Müddesir Süresi Meal Ve Tefsiri
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ/Rahman Ve Rahim Olan Allahın Adıyla
كَاَنَّهُمْ حُمُرٌ مُسْتَنْفِرَةٌۙ ﴿٥٠﴾
50: Onlar, ürküp kaçan yaban eşekleri gibidir;
فَرَّتْ مِنْ قَسْوَرَةٍۜ ﴿٥١﴾
51: Aslandan korkup kaçan!
﴾49-51﴿ Böyle iken onlara ne oluyor ki âdeta aslandan ürküp kaçan yaban eşekleri gibi öğütten yüz çevirip kaçıyorlar!
بَلْ يُرٖيدُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ اَنْ يُؤْتٰى صُحُفاً مُنَشَّرَةًۙ ﴿٥٢﴾
﴾52﴿ (Uyarıcılardan) öğüt almak yerine onlardan her biri, kendisine, açılmış sahîfeler (ilâhî vahiy) verilmesini istiyor.
كَلَّاؕ بَلْ لَا يَخَافُونَ الْاٰخِرَةَؕ ﴿٥٣﴾
﴾53﴿ Hayır! Aslında onlar âhiretten korkmuyorlar.
Tefsir
Burada yapılan benzetme, inkârcıların peygamber ve onun mesajı karşısında gösterdikleri tepkinin normal bir insandan beklenmeyecek kadar bilinçsiz, ahmakça, kaba ve edep dışı olduğunu ortaya koymaktadır.
Tefsirlerde anlatıldığına göre Ebû Cehil ve yandaşlarından bir grup Hz. Peygamber’e hitaben, “Allah’tan, her birimizin adına yazılmış olup sana tâbi olmamızı emreden bir kitap, bir belge getirmedikçe sana iman etmeyiz” demişlerdi. 52. âyet onların bu isteklerini dile getirmektedir (Zemahşerî, IV, 188; İbn Âşûr, XXIX, 331). 53. âyete göre onların bu olumsuz tavırlarının asıl sebebi âhirete inanmamalarıdır. Çünkü âhirette herkes dünyada yapıp ettiklerinden dolayı sorguya çekilecektir. Şu halde bu inanç, hayatı bütünüyle sorumluluk bilinci içinde geçirmeyi gerektirir; inkârcılar ise günah kaygısı taşımadan, sorgu sual düşünmeden nefislerinin istediği şekilde yaşamaktan vazgeçmiyorlardı. İşte âyet onların İslâm ve peygamber karşısındaki inkâr ve inatlarının temelinde böyle bir sorumsuzluk psikolojisinin bulunduğunu göstermektedir.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 501
Peygamberimiz (s.a.s.)’e inanmamak için ipe sapa gelmez bahaneler ileri sürmeleridir. Rivayete göre bir grup müşrik, Resûlullah (s.a.s.)’e hitaben: “Allah’tan, her birimizin adına yazılmış olup, sana uymamızı emreden bir kitap, bir belge getirmedikçe sana iman etmeyiz” demişlerdi. (bk. Zemahşerî, el-Keşşâf, VI, 183) Nitekim onlar, inanmak için peygamberlere verilen âyetlerin kendilerine de verilmesini (bk. En‘âm 6/124); Efendimiz’den, yerden göze fışkırtmasını, altundan bir evinin olmasını, göğe çıkmasını ve oradan kendilerine okuyacakları bir kitap getirmesini istemişlerdi. (bk. İsrâ 17/90-93)
كَلَّٓا اِنَّهُ تَذْكِرَةٌۚ ﴿٥٤﴾
54: Ancak bu Kur’an bir hatırlatma ve bir öğüttür.
فَمَنْ شَٓاءَ ذَكَرَهُۜ ﴿٥٥﴾
55: Dileyen onu okur, düşünür ve öğüt alır.
وَمَا يَذْكُرُونَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ هُوَ اَهْلُ التَّقْوٰى وَاَهْلُ الْمَغْفِرَةِ ﴿٥٦
56: Ama Allah dilemedikçe onlar düşünüp öğüt de alamazlar. İyi bilin ki, gönülden saygı duyulup, kendisinden sakınılması gereken de Allah’tır, günahları bağışlamaya tek yetkili olan da!
Tefsir
Kur’ân-ı Kerîm, bir hatırlatmadır, bir öğüttür. İsteyen ondan öğüt alıp, doğru yolu tutabilir. Fakat kulun dilemesi bile Allah’ın dilemesine bağlı olduğu için, kul kendine güvenmeyip, bütün kalbiyle Allah’a yönelerek her hususta O’ndan yardım istemelidir. Çünkü kendisine karşı saygı duyulmaya, korkulmaya layık olan da, günahları bağışlayacak olan da yalnız O’dur. Kullar O’nun azabından korkup sakınmalı, günahlarını bağışlamasını yalnız O’ndan istemelidir. Allah’tan korkmayan ne âhirette ne dünyada hiçbir şeyden korkmaz, korunmaz. Allah’tan başkası da ne günahları bağışlayabilir, ne koruyabilir. Bu sebeple her hikmetin başının, Allah korkusu ve Allah sevgisi olduğu anlaşılmaktadır.
Rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem (s.a.s.), “İyi bilin ki, gönülden saygı duyulup, kendisinden sakınılması gereken de Allah’tır, günahları bağışlamaya tek yetkili olan da!” (Müddessir 74/56) âyetini okuyup şöyle dedi:
“Yüce Allah buyurdu ki: «Ben korkulacak, korkulup himayesine sığınılacak olanım. Benimle beraber başka bir ilâha tapılmasın. Her kim benden korkar da benimle beraber başka bir ilâh edinmezse onu bağışlayacak olan benim.»” (Tirmizî, Tefsir 74/4)