asla söylenemez.
Böyle olunca da iyilik edenler yahut günahlarından vazgeçmek isteyenler Allah’ın rahmet ve merhametinden ümit kesmemeli, kötülük edenler de O’nun bu yaptıklarına ilgisiz kaldığını düşünmemeli veya kendisini mutlaka bağışlamak zorunda olduğu gibi bir duyguya kapılmamalıdırlar. Genellikle kabul edildiği üzere ahlâk en etkili yaptırım gücünü böyle bir Tanrı inancından alır. Her ne kadar Emile Durkheim gibi bazı pozitivist ve ateist düşünürler bu konuda Tanrı yerine toplumu koyarak, ahlâkı güya Tanrı otoritesine dayanmaktan kurtarıp toplumsal otoriteye dayandırmak istemişlerse de, bilhassa XIX. yüzyıl ile XX. yüzyılın ilk yarısında daha ziyade Batı dünyasında ve Batılılaşma sürecini yaşayan toplumlarda çok etkili olan bu felsefe, günümüzde pek çok uzmanın da kabul ettiği büyük tahribata yol açmıştır. Hatta bu dönemde yaşanan iki büyük dünya savaşında dahi bu felsefenin rolünün olduğu düşünülmektedir. Bu sebeple de Batı dünyasında artık tanrısız ve dinsiz ahlâk sürecinden kurtulma yönünde politikalar oluşturma yoluna girilmiştir.
Râzî, bu iki âyette dört incelik bulunduğunu belirterek bunları şöyle sıra­lamaktadır (XIX, 194-195): ☼a) Allah Teâlâ, “kullarım” tamlamasında kullarını kendi zâtına izâfe ederek onlara çok büyük bir şeref bahşet­miştir. ☼b) Rahmet ve mağfiretinden söz ederken, azabından bahsettiği âyete göre daha çok tekit edatları kullanarak rahmetinin genişliğini özellikle vurgulamıştır. Kezâ azabından bahsettiği âyette sadece onun çok şiddetli olduğunu ifade ettiği halde rahmet ve mağfiretini anlatırken bunları “gafûr ve rahîm” şeklinde doğrudan doğruya kendi isimleri olarak zikretmiştir ki bu da yine onun rahmetini azabından daha önemli tuttuğuna işaret eder. Ayrıca Allah’ın rahmetini gazabından daha geniş gösteren hadisler de vardır (meselâ bk. Buhârî, “Tevhid”, 15, 22, 28; “Edeb”, 19; Müslim, “Tevbe”, 14-16). ☼c) Peygamber’ine hitaben, “Kulla­rıma benim gerçekten çok bağışlayıcı, çok esirgeyici olduğumu bildir” buyurarak bir bakıma rahmet vaadini zamanı geldiğinde yerine getirece­ğine bizzat peygamberini şahit tutmuştur. ☼d) “Kullarıma... bildir” buyurmakla, ibadetleri eksik de olsa, Allah’a inanıp kulluğunu kabul etmiş herkesin, günahkâr bile olsa, rahmetine lâyık olduğunu anlatmak iste­miştir.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 354-355

وَنَبِّئْهُمْ عَنْ ضَيْفِ اِبْرٰهٖيمَۘ ﴿٥١﴾
﴾51﴿ Onlara İbrâhim’in misafirlerini hatırlat.

اِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَاماًؕ قَالَ اِنَّا مِنْكُمْ وَجِلُونَ ﴿٥٢﴾
﴾52﴿ Onun yanına girip selâm vermişler, o da, “Doğrusu biz sizden korkuyoruz” demişti.

قَالُوا لَا تَوْجَلْ اِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَلٖيمٍ ﴿٥٣﴾
﴾53﴿ “Korkma” dediler, “Biz sana bilgili bir çocuk müjdeliyoruz.”

قَالَ اَبَشَّرْتُمُونٖي عَلٰٓى اَنْ مَسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ ﴿٥٤﴾
﴾54﴿ İbrâhim, “Üzerime yaşlılık çökmüş olmasına rağmen bana böyle bir müjde getiriyorsunuz öyle mi? Peki (çocuğum olamayacağına göre) bana neyi müjdelemiş oluyorsunuz?” dedi.
قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِطٖينَ ﴿٥٥﴾
﴾55﴿ “Sana gerçeği müjdeledik. Sakın ümitsizliğe kapılanlardan olma!” dediler.

