Şuara Süresi Meal Ve Tefsiri
قَالُوا سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَوَعَظْتَ اَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظ۪ينَۙ ﴿١٣٦﴾
136. Şöyle karşılık verdiler: “Sen öğüt versen de vermesen de bizim için farketmez. Bildiğimizden vazgeçmeyiz!”
اِنْ هٰذَٓا اِلَّا خُلُقُ الْاَوَّل۪ينَۙ ﴿١٣٧﴾
137. “Çünkü bizim tuttuğumuz bu yol, öteden beri atalarımızın takip ettiği âdetlerinden başka bir şey değildir.”
وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَۚ ﴿١٣٨﴾
138. “Bu sebeple biz, öğle dediğin gibi, cezalandırılacak falan da değiliz.”
139. Bedbaht kavim böylece Hûd’u yalanladılar da biz de onları helâk ettik. Şüphesiz bütün bu olup bitenlerde pek büyük bir ibret vardır. Ama insanların çoğu yine de iman etmez.
فَكَذَّبُوهُ فَاَهْلَكْنَاهُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ ﴿١٣٩﴾
139. Bedbaht kavim böylece Hûd’u yalanladılar da biz de onları helâk ettik. Şüphesiz bütün bu olup bitenlerde pek büyük bir ibret vardır. Ama insanların çoğu yine de iman etmez.
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ ﴿١٤٠﴾
140. Muhakkak senin Rabbin, elbette O, sonsuz kudret sahibidir, çok merhametlidir.
Tefsi
Bir taraftan tuttukları yolun, önceki atalarının yolu olduğunu, dolayısıyla bu yolda yürümeleri sebebiyle kendilerine bir zararın gelmeyeceğini belirttiler. Diğer taraftan da Hz. Hud’un tebliğ ettiği şeylerin öncekilerin masalları olduğunu, buna inanıp itaat etmenin işe yarar bir netice sağlamayacağını söylediler. Hiçbir şekilde azaba uğramayacakları kuruntusuna kapıldılar. Ancak durum tahmin ettikleri gibi çıkmadı. Yedi gece sekiz gündüz esen, uğradığı her şeyi mahveden şiddetli bir kasırga ile helak edildiler. (bk. Kamer 54/19-20; Zâriyat 51/41-42; Hâkka 69/6-7)
Âd kavminin azgın halleri ile Mekke kâfirlerinin ve günümüzde onlar gibi davrananların halleri arasında benzerlik açıktır. Mekke kâfirleri de Allah’ın verdiği nimetlere rağmen O’na şükredecekleri yerde, O’ndan başkasına taparak nankörlük ediyorlardı. Günümüz kâfirleri de sahip oldukları sayısız nimetlere rağmen Allah’a isyan etmektedirler. Hülâsa bu kıssada Allah’ın nimetlerine nankörlük edenlerin hazin âkıbetleri gözler önüne serilerek, aynı durumda olan insanlara dersler verilmektedir.
كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَل۪ينَۚ ﴿١٤١﴾
141. Semûd kavmi de peygamberleri yalanladı.
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ صَالِحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ ﴿١٤٢﴾
142. Kardeşleri Sâlih onlara şu öğütte bulundu: “Artık Allah’tan korkup günahlardan sakınmaz mısınız?”
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ ﴿١٤٣﴾
143. “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ ﴿١٤٤﴾
144. “O halde Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ ﴿١٤٥﴾
145. “Ben tebliğime karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan, ancak Âlemlerin Rabbi Allah’tır.”
اَتُتْرَكُونَ ف۪ي مَا هٰهُنَٓا اٰمِن۪ينَۙ ﴿١٤٦﴾
146. “Siz burada hep güven içinde kendi hâlinize bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz?”
ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ ﴿١٤٧﴾
147. “Bağların, bahçelerin içinde, akan pınarların başında.”
وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَض۪يمٌۚ ﴿١٤٨﴾
148. “Ekili tarlaların ve meyveleri olgunlaşmış, yüklü salkımlarıyla dalları kırılacak derecede sarkmış gönül alıcı hurmalıklar arasında.”
وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِه۪ينَۚ ﴿١٤٩﴾
149. “Böyle sandığınız için mi, şımarık kimseler olarak dağlardan büyük bir ustalıkla görkemli evler yontuyorsunuz?”
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ ﴿١٥٠﴾
150. “Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
وَلَا تُط۪يعُٓوا اَمْرَ الْمُسْرِف۪ينَۙ ﴿١٥١﴾
151. “Sakın, o her işi aşırılık olanların isteklerine uymayın.”
اَلَّذ۪ينَ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ ﴿١٥٢﴾
152. “İşi gücü dünyada bozgunculuk çıkarmak olan ve fakat düzeltme adına hiçbir şey yapmayan o kimselerin…”
Tefsir
İbret olmak üzere sevk edilen beşinci kıssa, Semûd kavminin kıssasıdır. Onlara gönderilen peygamber, Hz. Sâlih’tir. O da diğer peygamberler gibi doğru sözlü, güvenilir, tebliğini sırf Allah rızâsı için yapan ve insanlardan maddî hiçbir menfaat beklemeyen seçkin bir insandı. Sâlih (a.s.), kavmine Allah’ın dinini tebliğ etti, nasihatlerde bulundu. Onlara kuvvet ve servetlerine güvenerek şımarmalarının doğru olmadığını, dünya hayatının geçici olduğunu, sahip oldukları nimetleri bir gün terk etmek mecburiyetinde kalacaklarını ve âhirette hesaba çekileceklerini hatırlattı. Bu sebeple onları Allah’tan korkup günahlardan sakınmaya, kendine itaat etmeye; yeryüzünde bozgunculuk yapıp orada ıslah için hiçbir gayret göstermeyen haddi aşmış kimselerin peşinden gitmemeye çağırdı. Hâsılı dünyada güzel bir kulluğun, öteki âlemde de ebedî saadetin yolunu gösterdi.Hz. Sâlih’in şefkat ve merhamet yüklü bu irşadına rağmen:
قَالُٓوا اِنَّمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۚ ﴿١٥٣﴾
153. Onlar şöyle karşılık verdiler: “Sen gerçekten iyice büyülenmiş birisin.”
مَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۚ فَأْتِ بِاٰيَةٍ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ ﴿١٥٤﴾
154. “Sen de ancak bizim gibi ölümlü bir insansın. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir mûcize getir de görelim!”
قَالَ هٰذِه۪ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍۚ ﴿١٥٥﴾
155. Sâlih dedi ki: “İstediğiniz mûcize işte şu dişi devedir. Kuyudan su içme hakkı bir gün onun, belli bir gün de sizindir.”
وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُٓوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ ﴿١٥٦﴾
156. “Sakın ona bir kötülük yapmayın; yoksa büyük bir günün azabı sizi kıskıvrak yakalayıverir!”
فَعَقَرُوهَا فَاَصْبَحُوا نَادِم۪ينَۙ ﴿١٥٧﴾
157. Derken onlar deveyi boğazladılar; ne var ki çok geçmeden yaptıklarına pişman oldular.
فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ ﴿١٥٨﴾
158. Çünkü azap onları yakalayıvermişti. Şüphesiz bütün bu olup bitenlerde pek büyük bir ibret vardır. Ama insanların çoğu yine de iman etmez.
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ ﴿١٥٩﴾
159. Muhakkak senin Rabbin, elbette O, sonsuz kudret sahibidir, çok merhametlidir.
Tefsir
Bedbaht kavim peygamberlerini dinlemedikleri gibi, onu büyülenmiş olmakla itham ettiler. Onu kendileri gibi sıradan bir insan gördüler. Bu da yetmedi, ondan mûcize getirmesini istediler. Kendilerine mûcize olarak dişi deve verilip sularına ortak olunca, dayanamayıp onu boğazladılar. Böylece büyük bir günün azabı başlarına indi; helak olup gittiler. (bk. A‘râf 7/73-79; Hud 11/61-68)
Hâsılı, öncelikle Mekke müşriklerinin ve onlar üzerinden tüm İslâm düşmanlarının Peygamberimiz (s.a.s.)’e karşı olan davranışları bu kıssa içinde canlandırılmakta, peygamberine karşı gelen bu toplumlar nasıl helak edildi ise, onların da bir gün böyle helak edilecekleri hatırlatılmakta, dolayısıyla bir an önce tevbe edip Allah’a dönmeleri istenmektedir.Bir diğer örnek Lût kavminden:
