Mearic Meal Ve Tefsiri
وَالَّذٖينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدّٖينِࣕ ﴿٢٦﴾
﴾26﴿ Hesap gününün doğruluğuna inananlar;
Tefsir
Peyğamber ve ashabıyla toplanıp alay eden kafirler,bunlar mı cennte girecek,,bunlar girerse biz haydi haydi cennete gireriz,demeleri üzerine inmiştir.Fahrettin Razi XXX.131,Kurtubi XVIIL190
وَالَّذٖينَ هُمْ مِنْ عَذَابِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۚ ﴿٢٧﴾
Rablerinin azabından çekinenler -ki
اِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍۚ ﴿٢٨﴾
﴾27-28﴿ Rablerinin azabından çekinenler -ki rablerinin azabı karşısında asla güven içinde olunamaz-;
Tefsir
Bu sıfat, mümin ruhun karakteristik özelliklerine ilişkin temel bir çizgi çizmektedir. Çünkü hesaplaşma ve karşılık görme gününe inanmak, bununla ilgili uyarıları doğrulamak imanın bir boyutunu oluşturur. Âhirette hesaplaşmanın olacağına ilişkin uyarıyı doğrulayan birinin elinde bulunup hayatı, değerleri, amelleri ve olayları ölçen terazi, onu yalanlayan veya bu konuda şüphesi bulunan birinin elinde bulunup hayatı, değerleri, amelleri ve olayları ölçen teraziden farklıdır. Onlar, Rablerinin azabından çok korkarlar. Çünkü bu azabın başlarına gelmeyeceğinden emin olmaları mümkün değildir. Bu duygu, din gününü sadece doğrulamanın ötesinde bir derecedir. Bu noktada sürekli olarak kalbin bir an için kayıp azabı hak edeceği endişesiyle Allah’ın koruması umudu birlikte bulunur. Allah katında seçkin bir yere sahip bulunan, Allah’ın kendisini seçip gözettiğini bilen Peygamber Efendimiz sürekli Allah’ın azabından sakınır, hep azaba çarpılma endişesini taşırdı. Allah’ın lütfu ve merhameti olmadıkça amellerinin kendisini koruyamayacağını, cennete girmesine neden olamayacağını beyân ederdi. Şöyle buyururdu:
“Hiç kimseyi ameli cennete girdirmez.”
Seni de mi ey Allah'ın elçisi? diye sorulduğunda:
“Evet beni de. Ancak Rabbinin rahmeti ile beni kuşatması sayesinde cennete girebilirim” cevabını verirdi. (Buhârî, Merdâ 19)
وَالَّذٖينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ ﴿٢٩﴾
İffetlerini koruyanlar -ki
اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومٖينَۚ ﴿٣٠﴾
Eşleri ve câriyeleri bunun dışında olup bundan dolayı kınanmazlar;
فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ ﴿٣١﴾
﴾29-31﴿ İffetlerini koruyanlar -ki eşleri ve câriyeleri bunun dışında olup bundan dolayı kınanmazlar; ama kim bunun ötesine geçmeye kalkışırsa böyleleri sınırı aşanların ta kendileridir-;
وَالَّذٖينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَࣕ ﴿٣٢﴾
﴾32﴿ Emanetlerine ve ahidlerine riayet edenler;
وَالَّذٖينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَٓائِمُونَࣕ ﴿٣٣﴾
﴾33﴿ Şahitliklerini dosdoğru yapanlar;
Tefsir
Çünkü Yüce Allah birçok hakkın sahibini bulmasını şâhitlik görevinin yerine getirilmesine bağlamıştır. Bu bakımdan âyet-i kerîmelerde, şâhitlik yapmaktan kaçınmak yasaklanmış (Bakara 2/282), yargılanma esnasında şâhitliği gizlemek yasaklanmış (Bakara 2/283), özellikle de bir tarafa eğilim göstermeden ve gerçeği saptırmadan doğrunun yerini bulması için şâhitlik yapmak emredilmiştir:
“Ey iman edenler! Kendinizin, ana-babanızın ve yakın akrabanızın aleyhinde bile olsa, Allah için doğru dürüst şâhidlik yaparak, adâleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun! Hakkında şâhidlik yaptığınız kimse zengin de olsa fakir de olsa böyle davranın. Çünkü Allah, ikisine de sizden daha yakındır, hâllerini daha iyi bilir. Şu hâlde, sakın âdil davranmaktan yüz çevirip nefsin arzularına uymayın. Eğer dilinizi eğip büker, gerçeği olduğu gibi söylemekten çekinir veya büsbütün ondan yüz çevirirseniz, başınıza geleceği siz düşünün! Zira Allah, yaptığınız her şeyden hakkıyla haberdârdır.” (Nisâ 4/135)
Burada şâhitliği doğru olarak yapmak, mümin ruhun karakteristik bir özelliği olarak sunulmuştur. Zira bu, kul hakları açısından gözetilmesi gereken bir emanettir.
