Mümin Süresi Meal Ve Tefsiri 5
هُوَ الَّذٖي يُحْـيٖ وَيُمٖيتُۚ فَاِذَا قَضٰٓى اَمْراً فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُࣖ ﴿٦٨﴾
﴾68﴿ Yaşatan da öldüren de O’dur. Bir işe hükmettiğinde o konuda sadece “ol!” der, o da oluverir.
Tefsir
Yukarıdaki kanıtlardan, yaşatanın da öldürenin de Allah olduğu sonucu çıkmaktadır. Âyet, Allah’ın gerek yaratma ve öldürmede gerekse diğer fiillerinde asla güçlük ve zahmet çekmeyeceğini ifade etmektedir. O’nun iradesi “ol!” buyruğuyla tecelli edince irade ettiği şey, zahmetsiz, külfetsiz ve eksiksiz oluverir. Bu ifadede dolaylı olarak putperestlere, “Tanrısal nitelikler yüklediğiniz şeylerin böyle bir gücü var mıdır?” anlamında bir uyarıda bulunulmakta, böylece İslâm’ın ana ilkesi olan tevhid inancına vurgu yapılmaktadır.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 6
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذٖينَ يُجَادِلُونَ فٖٓي اٰيَاتِ اللّٰهِؕ اَنّٰى يُصْرَفُونَۚۛ ﴿٦٩﴾
﴾69﴿ Görmez misin, Allah’ın âyetlerini tartışmaya kalkışanları; gerçeklerden nasıl da uzaklaştırılıyorlar!
اَلَّذٖينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَٓا اَرْسَلْنَا بِهٖ رُسُلَنَاࣞۛ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَۙ ﴿٧٠﴾
﴾70﴿ Kitabın ve elçilerimize gönderdiklerimizin asılsız olduğunu savunanlar, evet onlar ileride gerçeği anlayacaklar!
اِذِ الْاَغْلَالُ فٖٓي اَعْنَاقِهِمْ وَالسَّلَاسِلُؕ يُسْحَبُونَۙ ﴿٧١﴾
71.O zaman boyunlarında halkalar ve zincirlerle ..
فِي الْحَمٖيمِ ثُمَّ فِي النَّارِ يُسْجَرُونَۚ ﴿٧٢﴾
﴾71-72﴿ O zaman boyunlarında halkalar ve zincirlerle şiddetli ateşe sürüklenirler; ardından da ateşte yakılırlar.
ثُمَّ قٖيلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تُشْرِكُونَۙ ﴿٧٣﴾
73.Sonra onlara, “Vaktiyle Allah’ın dışında ilâhî nitelikler yüklediğiniz şeyler şimdi nerede?” denir.
مِنْ دُونِ اللّٰهِؕ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا بَلْ لَمْ نَكُنْ نَدْعُوا مِنْ قَبْلُ شَيْـٔاًؕ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ الْكَافِرٖينَ ﴿٧٤﴾
﴾73-74﴿ Sonra onlara, “Vaktiyle Allah’ın dışında ilâhî nitelikler yüklediğiniz şeyler şimdi nerede?” denir. “Bizi bırakıp kayboldular. Meğer vaktiyle gerçek bir varlığa tapmıyormuşuz” derler. İşte Allah inkârcıları böyle şaşkın ve çaresiz bırakır.
ذٰلِكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَمْرَحُونَۚ ﴿٧٥﴾
﴾75﴿ “Bu duruma düşmenizin sebebi, dünyadayken haksız olarak böbürlenmeniz ve şımarmanızdır.
اُدْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدٖينَ فٖيهَاۚ فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرٖينَ ﴿٧٦﴾
﴾76﴿ İçinde ebedî kalmak üzere cehennem kapılarından girin içeri!” Büyüklük taslayanların kalacakları yer ne kötü!
Tefsir
Yukarıda inkârcıların inanmalarını sağlamak maksadıyla bazı aklî deliller ortaya konduktan sonra, buna rağmen hâlâ “Allah’ın âyetlerini tartışmaya kalkışanlar”ın, O’nun kitabını ve peygamberlere gönderdiklerini asılsız saymakta ısrar edenlerin âhirette içine düşecekleri acıklı durum özetlenmektedir.
