Bismillahirrahmanirrahim
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim Olan Alla hın Adıyla..
وَالَّيْلِ اِذَا يَغْشٰىۙ ﴿١﴾
1: Yemin olsun karanlığı ile her şeyi bürüyüp örttüğü zaman geceye,
وَالنَّهَارِ اِذَا تَجَلّٰىۙ ﴿٢﴾
2: Açılıp parladığı zaman gündüze,
وَمَا خَلَقَ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۙ ﴿٣﴾
3: Hem erkeği hem dişiyi yaratan Allah’a ki:
اِنَّ سَعْيَكُمْ لَشَتّٰىۜ ﴿٤﴾
4: Sizin işleriniz, çalışıp çabalamalarınız çeşit çeşittir.
فَاَمَّا مَنْ اَعْطٰى وَاتَّقٰىۙ ﴿٥﴾
5: Kim malını iyilik yollarında harcar ve Allah’a gönülden saygı besleyip günahlardan sakınırsa,
وَصَدَّقَ بِالْحُسْنٰىۙ ﴿٦﴾
6: O en güzel söz olan kelime-i tevhîdi doğrulayıp gereğini yerine getirirse,
فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرٰىۜ ﴿٧﴾
7: Biz ona dünyada iyilik yolunu, âhirette de hem hesâbın hem de cennetin yolunu kolaylaştırırız.
TEFSİR:
Bu kısa üç âyette birinci grupta yer alan insanın karakter çizgileri çizilir. Onun üç mühim vasfı vardır. Her biri onun iyiliğini ve güzelliğini resmeder:
insan son derece cömerttir. Allah’ın kendisine ihsan ettiği malını yine O’nun yolunda, hayır işlerinde, insanlara yardım için cömertçe harcar. Cimrilik göstermez. Mal toplayıp yığma hırsına kapılmaz.› takvâ sahibidir. Kalbi dâima Allah’tan korkuyla ve O’na karşı duyduğu derin bir saygıyla dopdoludur. Öyle ki yaptığı her işte Allah’ı düşünür. O’nu râzı etmenin gayreti içinde olur. Her türlü hal ve hareketlerinde Allah’ın razı olmayacağı şeylerden titizlik ve ciddiyetle sakınır.
› O, “en güzeli” tasdik eder. Bu ifade şumüllü bir muhtevaya sahiptir. İtikat, ibâdet, muâmelât ve ahlâk itibariyle her türlü güzelliği içine alır.
İtikâdî olarak “en güzeli” tasdik etmek, şirki ve küfrü terk ederek tevhidi kabul etmek, nübüvvet ve âhiretin hak olduğuna inanmaktır. İbadet, muamelât ve ahlâkî bakımdan “en güzeli” tasdik etmek ise, Allah’ın gönderdiği İslâm nizamının en doğru yol olduğuna inanarak onu tatbik etmeye çalışmaktır. Bu da Hak katında tek makbul din olan İslâm’ı doğrulayıp yaşama demektir.
Bu güzel vasıflara sahip olanlara Cenâb-ı Hakk, “en kolay olana muvaffakiyet” müjdesi verir. O da şu demektir: İnsan fıtratına en uygun yol olan İslâm’ı kolaylıkla, zorlanmadan, yüksünmeden, gönül huzuru ile yaşayabilmektir. Göğsünün İslâm’a açılmasıdır. Nitekim âyet-i kerîmede: “Allah, kimi doğru yola erdirmek isterse onun göğsünü İslâm’a açar” (En‘âm 6/125) buyrulur. Allah Teâlâ onun işlerini kolaylaştırır. Dünyada güzel ve hayırlı işleri yapmak ona kolay gelir. Kötü kimselerin tırmanmaya cesaret edemediği sarp yokuşlar ona iniş gibi gelir. Nefse ağır gelen ibâdetler onun için en zevkli işler haline dönüşür. Nefsin zevk aldığı günahlar ve haramlar ise, onun için hiç yapamayacağı zor işler haline gelir. Hâsılı Allah’ın razı olacağı bütün ibâdet ve taatler ona son derece cazip gelirken, Allah’ın razı olmayacağı kötü fiil ve davranışlar onun için son derece nefret uyandırıcı işler haline gelir. Böylece ona ebedî huzur ve saadet yeri olan cennet yolları kolaylaştırılmış olur. Şu âyet-i kerîmeler onun bu güzel hâline ışık tutar:
“Erkek olsun kadın olsun mü’min olarak kim sâlih amel işlerse ona dünyada elbette temiz ve güzel bir hayat yaşatırız. Âhirette de onları, yaptıkları en güzel işleri esas alarak mükâfatlandırırız.” (Nahl 16/97)
“İman edip sâlih ameller işleyenler için Rahmân, gönüllerde bir sevgi meydana getirecektir.” (Meryem 19/96)
Şimdi, gerçeğin tüm berraklığıyla ortaya çıkması için anlatılan bu güzel insan karakterinin tam zıddı olan kötü bir insan tipinden bahsedilir:Kaynak: Ömer Çelik
7 ve 8. ayetlerin sebebi Nüzulu:
Enes bin Malikte yapılan bir rivayet de:Rasülüllah ile birlikte yemek yerken bu ayetler indi.Bu ayetden sonra Hz.Ebu Bekir dünya işlerinden elini çekti.ağlamaya başladı.Başka bir rivayet de Eğer siz günah işlemeseydiniz Alah günah işleyen ve istiğfar eden kullar yaratırdı..ilavesiyele tesellei buyurmuştur.
