MÜMİNİN MİRACI NAMAZDIR
Muhterem Müslümanlar!
Namaz Farsça bir kelime olup, Arapça'daki salât kelimesinin karşılığıdır.
Sözlükte, dua, istiğfar, övgü anlamlarına gelen salât, dinî bir kavram
olarak, İslâm'ın beş temel esasından biri olup, belli eylemler ve rükünleri
bulunan özel bir ibadettir. Namaz, içerisinde zikir, tesbih, dua, kıyam,
rüku, secde gibi alt ibadetleri toplayan önemli bir ibadettir. Namaz
amellerin Allah'a en sevimli olanı, müminin miracıdır. Namaz, insana
devamlı olarak Allah'ı hatırlatır, kalplere sorumluluk duygusunun
yerleşmesini sağlar, kötülük ve günahla, kişi arasında bir perdedir. Namaz
insanın maddî ve manevî temizliğinin vasıtasıdır.
Muhterem Müminler!
Peygaberimiz(sav)efendimizin beyanına göre, müminin miracı namazdır. Bu
nedenle namazın temeli olan abdestten bir örnek vererek devam edelim.
Kıyamette Efendimiz tarafından tanınmanın en önemli vesilesi de abdesttir.
Bir defasında Efendimiz (sav), “Kardeşlerimi görebilmeyi ne kadar
isterdim.” buyurur. Sahabe-i kiram “bizler senin kardeşlerin değil miyiz?”
deyince “Hayır, siz benim arkadaşımsınız, kardeşlerim sonra gelecek.” der.
Bunun üzerine Ashab-ı Kiram, Efendimiz’in görmediği o insanları nasıl
tanıyacağını sorarlar. Efendimiz de “Nasıl birinizin, ayakları sekili,
alınları bembeyaz atları olsa, o kişi at sürüsünün içinden kendi atlarını
hemen fark eder; benim ümmetim de kıyamet günü abdest azaları nurlu bir
şekilde parlıyor olarak gelecekler ve ben onları abdest azalarından hemen
tanıyacağım.” buyurur.
Ebu Hureyre Hazretlerinin rivayet ettikleri hadis-i şerif abdestin ihtiva
ettiği arınmanın büyüklüğünü şöyle ortaya koymaktadır: “Rasulüllah (sav)
buyurdular ki: Mümin -veya müslüman- bir kul abdest aldı mı yüzünü
yıkayınca, gözüyle bakarak işlediği bütün günahlar su ile -veya suyun son
damlasıyla- yüzünden dökülür iner. Ellerini yıkayınca elleriyle işlediği
hatalar su ile birlikte- veya suyun son damlasıyla- ellerinden dökülür
iner. Ayaklarını yıkayınca da ayaklarıyla giderek işlediği bütün günahları
su ile veya suyun son damlasıyla- dökülür iner. (Öyle ki abdest
tamamlanınca) günahlardan arınmış olarak tertemiz çıkar.”
Değerli Müminler!
Bütün esaslarına uyarak, rükünlerini eksiksiz yerine getirerek, murâd-ı
ilâhîde mahiyeti ne ise işte o şekilde ortaya koyarak namazı tastamam eda
etmektir. Cenab-ı Hak, neye namaz demiş ve Rasûl-ü Ekrem Efendimiz
vasıtasıyla namazı ne şekilde talim etmişse, yani, ilm-i ilâhîde şekillenen
namaz ne ise, onu o şekilde yapıp ortaya koymaktır. Haddizatında, Kur'an-ı
Kerim'in pek çok ayetinde ve hadis-i şeriflerde namaz kılmayı ifade
sadedinde “ikâme” tabiri kullanılmıştır. İkâme, İşaretü'l-İ'caz'da da
belirtildiği üzere, “namazda lâzım olan tâdil-i erkâna riayet etmek;
ibadetin özündeki müdavemet ve muhafaza mânâlarını gözetmektir”. Yani,
namazın bütün rükünlerini ve esaslarını usulüne uygunca yerine getirmek,
onu matlaşmaya ve renk atmaya maruz bırakmadan hep ilk günkü neşve
içerisinde devam ettirmeye çalışmaktır.
Aziz Din Kardeşlerim!
Evet, namazın, şartlarından ve rükünlerinden oluşan dış yapısının yanısıra
bir de halis niyet, huşû ve hudûdan ibaret olan iç yapısı vardır. Namazı iç
ve dış bütün parçalarıyla yerine getirmeye, bunu sürekli yapmaya ve hep
aynı hâl üzere kullukta devamlı olmaya “ikâme” denmektedir. Merhum Elmalılı
Hamdi Yazır'ın da ifade ettiği gibi, bu kelimenin bir manası da “dikmek”
veya “doğrultmak”tır. Dolayısıyla, “ikâme” tabiriyle, namaz, ancak cemaat
ile kaldırılabilecek büyük bir direğe benzetilir ve onun güzelce dikilmesi
suretiyle o yüksek din binasının inşa edilip ayakta tutulabileceği
vurgulanır. Nitekim, Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) de “Namaz
dinin direğidir.” buyurmuştur. Bu açıdan da, namaz hem sırf Allah rızası
için olmalıdır hem de “ikâme”nin manalarına uygun olarak eda edilmelidir.
Hayat namaza göre tanzim edilmeli. Namaz bir takvim gibi hayatın her
noktasını kuşatmalı. Hayatın gerçek takviminin blokajı namaz üzerine
oturtulmalı.
Namaz vakitleri köşe taşları olmalı ve sair işler bu köşe taşlarına göre
programlanmalı. Eskiler bir iş için sözleştiklerinde"sabah namazından
önce.. öğle namazından sonra.." derlerdi.
Kur'an'da da bu espri muhafaza edilir ve pek çok yerde"namaz kılındıktan
sonra.. namaza kalktığınızda.. namaza durduğunuzda.." gibi ifadelerle
ferman buyrulur.