وَالَّذٖينَ هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَؕ ﴿٣٤﴾
﴾34﴿ Namazlarının gereklerini titizlikle yerine getirenler;
اُو۬لٰٓئِكَ فٖي جَنَّاتٍ مُكْرَمُونَؕࣖ ﴿٣٥﴾
﴾35﴿ İşte bunlar cennetlerde ağırlanırlar.
Tefsir
34. âyette “namazı muhâfaza etme” ifadesi geçmektedir. Bu ifadeyi şöyle anlamak mümkündür: “Onlar, namazları vaktinde, farzını, sünnetini gözeterek, şekil ve ruhuna bağlı kalarak kılarlar. İhmal ederek veya tembellik göstererek namazlarını kaçırmazlar. Namazdan önce, namaz kılarken ve namazdan sonra yapılacak işlere özen göstererek en mükemmel bir şekilde olmasına dikkat ederler.”
Bu karakter özelliklerini taşıyan mü’minler neticede cennete gidecek ve orada büyük nimetlere nâil olacaklardır.
Bu âyetler, insanın ahlâkını yukarıda sıralanan olumsuz eğilimlerden temizlemenin veya onların etkisini kırmanın yolunu göstermektedir. Bu yol, kısaca âhiret inancıyla desteklenen güçlü bir sorumluluk duygusu geliştirmek, ibadet ve ahlâk alanında olumlu ve yapıcı davranışlar sergilemektir. Burada sıralanan davranışlar düzenli namaz kılmak, malında yoksulların hakkı bulunduğunu bilip onu ehline ödemek, âhiret kaygısı taşımak, namuslu ve iffetli olmak, emanete sadakat göstermek, şahitlikte yalan söylemekten sakınmaktır. Âyetlerin üslûbundan anlaşıldığına göre bu güzel işlerle ilgili ifade tahdîdî değil tâdâdîdir, yani bunlar örneklerdir; duruma, zamana, mekâna, imkân ve şartlara göre bu ödevlerin sayısı değişebilir. Önemli olan, kişinin 19. âyetteki deyimiyle tabiatının tahammülsüzlüğünü, nankörlük ve bencilliğini yenme iradesi gösterebilmesi, ibadetler ve ahlâkî davranışlarla ilkel kusurlarını giderip kişiliğini zenginleştirmesidir.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 458
فَمَا لِالَّذٖينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِعٖينَۙ ﴿٣٦﴾
﴾36﴿ O inkârcılara ne oluyor ki
عَنِ الْيَمٖينِۙ وَعَنِ الشِّمَالِ عِزٖينَ ﴿٣٧﴾
(inkâr veya alay etmek için) grup grup sağdan soldan sana doğru koşuyorlar.
اَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ اَنْ يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعٖيمٍۙ ﴿٣٨﴾
﴾38﴿ Üstelik bir de onlardan her biri nimetler cennetine yerleştirileceğini mi umuyor?
كَلَّاؕ اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِمَّا يَعْلَمُونَ ﴿٣٩﴾
﴾39﴿ Asla! Biz onları, şu bildikleri şeyden yaratmışızdır.
Tefsir
Rivayete göre müşrikler dağınık gruplar halinde sağdan soldan Resûlullah (s.a.s.)’in etrafını sarar, başına üşüşür, boyunlarını uzatırlardı. Onun müminlere cenneti müjdelemesini, inkârcıları da cehennem azabıyla korkutmasını işitince kendisiyle alay eder ve: “Muhammed’in dediği gibi bunlar cennete gireceklerse biz bunlardan daha önce gireriz!” derlerdi. (Zemahşerî, el-Keşşâf, VI, 158) İşte bu âyetler, onların bahsedilen davranışlardaki çelişkiye ve Peygamberimiz (s.a.s.)’i yalancılıkla suçladıkları halde cennete girmeyi istemelerinin ne kadar tutarsız olduğuna işaret eder. Onlar bu halleriyle asla cennete giremezler. Ayrıca onların, şu bildikleri şeyden, yani atılmış değersiz bir damla sudan, meniden ve nutfeden yaratılmış olmalarına işaret edilerek, gururlanacak bir şeyleri olmadığı hatırlatılır. Buna göre müşriklerin kendilerini üstün görüp fakir müminleri hakir görmelerinin bir mânası yoktur. Zâten insanlığını unutmuş bu tür bedbahtları çok korkunç bir âkibet beklemektedir:
39. âyetteki “asla, hayır!” anlamına gelen kellâ edatı da durumun ciddi olduğunu, müşriklerin gerçekten cennete giremeyeceklerini gösterir. “Biz onları, şu bildikleri şeyden yaratmışızdır” ifadesi ise insanın, kendisine önemsiz gibi gelen spermden yaratıldığına işaret eder; bu da onun gururlanacak bir varlık olmadığını, dolayısıyla müşriklerin kendilerini üstün görüp fakir müminleri küçümsemelerinin anlamsız olduğunu gösterir (bk. Kurtubî, XVIII, 294).Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 459-460
فَلَٓا اُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ اِنَّا لَقَادِرُونَۙ ﴿٤٠﴾
Doğuların ve batıların rabbine yemin ederim ki, elbette kadiriz.
عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ خَيْراً مِنْهُمْۙ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقٖينَ ﴿٤١﴾
Onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter, kimse bizim önümüze geçemez.
Tefsir
“Doğular ve batılar” ifadesi, güneş, ay ve yıldızların doğduğu ve battığı noktalar yanında, yıl boyunca güneşin doğduğu ve battığı ufuktaki farklı noktaları da kapsar. Yüce Allah’ın bu şekilde yıldızların doğduğu ve battığı yerlere yemin etmesi O’nun evrendeki bütün yörünge hareketlerine hâkimiyetini ve sonsuz kudretini gösterir. “Onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter” şeklinde çevirdiğimiz cümleyi müfessirler iki türlü yorumlamışlardır: a) Bu muazzam evreni yaratan ve onun yönetimine hakim olan sonsuz kudret, inkârcıları yok edip onların yerine, kendisine iman edip emir ve yasaklarına uyan kullar da getirir, hiçbir güç buna engel olamaz. b) Bundan maksat yüce Allah’ın, insanları öldükten sonra dirilttiğinde onları dünyadaki yaratılışlarından daha sağlam ve ebedî hayata elverişli olabilecek şekilde yaratmasıdır (İbn Âşûr, XXIX, 180).Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 460
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذٖي يُوعَدُونَۙ ﴿٤٢﴾
﴾42﴿ Bırak onları, kendilerine geleceği hususunda uyarıldıkları güne ulaşıncaya kadar boş şeylere dalıp oyalanadursunlar!
Tefsir
“Doğular ve bâtılar” tabiri, güneşin, senenin her günü başka bir açıdan ve yeryüzünde değişik kısımlarda doğup battığını ifade eder. Bu yüzden doğu ve batı tek olmayıp, birçok doğu ve batı vardır. Allah Teâlâ “Doğuların Rabbi ve bâtıların Rabbi” diyerek kendi üzerine yemin etmektedir. Bütün doğuların ve bâtıların Rabbi O olduğuna göre, bütün yeryüzü O’nun kudret ve hâkimiyeti altındadır. Hiç kimsenin O’ndan kurtulma imkânı yoktur. O ne zaman istese, kâfirleri helak eder ve yerlerine onlardan daha iyilerini yani emirlerini tutup yasaklarından kaçınacak sâlih kimseleri getirmeye kadirdir. Hiçbir kuvvet buna engel olamaz. Allah Teâlâ, insanları öldükten sonra dirilttiğinde onları dünyadaki yaratılışlarından daha sağlam olarak, ebedî hayata elverişli olabilecek şekilde yaratmaya da kadirdir. O’nun, insanları istediği gibi yeniden yaratıp diriltmesine de kimse karşı duramaz. Bu yüzdendir ki sura üflenmesiyle birlikte Allah Teâlâ’nın “Koşun!” emrini duyan bütün insanlarla birlikte o kâfirler de:
يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْاَجْدَاثِ سِرَاعاً كَاَنَّهُمْ اِلٰى نُصُبٍ يُوفِضُونَۙ ﴿٤٣﴾
﴾43﴿ O gün onlar, bir hedefe çabucak varmak istercesine süratle kabirlerinden çıkarlar
Tefsir
Kabirlerden çıkanların kendine doğru koştukları نُصُبٌ (nusub) iki mânaya gelir:
Birincisi; bundan maksat puttur. Müşrikler dünyada putlarına nasıl koşarak gidiyorlardı ise, o gün hesap meydanına da öyle süratle getirileceklerdir.
İkincisi; yarış yapan koşucular, nasıl dikilmiş nişanları hedef alarak birbirleriyle yarışarak koşarlarsa, bunlar da hesap yerine öylece hızla koşacaklardır.
خَاشِعَةً اَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌؕ ذٰلِكَ الْيَوْمُ الَّذٖي كَانُوا يُوعَدُونَ ﴿٤٤﴾
﴾44﴿ O sırada gözlerine korku çökmüş, perişan olmuşlardır. İşte başlarına geleceği konusunda uyarıldıkları gün o gündür.
Tefsir
Müşriklere vaad edilen günden maksat kıyamet günü olup (bk. Şevkânî, V, 339) Hz. Peygamber teselli, inkârcılar ise tehdit edilmektedir. Müşrikler inkârlarını inatla sürdürdükleri için Allah Teâlâ peygamberine artık onları kendi hallerine bırakmasını, zamanı geldiğinde inkâr ettikleri o günü göreceklerini, hatta o zaman –inkâr etmek şöyle dursun– bir hedefe koşan yarışçılar gibi kabirlerinden kalkıp koşarak hesap yerine sevkedileceklerini haber vermektedir. Ancak Hz. Peygamber ile alay ettikleri zamanki gibi şen şakrak değil, orada kibirleri kırılmış, gözlerine korku düşmüş, utançlarından başlarını kaldıracak halleri kalmamış bir halde ve derin bir üzüntü içerisinde olacaklardır.