وَاَمَّا مَنْ بَخِلَ وَاسْتَغْنٰىۙ ﴿٨﴾
8: Kim de malını iyilik yolunda harcamada cimri davranır ve kendisini Allah’a muhtaç görmezse,
وَكَذَّبَ بِالْحُسْنٰىۙ ﴿٩﴾
9: O en güzel söz olan kelime-i tevhidi yalanlar ve gereğini yapmaktan yüz çevirirse,
فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرٰىۜ ﴿١٠﴾
10: Ona da dünyada kötülük yolunu, âhirette de cehennemin yolunu kolaylaştırırız.
وَمَا يُغْن۪ي عَنْهُ مَالُهُٓ اِذَا تَرَدّٰىۜ ﴿١١﴾
11: O, baş aşağı cehennemin çukuruna doğru yuvarlanırken malı kendisine hiçbir fayda sağlamaz.
TEFSİR:
Birinci gruptaki insanın tam zıddı olarak bu gruptaki insanın da üç belirgin vasfı öne çıkarılır. Her biri onun kötülüğünü resmeder:
› O insan cimridir. Malını harcanması gereken yerde harcamaz. Ya biriktirir yığar, veya sorumsuzca nefsânî yollarda harcar. Onu Allah için hayırlı yollarda kullanmaz.
O müstağnîdir. Kendisinin artık kimseye ihtiyacı olmadığını sanır. Özellikle Allah’a, O’nun rızâsına, vereceği sevaba ihtiyacı olmadığını düşünür. Allah’ı hatırına getirmez. Yaptığı işlerden Allah’ın hoşnut olup olmadığına aldırmaz. Sadece dünyadaki maddi menfaati için uğraşır durur. Bütün gayretini bu maksat için sarf eder. Kendinin zengin olduğunu, doyuma eriştiğini, en güzel sonucu peşinen bulduğunu, ilerisi için hiçbir ihtiyacı kalmadığını, artık günahlardan korunmak gibi bir derdinin bulunmadığını sanır. Geleceği, âhireti hiç hesaba katmadan malıyla, dünya lezzetleriyle itminân bulur. Âhiret nimetlerine ihtiyacı kalmadığını zanneder.
Şu âyet-i kerîme onun bu gaflet haline ne güzel anlatır:
“Mahşer günü huzurumuza çıkacaklarını hiç hesaba katmayan, dünya hayatını âhirete tercih ederek nihâî mutluluk, tatmin ve huzuru onda arayan ve hem kevnî hem de kavlî âyetlerimize büsbütün ilgisiz kalanlar var ya, kazandıkları günahlar yüzünden onların varacağı yer cehennemdir.” (Yûnus 10/7-8)
O, “en güzeli” yalanlar. Kur’ân-ı Kerîm’in ve Peygamber (s.a.s.)’in haber verdiği itikat, ibâdet, muâmelât ve ahlâk ile ilgili ne kadar güzel haberler, esaslar varsa hepsini yalan sayar. İyilerin, iyilik yapanların cennete gideceğine, asıl mükâfatlarını orada alacaklarına inanmaz. Hâsılı Allah’a ve âhirete imanı yoktur.
