91. MADDE:
اَلْجَوَازُ الشَّرْعِىُّ يُنَافِى الضَّمَانَ
Şer’î cevaz, ödemeye zıtt olur.
Kişiye şeriatın cevaz verdiği bir işi yapmak, bir zarara sebeb olsa da caiz olur.
Mesela kendi mülkünde kuyu kazmakla, oraya bir hayvan gelip düşse, kuyuyu kazanın bir şey ödemesi gerekmez. Zira kişinin kendi mülkünde tasarrufu, selamet şartıyla kayıtlı değildir. Fakat umumun yoluna izinsiz olarak kuyu açarsa, telef olan şeyi öder. Zira, kendine ait olmayan yerde izinsiz kuyu açma hakkına sahip değildir.
Yük taşımak için hayvan kiralasa, hayvana mutad miktar veya daha az yük yüklese ve hayvan telef olsa, kiralayan bir şey ödemez.
Emanete bırakılan hayvanın masraflarını, emanet alan kişi hakimin emriyle hayvan sahibinin parasıyla ödese, sonradan emanetçinin, hayvan sahibine bu miktarı ödemesi gerekmez.
Bir kimseye yemek ikram etse, sonrada ücretini talep etse, ücret gerekli olmaz.
Müstesna:
Açlıktan helak olacak kişinin, başkasının malından bir miktarı izinsiz yemesi caizdir, fakat ücretini ödeyecektir.
92. MADDE:
اَلْمُبَاشِرُ ضَامِنٌ وَ اِنْ لَمْ يَتَعَمَّدْ
Mübaşir, kasdetmese de zamin olur.
Başkasının malını telefi kasdetse de kasdetmese de, mübaşir olan verdiği zararı öder. Sebeb olan ile bunun farkı, sebeb olanda kasıtlı olması şarttır, mübaşirde değil. Zira mübaşirde fiil, bizzat mübaşeret edenin fiili ile olmaktadır ve fiilin müstakil illeti mübaşeretidir, hükmü ona dayandırmaktan kurtulamayız. Sebeb olmak müstakil illet değildir, burda fiilin meydana gelmesi için kasıt lazım geldi ki ödeme lazım gelsin.
Misal: Birisi bir bakkala girse, ayağı kayıp bal küpünü kırsa, kıymetini öder.
Demircinin körüğünden veya kaynak kıvılcımlarında sıçra yan alevler birinin elbisesini yaksa, demirci öder.
Oduncu odun kırarken sıçrayan bir parça, komşunun camını kırsa, oduncu öder.
Birini, duvarını yıkmak için ücretle çalıştırsa, duvardan kayan bir taş başka birini öldürse, çalışan kişi diyeti öder.
Burdaki işlerde mübaşeret bulunduğundan, kasıtlı olup olmamasına bakılmaz.
93. MADDE:
اَلْمُتَسَبِّبُ لاَ يَضْمَنُ اِلاَّ بِالتَّعَمُّدِ
Sebeb olan, ancak kasıtlı olmakla öder.
Sebeb olanın ödemesinde iki şart vardır.
1- Kasıtlı olması.
2- Haddi aşması/tecavüz etmesi.
Kişinin elinden hayvanı kaçıp birine zarar verse, hayvan sahibi kasıtlı olmadıkça bir şey ödemez.
Birisi kendi arsasında kuru otları yaksa ve ateş başka-sının bir şeyini yakıp zarar verse, ateşi yakan kişi ödemez; ancak kasıtlı olarak ateşi yakmışsa; mesela rüzgarlı bir günde ise, verdiği zararı öder.
Bunun gibi, izinsiz olarak umumun geçtiği yola kuyu kaz-sa, içine bir hayvan düşüp helak olsa, kuyuyu kazan haksız olduğundan öder.
Kendi arazisini mutad şekilde sulasa, suyun bir kısmı yan araziye akıp oraya zarar verse, sulayan kişi bir şey ödemez. Eğer adetin hılafına bir sulama yapmışsa, bu durumda verdiği zararı öder.
