Mevlid gecesi ne zamandan beri kutlanıyor?
Mevlid kandili acaba Peygamber Efendimiz (sav) hayattayken de kutlanıyor muydu? Veya onun irtihalinden sonraki senelerde mi kutlanmaya başladı, tam tarihi nedir acaba? Ve diğer kandillerin durumu nasıl?
İslâm âleminin “Kutlu doğumun habercisi” olarak tavsif ve tarif ettiği, “Mevlid-i Nebî” olarak da zikrolunan “Mevlid Kandili”, tarihte ilk kez Mısır'da Fâtımîler devrinde kutlanmıştır.
Bilindiği üzere “doğum, doğum yeri ve doğum vakti-zamanı” mânâlarına gelen “mevlid” kelimesi, Rasûlullah Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) doğumunu ifade için kullanılan bir tabirdir.
“Mevlid-i Nebî” olarak da anılan ve Türkiye'de Mevlid Kandili diye bilinen bu gece, İslâm âlemi için manevi bakımdan büyük ehemmiyet taşıyor.
İslam'ı insanlığa anlatan, âleme onun ahkâmını tebliği eden son peygamber Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) doğumunu anma ve o geceyi ihya için düzenlenen merasimler, tarihte ilk kez Mısır'da Fâtımîler döneminde başladı. Çok geçmeden Eyyûbîler tarafından da benimsenen anma ve geceyi ihya proğramlarında çeşitli merasimler yapıldı. Tarihteki kutlamalarda, dönemin ve bölgenin âlimleri ve şairleriyle din ve devlet işlerinde cemiyete-millete faydalı hizmetlerde bulunanlara, Türk-İslam devletlerinde çok eski bir örf-âdet olarak görülen ve hükümdarlar tarafından taltif için hazırlanan hil'atler (elbiseler) giydirildi, câizeler-bahşişler-hediyeler verildi.
Mevlid merasimleri daha sonra İslâm dünyasında yaygınlık kazanarak günümüze kadar devam etti. Aslında Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) doğum yıl dönümünü kutlama maksadıyla başlayan mevlid merasimi; giderek, Kadir, Mi'râc, Regâib ve Berât gecelerinde… Keza sünnet, evlenme törenlerinde… Ölüm, deprem gibi önemli vak’alar vesilesiyle de düzenlenmeye başlandı… Ve neticede içtimaî örf ve âdetimizde yer alan önemli bir dini-irfanî hasletimiz-geleneğimiz oldu. Tabii bütün bu değerlendirmeler, âmmî manada-umumî perspektif itibariyledir. Farklı ve istisnaî değerlendirmeler ayrı ise ayrı bir bahis. Merak edenler, sitemizde bu yönde kaleme aldığımız makalelere müracaat edebilirler.
***
Ecdadımız Osmanlı’da Kandil
Osmanlılar döneminde “mevlid merasimi”ne ayrı bir ehemmiyet verildi. Osmanlı'nın ileri döneminde “Mevlid Alayı” diye anılan muhteşem merasimlerde şeyhülislâm, vezirler ve diğer askerî ve mülkî erkân, büyük müderrisler, belli bir düzen içinde Rebîulevvel ayının 12'sinde Sultan Ahmed Camii'nde yerlerini alırlardı.
Padişahın gelmesinden sonra vaazlar verilir, mevlidhanlar tarafından Süleyman Çelebi'nin (r.aleyh) yazdığı Vesîletü’n-Necât’ı, bilinen yaygın adıyla Mevlid’i okunur ve bu esnada Medine'den getirtilen hurmalar cemaate ikram edilirdi.
***
Mevlid okutmak bid'at mıdır?
Mevlid okuma ve okutma hakkında zaman zaman, “Rasûlullah (s.a.v.) zamanında olmayan dinî mahiyetli bir hususun dine sokulduğu” şeklinde iddialar gündeme getirildiği malumdur. Ancak unutmamak lazım; Mevlid okuma ve okutmanın bid'at olarak vasıflandırılabilmesi için, ona dinî gereklilik veya ibadet şeklinde bir muhteva yüklenmesi icap eder.
Oysa, mevlid okumanın farz veya vacip olduğu yani dinen gerekliliği iddia edilmiyor. Sadece hoş ve güzel bir âdet olarak kabul ediliyor. Hal böyle olunca, mevlidi “bid'at” olarak değerlendirip, Müslümanların kafasına kuşku sokmanın son derece yanlış olacağı açıktır. Yeter ki tatbikatta bu merasimlere bid’at olan fiiller katılıp karıştırılmasın.
