İSLAM´IN İNSANLIĞA GETİRDİĞİ
TEMEL HAK VE HÜRRİYETLER ŞUNLARDIR:
01.İslam, ırk ve renk ayırımına son vermiştir.
Bütün insanlar Hz. Adem`den gelmiştir. İnsanın ırkını ve rengini kendi
seçmesi mümkün değildir. Bu, tamamen Allah`ın takdiri iledir. İnsanları
böyle bir konuda farklı görmek, bazı ırk ve renkleri kınayıp bazılarını
üstün kabul etmek, İslam açısından olduğu kadar, insani açıdan da son
derece yanlış ve zararlıdır.
Yüce Allah Kur`an-ı Kerim`de insanları bir erkek ile bir dişiden
yarattığını, sonra sayıları çoğalınca birbirleriyle kolayca tanışıp
yardımlaşsınlar, ünsiyet ve ülfet etsinler diye onları kavim ve kabilelere,
ırk ve milletlere ayırdığını beyan eder. (Hucurat:13)Görüldüğü gibi,
insanların ayrı ırk ve renkten oluşu, birbirlerine üstünlük için değil,
tanışıp yardımlaşmaları içindir.
İslam`ın bu anlayışına ışık tutacak bir hadise şöyledir:
Ashaptan Ebu Zerr hazretleri Bilal-i Habeşi`ye bir gün kızmış ve ona:
"Siyah kadının oğlu" diye hakaret etmişti. Annesinin renginin siyahlığından
dolayı onu ayıplamıştı. Durum Hz. Peygamber`e (sav) haber verilince
Peygamberimiz son derece kızmış ve Ebu Zerr`e şunları söylemişti:
-Ey Ebu Zerr!.. Sen Bilal`i, annesinin renginden dolayı ayıplamışsın öyle
mi? Demek ki sen halâ cahiliye zihniyeti taşıyorsun!.."
Bir anlık öfke ile ağzından çıkan ve kendisinin de istemediği bu sözden
dolayı Ebu Zerr hazretleri çok üzüldü, pişman oldu. Ağlamaya başladı ve
kendini yere atarak yüzünü toprağa yapıştırdı ve şöyle dedi:
-Bilal ayağı ile yanağıma basıp çiğnemedikçe, vallahi yüzümü yerden
kaldırmayacağım.." Bilal-i Habeşi`den tekrar tekrar özür diledi.
02.İslamiyet soy-sop üstünlüğüne ve bununla övünmeye de son vermiştir.
Ashab-ı Kiram`ın bulunduğu bir mecliste, Sa`d bin Ebi Vakkas, sahabenin
ileri gelenlerinden bazılarına neseplerini (soylarını) saymalarını teklif
etti. Kendisi de bu arada kendi soyunu baştan sona sıraladı. Topluluğun
içinde İran asıllı Selman-ı Farisi de vardı. Onun, Kureyş ileri gelenleri
gibi övünebileceği meşhur bir nesebi yoktu. Soyunu teferruatlı olarak da
bilmiyordu.
Hz. Sa`d, ona da nesebini saymasını teklif edince, O, bu teklifi son derece
yadırgamış ve cevaben şöyle demişti: "Ben İslamoğlu Selman`ım.. Nesebimi
sizin gibi bilmiyorum. Bildiğim bir şey var, o da Allah`ın beni İslam ile
şereflendirdiğidir..."
Sa`d`ın lüzumsuz, aynı zamanda cahiliyet devri zihniyetini andıran bu nesep
sayma teklifinden Hz. Ömer de rahatsız olmuştu. Selman`ın bu manidar cevabı
o kadar hoşuna gitti ki, "Ben de İslam oğlu Ömer`im" diyerek Hz. Selman`ın
cevabına nazire yaptı. Hadiseyi Hz. Peygamber (sav) duyunca, o da Selman`ın
cevabını çok beğenmiş, "Selman bendendir, benim ailem (ehl-i
beytim)dendir.." buyurmuştur. Hz. Peygamber, ayrıca Kureyş`in en soylu
ailelerinin kızlarını, azatlı kölelerden olan bazı sahabilerle nikahlayarak
soy-sop üstünlüğüne dayanan cahiliye zihniyetini yıkmıştır.
03.İslamiyet, halka idarecilerini kontrol ve denetleme hakkı getirmiştir.
Devlet idaresinde keyfi tasarruflara, zulümlere, haksızlık ve
kanunsuzluklara son vermeyi hedeflemiştir. Hz. Ebu Bekir halife seçildiği
zaman, halka yaptığı konuşmasında bu hususu şöyle dile getirmiştir: "Ey
insanlar, sizin en iyiniz olmadığım halde, başınıza idareci seçildim.
Vazifemi İslam`a uygun şekilde yaparsam, bana itaat edin. Doğru yoldan
saparsam beni ikaz edin." Hz. Ömer de halifeliği sırasında bir gün camide
Müslümanlara: "Ben doğru yoldan ayrılırsam ne yaparsınız?" diye sormuştu.
