15.Maruf-u Kerhi Hz.Doğumu ve Nesebi/İlmi

#1 von Kurban , 26.04.2014 14:23

Doğumu ve Nesebi
Künyesi Ebû Mahfûz olan Marûf el-Kerhî (ö. 200 / 816/17) Bağdat’ın Kerh beldesinde dünyaya gelmiştir.1 Bununla beraber Bâceddâ veya Cüddân’ın Kerh beldesinden olduğunu söyleyenler de olmuştur.2 Fakat daha çok Bağdât’ın Kerh beldesinden olduğu kabul edilmiştir. Kaynaklarda doğum tarihi ile alâkalı herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Bağdat’ta yaşamış ve burada vefat etmiştir.3 Babasının adının Fîrûz veya Fîrûzân olduğu söylenir. Sülemî’nin Tabakât’ında ve başka kaynaklarda babasının ismi Ali olarak da geçmektedir.4 Babasının bu ismi Müslüman olduktan sonra almış olma ihtimali kuvvetle muhtemeldir. Anne ve babasının Fars asıllı olup Sâbiî veya Nasrânî inancına sahip oldukları rivayet edilmiştir.
Müslüman oluşu
Marûf el-Kerhî, çocukluğunda ailesi tarafından, iyi bir Hristiyan eğitimi alması için papaza teslim edilmiştir. Ailesinin, onun Hristiyan öğretileriyle yetişmesini istemesi onların Nasrânî olma ihtimallerini artırmaktadır. Bu eğitim süreci içerisinde Marûf, papazın teslisle ilgili sözlerine karşı çıktığı için ondan birçok defa dayak yemiş, en sonunda hem okulunu, hem ailesini bırakıp kaçmıştır. Ne yapacağını bilemez bir hâlde dolaşırken, bir gün Kufe’de İbn Semmâk’ın sohbet ettiği mescide girmiş ve ondan, Allah’tan yüz çeviren kimseden Allah’ın da yüz çevireceği, Allah’a bütün kalbiyle yönelen kimseye O’nun rahmetiyle yöneleceği ve bütün mahlûkatı ona yönelteceği sözünü duymuş ve bundan çok etkilenmiştir.6 Daha sonra İbn Semmâk’ın vesilesiyle sekizinci imam Ali er-Rızâ b. Mûsâ el-Kâzım ile tanışmış, onun vasıtasıyla Müslüman olmuş, uzun bir süre ona hizmet etmiş ve onun mevâlisinden kabul edilmiştir.7 Marûf’un, anne ve babasından uzun süre ayrı kalması onlara çok ağır gelmiş, onu papaza gönderdiklerine pişman olmuşlar, oğulları hangi din üzere kendilerine dönerse o dini kabul edeceklerine söz vermişlerdir. Yaşanan uzun ayrılıktan sonra Marûf, ailesinin yanına dönünce ona hangi din üzere olduğunu sormuşlar; ondan “İslâm” cevabını alır almaz, verdikleri söz üzere Müslüman olduklarını ilân etmişlerdir.
Yaşadığı dönem:
Yaşadığı dönemde Hicaz, Şam, Irak, İran, Horasan ve sair bölgelerde Abbasi idaresinin hâkim olduğu görülmektedir. Doğum tarihi, ne kadar yaşadığı ve kaç yaşında vefat ettiği kesin olarak bilinmemekle beraber, vefat tarihinin Hicrî 200/816 yılı olduğunu bildiren rivayet esas alınır ve ortalama bir ömür sürdüğü kabul edilirse, Marûf’un Abbâsi halifelerinden Mansur, Mehdî, Hâdî, Hârun Reşid, Emin ve Me’mûn dönemlerini gördüğü söylenebilir. Ama hayatının önemli bir kısmının, 786 yılında halife olup 806’da vefat eden ve Abbasilere en parlak günlerini yaşatan Hârun er-Reşîd döneminde geçtiğinden şüphe yoktur.

