Naziat Süresi Meal Ve Tefsiri

#1 von Kurban , 10.08.2021 06:24

Kuranı Kerim Meali Ve Tefsiri/Naziat Süresi Tefsiri
Bu >Süre Mekke döneminde inmiştir. 46 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “en-Nâzi’ât”kelimesinden almıştır. Nâzi’ât burada, “ruhları çekip alan melekler” demektir.Sûrede başlıca, tevhit, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve hesap konuedilmektedir.
Nuzül
Mushaftaki sıralamada yetmiş dokuzuncu, iniş sırasına göre seksen birinci sûredir. Nebe’ sûresinden sonra, İnfitâr sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Konusu
Sûrede ağırlıklı olarak kıyamet halleri, hesap, ceza ve mükâfat konuları, Allah’ın birliği, peygamberlik ve öldükten sonra dirilme gibi inanç esasları ele alınmış; bu arada Hz. Mûsâ ve Firavun kıssasından bir kesite yer verilmiştir.
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيم
Bismillahirrahmanirrahim
Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla..
وَالنَّازِعَاتِ غَرْقاًۙ﴾ ﴿

١(Vennaziati Ğarğan)
﴾1﴿ Yemin olsun, batmak üzere yükselenlere;
وَالنَّاشِطَاتِ نَشْطاًۙ ﴿٢﴾
(Vennaşitati Naştan)
﴾2﴿ Sâkin ve düzenli hareket edenlere;
وَالسَّابِحَاتِ سَبْحاًۙ ﴿٣﴾
(Vessabihati sebhan)
﴾3﴿ Yüzdükçe yüzenlere;
فَالسَّابِقَاتِ سَبْقاًۙ ﴿٤﴾
(Fessabigati sebgan)
﴾4﴿ Yarıştıkça yarışanlara;
فَالْمُدَبِّرَاتِ اَمْراًۘ ﴿٥﴾
(Fel müdebbirati Emran)
﴾5﴿ Emri, uygun yol ve yöntemle yerine getirenlere!
﴾1﴿ Yemin olsun, batmak üzere yükselenlere;
Bu sürenin ilk ve sonraki ayetlerde geçen bazı kelimelerin gerçek manaları üzerine müfessirler farklı tefsirler de bulunmuşlar.
a) Bunların hepsi meleklerdir. İlk âyette “batmak üzere yükselenler” diye çevrilen nâziât kelimesinin anlamları içinde “kuyudan kova ile su çekenler” mânası da vardır. İnsanların ruhlarını bedenlerinden çekip çıkaran ölüm meleği ve yardımcıları bu sıfatla nitelendirilmiştir. Sözlükte “boğmak” anlamına gelen garkan kaydı, burada ölüm meleklerinin inkârcıların ruhlarını şiddetle çekip çıkarmalarını, “Sakin ve düzenli hareket edenler” diye çevrilen nâşitât ise müminlerin ruhlarını incitmeden hafifçe çekip alan melekleri ifade eder. “Yüzdükçe yüzenler”den maksat ise ya Allah’ın emrini yerine getirmek için gelip giderken ufuklarda denizde yüzer gibi hareket eden veya dalgıcın denizde yüzdüğü gibi insan bedeninde yüzerek ruhunu çıkartan meleklerdir. “Yarıştıkça yarışanlar” ise müminlerin ruhlarını cennete, kâfirlerin ruhlarını cehenneme götürürken birbirleriyle yarışan meleklerdir. “Emri, uygun yol ve yöntemle yerine getirenler”e gelince bunlar da evrenin nizamında Allah tarafından kendilerine verilen işleri yerine getiren meleklerdir.

b) İnsanların ruhlarıdır. Ölüm anında bedenlerinden zorlukla veya kolaylıkla ayrıldıkları, hızla ruhlar âlemine vardıkları, ruhlar âlemindeki makamlarına yarışırcasına gittikleri ve işleri yöneten meleklerin katına yükseldikleri için bu vasıflarla anılmışlardır.

c) Gaziler anlatılmaktadır. Yayları iyice gererek ok attıkları, oklarını kolayca fırlattıkları, karada hızla yürüdükleri ve denizde yüzdükleri, düşmanla savaşta yarışırcasına vuruşarak ileri geçtikleri ve savaş işlerini yürüttükleri için bu sıfatlarla nitelenmişlerdir.