69. âyetteki “Allah’ın âyetleri” ifadesini Taberî, “Allah’ın hükümleri ve âyetleri” (XXIV, 82); İbn Atıyye, “Hz. Muhammed’in peygamberliği ve ona gelen kitap” (IV, 568) şeklinde açıklamışlardır. Sûrede “Allah’ın âyetlerini tartışmaya kalkışanlar” anlamındaki ifade beş defa tekrar edilmiş; böylece bir bakıma putperestlerin bu tutumlarında ne kadar ısrarcı oldukları ve bunun kendileri için vazgeçilmez bir dava olduğu vurgulanmıştır. Kuşkusuz onların bu inatçı tutumlarının sebebi, Allah’ın âyetlerinde şirk inancını çürütme, tevhid inancını yerleştirme konusunda ısrar edilmesidir.
67. âyette insanın yaratılışı Allah’ın gücüne ve hikmetine kanıt olarak gösterilirken “Umulur ki (bunlar üzerine) akıl yorarsınız” buyurularak aklını doğru kullananın sahih inanca ulaşacağına işaret edilmişti. 69. âyetin sonunda ise inkârcıların, Allah’ın âyetlerini tartışmaları, onlarla mücadele etmeye kalkışmaları, “Gerçeklerden nasıl da uzaklaştırılıyorlar!” şeklinde meçhul (edilgen) bir fiil ile dile getirilmiştir. Buna göre eğer insan, inancını ve hayat çizgisini, temel insanî özelliği olan aklından destek alarak belirlemiyorsa mutlaka çeşitli olumsuz dış ve iç motiflerin etkisinde kalacak, akıllı ve özgür seçim yapamayacak ve sonuçta o motifler tarafından saptırılacaktır. Kur’an’ın her vesileyle gösterdiği gibi Mekke müşriklerinin İslâmî tebliğler karşısındaki tutumları da genellikle bu şekilde idi. Ayrıca tarihin her döneminde ve günümüzde de pek çok insanda bu zaaflar görülmektedir. Nefsânî duygular, çıkar hesapları, ideolojik saplantılar, yayın araçlarının yoğun şartlandırmaları gibi pek çok olumsuz iç ve dış âmiller insanları, 70. âyette belirtilen ilâhî kitaplardan ve onlardaki inanç, değer ve hayat ölçülerinden uzaklaştırmakta; nice yanlışları doğru, iyileri kötü, bâtılları hak göstermekte; onları –farkında olarak veya olmayarak– “Allah’ın âyetleri”ne, ilâhî hakikatlere ve bunların taraftarlarına karşı mücadeleye yönlendirmektedir.
Ama âhiret bütün hakikatlerin gün ışığına çıktığı, hakkın yerini bulduğu kusursuz bir adalet ve yargı günüdür. Bu sebeple 74. âyette belirtildiği üzere sahte tanrılar, bağlılarını mahşerde yüzüstü bırakıp ortadan kaybolacak; onların gerçekten tapmaya değer şeyler olmadığı en sadık bağlılarınca da anlaşılıp itiraf edilecektir. Bu dünyada günahları ve erdemsiz yaşayışlarıyla haksız yere böbürlenip şımaranlar; nefislerini ve sıradan nesneleri veya kimi insanları tanrılaştıracak kadar alçalırken Allah’a kul, peygambere ümmet olmaya davet edilince bunu nefislerine yediremeyip kibre kapılanlar, âhirette boyunlarında halkalar ve zincirlerle alçaltılmış bir vaziyette cehennemi boylayacaklardır. Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 676-678
فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّۚ فَاِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذٖي نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَاِلَيْنَا يُرْجَعُونَ ﴿٧٧﴾
﴾77﴿ Sen şimdi sabret; Allah’ın vaadi mutlaka gerçekleşecek. Muhakkak ki biz, onlara vaktiyle bildirip uyarıda bulunduğumuz şeylerin bir kısmını (ölmeden) sana göstereceğiz, (bir kısmını da görmeden) seni vefat ettireceğiz; ama onlar da sonunda bize dönecekler!