قَالَ وَمَنْ يَقْنَطُ مِنْ رَحْمَةِ رَبِّهٖٓ اِلَّا الضَّٓالُّونَ ﴿٥٦﴾
﴾56﴿ “Haktan sapmış olanlardan başka kim rabbimin rahmetinden ümit keser!” dedi.
Tefsir
Hz. İbrâhim’e meleklerin gönderilmesi ve sonrasında gelişen olaylar Hûd sûresinde ayrıntılı olarak anlatılmıştır (Hûd 11/69-83). Konunun burada tekrar özetle hatırlatılmasının sebebi ise az önceki âyetlerde bahsedilen Allah Teâlâ’nın rahmetinin genişliğine ve azabının şiddetli olduğuna tarihten birer örnek göstererek insanların ibret almalarını, buna göre hareket etmelerini sağlamaktır. Konumuz olan âyetlerde, Allah’ın rahmetinin, gerektiğinde biz insanlara olağan üstü gelecek derecedeki genişliğine bir örnek olmak üzere sevdiği kullarından olup, “dost” (halîl) diye nitelediği (en-Nisâ 4/125) Hz. İbrâhim’e meleklerden insan görünümünde misafirler göndererek ona “bilgili bir çocuk” müjdelemesinden söz edilmektedir. Hûd sûresinde bu çocuğun İshak olduğu bildirilir. Burada onun tek kelimeyle “bilgili” diye nitelendirilmesi, bilginin mutlak değerine ve önemine işaret eder.

Hz. İbrâhim, böyle ummadığı bir şekilde, olağan üstü bir haber almanın verdiği şaşkınlıktan dolayı “Peki bana neyi müjdeliyorsunuz?” diye soruverdi. Bu bir bakıma “Verdiğiniz müjdenin ne kadar şaşırtıcı olduğunun farkında mısınız?” anlamına geliyordu (Zemahşerî, II, 315). Habercilerin “Sana gerçeği müjdeledik” demeleri ise “Eğer Allah bir şeyin olacağını bildirmişse, olağan üstü de olsa bu bildirdiği haktır, mutlaka gerçekleşecektir” anlamına gelir. “Sakın ümitsizliğe kapılanlardan olma!” uyarısı da Hz. İbrâhim’in şahsında sıradan müminlere bir uyarıdır. Çünkü, bizzat kendisinin “Rabbimin rahmetinden, sapmışlardan başka kim ümit keser?” şeklindeki sözünden de anlaşılacağı üzere bir peygamber için ümitsizlikten söz edilemez.

Hûd sûresinde Hz. İbrâhim’in eşine müjde verildiği bildirildiğine göre, melekler İshak’ın doğacağını müjdelerken İbrâhim’in eşi de orada bulunuyordu ve her ikisine de müjde iletilmişti; yaşlılıkları dolayısıyla bir çocuk beklemeleri mümkün olmadığı için ikisi de bu habere şaşırmıştı. İbrâhim ile eşinin ayrı ayrı yerlerde bulundukları ve haberin kendilerine ayrı ayrı verildiği de düşünülebilir.
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ اَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ ﴿٥٧﴾
﴾57﴿ “Ey elçiler! Göreviniz nedir?” diye sordu.

قَالُٓوا اِنَّٓا اُرْسِلْـنَٓا اِلٰى قَوْمٍ مُجْرِمٖينَۙ ﴿٥٨﴾
﴾58﴿ Dediler ki: “Aslında biz, suçlu bir kavme (ceza vermek için) gönderildik.

اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍؕ اِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ اَجْمَعٖينَۙ ﴿٥٩﴾
﴾59﴿ Yalnız Lût’un ailesine zarar gelmeyecek, onların hepsini kurtaracağız.