94. MADDE:
جِنَايَةُ الْعَجْمَاءَ جُبَارٌ
Hayvanın verdiği zarar hederdir.
Hayvanın verdiği telef, heder olup sahibi bir şey ödemez. Ancak sahibinin kastı ve noksanlığı olmamalıdır.
Mesela: İki kişi hayvanlarını hususi bağlanan yere bağlasalar, birinin atı, diğerinin atını helak etse, telef eden at sahi-binin bir şey ödemesi gerekmez.
Birinin kedisi, başkasının kuşunu telef etse, kedi sahibi bir şey ödemez.
Fakat hayvan sahibinin kasdı ve kusuru olmamalı demiştik; mesela:
Kişi hayvanlarını başkasının ekili arazisine salıverirse, verdikleri zararı öder. Kendi hayvanlarının başkasının arazisine girip ekinlere zarar verdiğini görse ve men etmese, verilen zararı öder, zira men etmekte kusurlu olmuştur.
Umumun geçtiği yola hayvanını salıverse, bu gibisinin yola salıverilmesi adet olmasa, hayvan yolda birini öldürse veya bir zarar verse, hayvan sahibi ölünün diyetini veya verdi ği zararları öder.
Saldırgan köpek, köye veya mahalleye gelenler tarafından sahibine seslenip; “Bunu muhafaza et, tut” dense de köpek sahibi köpeği tutmasa, verdiği zararı köpek sahibi öder.
95. MADDE:
َاْلاَمْرُ بِالتَّصَرُّفِ فِى مِلْكِ الْغَيْرِ بَاطِلٌ
Başkasının mülkünde tasarrufla emretmek batıldır.
Başkasının malında tasarruf etmekle olan emre itibar edilmez. Bunun üzerine bir hüküm terettüb etmez. Bu emir batıl ve sahih olmayınca sanki bir meşvere veya nasihat gibi olup, emredenin bu yüzden bir sorumluluğu olmaz.
Geride geçen mübaşirle alakalı kaideye göre, başkasının emri ile bir işi yapanın kendisi, verdiği zararları öder.
Ancak, emredenin kendi malı zannedip kişi o malı telef etse ve sonradan bunun başkasının malı olduğu anlaşılsa, em-redilen kişi zararı öder ve ödediğini emredenden dönüp alır.
Birine şu duvara bir kapı yap dese, emredilen de duvarı delip kapı yapsa, sonra duvarın emredenin olmadığı anlaşılsa kapıyı yapan zararı öder.
Fakat duvarın olduğu binadan bir kişi bunu emretse veya emreden benim için kapı yap demişse, bu durumlarda kapıyı yapan zararı ödese de emredenden dönüp alır.
Emrin batıl olması iki şeye dayanır:
1- Başkasının mülkü olması.
2- Emredenin velayetinin olmaması.
96. MADDE:
لاَ يَجُوزُ ِلاَحَدٍ اَنْ يَتَصَرَّفَ فِى مِلْكِ الْغَيْرِ بِلاَ اِذْنِهِ
Bir kimse için, başkasının mülkünde, onun izni olmadan tasarruf etmek caiz değildir.
Birisi, başkasının duvarı hizasına kadar yükselen bir duvar yapmak istese ve komşunun duvarını kullanmak istese, komşunun izni olmadan duvarını kullanamaz. Komşu kullanmaya izin verse ve sonra izninden dönse caizdir.
Başkasının arazisine veya binasına izinsiz girmek te caiz olmaz.
Ortakların birinin, diğerinin izni olmadan ortak hayvana binmesi veya üzerinde bir şey taşıması caiz olmaz.
İzin bazan açık olur: Birini vekil tayin etmek gibi.
Bazen izin delalet üzere olur: Helak olmak üzere olan bir koyunu çobanın kesmesi gibi. Çoban açıkça koyunu kesmeye izinli değildir, fakat istihsanen izinli sayılır.