d) Yıldızlardan söz edilmektedir. Bir ufuktan doğup diğerinden battıkları, bir burçtan diğerine yavaş ve düzenli bir şekilde akıp gittikleri, yörüngelerinde yüzerek yol aldıkları, hızları farklı olduğundan yarışır gibi birbirlerini geçtikleri ve Allah’ın koyduğu kanunlar uyarınca işlevlerini yerine getirdikleri için bu vasıflarla nitelenmişlerdir. Biz bu anlayışa daha yakın bir çeviri yapmış olduk.Ayrıca Bu tefsirlerin hepsi de bir den doğru olabilir.

يَوْمَ تَرْجُفُ الرَّاجِفَةُۙ ﴿٦﴾
(Yevme Tercüfürracifeh)﴾6﴿ O gün sarsılan şiddetle sarsılır;

تَتْبَعُهَا الرَّادِفَةُؕ ﴿٧﴾
Yetbe uherradifeh ﴾7﴿ Onu ikinci sarsıntı izler!

قُلُوبٌ يَوْمَئِذٍ وَاجِفَةٌۙ ﴿٨﴾Glubun yevmeizin vacifeh
﴾8﴿ İşte o gün korkudan yürekler ağza gelir.

اَبْصَارُهَا خَاشِعَةٌۘ ﴿٩﴾﴾9﴿ Ebsaruha Haşiah
İnsanların) gözlerine korku çöker.
6 ve 7 ayetlerin tefsirin de farklı tefsirler vardır.
a) Burada, kıyamet gününde şiddetle sarsılacak olan yerküresi ile bunun ardından sarsılacak olan göklerden söz edilmektedir. Bu sarsıntıda gökler çatlar, yarılır ve parçalanır. 8-9. âyetlerde yeniden diriltilen insanoğlunun kıyamet olayı sırasında ve mahşerde içine düşeceği derin korku, dehşet, kaygı gibi olağanüstü psikolojik haller özetlenmiştir.
b) 6. âyette, sûra birinci üflemede, 7. âyette ise ikinci üflemede meydana gelecek seslerden söz edilmektedir. Sûra ilk defa üflendiğinde tamamen kâinat sarsılır, toz duman olur, kıyamet kopar; ikinci defa üflendiğinde ise yeniden dirilme olayı gerçekleşir (bilgi için bk. Şevkânî, V, 432-433).