Onlar: "Seni kılıçlarımızla doğrulturuz.." cevabını verdiler. Hz. Ömer
bundan son derece memnun kalmıştı.
04.Fikir ve vicdan hürriyeti.
Fikir ve vicdan hürriyeti, insanın hayat hakkından sonra gelen en mühim
hakkıdır. Kişinin bu hakkını tanımamak, onu öz benliğinden sıyırıp
hayvanların seviyesine indirmek demektir. Bu sebeple İslam, fikir ve
vicdanların baskı altında tutulmasına kesinlikle izin vermemiştir. "Dinde
zorlama yoktur" prensibiyle İslam, inanç esaslarını kimseye zorla kabul
ettirmeyi doğru bulmamıştır.
05.İslamiyet, kölelik müessesesine de büyük bir titizlikle eğil miş, onu
hukuki bir statüye kavuşturmuştur.
İslam Dini geldiği sıralarda bütün dünyada kölelik, en vahşi ve insanlık
dışı tatbikatıyla hüküm sürmekteydi. İslamiyet_in bütün dünyada yaygın olan
bu müesseseyi, tamamıyla ortadan kaldırması elbette beklenemezdi. Bu
sebeple O, köleliği temelden ve bir anda ilga yoluna gitmemiş, fakat bu
müesseseyi büyük bir ıslahata tabi tutarak, ona en insani ve en medeni
şekli vermiştir. Ayrıca kölelikten hürriyete geçiş yollarını artırıp
kolaylaştırarak, köleliğin dolaylı olarak ortadan kalkmasını sağlayacak
formüller koymuştur.
06.Mülkiyet Hürriyeti.
Allah`ın insana verdiği çeşitli duygular arasında mal sevgisi, mülk edinme
arzusu da vardır. Kur`an-ı Kerim`de bu husus açıkça belirtilmiştir. İslam,
ferde mülkiyet hakkı tanımış, ona, bu duygusunu meşru şekilde tatmin etmesi
için zemin hazırlamıştır. İslam`ın tanıdığı mülkiyet hakkına, sahibinin
izni olmadan hiçbir şekilde müdahale edilemez.
07.Hukukta Eşitlik.
İslamiyet bütün insanları hukuk önünde bir tarağın dişleri gibi eşit kabul
etmiştir. Şahısların içtimai durumuna, soyuna göre imtiyazlı muamele
yapılmasına müsaade etmemiştir. İslam`da kanun hakimiyeti ve hukukun
üstünlüğü esastır. Bir devlet reisi ile halktan biri kanun karşısında eşit
muamele görür. Suçlu olan, devlet reisi bile olsa, mutlaka cezasını
görür.Fatih Sultan Mehmet_in bir Rum mimarı ile, Hz. Ali`nin bir Yahudi
ile, Selahaddin-i Eyyubi`nin bir Ermeni ile hakim huzuruna çıkmaları bunun
en çarpıcı örnekleridir.
Mekke`nin fethi günü Mahzum kabilesinin soylu ailelerinden bir kadın
hırsızlık yapmış, suçüstü yakalanmıştı. Cezalandırılması gerekiyordu. Fakat
soylu bir aileye mensup olduğu için, ailenin şerefinin lekelenmesinden
korkuluyor, bu yüzden kadının cezadan affedilmesi isteniyordu. Fakat bunu
nasıl sağlayacaklardı? Hz. Peygamber`e bunu nasıl söyleyeceklerdi. Nihayet,
Peygamberimizin çok sevdiği Üsame bin Zeyd`i O`na elçi olarak göndermeye
karar verdiler. Üsame, Hz. Peygamber`in huzuruna çıkarak durumu anlattı.
Ondan suçlu kadını affetmesini istedi. Hz. Peygamber (sav) bu teklife çok
kızdı. Derhal dışarı çıkarak şu tarihi konuşmayı yaptı:
"Ey müslümanlar, sizden evvelki milletlerin yıkılıp helak olmalarının,
tarihten silinip gitmelerinin sebebi nedir, biliyor musunuz? Onlar; ileri
gelenlerden biri suç işlediğinde ona ceza vermezlerdi. Halktan biri suç
işlediğinde ise, cezanın tatbiki için adeta can atarlardı. Bu zulüm onların
yıkılıp gitmelerine sebep oldu. Yemin ederim ki, suçu işleyen kızım Fatıma
bile olsaydı, onu cezalandırmakta hiç tereddüt etmezdim."Bunun üzerine ceza
hemen uygulandı.
Hz. Ebu Bekir`in, halife seçildiği zaman yaptığı konuşmasındaki şu cümleler
de, bu noktadan dikkat çekicidir:
"İçinizden zayıf olanlar, haklarını alıncaya kadar benim nazarımda en
kuvvetlidir; Kuvvetliler de ben onlardan başkalarının haklarını alıncaya
kadar, benim yanımda en zayıftırlar."
08.Cezaların Şahsiliği ve Kanuniliği.
