Şuara Süresi Meal Ve Tefsiri
فَكُبْكِبُوا فٖيهَا هُمْ وَالْغَاوُ۫نَۙ ﴿٩٤﴾
﴾94-95﴿ Artık onlar, o sapkınlar ve İblîs’in yandaşları toptan tepetaklak cehenneme atılırlar.
وَجُنُودُ اِبْلٖيسَ اَجْمَعُونَؕ ﴿٩٥﴾
95.ve İblîs’in yandaşları toptan tepetaklak cehenneme atılırlar.
Teffsir
Burada geçen “İblîs’in orduları”ndan maksat kendi türünden olanlarla Âdem’in soyundan olup da ona uyan kimselerdir (Taberî, XIX, 88; İblîs hakkında bilgi için bk. Bakara 2/34; Kehf 18/50).Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 159
قَالُوا وَهُمْ فٖيهَا يَخْتَصِمُونَۙ ﴿٩٦﴾
96. Orada onlar birbirleriyle çekişerek şöyle derler:
تَاللّٰهِ اِنْ كُنَّا لَفٖي ضَلَالٍ مُبٖينٍۙ ﴿٩٧﴾
اِذْ نُسَوّٖيكُمْ بِرَبِّ الْعَالَمٖينَ ﴿٩٨﴾
﴾97-98﴿ “Vallahi, biz sizi âlemlerin rabbi ile eşit tutarken gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.
وَمَٓا اَضَلَّـنَٓا اِلَّا الْمُجْرِمُونَ ﴿٩٩﴾
99. Bizi ancak o günaha batmış olanlar saptırdı.
فَمَا لَنَا مِنْ شَافِعٖينَۙ ﴿١٠٠﴾
100. Şimdi bizim ne şefaatçilerimiz var.
وَلَا صَدٖيقٍ حَمٖيمٍ ﴿١٠١﴾
101. Ne de samimi bir dostumuz var.
فَلَوْ اَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ ﴿١٠٢﴾
102. Ah keşke bizim için bir dönüş daha olsa da müminlerden olsak!”
Tefsir
Dünyada bâtıl tanrılara tapanlar âhirette o tanrıların kendileri için hiçbir işe yaramadığını görünce dünyada yaptıklarına pişmanlık duyarak kendilerinin yanlış yola saptıklarını itiraf ederler; uydurma tanrıları âlemlerin rabbi olan Allah’a denk tuttukları için hem kendilerini hem de sapmalarına sebep olan önderleri kınarlar, fakat pişmanlık fayda vermez. Zira orada onları kurtaracak dost veya şefaatçi olmadığı gibi dünyaya geri dönüp kurtuluşa erdirecek iman ve amel etme talepleri de kabul edilmez (şefaat ve şefaatçiler hakkında bilgi için bk. Bakara 2/48, 255).
Râzî’ye göre putperestlerin âhirette tanrılarını görmeleri ve onlara hitap etmeleri mümkün değildir. Onların ancak suretlerini görecekler ve dünyada yaptıklarına pişman olarak putlara tapmakla büyük hata ettiklerini itiraf edeceklerdir (XXIV, 152).Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 159
﴾اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَةًؕ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنٖينَ ﴿١٠٣﴾
103. İşte bu anlatılanlarda elbet alınacak büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزٖيزُ الرَّحٖيمُࣖ﴿١٠٤﴾
104. Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güç ve engin merhamet sahibidir.
كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍۨ الْمُرْسَلٖينَۚ ﴿١٠٥﴾
105. Nûh kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladılar.
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ نُوحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ ﴿١٠٦﴾
106. Kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: “İnkârdan sakınmayacak mısınız?
اِنّٖي لَكُمْ رَسُولٌ اَمٖينٌۙ ﴿١٠٧﴾
107. Bakınız ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَطٖيعُونِۚ ﴿١٠٨﴾
108. Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَمٖينَۚ ﴿١٠٩﴾
109. Bunun için sizden bir karşılık beklemiyorum. Benim ecrimi vermek yalnız âlemlerin rabbine aittir.
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَطٖيعُونِؕ ﴿١١٠﴾
110. Artık Allah’a isyandan sakının ve bana itaat edin.”
قَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْاَرْذَلُونَؕ ﴿١١١﴾
111. Şöyle cevap verdiler: “Seni toplumun en aşağı kesiminin izlediğini göre göre sana iman eder miyiz!”