يَقُولُونَ ءَاِنَّا لَمَرْدُودُونَ فِي الْحَافِرَةِؕ ﴿١٠﴾
(Yegulune e inna le merdudune fil haifreh)
ءَاِذَا كُنَّا عِظَاماً نَخِرَةًؕ ﴿١١﴾
(Galu tilke izen kerratun hafireh)﴾10-11﴿ (İnkârcılar), “Biz ilk halimize mi döndürüleceğiz? Biz çürümüş kemikler olmuş iken mi?” diyorlar.
قَالُوا تِلْكَ اِذاً كَرَّةٌ خَاسِرَةٌۘ ﴿١٢﴾
﴾12﴿ Ve ekliyorlar: “O zaman bu, (bizim için) ziyanlı bir dönüş olur!”
فَاِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌۙ ﴿١٣﴾(Fe innema hiye zecretun vahide)
﴾13﴿ Oysa bu dönüş sadece bir seslenmeye bakar.
فَاِذَا هُمْ بِالسَّاهِرَةِؕ ﴿١٤﴾(Feizahum bissahireh)
﴾14﴿ Bir de bakarsın kendilerini mahşerde bulmuşlar!
Arapça’da “geldiği yola geri dönme” mânasındaki deyim 10. âyette “öldükten sonra tekrar dirilip önceki hale dönme” anlamında kullanılmıştır. Müşrikler kemikleri bile çürümüş insanların tekrar dirilmesini imkânsız buluyor, dolayısıyla öldükten sonra dirilmeyi inkâr ediyorlardı. 10-12. âyetler onların öldükten sonra dirilme konusundaki düşünce ve tutumlarını dile getirmektedir. “Mahşer” diye çevirdiğimiz 14. âyetteki sâhire kelimesi “geceyi uykusuz geçiren, sahra, düz alan” anlamlarına gelir. Mahşerde korkudan kimsenin gözüne uyku girmeyeceği için ona da sâhire denilmiştir.
هَلْ اَتٰيكَ حَدٖيثُ مُوسٰىۘ ﴿١٥﴾
(Hel etake hadisu Musa)
﴾15﴿ Sana Mûsâ’nın haberi geldi mi?
اِذْ نَادٰيهُ رَبُّهُ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًىۚ ﴿١٦﴾
(İz nadahu rabbuhu bil vadil mukaddesi tuva)
﴾16﴿ Rabbi ona kutsal vadi Tuvâ’da şöyle seslenmişti:
اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىۘ ﴿١٧﴾
(İzheb ila firavne innehu tağa)
﴾17﴿ “Firavun’a git! O hakikaten azdı.”
فَقُلْ هَلْ لَكَ اِلٰٓى اَنْ تَزَكّٰىۙ ﴿١٨﴾
18.(Fe gul helleke ila en tezekka)
وَاَهْدِيَكَ اِلٰى رَبِّكَ فَتَخْشٰىۚ ﴿١٩﴾ (ve ehdiyeke ila rabbike fetahşa)
﴾18-19﴿ Ona de ki: “Arınmayı ve seni rabbinin yoluna iletmemi ister misin? Böylece O’na saygılı davranırsın.”
فَاَرٰيهُ الْاٰيَةَ الْكُبْرٰىۘ ﴿٢٠﴾(fe erahul ayetel kubra)
﴾20﴿ Ve Mûsâ ona en büyük mûcizeyi gösterdi.
فَكَذَّبَ وَعَصٰىۘ ﴿٢١﴾(Fe kezzebe ve asa)
﴾21﴿ O ise hemen yalanladı ve karşı çıktı.
ثُمَّ اَدْبَرَ يَسْعٰىۘ ﴿٢٢﴾(Sümme edbera yesa)
﴾22﴿ Sonra dönüp gitti.
فَحَشَرَ فَنَادٰىۘ ﴿٢٣﴾ (Fe haşera fe nada)
﴾23﴿ Derhal adamlarını toplayıp seslendi:
فَقَالَ اَنَا۬ رَبُّكُمُ الْاَعْلٰىۘ ﴿٢٤﴾(Fe gale ene rabbuke elala)
﴾24﴿ “Ben sizin en yüce rabbinizim!” dedi.
فَاَخَذَهُ اللّٰهُ نَكَالَ الْاٰخِرَةِ وَالْاُو۫لٰىؕ ﴿٢٥﴾(Fe ahazhullahu nekalel ahireti vel ula)
﴾25﴿ Allah da ona ibretlik dünya ve âhiret cezası verdi.
اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِمَنْ يَخْشٰىؕࣖ ﴿٢٦﴾(inne fi zalike le ıbreten li men yahşa)
﴾26﴿ Elbette bunda Allah’a itaatsizlikten korkanların alacağı büyük bir ders vardır!
İnsanları âhiret hayatı konusunda uyarmak için gönderilen peygamberi yalanlayanların sonunun ne derece kötü olacağı bildirilerek bundan ibret alınması istenmiş; dolaylı olarak Hz. Peygamber teselli edilmiştir (kutsal vadi Tuvâ ve burada Allah’ın Mûsâ’ya seslenişi hakkında bilgi için bk. Kur’an Yolu, Tâhâ 20/11-12; Kasas 28/29-30). Hz. Mûsâ’nın Firavun’a gösterdiği en büyük mûcizeden maksat yılana dönüşen asasıdır. Müfessirler bu mûcizenin, Mûsâ’nın ışık saçan eli, denizin yarılması veya Mûsâ’ya verilen dokuz mûcizenin tamamı olabileceğini de söylemişlerdir (Şevkânî, V, 435; dokuz mûcize hakkında bk. A‘râf 7/107-108, 133-136; İsrâ 17/101). Buna rağmen Firavun inkâr ve isyandan vazgeçmediği gibi sihirbazları ve adamlarını toplayıp onlara “Ben sizin en yüce rabbinizim!” diyerek kendi tanrılığını ilân etmiştir (krş. Kasas 28/38).