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ ﴿١٦٠﴾
160. Lût kavmi de peygamberleri yalanladı.
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ لُوطٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ ﴿١٦١﴾
161. Kardeşleri Lût onlara şu öğütte bulundu: “Artık Allah’tan korkup günahlardan sakınmaz mısınız?”
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ ﴿١٦٢﴾
162. “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ ﴿١٦٣﴾
163. “O halde Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ ﴿١٦٤﴾
164. “Ben tebliğime karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan, ancak Âlemlerin Rabbi Allah’tır.”
اَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَم۪ينَۙ ﴿١٦٥﴾
165. “İnsanlar içinde böyle göz göre göre erkeklere mi şehvetle yaklaşıyorsunuz?”
وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ ﴿١٦٦﴾
166. “Rabbinizin sizin için yaratıp helâl kıldığı eşlerinizi bırakıyorsunuz. Gerçekten siz haddi aşan bir gürûhsunuz.”
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَج۪ينَ ﴿١٦٧﴾
167. Onlar: “Ey Lût!” dediler, “Eğer işimize karışmaktan vazgeçmezsen kesinlikle sen yurdumuzdan sürülüp çıkarılacaksın!”
قَالَ اِنّ۪ي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَال۪ينَۜ ﴿١٦٨﴾
168.: Lût onlara: “Şüphesiz ben, yaptığınız bu işten nefret ediyorum” dedi.
رَبِّ نَجِّن۪ي وَاَهْل۪ي مِمَّا يَعْمَلُونَ ﴿١٦٩﴾
169. Ardından da: “Rabbim! Beni ve âilemi bunların yaptıklarından kurtar!” diye yalvardı.
فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ ﴿١٧٠﴾
170. Biz de onu ve bütün ailesini kurtardık.
اِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِر۪ينَۚ ﴿١٧١﴾
171. Sadece Lût’un yaşlı karısı helâk olanlar arsında kaldı.
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَۚ ﴿١٧٢﴾
172. Ardından, diğerlerini toptan imhâ ettik.
وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًاۚ فَسَٓاءَ مَطَرُ الْمُنْذَر۪ينَ ﴿١٧٣﴾
173. Üzerlerine öyle müthiş bir taş yağmuru yağdırdık ki sorma! Uyarılıp da doğru yola gelmeyenlerin yağmuru, gerçekten ne fenâ bir yağmur oldu.
Tefsir
Ders ve ibret alınacak altıncı kıssa, Lût kavminin kıssasıdır. Lût (a.s.)’ın peygamber gönderildiği o kavmin en büyük problemi cinsî sapıklıktı. Hem fıtraten hem de hukuken meşrû olan kadınlar yerine şehvetle erkeklere yaklaşıyorlardı. Özellikle dışarıdan çeşitli vesilelerle yurtlarına gelen yabancı erkekleri yakalıyor, cinsî tacizde bulunuyorlardı. Artık bu konuda haddi aşmış, ahlâksız ve kötü bir toplum haline gelmişlerdi. Lût (a.s.) onları bu günahtan vazgeçirmek için çok mücâdele vermesine rağmen muvaffak olamadı. Hatta bu dâvadan vazgeçmediği takdirde Hz. Lût’u yurtlarından sürmekle tehdit ettiler. Nihâyet yaşadıkları beldelerin altı üstüne getirildi ve üzerlerine taş yağmuru yağdırıldı. Helak oldular. Allah Teâlâ Hz. Lût’u ve tüm ailesini kurtardı. Ancak Lût’a inanmayan ve kavmin kötülük işlemesine yardımcı olan karısı ise helak edilenler arasında kaldı. (bk. A‘râf 7/80-84; Hud 11/77-83)Ömer Çelik Tefsiri