Prof.Akgündüz

#1 von Kurban , 03.09.2014 18:13

BEDİÜZZAMAN'IN ŞEKERCİ HANINDA ASTIĞI LEVHAYA GELEN İTİRAZLAR VE DOĞRUYSA CÜBBELİ HOCANIN FAHİŞ HATASI
Bedîüzzaman daha on dört yaşındayken medresede öğretilen tüm kitapları üç ay gibi kısa bir sürede ezberine almış ve Bedîüzzaman unvanını hak etmiş biridir. 1907 yılında İstanbul’a geldiğinde ve kaldığı odanın kapısının üstüne meşhur levhayı astığında ise henüz otuz yaşındadır. Aradan geçen on altı sene zarfında dini ve fenni birçok kitabı okumuş, bu kitapların özlerini kavramış ve referans olabilecekleri ise ezberlemiştir. Şekerci Hanında kendisine yöneltilen her soruya cevap verme olayı gerçekleşinceye kadar sayısız defa hara-retli münâzara ortamlarında kendisini mihenge vurmuş biridir. Bu ortamların bir kısmında dini sorulara, bir kısmında ise –Tâhir Paşa’nın konağındaki gece münâzaralarında olduğu gibi- hem dini hem de fen bilimlerine dair sorulara alışılmışın dışında cevaplar veren eşsiz biridir, Bedîüzzaman.
İslâm dünyasında yaygın olan ilimlerin sınıflandırma anlayışı vardır. Bu anlayışa göre, ilimler Ulûm-u Âliye (âlet ilimleri) ile Ulûm-u ‘Âliye (yüksek bilimler) olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre sarf, nahiv, lügat, hesap, hendese, mantık, belagat, tarih, coğrafya, felsefe vb. ilimler birinci gruba; Kur’ân, hadis, kelâm, fıkıh vb. diğer ilimler ise ikinci gruba girmektedir.
Şimdi Bedîüzzaman’ın ezberlediği 90 küsur kitabın listesini ARŞİV BELEGELERİ IŞIĞINDA BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ adlı eserimizde verdik. Bediüzzaman 18.000 sayfayı bulan bu metinleri evrad gibi okuduğunu da Abdülmecid Efendi'nin hatıralarında okuyoruz.
ŞEKERİCİ HAN: BURADA HER SORUYA CEVAP VERİLİR, HER MÜŞKİL HALLEDİLİR; FAKAT SUAL SORULMAZ!
Bediüzzaman Şekerci Hanı'nın bir odasına yerleşir. Ve kapısına şöyle bir levha asar: “Burada her soruya cevap verilir, her müşkil halledilir, fakat soru sorulmaz!” Bu ilân o zamanlar Şekerci Hanı'na devam eden herkesin dikkatini çeker. İlim adamlarını, medrese mensuplarını büyük bir hayrete düşü-rür. Bedîüzzaman'ı merak edenlerin sayısı gittikçe çoğalmaya başlar. İşte bunlardan biri de, daha sonra¬ki yıllarda Diyânet İşleri Müşavere Kurulu üyeliği yapan Hasan Fehmi Başoğlu'dur. Adı geçen zat olayı şöyle anlatır:
“Ben Meşrûtiyet devrinde Fâtih medresesinde okurken Bedîüzzaman adında bir gencin İstanbul'a gelip bir handa yerleştiğini, hatta odasının kapısına 'Burada her müşkil halledilir. Her me-seleye cevap ver¬ilir. Fakat sual sorulmaz' diye levha astığını işittim. Böyle bir iddia sahibinin an-cak mecnun ola¬bileceğini düşündüm. Bedîüzzaman hazretleri hakkında tevaî edi¬legelen sita-yişkâr tavsiyeler, cemâ’atlerle ülemâ ve talebe gru¬plarının kendisini ziyaretlerini ve hayranlıkla-rını işittikçe, bende de bir ziyaret arzusu uyandı. Ve kat'î karar verdim ki, en güç ve ince mes'ele-lerden sualler tertip edip sorayım. Ben de o zamanlar medresenin ileri gelenlerinden sayılıyor-dum. Nihayet bir gece ilahiyat ilimlerinden bahseden gayet derin ve birkaç kitapta ifade edilebi-len bazı mevzular seçerek sual halinde hâzırladım. Ertesi gün kendisini ziyarete gittim. Sualleri¬mi tevcih ettim. Aldığım cevaplar çok acayip ve harika olmuştu. Sanki o akşam beraber imişiz ve ki-taba beraber bakıyormuşuz gibi suallerimin cevaplarını tam olarak verdi. Ben tamamen mutmaîn oldum ve yakînen anladım ki, onun ilmi bizim gibi kesbî değil, vehbîdir."

Bunun açıklamasını kardeşi Molla Abdülmecid Efendi’ye bırakıyoruz:
"Hazret i Üstâd Ferik Ahmed Paşa’nın evinde mütecâhilen (bilmezlikten gelerek) bir müddet kaldıktan sonra, Şekerci Hanı’na gider, orada ikamet etmeye başlar. Orada odasının kapısına şöyle bir ilân asar:
Mekteb, medrese mensuplarından ve feylesoflardan, dinsiz ve dindarlardan her kimin bir suali varsa, hangi ilimden ve fenden olursa olsun, benden sorabilir. Sizden sual, benden cevab... Fakat ben hiç kimseye sual sormam.
Bu acîb ilân üzerine Bedîüzzaman, İstanbul ülemâsı ve talebelerinin istila ve hücumuna uğradı. Fakat o, sorulan hiç bir suali cevabsız bırakmadı. Günlerce, haftalarca başarıyla devam eden bu yüce imtihan neticesinde... "
Fâtih Malta’daki Şekerci Hanı’nın Perişan halinden Görüntüler
İşte Molla Abdülmecid’in ve diğer bütün tarihçe kitaplarının yazdıkları bu hârika ve tahrik edici ilân üzerine İstanbul’un ve hususan da âlimlerin nazar ı dikkati hayret ve takdirle Bedîüzzaman’ın üzerine celb oldu. Artık herkesin dilinde büyük bir haber olarak “Bedîüzza-man Sa’îd i Kürdî her suale cevab veriyor” şeklinde cereyan ediyordu. Tabiî Mâbeyn de onun her hal ve hareketini ta’kibden geri durmuyordu. Neticede bir plân düşündüler: “Böyle her-şeyi bilen, her suale cevab veren delidir” diye Bedîüzzaman’ın üzerinden takdir ve hayret nazarlarını gidermek için akıl hastahânesine sevke karar verdiler.
Buna dair onlarca şahitten sadece Ali Himmet Berki Hocamızı da dinleyelim:
“Ben o yıllarda, Medreset’ül-Kuzât’da talebe idim. Talebe arkadaşlar arasında ileri bir derecemiz vardı. Bütün İstanbul’a Bedîüzzaman’ın ismi ve şöhreti yayılmıştı. Bütün ilim muhitlerinde herkes ondan bahsediyordu.
Fâtih’te bir handa misafireten kalıyormuş, herkesin her çeşit sualine cevab veriyormuş” diye hakkında çok rivayetler duyuyorduk. Talebe arkadaşlarla “gidelim” diye karar verdik. Bir gurup arkadaşla bu meşhur zâtı ziyarete gittik. O gün, Fâtih’te bir çayhânede olduğunu, sorulan sualle-re cevab verdiğini işittik. Hemen oraya gittik. Çok kalabalık bir meclisi ve sırtında garîb bir elbi-sesi vardı. Bir hoca kisvesi yoktu. Şark’ın mahallî kıyafetiyle oturuyordu.
Biz yanına vardığımızda, Bedîüzzaman kendisine sorulan suallere cevab veriyordu. Etrafındaki ilim sahipleri derin bir sessizlik ve hayranlık içinde dinliyorlardı. Herkes, verdiği cevaptan memnûn ve tatmin oluyordu. Felsefecilerden sofistlerin iddia ve fikirlerine cevab veriyordu. Aklî, mantıkî delillerle onların görüşlerini çürütmüştü.
Benim ilk defa görüp ve görüşmem o zaman olmuştu. Benim Bedîüzzaman hakkında görüşlerim ise şudur: Her lügatı bilirdi. Arabça lügatından herhangi bir kelime sorarsanız hemen cevabını ve ma’nâsını verirdi. Sonra Kelâm’da üzerine kimse yoktu. Bu iki ilimde bilgisine son yoktu. Arab Edebiyatı, Fars Edebiyatı, Doğu ve Batı Edebiyatına vakıftı."
BÜTÜN BUNLARDAN SONRA CÜBBELİ HOCAMIZIN EĞER DOĞRUYSA ŞU SÖZLERİ ÜZÜCÜDÜR:
"Cubbeli Ahmet hoca bir vaazinda tutmuş neymiş efendim isim vermiyorum , her suale cevap verilir yazmış biri handa , Ali Haydar efendi mi ne gitmis bir soru sormuş , üstad cevap verememis. in aşağı bakalım demiş o zat, falan."
CÜBBELİ HOCAMIZA CEVABIMIZ ŞUDUR:
İsnad doğruysa söyleyeceğimiz tek söz şudur:
"Bu zamanda enaniyet çok ileri gitmiş. Herkes, kameti mikdarında bir buz parçası olan enaniyetini eritmeyip, bozmuyor; kendini mazur biliyor, ondan niza çıkıyor. Ehl-i hak zarar eder, ehl-i dalalet istifade ediyor.
İstanbul'da malûm itiraz hâdisesi îma ediyor ki; ileride, meşrebini çok beğenen bazı zâtlar ve hodgâm bazı sofi-meşrebler ve nefs-i emmaresini tam öldürmeyen ve hubb-u câh vartasından kurtulmayan bazı ehl-i irşad ve ehl-i hak, Risale-i Nur'a ve şakirdlerine karşı kendi meşreblerini ve mesleklerinin revacını ve etba'larının hüsn-ü teveccühlerini muhafaza niyetiyle itiraz edecekler, belki dehşetli mukabele etmek ihtimali var. Böyle hâdiselerin vukuunda, bizlere itidal-i dem ve sarsılmamak ve adavete girmemek ve o muarız taifenin de rüesalarını çürütmemek gerektir."
Kastamonu Lahikası ( 196 )
Ayrıntılı izah için bkz.

 
Kurban
Beiträge: 1.052
Punkte: 651
Registriert am: 19.08.2010

zuletzt bearbeitet 03.09.2014 | Top

   

MTalu Hoca Cevap verdi
N.Eken Hoca Hanım(Yecuc ve Mecuc)

Anfragen und Anregungen bitte direkt an tiav@hotmail.de adressieren. Vielen Dank!
Xobor Einfach ein eigenes Xobor Forum erstellen
Datenschutz