Marûf el-Kerhî’nin Hicrî 200, 201 veya 204 yılında vefât ettiği rivayet edilmiştir.9 Hatib el-Bağdâdî onun 200 yılında vefat ettiğini kabul etmektedir.10 es-Sülemî Marûf el-Kerhî’nin İmam Ali er-Rızâ’nın hâcipliği görevini yaptığını, bir gün izdiham nedeniyle Marûf’un ezilme tehlikesine maruz kalıp kaburga kemiğinin kırılması sebebiyle vefat ettiğini iddia etmiştir. Zehebî buna karşı çıkmış, İmam Ali er-Rızâ’nın Marûf adında başka bir hâcibinin olduğunu, bunun sadece isim benzerliği olduğunu söylemiştir.11 Buradan Şia’nın böyle büyük bir zâta sahip çıkarak değerlendirmek istediği anlaşılmaktadır. Kabri Bağdat’taki Bâbu’d-Deyr kabristanlığındadır. Marûf el-Kerhî’nin ölümünden sonra tasarrufu devam eden zâtlardan olduğu ifade edilmiştir. Kabri ziyaretgâh hâline gelmiş; Müslümanlar, yağmur duası yaparken onunla tevessülde bulunmuşlar; hattâ kabri için “tecrübe edilmiş ilâç” tabiri kullanılmıştır.
İlim tahsil ettiği kimseler
Marûf el-Kerhî, başta Ali er-Rızâ olmak üzere Dâvûd et-Tâî, onun öğrencisi olan İbn Semmâk ve Hasan Basrî’den talim gören Ferkad es-Sebahî13 gibi kimselerle görüşüp onlardan ilim tahsil etmiştir.14 Bununla beraber Bekir b. Huneys, Rebî’ b. Sabîh ve Abdullah b. Mûsâ gibi kimselerden de hadîs almış ve bunları nakletmiştir.1

Her ne kadar Zehebî ve İbn Teymiyye, Marûf’un, Dâvûd et-Tâî ile görüştüğü iddiasını kabul etmese16 de İbnü’l Cevzî, Sülemî’de geçen rivayeti esas alarak bu görüşmeyi doğrulamaktadır.17 Uzun yıllar Kûfe’de, İmam-ı Âzâm Ebû Hanîfe’nin yanında hadîs ve fıkıh tahsil eden Dâvûd et-Tâî’nin, hicrî 160/776 ilâ 166/782 yılları arasında vefât ettiği bilinmektedir.18 Her ikisinin de yaşadığı tarihler ve bölgeler göz önüne alındığında, birbirlerinin çağdaşı olan bu iki şahsiyetin görüşmeleri ve Maruf’un, Dâvûd et-Tâî’den ilim tahsili mümkün görünmektedir.
mî yönü ve kendisinden ilim tahsil edenler
Dünyaya karşı zahidâne tavrı, ibadete düşkünlüğü, dinî emirleri yerine getirmedeki hassâsiyeti vb. yönleriyle öne çıkan Maruf el-Kerhî aslında fıkıh, hadîs, tefsir gibi dinî ilimlerde de söz sahibidir. İbadet hayatına çok önem vermesinden dolayı ilmî yönünün pek öne çıkmadığı ve fazla hadîs rivayetinde bulunamadığı ifade edilmektedir. Sülemî onun kanalıyla gelen bir hadîs olduğunu ifade ederken İbn Cevzî Maruf’tan rivayet edilen yedi hadîs bulunduğunu ifade etmiştir.19 Halef b. Hişam el-Bezzâr, Zekeriya b. Yahyâ el-Mervezî ve Yahyâ b. Ebî Tâlib gibi kimseler ondan hadîs rivayet etmiştir.20 Misâl olarak Maruf el-Kerhî’den gelen bir rivayette Hz. Âişe’nin (r.anha) şöyle dediği söylenmiştir: “Eğer kadir gecesinin hangi gece olduğunu bilseydim Allah’tan bağışlanma ve afiyette olma hâricinde bir şey istemezdim.”21 Yine Hz. Aişe (r.anha) tarikiyle rivayet ettiği bir hadîs de şudur: “Ümmetim içerisinde şirk, karanlık bir gecede, sert ve siyah taşın üzerindeki karıncanın yürüyüşünden daha gizlidir. Bunun en küçüğü; herhangi bir haksızlığa sevinmen veya âdilâne yapılan bir şeye buğzetmendir.” 22

