Muminun Süresi Meal Ve Tefsiri 30-50

#1 von Kurban , 21.01.2023 11:18

Muminun SÜresi Meal Ve Tefsiri
30.
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ وَاِنْ كُنَّا لَمُبْتَل۪ينَ
30. Nûh ile kavmi arasındaki olup bitenlerde, hiç şüphesiz, pek çok ibretler ve mesajlar bulunmaktadır. Doğrusu biz, kullarımızı imtihandan geçirmekteyiz.
Tefsir
Gerçekten düşünenler için Hz. Nûh kıssasında alınacak ibretler ve çıkarılacak dersler bulunmaktadır. Allah Teâlâ’nın kudretine dair belgeler, peygamberlerine yardımcı olup düşmanlarını helak edeceğine dair deliller vardır. Allah Teâlâ peygamber göndererek önceki ümmetleri imtihana tabi tutmuş, böylece kimin itaat kimin isyan ettiğini ortaya çıkarmıştır. O’nun fert ve toplumlar için geçerli olan bu imtihanı devam etmektedir. O, geldiği dönemdeki insanları da Hz. Muhammed (s.a.s.)’in risâletiyle imtihana tâbi tuttu. Onlardan sonra kıyamete kadar gelecek insanları da O’nun emanet olarak bıraktığı Kur’an ve sünnete iman ve itaatle imtihan etmektedir.
31.
ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْنًا اٰخَر۪ينَۚ
31. Sonra bunların ardından başka bir nesil getirdik.

32.فَاَرْسَلْنَا ف۪يهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ۟
32. Onlara kendi aralarından bir peygamber gönderdik. O da: “Allah’a kulluk edin; sizin O’ndan başka bir ilâhınız yoktur. Artık iman edip ilâhî azaptan sakınmayacak mısınız?” dedi.
33.وَقَالَ الْمَلَاُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ الْاٰخِرَةِ وَاَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ
33. Kendilerine dünya hayatında bol geçimlikler verdiğimiz halde, âhiret buluşmasını inkâr edip yalanlayan kavmin ileri gelenleri şöyle dediler: “Bu da ancak sizin gibi bir insan! Yediğinizden yiyor, içtiğinizden içiyor.”
34. “Eğer kendiniz gibi bir insana itaat edecek olursanız, hiç şüphesiz kaybeder, büyük bir hüsrâna uğrarsınız.”
35.وَلَئِنْ اَطَعْتُمْ بَشَرًا مِثْلَكُمْ اِنَّكُمْ اِذًا لَخَاسِرُونَ
35. “Ne o, yoksa o size, ölüp toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra, tekrar diriltilip kabirlerinizden çıkarılacağınızı mı söylüyor?”
36.اَيَعِدُكُمْ اَنَّكُمْ اِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَابًا وَعِظَامًا اَنَّكُمْ مُخْرَجُونَۖ
36. “Heyhât, heyhât! Size söylenen şey, gerçek olmaktan ne kadar da uzak!”
37.هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَۖ
37. “Gerçek hayat, sadece içinde yaşadığımız dünya hayatıdır. Kimimiz ölür gider, kimimiz bir süre daha yaşarız; bir daha da diriltilecek falan değiliz.”
38..اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَۖ
38. “Bu adam, uydurduğu yalanları Allah’a yakıştıran bir yalancıdan başka bir şey değil! Bu yüzden biz ona kesinlikle inanmayız.”
Tefsir
Nûh kavminden sonra ismi verilmeden kıssası anlatılan kavim, Âd kavmidir. Nitekim A‘râf ve Hûd sûrelerinde de sıralama böyledir. Onlara gönderilen peygamber Hûd (a.s.)’dır. Kavmine olan mesajı, Hz. Nûh’unki ile aynıdır: “Allah’tan başka hiçbir ilâh olmadığını tasdik ve yalnız O’na kulluk etmek.” Bu davete ilk karşı çıkanların yine kavmin ileri gelenleri olduğu görülür. Bu vesileyle peygamberlere karşı çıkan kimselerin şu üç ortak özelliğe sahip olduklarını belirtmek gerekir.
› Hepsi de kavimlerinin eşrafı, reisleri ve önde gelenleri idiler.
› Âhiret hayatına inanmıyorlardı.
› Zengin ve dünya hayatında başarılı idiler. Dünya hayatını seviyorlar; kendilerine zenginlik, şan ve şöhret kazandıran müreffeh hayatlarının yanlış bir çizgide olabileceğini akıllarına bile getirmiyorlardı. Bu sebeple de ölümden sonra bir başka hayattan; dünyada yapılanların hesabının Allah’a verileceğinden söz ederek keyiflerini kaçıran peygamberlere karşı çıkıyorlardı.
Kur’an indiği zaman Mekke’de yaşanan durum da aynen böyle idi. Kendileri gibi yiyip içen bir insana uymanın tamamen aldanmaktan ve kayba uğramaktan başka bir şey olmadığını; ölüp toprak ve çürümüş kemik hâline geldikten sonra dirilmenin boş bir dava olduğunu; hayatın sadece bu dünya hayatından ibaret bulunduğunu; insanların tekrar diriltilmeyeceğini; peygamberin böyle sözleri kendiliğinden uydurup Allah’a mal ettiğini söylüyorlardı.
Âd kavminin sonu şöyle oldu:
39.اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌۨ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِن۪ينَ
39. O peygamber: “Rabbim! Onların yalanlamalarına karşı bana yardım et!” diye yalvardı.
40.
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ
40. Allah da: “Çok geçmeden onlar mutlaka pişman olacaklar” buyurdu.

قَالَ عَمَّا قَلٖيلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِمٖينَۚ ﴿٤٠﴾
40. Allah buyurdu ki: “Pek yakında onlar mutlaka pişman olacaklar!”

فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَٓاءًۚ فَبُعْداً لِلْقَوْمِ الظَّالِمٖينَ ﴿٤١﴾
41. Nitekim kaçınılmaz bir âkıbet olarak onları o korkunç ses yakalayıverdi; böylece sel süprüntüsüne çevirdik onları! Zalimlerin canı cehenneme!
Tefsir
Eski müfessirlerin bir kısmı, bu âyetlerde ismi verilmeden kendisinden söz edilen neslin Semûd kavmi ve onlara gönderilen peygamberin Sâlih aleyhisselâm olduğu kanaatindedirler (meselâ bk. Taberî, XVIII, 19); çoğunluk tarafından ise bu neslin Âd kavmi, peygamberin de Hûd aleyhisselâm olduğu söylenmiştir (bk. Zemahşerî, III, 47; Râzî, XXIII, 97). Bununla birlikte burada sözü edilen peygamberin davet ettiği tevhid ilkesi, esasen Kur’an’da adı geçen peygamberlerin gerçekleştirmeye çalıştıkları ortak davadır. Hz. Muhammed de dahil olmak üzere bütün peygamberlere karşı mücadele verenler, bu kıssadakiler gibi genellikle eşraftan hali vakti yerinde, çıkarlarına uygun düştüğü için mevcut sistem ve telakkiden memnun olan kesimlerdi. Kur’an’da değişik vesilelerle anlatıldığına göre bunlar umumiyetle hak peygamberin getirdiği sistemi kendi toplumsal ve ekonomik statüleri için tehlikeli görmüşler; özellikle herkes gibi bu mütegallibe zümresinin de yapıp ettiklerinden dolayı sorumlu tutulacaklarını bildiren, böylece toplumda mutlak bir hak ve adalet bilincinin uyanmasını hedefleyen âhiret inancıyla ilgili tebliğleri reddetmişlerdir. Bunlar, âhiret inancının toplum tarafından benimsenmesini kendi konumları için tehlikeli ve rahatsız edici bulmuşlar; bunu yaparken de ilgili peygamberin Allah’tan haberler getirecek olağan üstü özellikler taşımadığını, herkes gibi onun da sıradan biri olduğunu ileri sürerek onu gözden düşürmeye çalışmışlardır. Aslında bu iddialar, peygamberin görünürdeki insanî özelliklerini abartılı ifadelerle öne çıkararak insanların dikkatlerini peygamberin tebliğlerindeki dinî ve ahlâkî ilkelerde bulunan gerçekliğe çevirmelerini önlemeyi amaçlayan kurnazca bir plandan, bir saptırmadan başka bir şey değildi. Sonuç olarak söz konusu âyetlerde pek çok peygamberin yaşadığı ortak bir tecrübenin dile getirildiği görülmektedir. Bu durumda Muhammed Esed’in, bu âyetlerde belli bir peygamber ve kavimden söz edilmediği, burada anlatılanların, “Allah’ın bütün peygamberlerine ve onların her birinin peygamber olarak yaşadıkları tecrübelerde tekrarlanan benzer çizgilere ilişkin genel bir atıf durumunda” olduğu şeklindeki görüşüne (II, 694) katılmak mümkündür.
Bu âyetlerde sözü edilen inkârcı zümrenin, peygamberin kişiliğine ve âhiret hayatına ilişkin iddiaları Kur’an’da muhtelif vesilelerle cevaplandırılıp reddedildiği için burada bir defa daha tekrarlanmasına gerek görülmemiş, sadece uğrayacakları acı âkıbete dikkat çekilmekle yetinilmiştir.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 23-24

ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُوناً اٰخَرٖينَؕ ﴿٤٢﴾
42. Sonra onların ardından başka başka nesiller getirdik.

مَا تَسْبِقُ مِنْ اُمَّةٍ اَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَؕ ﴿٤٣﴾
43. Hiçbir ümmet kendi ecelinin ne önüne geçebilir ne de (ondan) sonraya kalabilir.

ثُمَّ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَاؕ كُلَّمَا جَٓاءَ اُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَاَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضاً وَجَعَلْنَاهُمْ اَحَادٖيثَۚ فَبُعْداً لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿٤٤﴾
44. Sonra birbiri ardından elçilerimizi gönderdik. Her bir ümmete kendi peygamberi geldikçe hep onu yalancılıkla suçladılar; biz de onları birbiri peşinden tarihe gömdük, onları ibret hikâyelerine dönüştürdük. İnanmayanların cehenneme kadar yolu var!
Tefsir
Buradaki neslin Lût, Şuayb, Eyyûb ve Yûsuf peygamberlerin kavimleri olabileceği belirtilmiştir (Râzî, XXIII, 100). Esasen bu âyetlerde geçmişteki belirli peygamberlerin inanç mücadelesi hakkında bilgi verilmekten ziyade şu noktalara dikkat çekilmektedir: Yeryüzünde nesiller ve uygarlıklar birbirini izlemiş, her nesil Allah’ın değiştirilemez hükmüyle tayin ettiği ömrünü tamamlayınca ardından yeni bir nesil gelmiştir. Hz. Muhammed’e gelinceye kadar peygamberlik sürekli yenilenen bir kurum olmuştur. Peygamberlerinin davetlerini reddedip inkâr ve günahkârlıklarını sürdüren kavimler, ümmetler, bunun bedelini çeşitli felâketlere uğrayarak yok olup gitmekle ödemişlerdir. Kur’an-ı Kerîm başka âyetlerde bu sonucu ilâhî bir yasa (sünnetullah) olarak gösterir.

ثُمَّ اَرْسَلْنَا مُوسٰى وَاَخَاهُ هٰرُونَ بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبٖينٍۙ ﴿٤٥﴾
45.Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u, âyetlerimizle ve apaçık bir delil ile

اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِهٖ فَاسْتَكْـبَرُوا وَكَانُوا قَوْماً عَالٖينَۚ ﴿٤٦﴾
45-46. Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u, âyetlerimizle ve apaçık bir delil ile Firavun’a ve onun önde gelen adamlarına gönderdik. Fakat onlar büyüklük tasladılar. Zaten onlar herkese tepeden bakan bir topluluktu.

فَقَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَۚ ﴿٤٧﴾
47. Nitekim şöyle dediler: “Soydaşları bize kölelik ederlerken bizden farklı olmayan bu iki adama mı inanacağız!”

فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَكٖينَ ﴿٤٨﴾
48. Böylece onları yalancılıkla itham ettiler, sonuçta helâk edilenler arasına onlar da katıldı.
Tefsir
Mûsâ ve kardeşi Hârûn’un getirdikleri “âyetler ve apaçık delil” ile genellikle Hz. Mûsâ’nın gösterdiği, bazılarının Hz. Hârûn’la da ilgisi bulunan mûcizeler kastedilmiştir (farklı açıklamalar için bk. Râzî, XXIII, 101).
Tefsir
İsrâiloğulları, Hz. Mûsâ kendilerini Mısır’dan çıkarmadan önce dört asırdır Mısır’da yaşıyor, burada ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyorlardı. İşte 47. âyette Firavun ve çevresinin bu sebeple onları kendi köleleri gibi gördükleri, dolayısıyla aynı kavimden olan Mûsâ ve Hârûn’un dinlerini kabul etmenin kendileri için onur kırıcı olacağını ileri sürdükleri, böylece azgınlara ve sapkınlara yaraşır bir kibir ve gurur örneği sergiledikleri, bunun da onları helâke götürdüğü bildirilmektedir. Böylece gerek Kur’an’ın ilk muhatapları olan Mekkeli putperestlere gerekse bütün insanlara, doğru ve yanlışı makam-mevki, mal-mülk, soy-sop gibi ölçülerle ayırmaya kalkışmaları halinde bunun bedelinin çok ağır olacağı uyarısında bulunulmaktadır.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 26
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ ﴿٤٩﴾
49. Gerçek şu ki, belki İsrâiloğulları yollarını düzeltirler diye Mûsâ’ya kitabı vermiştik.
Tefsir
Meâlde yer alan “İsrâiloğulları” kelimesinin âyetteki karşılığı “onlar” zamiridir. Bazı meâllerde bu zamirin Firavun ve çevresini ifade ettiği anlamına gelecek şekilde çeviriler yapılmıştır (meselâ bk. Esed, II, 695). Oysa bu tercih kesinlikle yanlış olup hemen bütün tefsirlerde bu hususa dikkat çekilmektedir. Çünkü âyette “... Onlar yollarını düzeltirler diye kitabı (Tevrat) verdik” buyuruluyor. Hz. Mûsâ Mısır’da iken henüz Tevrat indirilmemişti. Tevrat, Mısır’dan dönüşten sonra Sînâ’da indi, dolayısıyla Tevrat’ın muhatabı da İsrâiloğulları’dır. Şu halde âyetteki “onlar” zamiri sadece İsrâiloğulları’nı gösterebilir. Bu sebeple, yanlış anlaşılmayı önlemek için meâlinde zamir yerine İsrâiloğulları demeyi tercih ettik.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 26-27

وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَاُمَّهُٓ اٰيَةً وَاٰوَيْنَاهُمَٓا اِلٰى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعٖينٍࣖ ﴿٥٠﴾
50.. Meryem oğlu ile annesini de bir mûcize yaptık; ikisini de kalmaya elverişli, kaynak suyu bulunan yüksekçe bir yere yerleştirdik.
Tefsir
Hz. Meryem bâkire iken hamile kalmış ve böylece Hz. Îsâ babasız dünyaya gelmiştir. Bu, Allah’ın yaratıcı kudretinin büyüklüğünü gösteren en önemli mûcizelerden olduğu için burada olaya, “delil, mûcize, işaret” gibi anlamlara gelen âyet kelimesiyle işaret edilmiştir (aynı konuda bk. Âl-i İmrân 3/47; Meryem 19/21; Enbiyâ 21/91).
Gerek burada gerekse başka âyetlerde Îsâ yerine veya Îsâ ismiyle birlikte Meryem oğlu denilerek, dolaylı bir ifadeyle, Îsâ’yı Allah’ın oğlu sayan hıristiyan inancı reddedilmiş bulunmaktadır. Îsâ ve annesinin yerleştirildiği bildirilen yerin neresi olduğu hakkında Kudüs’teki İlya, Ramallah, Mısır, Dımaşk gibi farklı yerlerden söz edilmektedir (Râzî, XXIII, 103; bilgi için bk. Ömer Faruk Harman, “Îsâ”, DİA, XXII, 465-472).Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 27

 
Kurban
Beiträge: 1.052
Punkte: 651
Registriert am: 19.08.2010

zuletzt bearbeitet 23.01.2023 | Top

   

Muminun Süresi Meal Ve Tefsiri 51-71
Müminun Süresi Meal Ve Tefsiri 12-29

  • Ähnliche Themen
    Antworten
    Zugriffe
    Letzter Beitrag
Anfragen und Anregungen bitte direkt an tiav@hotmail.de adressieren. Vielen Dank!
Xobor Einfach ein eigenes Xobor Forum erstellen
Datenschutz