Tefsir
Bu sûrede ağırlıklı olarak “Allah’ın âyetlerini tartışmaya kalkışanlar”dan, o âyetlere karşı mücadele verenlerden söz edildi. Genellikle Mekke putperestlerinin aristokrat tabakasından oluşan bu kesimin karakterleri, tutumları, amaçları ve cezaları üzerinde duruldu; müslümanlardan üstün oldukları vehmi, bundan duydukları sevinç ve şımarıklıktan söz edildi. Kuşkusuz inkârcıların bu haksız tutumları Hz. Peygamber’i ve diğer müslümanları derinden üzüyordu. İşte âyette Hz. Peygamber’e Allah’ın vaadinin mutlaka gerçekleşeceği hatırlatılarak bu tutumlar karşısında sabırlı olması öğütlenmektedir. Âyetin devamında, bu vaadin iki yönüne işaret edilmektedir. Öncelikle onların yaptıkları yanlarına kalmayacak, cezalarının bir kısmı bu dünyada, ya Resûlullah hayattayken veya onun ölümünden sonra verilecek; bir kısmı da âhirette, Allah’ın huzuruna vardıklarında uygulanacaktır. Nitekim bu âyetlerin inmesinden birkaç sene sonra, Medine döneminin başında Bedir Savaşı’nda müslümanların putperest düşmanları karşısında elde ettikleri zaferle dünyadaki ceza süreci başlamış, bunu başka cezalar takip etmiştir.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 680
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلاً مِنْ قَبْلِكَ مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَؕ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ اَنْ يَأْتِيَ بِاٰيَةٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۚ فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَࣖ ﴿٧٨﴾
﴾78﴿ Senden önce de elçiler gönderdik; onlardan sana hayat hikâyelerini anlattıklarımız var, anlatmadıklarımız var. Allah’ın izni olmadıkça hiçbir elçi âyet getiremez. Allah’ın buyruğu geldiğinde artık hak yerini bulmuştur ve ilâhî hakikatleri yok etmeye kalkışanlar hüsrana uğramışlardır.
Tefsir
Resûlullah’a, önceki peygamberlerin de benzer sıkıntılarla karşılaştıkları hatırlatılmaktadır.(124 bin Peyğamberler görnderildiği rivayet edilmektedir) Allah, onların bazıları hakkında Kur’an’da bilgi vermiştir, ama bilgi verilmeyenler de vardır. Sonuçta bütün peygamberler temelde aynı inanç, ibadet ve hayat ilkelerini tebliğ ve temsil etmişler; fakat hepsinin düşmanları olmuş, acı ve sıkıntı çekmişlerdir. Ama vakti gelince Allah hükmünü vermiş, hak yerini bulmuştur.
“Allah’ın izni olmadıkça hiçbir elçi âyet getiremez” cümlesindeki âyet kelimesi genellikle mûcize olarak açıklanmıştır. İnkârcılar, Hz. Peygamber’i güç durumda bırakmak için ondan bazı olağan üstü işler başarmasını isterlerdi. Burada bu tür olayların ancak Allah’ın dilemesiyle gerçekleşebileceği bildirilmektedir (Râzî, XXVII, 88-89).Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 680-681
اَللّٰهُ الَّذٖي جَعَلَ لَكُمُ الْاَنْعَامَ لِتَرْكَبُوا مِنْهَا وَمِنْهَا تَأْكُلُونَؗ ﴿٧٩﴾
﴾79﴿ Kimine binesiniz, kiminden yiyecek elde edesiniz diye sizin için hayvanları yaratan Allah’tır.
وَلَكُمْ فٖيهَا مَنَافِـعُ وَلِتَبْلُغُوا عَلَيْهَا حَاجَةً فٖي صُدُورِكُمْ وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَؕ ﴿٨٠﴾
﴾80﴿ Onlarda sizin için daha nice faydalar vardır; gönüllerinizdeki bir ihtiyaca onlar üzerinde ulaşırsınız; onlarla ve gemilerle taşınırsınız.
وَيُرٖيكُمْ اٰيَاتِهٖࣗ فَاَيَّ اٰيَاتِ اللّٰهِ تُنْكِرُونَ ﴿٨١﴾
﴾81﴿ Allah size kanıtlarını gösteriyor. Allah’ın kanıtlarının hangisini inkâr edebilirsiniz?
Tefsir
Allah’ın âyetlerini tartışma, onlarla mücadele etme cüretini gösteren müşriklere, o günün şartlarında yararlandıkları başlıca imkânları kendilerine bahşedenin Allah olduğu hatırlatılmakta; bu lutufların sahibine saygı duyup ona teslim olmaları gerektiğine işaret edilmektedir.