Yaşadığı dönemde Irak’ta, talebeleri onun gibi yetiştiren birinin bulunmadığı söylenmiş ve tasavvuf üstadları tarafından fazileti takdir edilmiştir.23 Duasının kabul olmasıyla bilinen Marûf el-Kerhî’yi pek çok insan, sohbetinde bulunmak, ilminden istifade etmek, dünyevî bazı müşküllerini gidermek, duasını almak vb. birçok sebep için ziyarete gelmiştir. İmam Gazâlî’nin de zikrettiği gibi Yahyâ b. Ma‘în ve Ahmed b. Hanbel bazı konularda soru sormak için ona gidiyor ve aynı zaman da ondan hadîs alıyorlardı.24 Onlara “Sizin gibi kimseler ona neden giderler ki?” diye sorulduğunda onlar: “Allah’ın kitabında ve Resulü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetinde bulamadığımız bir meseleyi ne yapalım?” diye cevap veriyorlardı.25 Çünkü Marûf hem zâhirî ilimlere hem de bâtınî ilimlere vakıf bir kimsedir. O’nda Ebû Hâzım’dan veya İbn Ebî Hâzım’dan kalma hadîslerin yazılı olduğu bir cüz olduğu rivayet edilmiştir.26

Marûf el-Kerhî’yi ziyaret ettikleri bir gün Yahyâ b. Ma‘în ona, sehiv secdesi hakkında soru sormaya niyetlenir. Fakat Ahmed b. Hanbel engel olmak ister. Onu dinlemeyen Yahyâ sorusunu sorar. Marûf el-Kerhî: “Bu başka şeyle meşgul olup namazdan gafil kaldığı için kalbe verilen bir cezadır.” der. Ahmed b. Hanbel bu cevap için: “Ne kadar da mânâlı bir cevap verdin.” karşılığını verir. Ahmed b. Hanbel’in de bulunduğu bir toplulukta onun ilminin zayıf olduğundan bahsedilince, İbn Hanbel bunu söyleyene: “Allah seni affetsin! Böyle deme! İlimden gaye, Marûf’un mazhar olduğundan başka bir şey midir?” karşılığını verir.27 Yine Ahmed b. Hanbel’in oğlu Abdullah babasına, Marûf el-Kerhî’nin ilminin olup olmadığını sorar. İbn Hanbel ona: “Evlâdım! Onda ilmin başı yani Allah korkusu vardı.” cevabını verir.28

Kaynaklarda Marûf el-Kerhî’nin eser telif ettiğine dâir bir bilgi bulunmamaktadır. Fakat Fütûh-i Erbaîn isimli bir risale ona nispet edilmiştir. İbrahim Edhem Giridî tarafından tercü­me edilip neşredilen (İstanbul, 1312) bu risâle, kırk bölümden müteşekkildir ve risalede İlâhî aşk konusu ele alınmaktadır.29

Tasavvufa Bakışı ve Tasavvuf İlmindeki Yeri
Tasavvufu; “Hakikatleri el­de etmek ve insanların ellerinde olan şeylerden ümidi kesmek” şeklinde tarif eden30 Marûf el-Kerhî tasavvuf hayatının önde gelen simalarından biridir. Yine o, başka bir sözünde tasavvufu, “dünyevî tasalardan korunmak ve pisliklerden arınmak”31 şeklinde tarif etmiştir. Kendisinden sonra gelen tasavvuf erbâbının takip ettikleri yolun şekillenmesinde onun öğretileri önemli bir yer tutmaktadır. Cüneyd el-Bağdâdî’nin hem hocası hem de dayısı olan Serî es-Sakatî gibi birçok âbide şahsiyet, onun rahle-i tedrîsinden geçmiştir.32 Kâdirîlik, Halvetîlik, Nakşibendîlik, Rufâîlik, Mevlevîlik, Safeviyye, Bektaşîlik, Ni‘metullâhiyye, Nurbahşiyye gibi Sünnî ve Şiî birçok tarika­tın silsilesi onunla devam etmektedir. Altın silsile olarak bilinen silsile Ali er-Rızâ, Mûsâ el-Kâzım, Ca‘fer es-Sâdık, Muhammed el-Bâkır, Ali Zeynülâbidîn ve Hz. Hüseyin (r.a) vasıtasıyla Hz. Ali’ye (r.a) ulaşır. On iki imamdan yedisinin yer aldığı bu silsileyi sa­dece Nakşibendîler Ca‘fer es-Sâdık’tan sonra Kâsım b. Muhammed b. Ebû Bekir ve Selmân-ı Fâ­risî vasıtasıyla Hz. Ebû Bekir’e de ulaştı­rırlar. Diğer bir silsile ise Dâvûd et-Tâî, Habîb el-Acemî ve Hasan el-Basrî tarîkiyle yine Hz. Ali’ye ulaşır.33 Bunların dışında Ferkad es-Sebahî, Hasan el-Basrî, Enes b. Mâ­lik tarîkiyle Hz. Ali’ye ulaşan üçüncü bir silsile daha vardır.34 Bu üç silsile de Marûf el-Kerhî vasıtasıyla devam etmektedir.