Geride geçen kaidelerde veli ve vasiy olan kimselerin, maldaki tasar ruflarının geçerli olduğu zikredilmişti.
Mesela yangın esnasında, yangını durdurmak için idareciler, yakında olan binaları, sahiblerinin izni olmadan yıktırabilirler. Zira idarecilerin umuma ait velayetleri vardır.
Eğer zaruret olursa, başkasının malında izinsiz tasarruf caiz olur.
Mesela, birinin elbisesi komşunun bahçesine düşse, kom şunun izni olmasa da oraya girip elbisesini alabilir.
Hasta olan kişinin tedavisi için, onun malından oğlu veya babası harcayabilir, buna izin adet cihetinden sabittir.
Seferde olanlardan biri ölse, arkadaşları onun kefen ve mezar masraflarını malından harcarlar ve kalan malını varisle-rine verirler.
97. MADDE:
لاَ يَجُوزُ ِلاَحَدٍ اَنْ يَأْخُذَ مَالَ اَحَدٍ بِلاَ سَبَبِ شَرْعِىٍّ
Hiçbir kimse için, başkasının malını şer’î bir sebeb olmaksızın almak caiz olmaz.
Şaka maksadıyla veya kızdırmak için birinin malını almak la kişi, gasb edici veya hırsız olmaz fakat, şeriatın izin vermediği bir fiil olduğundan günah işlemiş olur.
Bu sebeble bulunan malın veya rüşvet olarak alınan veya gasb edilen malın aynen sahibine iadesi gerekir; eğer telef olduysa kıymetinin verilmesi gerekir.
İki kişi bir borç üzerine bir mal ile anlaşsalar, sonradan böyle bir borcun olmadığı açığa çıksa, malı alanın diğerine onu geri vermesi gerekir.
Satıcı ile müşteri malda olan bir ayıp hakkında davalaş-salar, neticede ayıp sebebiyle ücretten bir miktar düşülse, daha sonra ayıbın olmadığı veya kendi kendine yok olduğu anlaşılsa, müşterinin aldığı miktarı satıcıya geri vermesi gerekir.
Birisi hakime rüşvet verse ve sonra buna pişman olsa, hakimden verdiği rüşveti geri isteyebilir.
Unutarak başkasının malını alan kişi, hatırlayınca onu sahibine vermelidir, zira unutmak, kul haklarında özür değildir.
98. MADDE:
تَبَدُّلُ السَّبَبِ الْمُلْكِ قَائِمٌ مَقَامَ تَبَدُّلِ الذَّاتِ
Mülk sebebinin değişmesi, zatın değişmesi yerine kaimdir.
Bir şeyin malik olma sebebi değişince, hükmen o şeyin zatının da değiştiği sabit olur.
Mesela: Birisi başkasına bir at hibe etse ve ona teslim etse, bu kişi de atı başkasına hibe edip teslim etse, ilk hibe eden hibesinden dönemez, zira at el değiştirmekle sanki kendi hibe ettiğinden başka bir at olmuştur. Hatta son hibeyi alan kişi, atı ilk hibe edene ücret karşılığında satabilir. Burda, hibe edenin hibesinden dönmesine mani olmak için, hile yapılmış oldu.
Mülk sebebi üçtür:
Satış ve hibe – Miras – Mubah olarak elde etmek.
Üçüncüsünün misali, avlanmak, yağmur suyunu toplamak, kimsenin arazisi olmayan yerlerde ot veya çiçek toplamak gibi. Kişi böyle bir şeyi alınca, artık onun mülkü olur, başkası onu izinsiz kullanamaz.
Sadaka ve hediyelerde durum aynıdır. Kişi damadına zekat verse, sonra onun evinde bir şey yemesi veya içmesi caiz olur, zira damadının teslim almasıyla malın hükmü değişmiştir.