En‘âm kelimesi özellikle deve, daha genel olarak da deve ile birlikte sığır, koyun ve keçi türlerini ifade etmek üzere kullanılır (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “n‘am” md.). Zemahşerî, “Gönüllerinizdeki bir arzuya onlara binerek ulaşırsınız” meâlindeki cümleyi şöyle açıklar: Maksat, hac yolculuğu ve savaş sırasında uygun hayvanlara binmek; dinin yaşatılması ve ilim tahsili için bu hayvanlarla ülkeden ülkeye dolaşmaktır (III, 379).Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 681
اَفَلَمْ يَسٖيرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِهِمْؕ كَانُٓوا اَكْثَرَ مِنْهُمْ وَاَشَدَّ قُوَّةً وَاٰثَاراً فِي الْاَرْضِ فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ ﴿٨٢﴾
﴾82﴿ Yeryüzünde gezip de kendilerinden önce yaşamış olanların âkıbetlerini görmezler mi? Onların sayısı bunlardan daha çoktu, daha güçlülerdi, yeryüzündeki eserleri de daha sağlamdı. Ne var ki, kazandıkları onları kurtaramadı.
فَلَمَّا جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهٖ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ ﴿٨٣﴾
﴾83﴿ Elçileri onlara açık seçik kanıtlar getirdiklerinde, sahip oldukları bilgileriyle böbürlendiler. Ama alay ettikleri şey onları kuşatıverdi!
Tefsir
Allah’ın âyetlerini tartışmaya, onlarla mücadele etmeye çalışanlara bu sûredeki son bir uyarıdır. Mekke putperestleri genellikle sayılarının çokluğuna, maddî güçlerine, sosyal statülerine güvenerek şımarıp azgınlaşırlar; peygamber ve diğer müslümanlar karşısında inkârcı, alaycı ve baskıcı bir tavır takınırlar; bir gün müslümanlara mağlûp olacaklarına ihtimal bile vermezlerdi. İşte burada tarih şahit gösterilerek onların büyük bir yanılgıya düştükleri hatırlatılmaktadır. Araplar’ın özellikle varlıklı tüccar kesimi, eski uygarlıkların zengin izlerinin bulunduğu ülkelere ticarî yolculuklar yaparlardı. Bu sebeple 82. âyette, “Yeryüzünde gezip de kendilerinden önce yaşamış olanların âkıbetlerini görmezler mi?” buyurulmuştur. Yani onlar, tarihin ibret levhalarını görüyor, fakat bunlardan gereken dersi çıkaracak şekilde zihin yormuyorlardı.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 681
فَلَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَا قَالُٓوا اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَحْدَهُ وَكَفَرْنَا بِمَا كُنَّا بِهٖ مُشْرِكٖينَ ﴿٨٤﴾
﴾84﴿ Dehşetli cezamızı gördüklerinde, “Allah’ın birliğine inandık, O’na ortak koştuğumuz şeyleri de şimdi reddetmekteyiz” derler.
فَلَمْ يَكُ يَنْفَعُهُمْ اٖيمَانُهُمْ لَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَاؕ سُنَّتَ اللّٰهِ الَّتٖي قَدْ خَلَتْ فٖي عِبَادِهٖۚ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ ﴿٨٥﴾
﴾85﴿ Ama azabımızı gördüklerinde artık inanmaları kendilerine fayda vermeyecektir; Allah’ın, kulları hakkında öteden beri uygulanan yasası böyledir. İşte o zaman artık inkârcılar hüsrana uğramışlardır.
Tefsir
Vaktiyle maddî güçlerini, eserlerini, sosyal ve siyasî konumlarını haklılıklarının dayanağı zanneden azgın topluluklar, nihayet sapkınlık ve zulümlerinin sonucu olarak çeşitli felâketlerle yüzyüze gelince güçlerinin kendilerini kurtaramadığını görmüşler; peygamberlerinin ortaya koyduğu tevhid inancını benimsediklerini açıklamışlarsa da “inanmaları kendilerine fayda vermemiştir.” Çünkü, Şevkânî’nin de belirttiği gibi (IV, 575) bu, özgürce ve gayba inanma değil, zorunlu ve görüneni, yaşananı kabul idi, bu sebeple de inanmalarına itibar edilmemiştir. Sûre, bunun ilâhî bir yasa olduğunu, bu yasayı dikkate almayıp inkârlarını sürdürenlerin hüsrana uğradıklarını belirten önemli uyarıyla son bulmaktadır.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 681-682