İslam`da kanunsuz ceza olmaz ve ayrıca suç işleyenin yerine başka birinin
cezalandırılması da söz konusu değildir. Cezaların şahsiliği prensibi, Enam
suresinde şöyle ifade edilmiştir: "Herkesin kazandığı, ancak boynunadır.
Kimse, başkasının (günah) yükünü taşımaz.." (Ayet: 164)
09.Mahkemelerin Bağımsızlık ve Tarafsızlığı.
İslam`da adalet müesse-sesi olan mahkemeler, her türlü dış baskıdan, şahsi
kin ve garazlardan, keyfi tasarruflardan uzak tutulmuş, hakimlerin
tarafsızlıklarını kaybetmelerine müsaade edilmemiştir. İslam mahkemelerinde
devlet reisleri sıradan vatandaşlarla birlikte hakim önüne çıkmışlar, suçlu
görüldükleri takdirde de cezalandırılmışlardır.
10.Mesken masuniyeti ve hususi hayatın dokunulmazlığı.
İslam`da şahsın hususi hayatına karışmaya, meskenine izinsiz girmeye
kimsenin hakkı yoktur. İnsanların gizli hallerini araştırmak, İslam`da
yasaktır.
11.Seyahat Hürriyeti.
İslam`da seyahatin ibret almaya ve sıhhat bulmaya sebep olduğu kabul
edilir. Bu sebeple seyahat yapılması teşvik edilmiştir.
12.Yaşama hakkı, can, mal ve namusların tecavüzden korunma teminatı.
Bu husus, Veda Hutbesinde Allah Resulü tarafından en güzel bir şekilde
ortaya konulmuştur: "İnsanlar! Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu
aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz Mekke nasıl mübarek bir
şehir ise, can, mal ve namuslarınız da öyle mukaddestir. Her türlü
tecavüzden korunmuştur."
13.Sosyal Güvenlik.
İslam dini insanın, yaşlılık, hastalık, felaket ve kazalar karşısında
mağdur ve perişan olmaması için, onu himaye etmiş, getirdiği sosyal
güvenlik tedbirleri ile muhtaçların geleceğini teminat altına almıştır.
İslamiyet, her şeyden önce insanları çalışmaya sevk ederek mali bakımdan
kendilerini güvenceye almalarını teşvik etmiştir. Ayrıca getirdiği çeşitli
tedbirlerle onlara aile içinde, komşu ve akraba muhitinde, ayrı bir
güvenlik sağlamıştır. Bütün bu güvenlik tedbirleri yetersiz kaldığı
yerlerde de devlet bizzat ferdin güvenliğini teminat altına almıştır. Zekat
müessesesi ve vakıflar en mükemmel sosyal güvenlik kurumlarıdır.
14.Çalışma hürriyeti, ücret adaleti ve eşitliği.
İslam`da çalışma, emek sarf etme büyük bir değer ve teşvik görmüştür.
Dilenmek, başkasına yük olmak, hoş karşılanmamıştır. Hatta ailesinin
nafakasını helal yoldan temin etmek için çalışmak, farzları yerine getirmek
şartıyla ibadet bile kabul edilmiştir. "İnsan, ancak çalıştığının
karşılığını alır" ayet-i kerimesi de, İslam`ın emek ve çalışmaya verdiği
ehemmiyeti gösterir... Çalışma hürriyetini _ meşru kazanç yolundan olmak
şartıyla _ tam bir teminat altına alan İslam, işçi ile işveren arasındaki
münasebetleri de en güzel şekilde tanzim etmiştir. "İşçinin ücretini, alın
teri kurumadan ödeyin" prensibi, işçinin hakkını en mükemmel şekilde
teminat altına almıştır. İşçi de kendine tevdi edilen işi, eksiksiz,
kusursuz yapmaya çalışacak, aldığı ücreti hak etmeyi prensip edinecektir.
15.Çocukların Himayesi.
İslamiyet, doğumundan itibaren çocuklara sahip çıkmış, onların beslenme ve
giyim masrafları için anne-babaya çeşitli yardımlar yapılmış, bu iş için
hazineden ödenekler ayrılmıştır. Bugün çocuk parası adı altında bütün
zengin devletlerde bu yardım yapılmaktadır. Resulullah Efendimiz, harpte
kadınların ve bilhassa çocukların öldürülmemesini, İslam ordusuna ısrarla
tenbih etmiştir.
16.Temel Eğitim Mecburi ve Parasızdır.
"İlim öğrenmek kadın-erkek her Müslüman üzerine farzdır." hadis-i şerifi,
temel eğitim mecburiyetini getirmektedir. İslam`da temel eğitim müfredatı
titizlikle hazırlanmıştır. Temel eğitimin içine dini, ahlaki, edebi
bilgilerin öğretilmesi yanında, mesleki eğitim de girmektedir. İslamiyet,
dini bilgilerle birlikte çocuğun meslek sahibi kılınmasını da zaruri
görmektedir.
Muderrisim HOCA....