Görüldüğü gibi birçok tarikat silsilesinin kesişme noktası Marûf el-Kerhî’dir. Kerâmetleri, ibadete düşkünlüğü, duâ ve yakarışları, dünya hayatına bakış açısı gibi birçok hususta onunla alâkalı pek çok rivayet vardır. Bu rivayetleri derli toplu, bölümler hâlinde bir araya getiren eser İbnü’l-Cevzî’nin Menâkıbü Marûf el-Kerhî ve Ahbâruhu adlı eseridir. Tasavvûfa ve sûfîlere karşı çok ciddî eleştirilerde bulunan İbnü’l-Cevzî’nin Marûf el-Kerhî ile ilgili böyle bir eser telif etmesi dikkat çekici bir husustur. Ayrıca İbn Teymiyye de Maruf el-Kerhî’yi, Fudayl b. İyaz, İbrahim b. Edhem, Ebû Süleyman ed-Dârâni, Serî es-Sekatî ve Cüneyd-i Bağdâdî gibi takdir ettiği kimseler arasında saymaktadır.35 İbnü’l-Cevzî, bu tarz bir eseri yazmasına sebep olan düşünceyi ifade sadedinde, fıkıhla meşgul olmanın, hadîs dinlemenin, kalbi ıslah etmek için yeterli olmadığını belirtmekte, kalb ıslahının ancak dinî ilimlerin, rekâik ve selef-i sâlihîn’in örnek hayatlarıyla harmanlanması ile sağlanacağını ifade etmektedir.36 İbnü’l-Cevzî’nin bu eseri yirmi yedi bölümden oluşmaktadır. Eserde Maruf el-Kerhî’nin ismi, nesebi, nerede doğduğu, kimlerden ilim tahsil ettiği, rivayet ettiği hadîsler, ibadet hayatı, duâları, kerâmetleri, büyük şahsiyetlerin onun hakkındaki sözleri gibi pek çok husus zikredilmiştir. Eser Abdullah Cebûrî tarafından tahkik edilerek 207 sayfa hâlinde Beyrut’ta 1985 yılında basılmıştır.37

Kerâmetleri
Uzun yıllar İmam Ali er-Rızâ’nın yanında kalıp ona hizmet eden Ma‘ruf el-Kerhî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’ye göre, bu hizmetindeki sadâkatinin neticesinde büyük mertebelere ulaşmıştır.38 Kerâmetlerinin duyulmasını istememesine rağmen, pek çok kerâmeti kitaplarda nakledilmiştir. Bir gün Marûf’un yüzünde yara izi gören bir kişi ona bunun sebebini sormak isteyince Marûf ona, “Sana faydalı olana bak!” karşılığını verir. Adam “Allah hakkı için soruyorum.” diye ısrar edince Marûf kızarak: “Yazık sana! Bunun ne gereği var? Dün Beytullah’a gittim, sonra zemzem kuyusuna vardım ve zemzem içtim. Bu sırada ayağım kaydı ve yüzüm kapıya çarptı. İşte bu yara bu yüzden oldu.” diye cevap verir.39 Kerametlerine şahit olan bazı kimselere bunları kendisi hayatta olduğu müddetçe, anlatmayacaklarına dair yemin verdirmiştir.40 İbn Şîrvîye bir gün Marûf’a; “Senin su üzerinde yürüdüğünü duydum.” deyince Marûf: “Hayır öyle bir şey yok. Fakat ben bir nehrin karşı tarafına geçmek istediğimde nehrin iki yakası bir araya gelir ve ben karşıya geçerim.” karşılığını vermiştir.41

Fütüvvet ehlini tarifi
Fütüvvet ehlinden sayılan Marûf el-Kerhî, kendisi fütüvvet ehlinin alâmetlerini, hiç karşı çıkmaksızın ve­falı olmak, karşılık beklemeden övmek ve istenmeden vermek şeklinde tarif etmiştir.42 Bir başka rivayette de fütüvvetin en önemli esaslarından olan hakikî vefâyı, nefsi gaflet uykusundan uyandırmak ve nefsânî arzuların âfetinden kurtulmak olarak açıklamıştır.43 Kendisine Allah’ın (celle celâluhu) veli kullarının alâmetleri sorulduğunda ise şu cevabı vermiştir: “Onların istekleri Allah (celle celâluhu) içindir, çabaları onun yolundadır ve firarları O’nadır.”44