اِلَّا امْرَاَتَهُ قَدَّرْنَٓاۙ اِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِرٖينَࣖ ﴿٦٠﴾
﴾60﴿ Fakat karısı hariç! Biz onun da geride kalanlardan olmasını takdir ettik.”
Tefsir
Bu âyetlerde de Cenâb-ı Hakk’ın azabının şiddetli oluşuna ve dilediğinde hak edenleri nasıl cezalandırdığına bir delil ve ibret örneği olmak üzere Lût kavminin helâk edilişine değinilmekte, müteakip âyetlerde ise olayın ayrıntısı anlatılmaktadır.
“Görev” diye çevirdiğimiz hatb kelimesi, tefsirlerde “tehlikeli durum, önemli iş” gibi mânalarla açıklanmıştır. Buna göre Hz. İbrâhim, bir peygamber olarak kendi sezgisiyle meleklerin sadece müjde için değil, tehlikeli bir görevi yerine getirmek üzere de geldiklerini hallerinden anladığından böyle bir soru sormuş olmalıdır. Nitekim 52. âyetten de bu anlaşılmaktadır. Buna göre melekler önce iyi haberi, sonra da kötü haberi vermişlerdir. İyi haber Hz. İshak’la ilgili olanı, kötü haber de Lût kavminin helâk edileceği haberiydi.
“Suçlu kavim”den maksat, Hz. Lût’un peygamber olarak gönderildiği Sodom halkıdır (İbn Atıyye, III, 366), en büyük suçları ise –aşağıda açıklanacağı üzere– eşcinsellik idi.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 357-358
فَلَمَّا جَٓاءَ اٰلَ لُوطٍۨ الْمُرْسَلُونَۙ ﴿٦١﴾
61.Elçiler Lüt aylesine geldiklerinde...
قَالَ اِنَّكُمْ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ ﴿٦٢﴾
﴾61-62﴿ Elçiler Lût ailesine geldiklerinde Lût onlara, “Bilinmedik tanınmadık kimselersiniz” dedi.
Tefsir
Görevli melekler Hz. İbrâhim’den sonra Lût’un yanına gittiler. Melekler, insan sûretinde görünmelerine rağmen Lût aleyhisselâm, “Doğrusu siz yadırganan bir topluluksunuz, tanıdık bildik kimseler değilsiniz, gelişiniz pek iyiye alâmet değil!” anlamına gelen sözlerle endişesini ifade etmişti.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 360
قَالُوا بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا ف۪يهِ يَمْتَرُونَ ﴿٦٣﴾
63: Elçiler şöyle dediler: “Endişe edecek bir şey yok! Fakat biz sana, hakkında o günahkâr topluluğun hep şüphe edegeldiği azabı getirdik.”

وَاَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ ﴿٦٤﴾
64: “Sana gerçekleşmesi kesin bir hükümle geldik. Biz gerçekten ama gerçekten doğru söylüyoruz.”