Mevlid bir nevi, içtimaî bir coşku ve heyecanın, Habîb-i Hudâ ve Rasûl-i Kibriya (s.a.v.) sevgisinin ve ona bağlılığın üst seviyede edebî ve estetik olarak hissedilmesi, yaşanması ve ızharı (dışa vurulması) manasına gelmektedir. Dolayısiyle Kur'an okumakla mevlid okumayı birbiriyle mukayese etmek veya birini diğerine alternatif olarak göstermek yerine, ikisini ayrı ayrı ve her birini kendi yeri ve maksadı istikametinde değerlendirmek gerektiği açıktır.
Hemen her mü’min, mevlid gibi dini terbiye ve coşkuyu ihtiva eden içtimaî örf ve âdetlerin, aslî ibadetlerin yerine geçmediğinin idrâkindedir. Bu nevi içtimaî geleneklerin, kişileri “namaz, oruç, Kur'an okuma, infak ve yardım gibi dinî mükellefiyetlerden muaf tutmadığı”nın şuurundadır.
***
Mevlid’in ve Kandil’in Cemiyet üzerindeki fonksiyonu
Mevlid, İslâm cemiyetinin her kesimini, Rasûl-i Ekrem ve Nebiyy-i Muhterem (s.a.v.) efendimizin sevgisi etrafında buluşturan bir role / fonksiyon sahiptir.
Kandil, malum olduğu üzere ışık’tır. Hem kendisi yanar, hem de etrafı aydınlatır. İslâm âleminde ihya edilen bu mübarek gecelerin de, feyziyle-nuriyle yeryüzünün en şerefli mahlûkatı olan insanın göğsündeki kendi kandillerini aydınlatmasına ve çevresini de nurlandırmasına vesile olması kuvvetle ümit edilir. Bu kutlu-mübarek anların sevincini-coşku ve heyecanını etrafa duyurup, gönüllerimizi aydınlatmamız gerektiğini hatırlatmak için camiler, konaklar, evler “kandiller”le süslenegelmiş, bu hususi zamanlara isim olmuş ve bunlara “Kandil geceleri” denilmiştir.
Müslüman Arapların, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (s.a.v.) doğumunu kutlamak için onun irtihâlinden sonra herhangi bir merasim-tören düzenlediklerine dair tarihî belge ve bilgi yoktur. Belki de, ilk devir Müslümanların, Hz. İsa'nın (a.s.) doğumunu gösterişli törenlerle Noel şenliklerine dönüştüren Hristiyanlara benzememek maksadıyla böyle bir tatbikattan kaçındıkları düşünülebilir.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Mevlid kutlamaları ilk kez Fâtımîler zamanında başlamıştır.
Bugünkü manasıyla halkın iştirakini de temin ederek ve büyük ziyafetler, şölenler tertipleyerek bir bayrama dönüştüren ilk hükümdar ise, Selçuk Atabeklerinden Muzafferüddîn Gökböri olmuştur. Bu dönemden sonra mevlid bütün İslâm âleminde yayıldı ve şâşaalı-gösterişli kutlamaların yapıldığı bir merasim haline geldi.
Osmanlılarda ilk mevlid okuma merasiminin, 1589 yılında III. Murat döneminde icra edildiği öğrenilmektedir. Bir başka kaynağa göre ise, Osmanlı Devleti’nde mevlid merasimleri Süleyman Çelebi'nin Mevlid'inin yazıldığı tarih olan 1409'dan sonraki yıllarda başlar.
Mevlid merasimleri olarak ifade edilen bu güne hususi uygulamaların ve törenlerin ise Kanuni Sultan Süleyman döneminden itibaren saray protokolünde yer almaya başladığı, III. Murat zamanında tamamen resmileştiği de ifade edilmektedir. Bu eserin yazılışından sonraki dönemlerde mevlid merasimleri yeni bir muhteva kazanmaktadır.
Mevlid kandili dolayısıyla cemiyetin her kesiminden insan, Peygamber (s.a.v.) sevgisi etrafında bir araya gelmektedir. O bakımdan Fahr-i Kâinat Efendimizin (s.a.v.) doğumu ve hayatının yeniden hatırlanması mevzuuna dikkat çekilmeli… Günümüz dünyasında yalnızlaşan ve yozlaşan insanın kalbine huzur-sükûn ve sevgi getirmesine vesile olan bu anlamlı ve mübarek günde, O’nun üsve-i hasene oluşu / numûne-i imtisâlliği / en güzel örnekliği ve güzel ahlâkı üzerinde daha fazla durulmalıdır. Ancak ‘iyi insandan iyi bir cemiyet teşekkül ve tekevvün edebileceği’ düsturiyle tebliğ vazifesini ifa eden Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.), topyekün insanlığa gönderilişi ve de kucak açması ile de üstün ve farklı bir örnek şahsiyettir.