Sâlih Amelle Alâkalı Düşüncesi
Marûf el-Kerhî dinin emirlerine bağlılığın ve sâlih amel işlemenin ehemmiyetine çok ciddi vurgu yapmıştır. Bu konuda kendisinden şu söz nakledilir: “Sâlih amel yapmadan Cennet’i istemek günahlardan bir günahtır, sebepsiz yere şefaat beklemek bir çeşit gururdur, itaat etmediği kimseden merhamet beklemek cehalettir, ahmaklıktır.”45 Yine amelin önemine vurgu sadedinde “Allah (celle celâluhu) bir kimse için hayır dilediği zaman ona amel kapısını açar, cedel kapısını kapatır. Bir kimse için de şer dilerse ona amel kapısını kapatır cedel kapısını açar.”46 buyurmak suretiyle, bir taraftan kalb ve ruh hayatının canlılığı için amelin önemine, diğer taraftan da hakikatleri görmeye engel teşkil eden ve mânevî hayat için öldürücü bir virüs konumunda bulunan cedel zaafına dikkatleri çekmiştir.

Cömertliği Tarifi
el-Kerhî hakiki cömertliği, ihtiyaç duyulan şeyi zor zamanda, başkasını kendi nefsine tercih edip bağışlamak olarak tarif etmiştir.47 Onun bu sözü Kur’ân-ı Kerîm’in; “Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler; onlara verilenler karşısında içlerinde bir çekememezlik hissetmezler; kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerinden önde tutarlar. Nefsinin tamahkârlığından korunabilmiş kimseler, işte onlar saadete erenlerdir.” (Haşir 59/09) mealindeki âyetini akıllara getirmektedir.

Dünya Hayatına Bakışı
Tûl-i emelin kişinin hayırlı amel yapmasında engel olduğunu ifade eden48 Marûf el-Kerhî, her an dünyayı terk edecekmiş gibi yaşamış ve talebelerine bunu öğütlemiştir. Ubeyd b. Muhammed el-Verrâk onunla alâkalı şu hâdiseyi anlatır: Bir gün Marûf ihtiyaç giderdikten hemen sonra teyemmüm yaptı. Kendisine “Ey Ebû Mahfuz! Yakında su var, neden böyle yaptın.” denilince, o: “Ya suya erişemezsem?” diye cevap verdi.49 Yine kendisine isnad edilen bir rivayette Marûf el-Kerhî’nin şöyle dediği nakledilmiştir: “Dünya dört şeyden ibarettir; mal, kelâm, uyku ve yemek. Mal aşırılığa yol açar, kelam vakti boşa harcatır, uyku unutturur ve yemek susatır.”50 Bu sözden mutlak mânâda onun, çalışıp mal kazanmaya, dünyalık birtakım şeylere sahip olmaya karşı olduğu düşünülmemelidir. O yukarıda saymış olduğu mal, kelâm, uyku, yemek gibi dünyevî hususların âfet olan yönlerine dikkat çekmiştir. Nitekim kendisi insanları başkalarına el açmama, çalışıp kazanma konusunda yönlendirmiş, ticaretle uğraşan birisine “Ana malla olsa bile sürekli alıp sat; çünkü o, ekinin büyümesi gibi büyür.” diyerek onu devamlı ticaret yapmaya teşvik etmiştir.51