قَالَ وَمَا عِلْمٖي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَۚ ﴿١١٢﴾
112. Nûh dedi ki: “Onların vaktiyle ne yaptıklarını bilmem.
اِنْ حِسَابُهُمْ اِلَّا عَلٰى رَبّٖي لَوْ تَشْعُرُونَۚ ﴿١١٣﴾
113. Onların hesabı ancak rabbime aittir. Düşünseydiniz bunu anlardınız!
وَمَٓا اَنَا۬ بِطَارِدِ الْمُؤْمِنٖينَۚ ﴿١١٤﴾
114. Ben iman etmiş kimseleri kovacak değilim.
اِنْ اَنَا۬ اِلَّا نَذٖيرٌ مُبٖينٌؕ ﴿١١٥﴾
115﴿. Ben sadece gerçekleri apaçık ortaya koyan bir uyarıcıyım.”
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومٖينَؕ ﴿١١٦﴾
116. “Ey Nûh!” dediler, “Bu işten vazgeçmezsen, kesinlikle sen de taşlanacaksın!”
قَالَ رَبِّ اِنَّ قَوْمٖي كَذَّبُونِۚ ﴿١١٧﴾
117. Nûh, “Rabbim!” dedi, “Kavmim beni yalancılıkla suçluyor.
فَافْتَحْ بَيْنٖي وَبَيْنَهُمْ فَتْحاً وَنَجِّنٖي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ ﴿١١٨﴾
118. Artık benimle onların arasındaki durumu sen hükmünle açıklığa kavuştur, beni ve beraberimdeki müminleri kurtar!”
فَاَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۚ ﴿١١٩﴾
119. Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri, o her şeyle dopdolu geminin içinde kurtardık.
ثُمَّ اَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاقٖينَؕ ﴿١٢٠﴾
120. Sonra geri kalanları da sulara gömdük.
اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَةًؕ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنٖينَ ﴿١٢١﴾
121. Doğrusu anlayanlar için bu kıssada büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزٖيزُ الرَّحٖيمُࣖ ﴿١٢٢﴾
122. Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güçlüdür, engin merhamet sahibidir.
Tefsir
Bu âyet kümesi incelendiğinde Hz. Nûh’un davetinin esaslarıyla Hz. Mûsâ ve Hz. İbrâhim’in davetini anlatan âyetlerdeki ilkelerin öz ve içerik olarak aynı olduğu görülmekte; kezâ bu peygamberin tebliğde bulunduğu toplulukların inançları ve hak din karşısındaki tavırları arasında da büyük bir benzerlik olduğu anlaşılmaktadır. Sonuç itibariyle her üç peygambere dair âyetler grubunda da aynı mesajlar verilmiştir (Hz. Nûh’un kıssası hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Hûd 11/25-49).
كَذَّبَتْ عَادٌۨ الْمُرْسَلٖينَۚ ﴿١٢٣﴾
123. Âd kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladılar.
Tefsir
Hz. Nûh’tan sonra tarih sahnesine çıkmış olan Âd kavmi Yemen’de Uman ile Hadramut arasındaki bölgede yaşamış eski bir Arap toplumudur. Önceleri doğru yolda yürürlerken zamanla bunlar da Nûh kavmi gibi yoldan sapmış, putperest olmuşlardı. Kendilerine gönderilmiş olan peygamberi dinlemedikleri için helâk olup tarih sahnesinden silinmişlerdir.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 163
ذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ هُودٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ ﴿١٢٤﴾
124: Kardeşleri Hûd onlara şu öğütte bulundu: “Artık Allah’tan korkup günahlardan sakınmaz mısınız?”