فَاَسْرِ بِاَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَاتَّبِعْ اَدْبَارَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ ﴿٦٥﴾
65: “Hemen gecenin bir vaktinde aileni alıp yola çıkar, sen de arkalarından gidip onları izle. Sakın hiçbiriniz geri dönüp bakmasın; size emredilen yere doğru yürüyün gidin!”
وَقَضَيْنَٓا اِلَيْهِ ذٰلِكَ الْاَمْرَ اَنَّ دَابِرَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَقْطُوعٌ مُصْبِح۪ينَ ﴿٦٦﴾
66: Biz Lût’a şu kesin hükmü bildirdik: “Sabah vaktine girerken o azgın kavmin kökü tamâmen kesilmiş olacaktır.”
Tefsir
Hz. Lût kıssası, Hûd sûresi 77-83 ve A‘râf sûresi 80-84. âyetlerde de anlatılmıştı. Melekler, kavminin kesinlikle helak olacaklarını bildirerek Hz. Lût ve ailesinin bir an evvel oradan ayrılmaları tâlimatını verdiler. Giderken de ne, ne olup bittiğini anlamak, ne de helak olan insanların çığlıklarını duyup seyretmek için, geriye dönüp bakmamalarını tembih ettiler. Çünkü artık ne geriye bakıp eğlenmeye, ne de üzüntü gözyaşları dökmeye zaman vardı. Bir an önce orasını terk etmek gerekmekteydi. Helak edilecek azgın kavmin bulunduğu bölgede bir dakika bile dursalar, gökten yağan taşların onlara da isabet etmesi mümkündü.
Bu âyetlerde şu hususlara işaret vardır:
› Nesep, akrabalık ve arkadaşlığa değil faydalı ilme ve sâlih amele itibâr edilir. Nitekim Allah Teâlâ, Lût (a.s.)’ın karısını istisnâ edip onu da helâk olacaklar arasına katmıştır. Çünkü, bu kadın Hz. Lût ile sîreten yani ahlâk ve yaşayış tarzı olarak değil, sûreten beraber olmuştur. Kâfirlerle ise hem sûreten hem de sîreten beraber olmuştur. Dolayısıyla iyilerle sûreten beraberlik kendisine hiç bir fayda sağlamamıştır.
› Yakîn, mü’minlerin sıfatlarından olduğu gibi şüphe de kâfirlerin sıfatlarındandır.
› Hak yolunun yolcusunun Allah’tan başka hiçbir şeye iltifât etmemesi gerekir. Çünkü en yüce istek ve en büyük hedef O’dur. Aksine O’nun emrettiği yöne, yâni hakîkat âlemine gitmelidir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s.) mîrac gecesi sağına soluna dönüp bakmadı. Önce ilâhî sıfatlar âlemi demek olan “kâbe kavseyn” makamına, sonra da zât âlemi demek olan “ev-ednâ” makamına yöneldi. Hiçbir mâni ona ayak bağı olmadı. İşte bir beldeden diğerine ve bir makamdan diğerine hicret eden yüksek himmet sahiplerinin durumu da böyledir.
Şimdi tekrar hâdisenin başına, meleklerin gerçek kimliklerini henüz açıklamadıkları yere ve zamana geri dönelim:
وَجَٓاءَ اَهْلُ الْمَد۪ينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ ﴿٦٧﴾
67: Bu arada şehir halkı kötü niyetle sevine sevine Lût’un evine dayandılar.
Tefsir
Lût (a.s.)’ın zora ve sıkıntıya girdiği husus şu idi: Melekler, Hz. Lût’un yanına güzel ve genç delikanlılar şeklinde gelmişlerdi. O, kavminin ne nispette sapık ve günahkâr olduğunu biliyor; gelen misafirlerin ise melek olduklarını bilmiyordu. Haberleri olduğu takdirde onların misafirlere nasıl davranacağından endişe ediyordu. Nitekim korktuğu gibi de oldu: Ahlâksız kavim, yakışıklı yabancıların şehre geldiklerini duyar duymaz, sevinçle Hz. Lut’un evine toplandılar ve ondan zevklerini tatmin etmek için misafirlerini vermesini istediler. Ne yazık ki onların içinden bu ahlâksızca işe ve bu büyük günaha karşı çıkan bir kimse bile olmadı. Bu durum onların, toplum olarak, bütün namus duygularını yitirdiklerini ve böyle ahlâksızca bir isteği açıktan söylemekten hiç bir utanç duymadıklarını göstermektedir. Onların bu densiz talepleri karşısında son derece zor durumda kalan Hz. Lût, yine de onlara doğru olanı söylemekten geri durmamış ve onlara, hem öz kızları hem de kızları mevkiinde olan kavminin kadınlarıyla meşrû bir şekilde evlenerek şehevî duygularını o şekilde tatmin etmelerini öğütlemiştir. Fakat azgın şehvetlerinin esiri olan ve şaşkınlıktan sağa sola yalpalayan o bedbahtların Hz. Lût’un bu öğüdüne kulak asacak halleri kalmamıştı. Taleplerinde daha da ısrar edince ilâhî azap kamçıları ucunu göstermeye başladı:[1]
[1] 72. âyetteki “Ömrüne yemin olsun ki” hitabı Resûlullah (s.a.s.) Efendimiz’edir. Efendimiz’in yaşadığı ömür o kadar mübârek, şerefli ve kıymetlidir ki, Cenâb-ı Hak ona yemin etmiştir. Ondan başka hiçbir peygamberin hayatına yemin etmemiştir.Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
قَالَ اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ ضَيْف۪ي فَلَا تَفْضَحُونِۙ ﴿٦٨﴾
68: Lût onlara şöyle dedi: “Bunlar benim misâfirlerim! Ne olur, beni mahcup etmeyin!”

وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ ﴿٦٩﴾
69: “Allah’tan korkun ve beni rezil rüsvâ etmeyin!”

قَالُٓوا اَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَم۪ينَ ﴿٧٠﴾
70: Onlar da: “Seni elâlemin işine karışmaktan men etmemiş miydik?” diye çıkıştılar.

قَالَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ بَنَات۪ٓي اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَۜ ﴿٧١﴾
71: Lût ise: “Eğer dediğinizi illâ da yapacaksanız, işte şunlar benim kızlarım, onlarla evlenin!” dedi.
لَعَمْرُكَ اِنَّهُمْ لَف۪ي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ ﴿٧٢﴾
72: Rasûlüm! Ömrüne yemin olsun ki, onlar şehvetten sarhoşlukları içinde sağa sola sarkıntılık edip duruyorlardı.
Tefsir
Lût (a.s.)’ın zora ve sıkıntıya girdiği husus şu idi: Melekler, Hz. Lût’un yanına güzel ve genç delikanlılar şeklinde gelmişlerdi. O, kavminin ne nispette sapık ve günahkâr olduğunu biliyor; gelen misafirlerin ise melek olduklarını bilmiyordu. Haberleri olduğu takdirde onların misafirlere nasıl davranacağından endişe ediyordu. Nitekim korktuğu gibi de oldu: Ahlâksız kavim, yakışıklı yabancıların şehre geldiklerini duyar duymaz, sevinçle Hz. Lut’un evine toplandılar ve ondan zevklerini tatmin etmek için misafirlerini vermesini istediler. Ne yazık ki onların içinden bu ahlâksızca işe ve bu büyük günaha karşı çıkan bir kimse bile olmadı. Bu durum onların, toplum olarak, bütün namus duygularını yitirdiklerini ve böyle ahlâksızca bir isteği açıktan söylemekten hiç bir utanç duymadıklarını göstermektedir. Onların bu densiz talepleri karşısında son derece zor durumda kalan Hz. Lût, yine de onlara doğru olanı söylemekten geri durmamış ve onlara, hem öz kızları hem de kızları mevkiinde olan kavminin kadınlarıyla meşrû bir şekilde evlenerek şehevî duygularını o şekilde tatmin etmelerini öğütlemiştir. Fakat azgın şehvetlerinin esiri olan ve şaşkınlıktan sağa sola yalpalayan o bedbahtların Hz. Lût’un bu öğüdüne kulak asacak halleri kalmamıştı. Taleplerinde daha da ısrar edince ilâhî azap kamçıları ucunu göstermeye başladı:[1]
[1] 72. âyetteki “Ömrüne yemin olsun ki” hitabı Resûlullah (s.a.s.) Efendimiz’edir. Efendimiz’in yaşadığı ömür o kadar mübârek, şerefli ve kıymetlidir ki, Cenâb-ı Hak ona yemin etmiştir. Ondan başka hiçbir peygamberin hayatına yemin etmemiştir.Ömer Çelik Tefsiri

فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِق۪ينَۙ ﴿٧٣﴾
73: Nihâyet güneş doğarken o korkunç çığlık kendilerini kıskıvrak yakalayıverdi.

فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ سِجّ۪يلٍۜ ﴿٧٤﴾
74: Böylece onların yaşadığı şehrin üstünü altına getirdik; üzerlerine de ateşte pişmiş çamurdan taş yağmuru yağdırdık.

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْمُتَوَسِّم۪ينَ ﴿٧٥﴾
75: Şüphesiz bunda işaretten anlayanlar için nice ibretler vardır.

وَاِنَّهَا لَبِسَب۪يلٍ مُق۪يمٍ ﴿٧٦﴾
76: Gerçekten o şehrin harâbeleri, hâlâ işlek olan bir yol üzerinde bulunmaktadır.

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَۜ ﴿٧٧﴾
77: Doğrusu bütün bunlarda mü’minler için alınacak büyük bir ders vardır.
Tefsir
Sabah güneş doğup etrafı aydınlatmaya başlarken korkunç bir ses, dehşetli bir çığlık onları ansızın yakalayıverdi. Allah Teâlâ, onların yaşadıkları şehirlerin üstünü altına getirdi. Hepsini yerin dibine geçirdi. Hak ettikleri cezanın tam gerçekleşmesi için de üzerlerine pişmiş balçıktan sert taş yağmuru yağdırdı. İçlerinde bir kişi dahi sağ kalmayacak şekilde hepsini helak etti. Şüphesiz bunların helak edilmesinde işaretlerden anlayabilen akıllı ve firâsetli kullar için büyük ibretler bulunmaktadır. Üstelik onların helak edilen şehirlerinin harabeleri, ibret almak isteyenler için bugün bile ayakta durmaktadır. Bunlar, Arabistan’dan Suriye ve Mısır’a giden yol üzerindedir. O yoldan seyahat edenler, Ölü Deniz olarak bilinen Lût Gölü’nün güneydoğusunda bu harabelerin izlerini görebilirler.
Tarihten ibretli bir misal de Eyke halkının başına gelenlerdir: Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

 
Kurban
Beiträge: 1.013
Punkte: 651
Registriert am: 19.08.2010

zuletzt bearbeitet 21.12.2023 | Top

   

Hicr Süresi Meal Ve Tefsiri 78-99
Hicr Süresi Meal Ve Tefsiri 16-35

  • Ähnliche Themen
    Antworten
    Zugriffe
    Letzter Beitrag
Anfragen und Anregungen bitte direkt an tiav@hotmail.de adressieren. Vielen Dank!
Xobor Einfach ein eigenes Xobor Forum erstellen
Datenschutz