99. MADDE:
مَنِ اسْتَعْجَلَ الشَّيْئَ قَبْلَ اَوَانِهِ عُوقِبَ بِحِرْمَانِهِ
Her kim bir şeyi vaktinden evvel acele elde etmek isterse, ondan mahrum olmakla cezalanır.
Birisi müverrisini (babasını), mirasa konmak için öldürse, mirastan mahrum olur. Zira vakti gelmeden evvel mirasa sahib olmak istemiştir, bu yüzden mirastan mahrum edilir. (Ayrıca ya kısas edilir veya keffaret öder.)
Vasıyyet edilen kişi de, kendine vasıyyet edeni bu sebeb le öldürse, vasıyyetten mahrum edilir.
Eğer öldürme işi kısas veya keffaret gerektirmeyen şekilde olursa, bu durumda mirastan mahrum olmaz.
Mesela çocuğun veya delinin öldürmesi, kocanın veya mahremlerden birinin, zina sebebiyle kadını öldürmesi gibi. Bunlarda mirastan mahrum edilmez.
Ölüm hastalığında hanımını mirastan mahrum etmek isteyen koca onu üç talakla boşasa, kadın iddet içinde iken koca ölse, kadın mirastan mahrum olmaz.
Müstesna:
Borçlu kişi, alacaklıyı öldürse, borcun müddeti olsa da hemen ödenmesi lazım gelir.
100. MADDE:
مَنْ سَعَى فِى نَقْضِ مَا تَمَّ مِنْ جِهَتِهِ فَسَعْيُهُ مَرْدُودٌ عَلَيْهِ
Her kim, kendi tarafından tamam olan şeyi bozmaya sa’y ederse, bu sa’yi (gayreti) red olunur.
Kişi kendi tarafından tamam olan şeyi bozmaya kalksa, bu fiili geçersiz olur.
Mesela: Malını birisine satsa, akit yapanlardan biri satışın fuzuli satışı olduğunu iddia etse, burda söz, sıhhati ve aktin geçerli olduğunu iddia edenin sözüdür.
Birisi emanetçiye gelip, emanet verenin vekili olduğunu söyleyerek emaneti istese, emanetçi de ona emaneti verse, daha sonra vekaletin sabit olmadığını iddia ederek vekilden emaneti geri isteyemez.
Buluğ haline ihtimali olan mümeyyiz çocuk bir malı satsa veya satınalsa, buluğ çağında olduğunu itiraf etse, daha sonra baliğ olmadığını iddia etse, bu iddiası geçerli olmaz, satışı veya satın alışı geçerli olur.
Müstesnalar:
Çocuğun babası veya vakıf mütevellisinden biri veya çocuğun malındaki vasiy, çocuğun veya vakfın malını başka-sına satsa, sonra (baba veya vasiy) satışta aldanma olduğunu iddia etse, bu durum sabit olursa satış fesh edilir.
Müşteri, satıcının sattığı şeyi daha evvel mescid yapmış veya kabristanlık yapmış veya vakfeylemiş olduğunu iddia etse, isbat edilirse satış akti bozulur.
Not: Mecelenin tamamı 1851 madde olup biz bu eserimizde sadece umumi olan 100 tanesini zikrettik. İnşaallah, okuyucularımız tarafından anlaşılması kolay olmuştur.
Aksi takdirde, ilmi-fıkhi seviyenizi biraz daha yükseltmeniz gerekmektedir, zira bu kaidelerin en güzel izahı, yine arapça olmasıyla mümkündür.
İslamın şu değişmez kaideleri, zamanımızda kullanıldığı gibi kıyamete kadar daim olacaktır. Bunlara tabi olanlar, dünya ve ahıret saadetine nail oldukları gibi, ahıret sorumluluğundan da kurtulmuş olacaklardır.
Allahu teâlâ’ya sonsuz hamd, Sevgili Peygamberi Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ve tabileri üzerine, sürekli salat ve selam olsun.