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ ﴿١٢٥﴾
125. “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ ﴿١٢٦﴾
126. “O halde Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ ﴿١٢٧﴾
127. “Ben tebliğime karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan, ancak Âlemlerin Rabbi Allah’tır.”
اَتَبْنُونَ بِكُلِّ ر۪يعٍ اٰيَةً تَعْبَثُونَۙ ﴿١٢٨﴾
128. “Siz, böyle gösteriş ve eğlence olsun diye, her tepeye anıt gibi binalar dikip duracak mısınız?”
وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَۚ ﴿١٢٩﴾
129. “Kendiniz için de, dünyada ebedî kalacakmış gibi hep böyle sağlam köşkler, kaleler mi inşa edeceksiniz?”
وَاِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّار۪ينَۚ ﴿١٣٠﴾
130. “Mazlum ve biçâre insanları elinize geçirdiğiniz zaman, onlara hep böyle acımasız zorbalar gibi mi davranacaksınız?”
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ ﴿١٣١﴾
131. “Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
وَاتَّقُوا الَّذ۪ٓي اَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَۚ ﴿١٣٢﴾
132. “Öyle bir zattan korkun ki, bildiğiniz bunca nimetleri size verdi.”
اَمَدَّكُمْ بِاَنْعَامٍ وَبَن۪ينَۙ ﴿١٣٣﴾
133. “Size sağmal hayvanlar, oğullar bahşetti.”
وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ ﴿١٣٤﴾
134. “Bağlar, bahçeler ve akıp duran kaynaklar ihsân etti.”
اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍۜ ﴿١٣٥﴾
135. “Doğrusu ben sizin adınıza, dehşet verici büyük bir günün azabından korkarım.”
Tefsir
Dördüncü kıssa, Âd kavminin kıssasıdır. Onlara Hz. Hûd peygamber gönderildi. Hûd (a.s.) doğru ve güvenilir bir insandı. Diğer peygamberler gibi o da tebliğine karşı bir ücret talep etmedi. Mükâfatını sadece Allah Teâlâ’dan bekleyerek gece gündüz tebliğ vazifesine devam etti. Kavminin bozuk hal ve davranışlarını ıslah etmeye çalıştı. Burada bahsedildiği üzere hususiyle şu üç nokta üzerinde durdu:
› Âd kavmi büyük yolların yanında bulunan yüksek tepelere, ihtiyaç için değil, sadece övünmek ve gösteriş için; ihtişam, servet ve kuvvetlerinin bir tezâhürü olarak işaretler, yüksek binâlar yapıyorlardı. Gelip gidenleri bu yüksek noktalardan kontrol ediyor, onlarla oynuyor, alay ediyorlardı.
› Dünyada ebedî kalacakmış gibi sapasağlam evler, köşkler, kaleler, su sarnıçları ve barajlar yapıyorlardı. Her türlü fizikî, mâlî ve zihnî imkânlarını bu uğurda harcıyorlardı. Hayatta lüks ve zevkten başka bir düşünceleri yoktu. Ölümü akıllarına bile getirmiyor, hiçbir âhiret endişesi taşımıyorlardı.
› İyice zorbalaşmışlar; kalplerinde fakir, zayıf ve yoksullara karşı hiçbir merhamet duygusu kalmamıştı. İnsanlıktan tamâmen uzaklaşmışlardı. Güçleri yettiği herkesi, özellikle zayıf ve güçsüzleri eziyor, dövüyor, öldürüyor, onlara her türlü barbarlığı revâ görüyorlardı.
İşte Hz. Hûd, Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine ihsan ettiği bunca nimetleri hatırlatarak onları Allah’a karşı gelmekten sakındırdı. Azgınlık ve kötülükleri terk edip Allah’a kul olmaya çağırdı. Davetini kabul edip küfür, isyan ve inatlarından vazgeçmedikleri takdirde başlarına korkunç bir felaketin geleceğini ve büyük bir günün azabına uğrayacaklarını söyledi.Fakat azgın kavim Hz. Hûd’un ikaz ve irşatlarına aldırış etmediler: