Nur Süresi Meal Ve Tefsiri 21-29

#1 von Kurban , 02.01.2023 06:12

Nür Süresi Meal Ve Tefsiri

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ وَمَنْ يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَاِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِۜ وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكٰى مِنْكُمْ مِنْ اَحَدٍ اَبَدًاۙ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يُزَكّ۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ ﴿٢١﴾
21. Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, bilin ki o, ısrarla hayâsızlığı, çirkin ve kötü işleri yapmayı emreder. Eğer üzerinizde Allah’ın lutfu ve merhameti olmasaydı, sizden hiç kimse ebediyen temize çıkamazdı. Ancak Allah dilediği kullarını temize çıkarır. Allah her şeyi hakkiyle işiten, hakkiyle bilendir.
Tefsir
Şeytan insanın apaçık düşmanıdır. Düşmandan hayır ummak boş bir hayaldir. O daima hayâsızlığı, edepsizliği, yüz kızartıcı fiilleri, gayr-i meşrû işleri, dinin ve aklın hoş görmediği kötülükleri emreder durur. Bu sebeple şeytanın izlerini tâkip etmek yasaklanmaktadır. Pek çok insan ona uyarak helak uçurumlarından yuvarlanmaktadır. Ancak Cenâb-ı Hakk’ın lutuf ve merhamet ettiği kimseler şeytanın şerrinden korunabilmekte, doğru yolu bulmakta ve hâlini ıslah edebilmektedir. Buna göre kul, daha iyi olabilmek için gayret göstermekle beraber esas yardım ve başarının Allah’tan geldiğini bilmeli; gönlünü, tüm ümit ve korkularını her şeyi en iyi şekilde işiten ve bilen Allah’a bağlamalıdır.
Nitekim bir defasında Allah Resûlü (s.a.s.):
“- Hiç kimse kendi amelleriyle cennete giremez” buyurdu. Ashâb-ı kirâm:
“- Sen de mi, ya Rasûlallah?” diye sorduklarında Efendimiz (a.s.):
“- Ancak Allah’ın beni mağfiret ve rahmetiyle sarıp sarmalamış olması başka” diye cevap verdi. (Buhârî, Rikâk 18)
Allah’ın hususi mağfiret ve rahmetiyle nefsini temizleme imkanı bulanlar, güzel ahlâk ve fazilet sahibi olurlar. Bunlardan beklenen de insanları af ve bağışlama itibariyle faziletli numûnesi davranışlar sergilemeleridir.
وَلَا يَأْتَلِ اُو۬لُوا الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ اَنْ يُؤْتُٓوا اُو۬لِي الْقُرْبٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَالْمُهَاجِر۪ينَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۖ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُواۜ اَلَا تُحِبُّونَ اَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿٢٢﴾
22. İçinizden fazilet ve servet sahibi kimseler, bundan böyle akrabalarına, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere mallarından bir şey vermeyeceklerine dâir yemin etmesinler. Affetsinler, hoş görsünler! Öyle ya, onları bağışlamanıza karşılık Allah’ın da sizi bağışlamasını istemez misiniz? Allah, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.
Tefsir
Hz. Ebubekir, Mıstah isimli bir fakire devamlı olarak yardımda bulunurdu. Kızı Âişe’ye yönelik vuku bulan çirkin iftira hâdisesinde onun da iftirâcılar arasında yer aldığını görünce, bir daha ona ve âilesine iyilik yapmayacağına dâir yemin etti. Ebubekir (r.a.)’ın yardımı kesilince Mıstah ve âilesi perişan bir hâle düştüler. Cenâb-ı Hak, yardımın kesilmesinin ardından bu âyet-i kerîmeyi inzâl buyurdu. Aynı konuya ışık tutan bir diğer âyet-i kerîmede de şöyle buyrulur: “Allah’ın adını, olur olmaz ettiğiniz yeminleriniz yüzünden iyilik yapmanızın, kötülüklerden sakınmanızın ve insanların arasını düzeltmenizin önünde bir engel hâline getirmeyin. Allah, her şeyi işiten ve bilendir.” (Bakara 2/224)
Bu âyet-i kerîmeler Cenâb-ı Hakk’ın kullarına olan merhametinin en müşahhas bir misâlini teşkil eder. Diğer yönden de fazilet ehlini zirveleştirecek bir hedef gösterir. Âyetlerin inişinden sonra Ebubekir (r.a.):

“–Ben elbette Allah’ın beni bağışlamasını severim!” dedi. Ardından yemin keffâreti vererek, yapmış olduğu iyiliğe devam etti. (Buhârî, Meğâzî 34; Müslim, Tevbe 56; Taberî, Câmi‘u’l-beyân, II, 546)
Yani Hz. Ebubekir, kendi kı­zına iftira atan adama dahî yardımını esirgemedi. Bu da o mübârek sahâbînin kâbına varılmaz faziletini gösteren bâriz bir misâldir.
Âyet-i kerîme bizleri iyiliğe ve güzelliğe çağırmakta, kötülük yapanlara kötülükle muameleden vazgeçip hatta kötülüğe iyilikle muameleye davet etmektedir. Enes b. Mâlik (r.a.), Allah Resûlü (s.a.s.)’in bizleri affa teşvik eden bir hâdis-i şerîfini şöyle nakleder:
Resûlullah (s.a.s.) aramızda oturuyordu, azı dişleri görününceye kadar güldüğünü gördük. Hz. Ömer:
“– Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın Rasûlü! Sizi böyle güldüren nedir” diye sordu. Efendimiz şunları anlattı:
“– Ümmetimden iki kişi Yüce Rabbimizin huzurunda diz çöktüler. İçlerinden biri:
«– Ey Rabbim, benim hakkımı kardeşimden al» dedi. Allah Teâlâ:
«– Hakkını kardeşinden nasıl alayım, zira onun hiçbir iyiliği kalmamıştır» buyurdu. O:
«– Öyleyse günahlarımın bir kısmını ona yükle» dedi.”
Bu sırada Allah Resûlü ağladı, gözlerinden yaşlar dökülmeye başladı ve şöyle buyurdu:
“– Kıyamet günü öyle dehşetli bir gündür ki, o günde insanlar günahlarının başkalarına yüklenmesine son derece ihtiyaç duyarlar.”

اِنَّ الَّذ۪ينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ لُعِنُوا فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۙ ﴿٢٣﴾
23. Kötülüğü aklından geçirmeyen iffetli mü’min kadınlara zinâ isnâdında bulunanlar, dünya ve âhirette lânetlenmişlerdir. Onlar için büyük bir azap vardır.

يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ اَلْسِنَتُهُمْ وَاَيْد۪يهِمْ وَاَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿٢٤﴾
24: Kıyâmet günü kendi dilleri, elleri ve ayakları bütün yaptıklarını itiraf edip onlar aleyhinde şâhitlik yapacaktır.

يَوْمَئِذٍ يُوَفّ۪يهِمُ اللّٰهُ د۪ينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ اَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُب۪ينُ ﴿٢٥﴾
25: O gün Allah onlara hak ettikleri cezayı eksiksiz verecek; onlar da Allah’ın hakkı, adâleti tam sağlayan ve kendisinden hiçbir şeyin gizlenemeyeceği mutlak Hak olduğunu bileceklerdir.
Tefsir
Burada övgüye lâyık kadınların üç vasfına yer verilir:
› اَلْمُحْصَنَاتُ (muhsanât), kendilerine isnad edilen zinâ ve çirkin işlerden uzak olan iffetli kadınlar.
› اَلْغَافِلَاتُ (gâfilât), zinâdan, zinayla ilgili düşünce ve fiillerden hatırlarına hiçbir şey gelmeyen, duygu dünyaları tertemiz kadınlar. Dolayısıyla “gâfilât” kelimesi, “muhsanât” kelimesinin ifade edemediği nezâhet ve temizliği ifade etmektedir.
› اَلْمُؤْمِنَاتُ (mü’minât), inanılması gereken her şeye inanan, hakiki ve tafsili bir imanla muttasıf olan kadınlar.
Hz. Aişe, Efendimiz’in diğer eşleri, iffet, nezâhet ve temizlik bakımından onlara yaklaşmaya çalışan diğer mü’min kadınlar buna misaldir. Onların birine iftirâ atmak hepsine iftira atmak gibi günahtır. Bu sebeple, iftirâ atılan sadece Hz. Aişe olmakla birlikte, bu mânaya dikkat çekmek için çoğul sîgası kullanılmıştır.
Bu gibi temiz ve iffetli kadınlara iftirâ atanlar hem dünyada hem de âhirette lânetleneceklerdir. Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların lâneti onlara olacaktır. Allah’ın lânet etmesi, dünyada kuldan yardım ve bereketini kesmesi, âhirette de onu cezalandırmasıdır. Meleklerin ve insanların lâneti ise onlara beddua etmeleridir. Bu ebedî lânetten başka, onlar için bir de günahlarının büyüklüğü sebebiyle çok büyük bir azap olacaktır. Nitekim Nebiyy-i Muhterem (s.a.s.):
“- Helâk eden yedi şeyden sakının!” buyurunca, sahabîler:
“- Bunlar hangileridir, ey Allah’ın Rasûlü?” diye sordular. Bunun üzerine Peygamberimiz (a.s.):
“Allah’a ortak koşmak, sihir yapmak, Allah’ın öldürülmesini haram kıldığı cana haksız yere kıymak, faiz yemek, yetim malı yemek, savaş meydanından kaçmak, evli, namuslu ve kötülüğü aklından bile geçirmeyen kadınları zina ile suçlamaktır” buyurdu. (Buhârî, Hudûd 44; Müslim, İman 145)
Bu günahların hepsinden kaçınmak gerekir. Zira o gün yaptıkları günahlara insanların bizzat kendi dilleri, elleri ve ayakları şâhitlik yapacaktır. Allah Teâlâ da onlara hak ettikleri ceza ne ise onu eksiksiz verecektir. Onlar, dünyada iken varlığından gaflet içinde oldukları Cenâb-ı Hakk’ın, Kur’an’da beyân buyurduğu zat ve sıfatlarıyla gerçekten var olduğunu, hiçbir şeyin O’ndan gizli kalamayacağını kesinlikle bilecektir. Çünkü o gün gözlerden perde kalkacak, her şey açıkça görülecektir. Allah Teâlâ buyurur:“Doğrusu sen bundan derin bir gaflet içindeydin. Ama şimdi gerçekleri görmeni engelleyen perdeni kaldırdık; bugün bakışların pek keskindir” (Kâf 50/22)Ömer Çelik Sebebi Nüzul hakkında Bak :Esbabı Nuzül c 2,638-647
اَلْخَب۪يثَاتُ لِلْخَب۪يث۪ينَ وَالْخَب۪يثُونَ لِلْخَب۪يثَاتِۚ وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّب۪ينَ وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِۚ اُو۬لٰٓئِكَ مُبَرَّؤُ۫نَ مِمَّا يَقُولُونَۜ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ۟ ﴿٢٦﴾
26. Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler de kötü kadınlara yakışır. Temiz ve iffetli kadınlar temiz ve iffetli erkeklere, temiz ve iffetli erkekler de temiz ve iffetli kadınlara yakışır. Bu temiz insanlar, iftirâcıların kendilerine isnat ettikleri suçlardan uzaktır. Onlar için bir bağışlanma, bol ve güzel bir rızık vardır.
Tefsir
İşaret edilen bu sosyolojik ve psikolojik kanunlar çerçevesinde âyetle ilgili şu izahlar yapılabilir:
Birincisi; iffetsiz, zinakar kadınlar zinakar erkeklere yakışır. Böyle kadınlar sadece böyle erkeklere nasip olur. Çünkü Allah Teâlâ’nın görevlendirdiği bir melek vardır. Bu melek, aralarında benzerlikler bulunanları birbirlerine yönlendirip kaynaştırır. Zinâ eden erkekler de zinâ eden kadınlara yakışır. Çünkü ortak vasıfları taşımak, bir araya gelip bir birlik oluşturmanın şartlarından biridir. Zinâdan uzak olan iffetli kadınlar iffetli erkeklere, iffetli erkekler de iffetli kadınlara yakışır. Çünkü iffetli erkekler, iffetli kadınları bırakıp iffetsiz olanlara talip olmazlar. İffetli olan erkek ve kadınlar iftiracıların dedikodularından çok uzaktır. Onların insan olmaları hasebiyle işledikleri başka hataları için bağışlanma vardır. Onlar dünyada helâl rızıklara, âhirette ise daha güzel, bol ve kesintisiz
olan cennet nimetlerine erişeceklerdir. Buna göre Resûlullah (s.a.s.)’in temizlerin en temizi, iffetlilerin en iffetlisi, bütün insanların en hayırlısı olması, Hz. Aişe’nin de en temiz ve en iffetli kadın olduğunu ortaya koymaktadır. Zaten “Bu temiz insanlar, iftirâcıların kendilerine isnat ettikleri suçlardan uzaktır” (Nûr 24/26) ifadesi, onun hakkında uydurulan iftiranın kesinlikle yalan olduğunu haber vermektedir.
İkincisi; kötü sözler, kötü erkek ve kadınlar için olup onlar hakkında söylenmesi lâyıktır. Kötü sözün iyiler hakkında söylenmesi uygun düşmez. Aynı şekilde erkek ve kadınlardan kötü olanlar, haklarında kötü sözlerin söylenmesine lâyıktır. Güzel sözler, iyi erkek ve kadınlara lâyıktır. İyi erkek ve kadınlar da haklarında güzel sözler söylenmesine lâyıktır. İşte bu iyi ve temiz insanlar, haklarında kötü insanların söylediklerinden uzaktır. Buna göre âyetin iniş gayesi, Hz. Aişe’nin zinadan uzak olduğunu bildirmektir.
Üçüncüsü; kötü sözler ancak kötü olan erkek ve kadınlardan çıkar. Temiz insanlardan böyle şeyler sâdır olmaz. Kötü erkek ve kadınlar da, ifk hadisesine iştirak edenlerin yaptığı gibi, kötü söz söylemeye alışıktırlar. Çünkü kabın içinde ne varsa dışarı o sızar. İyi sözler ise ancak iyi erkek ve kadınlardan sadır olur. Kötülerden böyle şeyler hasıl olmaz. İyi erkek ve kadınlar da iyi sözler söylemeye alışıktırlar. Onlardan iyi sözden başkası duyulmaz. İşte bu iyi insanlar, kötü insanların söylediği kötü sözleri söylemekten uzaktır. Onlar, bu gibi kötü şeyleri asla ağızlarına almazlar.
Dördüncüsü; Allah’ın haram kıldığı amelleri gönüllü olarak ancak onları tercih eden kötü insanlar yaparlar. Onlar, hep bu tür amellere meylederler. Herkes kendine layık olan şeye meyyâldir. Buna göre fiil de failine layıktır. Herhangi bir iş yapan kimse, yaptığı o işle bizzat kendisinin temiz mi pis mi, değerli mi değersiz mi, şerefli mi şerefsiz mi olduğunu ortaya koyar. Yine kötü haller, nefsânî arzular, şehvetler bunlara layık olan habis ruhlu kimselere layıktır. Çünkü sıfat sahibinden, sahibi de sıfatından ayrılmaz. Aynı şekilde haram mallar, yiyecekler ve içecekler de rütbesi o seviyede olan ve himmetini bunlar üzerine teksif eden kişilere layıktır. Habis ruhlu insanlar ancak böyle haram mallara meylederler; böyle haram mallar da ancak o habislere nasip olur. Buna mukâbil Allah’ın râzı olduğu ameller ve taatler temiz insanlardan sadır olur. Onlar böyle amelleri tercih eder ve onları yerine getirmek için çalışıp çabalarlar. Yine güzel haller, ulvî duygular, nefsâniyetten sıyrılarak hakka yaklaşma iştiyakı bu gibi güzel ve temiz insanlara aittir. Onlar himmetlerini her türlü âdi, basit ve değersiz şeylerden yükseklerde tutarlar; ancak gerçek izzet sahibi Rabbin huzurunda boyun eğer, tezellül gösterirler. Aynı şekilde temiz ve helâl mallar, yiyecekler ve içecekler de bu gibi temiz insanlara layıktır. Onların kazandıkları ve kullandıkları mallarda ne şeriat açısından bir pürüz ne de yaratıklar açısından bir minnet söz konusudur.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتّٰى تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلٰٓى اَهْلِهَاۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ ﴿٢٧﴾
27. Ey iman edenler! Başkalarına ait evlere, sakinlerinin iznini almadan ve onlara selâm vermeden girmeyin. Böyle yapmanız, hakkınızda en hayırlı ve münasip olandır. Umulur ki düşünür, hikmetini anlar ve buna göre davranırsınız.

فَاِنْ لَمْ تَجِدُوا ف۪يهَٓا اَحَدًا فَلَا تَدْخُلُوهَا حَتّٰى يُؤْذَنَ لَكُمْۚ وَاِنْ ق۪يلَ لَكُمُ ارْجِعُوا فَارْجِعُوا هُوَ اَزْكٰى لَكُمْۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌ ﴿٢٨﴾
28. Şâyet orada kimseyi bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer size “Geri dönün!” denirse derhal dönün. Bu, sizin için daha temiz, daha nezih bir davranıştır. Allah, bütün yaptıklarınız hakkiyle bilir.

لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ مَسْكُونَةٍ ف۪يهَا مَتَاعٌ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ ﴿٢٩﴾
29. İçinde oturulmayan, fakat herkesle birlikte sizin de faydalanma hakkınız bulunan evlere, yerlere izinsiz girmenizde bir sakınca yoktur. Ama unutmayın ki Allah, gerek açığa vurduğunuz gerekse gizli tuttuğunuz bütün düşünce ve niyetlerinizi bilmektedir.
Tefsir
Sûrenin ilk âyetlerinde beyân edilen hükümler, kötülüklerin toplumda ortaya çıktıkları sırada yok edilmesini hedeflemektedir. Bu ve bundan sonraki birkaç âyette getirilen hükümler ise, kötülüğe daha vuku bulmadan mâni olmak, toplumu ıslah etmek ve kötülüğün ortaya çıkıp yayılmasına sebep olacak durumların kökünü kazımak hedefini taşımaktadır. Bu vesileyle başkalarının evlerine rastgele giriş yasaklanmakta, karşı cinslerin serbestçe karışımı önlenmekte, kadınların zînetleri ve makyajlarıyla yabancı erkeklere görünmesinin önüne set çekilmekte, fuhuş yasaklanmakta, erkeklerle kadınlar uzun süre bekâr kalmamaya teşvik edilmekte, köle ve cariyeleri bile evlendirmekten başka toplumu şerden temizlemenin yolunun bulunmadığı açıkça gösterilmektedir. Görüldüğü üzere ilâhî hukuk, kötülüğü sadece yasaklamak veya suçluya belli bir ceza vermekle kalmamakta, kötülüğe yol açacak ve insanları kötülüğü işlemeye itecek tüm unsurları da ortadan kaldırmaktadır.
Bu üç âyette evlere giriş âdabı öğretilmektedir. Şöyle ki:
Birincisi; İslâm öncesi Arap âdetine göre, insanlar birbirlerinin evlerine yalnızca “iyi sabahlar” ya da “iyi akşamlar” diyerek izin almadan serbestçe girerlerdi. Önceden haber verilmeden yapılan böyle girişler bazan ev halkının ve kadınların gizliliğini ihlal ederdi. Allah, herkesin kendi evinde bir gizliliği olabileceği ve dolayısıyla kimsenin bir başkasının evine ev halkının izni olmadan habersizce giremeyeceği kâidesini koydu.
Sebebi Nüzul: Rivayete göre Ensar’dan bir kadın:
“- Ey Allah’ın Rasûlü! Ben evimde babam olsun, oğlum olsun hiç kimsenin görmesini istemediğim bir hal üzere bulunabiliyorum. Ben bu halde iken babam gelir yanıma girer, yine ai­lemden bir başka adam çıkıp gelebilir. Ne yapmamı tavsiye ederseniz?” dedi. Bunun üzerine bu 27. âyet-i kerîme nâzil oldu. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XVIII, 147)
Buna göre başkalarına ait olan evlere, aynı ev içerisinde de başkalarının kaldığı odalara girerken izin istemeli, girmek için onay almalı, oraya girmemizde herhangi bir sakınca olmadığı noktasında hem kendi kalbimiz hem de evdekilerin kalbi mutmain olmalı ve hâne halkına selam vererek oraya girmeliyiz. Çünkü evlerin, kişilerin kaldıkları özel yerlerin bir mahremiyeti vardır. İslâm bu mahremiyetin korunmasına çok önem vermektedir. Gizlilik hakkı sadece evlere girişle alakalı olmayıp bir evi dışarıdan gözleme, kapı aralığından bakma, içerde konuşulanları dinleme, hatta bir başkasının mektubunu izinsiz okumaya kadar uzanmaktadır. Resûlullah (s.a.s.)’in bu konuda pek çok dikkat çekici beyânları vardır.
Resûlullah (s.a.s.); “İzin istemek gözün evin ayıplarını görmemesi için şart kılınmıştır” (Buhârî, İsti’zân 11) buyurarak mahremiyeti ihlâlin, Sadece bir yere girmekle değil aynı zamanda bakmakla da meydana geldiğini belirtir. Bu bakımdan kişi herhangi bir yere girmek üzere izin almak istediğinde Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’in âdeti veçhile, kapının biraz gerisinde, sağ ya da sol yanını dönerek durmalıdır. (Ebû Dâvûd, Edeb 127)
Başkasının evine pencere veya anahtar deliği gibi yerlerden bakmak ve içeridekileri gözetlemek, şahsiyetli bir mü’mine kesinlikle yakışmayan bir davranıştır. Zîra bu davranış, bakan açısından ahlâkî düşüklük ve hasta ruhluluk, bakılan için de mahcûbiyet ve huzursuzluk kaynağıdır. Nitekim bir adam, Resûlullah Efendimiz’in kapısındaki bir delikten evin içine bakmıştı. O esnâda Resûlullah’ın elinde bir tarak vardı. Adamın bu davranışını farkeden Efendimiz şöyle buyurdu:
“Senin beni gözetlediğini bilmiş olsaydım, bununla gözünü oyardım. İzin istemek, evin içerisi görülmesin diye emredilmiştir.” (Müslim, Âdâb 40-41) Yine Efendimiz (s.a.s.): “Bir kimse, izinleri olmaksızın insanların evinin içine bakarsa, gözünü çıkarmaları onlara helâl olur” (Müslim, Âdâb 43) buyurarak, böyle insanların ne kadar büyük bir suç ve günah işlediklerine dikkat çekmiştir. Burada Allah Resûlü’nün, bakanın gözünü çıkarmanın helâl olduğunu söylemesi, yapılan edepsizliğin ne kadar insanlık dışı ve kötü bir davranış olduğunu anlatmak içindir.
Asr-ı saadette evler, hurma dallarından, çoğunlukla tek katlı ve basit yapılarda inşâ edildiği için o gün insanlar kapı önünde, evdekilerin duyabileceği bir sesle “Selâmun aleyküm, girebilir miyim?” demek sûretiyle izin talep ediyorlardı. Nitekim bu duruma uymayan sahâbîlerin Resûlullah tarafından te’dib edildiğini görmekteyiz. Kilde b. Hanbel (r.a.) diyor ki, Resûlullah (s.a.s.)’in yanına gittim ve selâm vermeden huzuruna girdim. Bunun üzerine Efendimiz:
“– Geri dön ve «es-Selâmü aleyküm, girebilir miyim?» de” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Edeb 127)
Benî Âmir’den bir zât, Allah Resûlü evde iken, “İçeri gireyim mi?” diye izin istemişti. Resûl-i Ekrem Efendimiz hizmetçisine: “ Çık, bu adama izin istemeyi öğret. Önce «es-Selâmü aleyküm» desin, sonra «Gireyim mi?» diye sorsun” buyurdu. Adam Peygamberimiz’in söylediklerini duyarak: “es-Selâmü aleyküm, girebilir miyim?“ dedi. Bunun üzerine Efendimiz izin verdi, o da içeri girdi. (Ebû Dâvûd, Edeb 127)
İkincisi; herhangi bir evin kapısını çalarak izin isteyen kimse, bu işi en fazla üç defa tekrarlamalı, cevap verilmediği takdirde ısrarcı olmamalıdır.
Efendimiz (s.a.s.):
“İzin istemek üç defâdır. İzin verilirse girersin, verilmezse geri dönersin” buyurmuştur. (Buhârî, İsti’zân 13) Bununla birlikte içerdekiler tarafından duyulmadığını zanneden kimsenin, kapıyı daha fazla çalmasında bir mahzur yoktur. Eğer içeriden: “Geri dönün!” denilirse, orada beklenilmeden derhal geri dönülmelidir.
Üçüncüsü; faydalanmamıza açık bulunan veya içinde bir eşyamızın bulunduğu, fakat kimsenin oturmadığı evlere girerken izin istemeye gerek yoktur. Mesela herkese açık olan hanlar, hamamlar, oteller, misafirhaneler ve dükkanlar bu kabilden yerlerdir.
Rivayete göre izin istemeyi emreden 27. âyet-i kerîme nâzil olduk­tan sonra bir kısım sahâbe bu işte çok dikkatli davranmaya başladılar. İster harabe olsun, ister orada kimseler yaşasın, nereye giderlerse mutlaka selâm verir ve izin isterlerdi. Bunun üzerine 29. âyet-i kerîme nâzil oldu ve Yüce Allah bu âyet-i kerîme ile kim­senin yaşamadığı bir ev ya da yere girmek için izin isteme mecburiyetini kaldırıp izinsiz girmeyi mubah kıldı. Çünkü izin istemenin sebebi, sade­ce kişinin kendisi için görülmesi haram olan şeyleri görme korkusudur. Böyle bir sebep ortadan kalkınca hüküm de ortadan kalkar. (Kurtubî, el-Câmi‘, XII, 221)
İslâm, kişiyi harama götürecek bütün yolların kapatılması maksadıyla daha sıkı önlemler almakta, haram ateşinin belki de başlangıç kıvılcımını oluşturacak ilk merhaleyi bile dikkatten uzak tutmayarak mü’min erkek ve mü’min kadınların bakışlarını kontrol etmelerini istemektedir.Ömer Çelik Tefsiri

 
Kurban
Beiträge: 1.013
Punkte: 651
Registriert am: 19.08.2010

zuletzt bearbeitet 14.01.2023 | Top

   

Nür Süresi Meal Ve Tefsiri 30-31
Nür Süresi Meal Ve Tefsiri 1-20

  • Ähnliche Themen
    Antworten
    Zugriffe
    Letzter Beitrag
Anfragen und Anregungen bitte direkt an tiav@hotmail.de adressieren. Vielen Dank!
Xobor Einfach ein eigenes Xobor Forum erstellen
Datenschutz