Bu tip insanlara va’dedilen de “en zor olanın kolaylaştırılması”dır. İnanmadığı için ibâdetleri, güzel işleri yapmak ona zor gelir. Bunların yapmaktan hoşlanmaz. Buna mukâbil günahları işlemek kolaylaşır. Kötü işleri yapmaktan zevk alır. Kötüyü iyi sanır. Şehvetleri gözünde süslü hale gelir. Böyle yapa yapa alçalır. Sonunda ölüp kabir çukuruna, oradan da cehennem çukuruna yuvarlandığı vakit, o çok değer verdiği malı mülkü kendisine hiçbir fayda sağlamaz. Şu âyet-i kerîmeler bu tip kimselerin hâline ışık tutar:
“…Allah kimi de sapıklığa düşürmek isterse, onun göğsünü göğe yükseliyormuşçasına dar ve sıkıntılı yapar. Allah, iman etmeyenlerin başına böyle belâ ve sıkıntılar yağdırır.” (En‘âm 6/125)
“Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin. Doğrusu namaz çok ağır ve çetin bir iştir. Ancak o, Allah’a duyduğu derin saygıdan kalbi ürperenlere ağır gelmez.” (Bakara 2/46)
İnsanları bekleyen böylesine değişmesi imkansız gerçek bir sonuç olduğu içindir ki Cenab-ı Hak, onlara doğru yolu göstermeyi üzerine alıyor:
اِنَّ عَلَيْنَا لَلْهُدٰىۘ ﴿١٢﴾
12: Doğru yola göstermek elbette bizim işimizdir.
وَاِنَّ لَنَا لَلْاٰخِرَةَ وَالْاُو۫لٰى ﴿١٣﴾
13: Doğrusu âhiret de dünya da bize aittir.
فَاَنْذَرْتُكُمْ نَارًا تَلَظّٰىۚ ﴿١٤﴾
14: Ben sizi alev alev yanan bir ateşe karşı uyarmış bulunuyorum.
لَا يَصْلٰيهَٓا اِلَّا الْاَشْقٰىۙ ﴿١٥﴾
15: Ona yanıp kavrulmak üzere ancak en azılı, en bedbaht olan girer;
اَلَّذ۪ي كَذَّبَ وَتَوَلّٰىۜ ﴿١٦﴾
16: Dinî yalanlayan ve Allah’a kulluktan yüz çeviren o bedbaht!
TEFSİR:
Yüce Allah sonsuz merhameti sebebiyle peygamberler gönderip kitaplar indirerek insanlara doğru yolu göstermeyi üstlenmiştir. Böylece onları dünya ve âhirette selamet ve saadete eriştirmeyi irade buyurmuştur. Kötülükten sakındırıp hayırlı amellere teşvik etmek için de onları alev alev yanan cehennemle uyarmıştır. Dini yalanlayan ve haktan yüz çeviren bedbahtların buraya atılacağını haber vererek, kullarını böyle yanlış bir yola girmekten sakındırmıştır. Nitekim Resûl-i Ekrem (s.a.s.) bir gün:
“- İstemeyenler dışında ümmetimin tamamı cennete girer” buyurunca ashâb-ı kirâm:
“- Ey Allah’ın Rasûlü! Cennete girmeyi kim istemez ki?” diye sordular. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.s.):
“Benim dediklerime ve yaptıklarıma uyanlar cennete girer. Bana karşı gelenler ise cenneti istememiş demektir” buyurdu. (Buhârî, İ’tisâm 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 361)
Gelen âyetler ise o çılgın ateşten kurtulmanın çaresini bildirir:
Leyl Suresinin Fazileti ve Sıraları
El’Leyl Sure-i Celilesinin fazilet ve sırları şöyledir. Bu surey-i Celileyi geceleri ve gündüzleri okuyan her kimse bütün korkularından emin olur. Korkulu yerlerden ve endişe, korku gerektiren durumlardan güvende ve selamette olur.
Bazı tefsir kitaplarında (meselâ bk. Zemahşerî, IV, 262), “Allah ve’l-Leyl sûresini okuyan kimseye razı oluncaya kadar nimet verir, onu zorluklardan kurtarır ve kolaylık sağlar” şeklindeki belirtmiştir. Ancak bazı kaynaklarda bu hadisin sahih olmadığı belirtilmektedir (Muhammed et-Trablusî, II, 727).
Leyl Suresi Neye İyi Gelir?
Leyl Sresini, okuyan kimse tüm korkularından emin olur. Bu sureyi okumaya devam eden kişi tüm kötülüklerden korunur, korkularından emin olur. Sara hastasının kulağına okunduğunda Allah’ın (c.c) izni ile şifa bulur.
Okuyan kişi, fakirlikten kurtulur, rızık kapıları açılır. Her kim ki, okumaya devam eder ise, Allah(c.c) razı olacağı şeyi ona ihsan eder, onu zorluktan kurtarır.
Leyl Suresi okuyan kişi tecavüzden kurtulur.
Leyl Suresinin faydaları şunlardır:
Leyl suresini 180 defa okumak; Bu sureyi 180 defa okuyan kişi fakirlikten kurtulur, kazancı artar, rızık kapıları açılır.
Korkulardan emin olmak için 7 defa okunmaya devam edilir.
Her gün 7 defa okuyan kişi her türlü kötülüklerden korunu, ona kimse zarar veremez.
Sara hastası olan kişilerin kulağına üç defa leyl suresi okunur.