Firavun’un, “Ben sizin en yüce rabbinizim” şeklindeki iddiası, insandaki makam ve mevki tutkusunun, benlik iddiasının nerelere kadar varabileceğini gösteren ibretlik bir sözdür. Gazzâlî, insanın bu tutku ve iddiasının sebeplerini ve mahiyetini benzersiz bir vukuf ve başarıyla işlerken özetle şöyle der: Firavun’a, “Ben sizin en büyük tanrınızım” dedirten motif aslında her insanın içinde saklıdır; fakat kimi bunu dışarı vurur, kimi de bazı sebeplerle içinde tutar veya bastırır. Firavun tipiyle uyuşan insanlardaki bu küstah iddia, her insanda bulunan yetkinlik, yükselme ve özgürleşme arzusu ve arayışının saptırılmış şeklidir. Oysa gerçek yetkinliğe, yükselme ve özgürleşmeye ancak ve ancak Allah’a yönelmek, O’nu tanımak (mârifet), buyruğuna ve rızâsına göre yaşamak, ilâhî ahlâk ile bezenmekle ulaşılabilir. Bunun dışındaki bütün benlik ve yetkinlik iddiaları tam tersine gerçekte bir sefalettir, düşüştür (İhyâ, III, 281-284). Mûsâ’nın davetine inkâr ve isyanla cevap veren Firavun’un durumu da bundan başka bir şey değildir. Bu yüzden insanları zulüm ile ezen Firavun’un yaptıkları karşılıksız kalmamış, hem dünyada hem de âhirette yüce Allah’ın azabına müstahak olduğu bildirilmiştir. Nitekim dünyada başkalarına da ibret olacak şekilde adamlarıyla birlikte denizde boğulmuştur (bk. Tâhâ 20/78).

“Allah da ona ibretlik dünya ve âhiret cezası verdi” diye çevirdiğimiz 25. âyete, “Allah da onu hem sonraki sözünden hem de önceki sözünden dolayı cezalandırdı” şeklinde de mâna verilmiştir (Kurtubî, XIX, 202). Önceki sözünden maksat “Sizin için benden başka tanrı tanımıyorum” anlamındaki sözüdür (bk. Kasas 28/38); sonraki sözü ise “Ben sizin en yüce rabbinizim!” mânasına gelen sözüdür.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 547-548

ءَاَنْتُمْ اَشَدُّ خَلْقاً اَمِ السَّمَٓاءُؕ بَنٰيهَاࣖ ﴿٢٧﴾
(27.Eentum eşeddu halkan emissema'u benaha.)Ey inkârcılar!)( Sizi yaratmak mı daha zor yoksa göğü yaratmak mı? Onu Allah bina etti.

رَفَعَ سَمْكَهَا فَسَوّٰيهَاۙ 28.(Refe'a semkeha fesevvaha.)Onu yükseltip kusursuz biçimde düzenledi.

وَاَغْطَشَ لَيْلَهَا وَاَخْرَجَ ضُحٰيهَاࣕ ﴿٢٩﴾(29.(Ve ağtaşe leyleha ve ahrece duhaha.) Gecesini kararttı, gündüzünü aydınlattı.

وَالْاَرْضَ بَعْدَ ذٰلِكَ دَحٰيهَاؕ ﴿٣٠﴾30.(30.Vel'arda ba'de zalike dehaha.)Bundan sonra da yeryüzünü yayıp döşedi.

اَخْرَجَ مِنْهَا مَٓاءَهَا وَمَرْعٰيهَاࣕ ﴿٣١﴾31. 31.(Ahrece minha aeha ve mer'aha.)(İnne lilmuttekıyne mefazen.)Oradan su ve bitkiler çıkardı.

وَالْجِبَالَ اَرْسٰيهَاۙ ﴿٣٢﴾(32.Velcibale ersaha.)Dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi.