İnsanların Hidayetine Düşkünlüğü

Ümmet-i Muhammed’in derdiyle dertlenmenin önemini ifade sadedinde şunu söylemiştir: “Kim günde on kere ‘Allâh’ım! Ümmet-i Muhammed’in durumunu düzelt, sıkıntılarından kurtulması için çıkış yolu göster, onlara merhamet et’ derse Allah katında ebdâldan yazılır.”52 Onun yapmış olduğu bütün irşad faaliyetlerinde dikkat çeken husus, tenkitle, bedduâyla veya kaba sözlerle kaçırmadan, insanlara güzel söz ve güzel tavırla muamelede bulunup, onların doğru yolu bulmalarına zemin hazırlama ve yeri geldiğinde eziyetlerine sabretmedir. İbrahim el-Etrûş onunla beraber Dicle nehri kenarında otururken yaşamış oldukları bir hâdiseyi şu şekilde nakletmektedir: Maruf’la beraber Dicle’nin kenarında otururken birkaç genç nehirde bir sandalın içinde çalgı çalıp içki içerek bize doğru geliyordu. Orada bulunanlar “Ey Ebû Mahfûz! Suyun içinde Allah’a (celle celâluhu) isyan eden şu adamlara bir bedduâ ediversene” dediler. O ellerini semâya kaldırarak şöyle duâ etti: Ey benim Seyyidim Efendim! Sen’den bunları dünyada sevindirdiğin gibi Cennet’te de sevindirmeni niyaz ediyorum.” Orada bulunanlar: “Biz sana onlara duâ etme, bedduâ et dedik.” deyince, o şöyle buyurdu: “Eğer onları ahirette sevindirirse, bu onları dünyada hidayete erdirip tövbelerini kabul etmesi demektir. Bunun size ne zararı var?”53

Gıybete Karşı Kassasiyeti
Gıybet konusunda çok dikkatli olan Marûf el-Kerhî, kendini bu büyük günahtan korumaya gayret ettiği gibi yanında gıybet yapılmasını da hoş karşılamamış ve gıybet yapan kimseleri sert bir şekilde uyarmıştır. Bir gün birisi yanında gıybet yapınca onu; “Öldüğünde gözünün üzerine konulan pamuğu düşün!” diyerek ölüme ve öldükten sonra gıybetten dolayı hesap verileceğine dikkat çekerek ikaz etmiştir.54

Zahitliği
Marûf el-Kerhî kullukta göstermiş olduğu hassasiyete, Allah’ın ona ihsan ettiği mânevî mertebelere ve nimetlere rağmen, kendini asla büyük görmemiş; “Ey Miskin! Ne kadar da az ağlıyor ve üzülüyorsun! İhlâslı ol ki kurtulabilesin.” diyerek sürekli nefsini levmetmiştir.55 Komşularından biri seher vaktinde onun, ağlayarak şu şiiri56 okuduğunu duymuştur:

“Ne istiyor günahlar benden?
Yapışmış yakama bırakmıyor
Ne zararı olur serbest bıraksa beni acıyarak
Çünkü galebe etti bana ihtiyarlık.”

Ölmeden önce kendisine vasiyetinin ne olduğu sorulunca şu cevabı vermiştir: “Bu gömleğimi birine sadaka olarak verin; çünkü ben bu dünyaya hiçbir şeyim olmayarak girdiğim gibi hiçbir şeyim olmayarak buradan çıkmak istiyorum.”57

Netice
Hicrî ikinci asrın büyük mutasavvıflarından biri olan Marûf el-Kerhî sonradan Müslüman olan biri olarak, kendi gayretleriyle dînî ilimleri Ali er-Rızâ, Dâvûd et-Tâî, İbn Semmâk ve Hasan Basrî’nin talebesi Ferkad es-Sebahî gibi devrinin büyük âlimlerinden tahsil etmiştir. Cüneyd el-Bağdâdî’nin hem hocası hem de dayısı olan Serî es-Sakatî gibi birçok kimse onun talebesi olmuş, büyük hadîs âlimi Ahmed b. Hanbel başta olmak üzere muasırı olan pek çok şahsiyet kendisinden ilim tahsil etmiştir. Hem zâhirî hem de bâtınî ilimlerde söz sahibi oluşuyla devrinin ilim mihrabı olmuştur.
İlmi, ameli, zahitliği ve mütevazılığı ile bilinen Marûf el-Kerhî, insanları sürekli olarak iyiliğe ve güzelliğe davet etmiş; onları korkutarak değil sevdirerek Allah’a (celle celâluhu) yaklaştırmayı tercih etmiştir. Kerâmetlerini öğrenmek isteyen kimselere, Allah’ın (celle celâluhu) insanlara bahşettiği nimetleri hatırlatarak bunların daha önemli olduğunu ifade etmiştir.

 
Kurban
Beiträge: 1.017
Punkte: 651
Registriert am: 19.08.2010

zuletzt bearbeitet 22.05.2014 | Top

   

16.Eşşeyh Seriyyüs Sakati (k.s)
14.Davud-u Tai Hz.

Anfragen und Anregungen bitte direkt an tiav@hotmail.de adressieren. Vielen Dank!
Xobor Einfach ein eigenes Xobor Forum erstellen
Datenschutz