مَتَاعاً لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْؕ ﴿٣٣﴾33.(Meta'an lekum ve lien'amikum.) Hepsi sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için.
Öldükten sonra dirilmeyi inkâr edenlerin dikkatleri, yeri ve göğü ile evrene çevrilerek, böylesine geniş ve kompleks olan, düzenli ve uyumlu işleyen varlıklar dünyasını yaratan kudretin insanları da öldükten sonra tekrar diriltebileceğine işaret edilmiştir. Başka bir âyette göklerin ve yerin yaratılmasının insanların yaratılmasından daha büyük bir olay olduğu açıkça ifade buyurulmuştur (Mü’min 40/57). Allah’ın gökleri direksiz yaratması (bk. Ra‘d 13/2), geceyi zifiri karanlık, gündüzü ise aydınlık kılması (Bakara 2/164; Nebe’ 78/10-11), yeryüzünü üzerinde yaşanacak bir şekilde yaratıp gerek insanların gerekse hayvanların beslenmesi için her türlü nimetlerle donatması O’nun sonsuz kudretini ve öldükten sonra insanları diriltebileceğini gösteren çok sayıdaki kanıtlardan bazılarıdır.

فَاِذَا جَٓاءَتِ الطَّٓامَّةُ الْكُبْرٰىۘ ﴿٣٤﴾﴾34(34. (Feiza caetittammetulkubra.) O büyük felâket (kıyamet) geldiğinde;

يَوْمَ يَتَذَكَّرُ الْاِنْسَانُ مَا سَعٰىۙ ﴿٣٥﴾﴾35﴿35.(Yevme yetezekkerul'insanu ma se'a.) O gün insan yapıp ettiklerini iyice hatırlayacak;

وَبُرِّزَتِ الْجَحٖيمُ لِمَنْ يَرٰى ﴿٣٦﴾﴾36﴿ 36.(Ve burrizetilcehıymu limen yera.)Ve görecek olanlara cehennem açık bir şekilde gösterilecektir.
Arap dilinde “dayanılamayacak kadar ağır ve başka musibetleri bastıracak ölçüde büyük musibet” anlamına gelen tâmme kelimesi burada kıyameti ifade eder. Kıyametin dehşeti insanlara diğer sıkıntıları unutturacak kadar ağır olduğu için ona bu isim verilmiştir (Şevkânî, V, 439). O gün insanlara dünyada yaptıkları iyilikler de kötülükler de gösterilir; o zaman yapıp da unuttuklarını hatırlar ve itiraf ederler. “Cehennem” diye çevirdiğimiz cahîm kelimesi sözlükte “derin çukurda yakılmış büyük ateş” anlamına gelir (İbn Âşûr, XXX, 91).
فَاَمَّا مَنْ طَغٰىۙ ﴿٣٧﴾37. (Feemma men tağa.)
وَاٰثَرَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۙ ﴿٣٨﴾38.(Ve aserelhayateddunya.)﴾37-38﴿ Azgınlık yapan ve dünya hayatını âhirete tercih eden kişi;

فَاِنَّ الْجَحٖيمَ هِيَ الْمَأْوٰىؕ ﴿٣٩﴾39. (Feinnelcahıyme hiyelme'va.)﴾39﴿ Cehennem işte onun için tek barınaktır.

وَاَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهٖ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوٰىۙ ﴿٤٠﴾40. Ve emma men hafe mekame rabbihi ve nehennefse 'anilheva.

فَاِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَأْوٰىؕ ﴿٤١﴾41. Feinnelcennete hiyel me'va.﴾40-41﴿ Rabbinin huzurunda (hesap vermekten) korkan ve nefsine kötü arzuları yasaklayana gelince, onun barınağı da şüphe yok ki cennetin ta kendisidir.
Bu birkaç kısa âyette âhiretteki büyük kaybı veya büyük kurtuluşu hazırlayan olumsuz ve olumlu tutumların çok veciz bir özeti yapılmıştır. “Azgınlık” diye çevirdiğimiz “tuğyân” kavramı Tûr sûresinde (52/33) “akıllı ve ağırbaşlı düşünüp davranma” mânasındaki “hilm”in karşıtı olarak kullanılır; bu da Câhiliye insanının işin önünü sonunu hesap etmeyen, fevrî, bilinçsiz, inatçı ve inkârcı tutumunu ifade eder. Böyleleri genellikle anlık yaşadıkları için fâni dünyanın ötesine bakmazlar. İşte 39. âyette bunların kötü âkıbeti hatırlatılmaktadır. Bu kümenin son iki âyetinde ise, Allah’ın huzurunda dünyada yaşadığı hayatın hesabını vereceğini düşünerek geçici heveslerini bir yana bırakıp sorumlu bir hayat geçirenlerin büyük ödüle ve kurtuluşa kavuşacakları müjdelenmektedir.

يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ السَّاعَةِ اَيَّانَ مُرْسٰيهَاؕ ﴿٤٢﴾42.(Yes'eluneke 'anissa'ati eyyane mursaha.)﴾42﴿ “Ne zaman gelip çatacak?” diye sana kıyameti sorarlar.

فٖيمَ اَنْتَ مِنْ ذِ كْرٰيهَاؕ ﴿٤٣﴾43.(Fiyme ente min zikraha.)﴾43﴿ Sen onun hakkında ne söyleyebilirsin ki!

اِلٰى رَبِّكَ مُنْتَهٰيهَاؕ ﴿٤٤﴾44.(İla rabbike muntehaha.)﴾44﴿ Onun hakkındaki nihaî bilgi rabbine aittir.

اِنَّمَٓا اَنْتَ مُنْذِرُ مَنْ يَخْشٰيهَاؕ ﴿٤٥﴾45.(İnnema ente munziru men yahşaha.)﴾45﴿ Sen ancak ondan korkanları uyarırsın.
Müşrikler kıyamet ve âhirete inanmadıkları için her fırsatta Hz. Peygamber’e kıyametin ne zaman kopacağını sorarak onu zor duruma düşürmeye çalışıyor, hatta nasıl olsa böyle bir şeyin imkânsız olduğunu düşündükleri için alay olsun diye kıyametin çabucak gelmesini ister görünüyorlardı. Hz. Peygamber ise onların iman etmelerine vesile olur ümidiyle, “Keşke sorularına cevap vermek mümkün olsaydı!” diye temennide bulunuyordu. Yüce Allah, “Sen onun hakkında ne söyleyebilirsin ki!” meâlindeki âyetle onun bu konuda bilgi edinme imkânının bulunmadığını, bu bilginin yalnız kendi zâtına ait olduğunu (krş. Lokmân 31/34), Hz. Peygamber’in görevinin, kıyametin ne zaman kopacağını bildirmek değil, kıyametin bir gün mutlaka geleceğine dikkat çekmek, buna inanıp âhiret kaygısı taşıyanları uyarmak ve o güne hazırlık yapmalarını teşvik etmek olduğunu vurgulamıştır.
كَاَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَهَا لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا عَشِيَّةً اَوْ ضُحٰيهَا ﴿٤٦﴾46. Keennehum yevme yerevneha lem yelbesu illa 'aşiyyeten ev duhaha.
﴾46﴿ Kıyamet gününü gördüklerinde (dünyada) sadece bir akşam vakti veya onun kuşluğu kadar kaldıklarını sanırlar.
Sûrenin bu son âyetinde şu iki gerçeğe dikkat çekilmektedir: a) İnsanlar, ikinci hayata döndüklerinde ebedî olan âhirete göre geçici olan dünya hayatının ne kadar kısa olduğunu anlayacaklardır. b) Psikolojik olarak insana geçmiş daima kısa bir zamanmış gibi gelir; çünkü geçmiş artık olmuş bitmiştir. İnsan için geçmişten daha önemlisi, henüz bir imkân olan ve farklı durumlara açık bulunan, bu yönüyle de daima önemli ve ilginç görülen, hatta kaygı uyandıran gelecektir.

 
Kurban
Beiträge: 1.014
Punkte: 651
Registriert am: 19.08.2010

zuletzt bearbeitet 22.03.2022 | Top

   

Abese Süresi Meal ve Tefsiri
Nebe Süresi Meal Ve Tefsiri

  • Ähnliche Themen
    Antworten
    Zugriffe
    Letzter Beitrag
Anfragen und Anregungen bitte direkt an tiav@hotmail.de adressieren. Vielen Dank!
Xobor Einfach ein eigenes Xobor Forum erstellen
Datenschutz