İhlas Süresi Meal Ve Tefsiri

#1 von HMCK ( Gast ) , 05.03.2022 07:58

İhlas Süresi Meal Ve Tefsiri
Hakkında
Mekke döneminde inmiştir. 4 âyettir. İhlâs, samimi olmak, dine içtenlikle bağlanmak demektir. Allah’a bu sûrede anlatıldığı şekilde inanan, tevhit inancınıtam anlamıyla benimsemiş ihlâslı bir mü’min olacağı için sûre bu adlaanılmaktadır.
Nuzül
Mushaftaki sıralamada yüz on ikinci, iniş sırasına göre yirmi ikinci sûredir. Nâs sûresinden sonra, Necm sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Medine’de indiğine dair rivayet de vardır. Mekke’de indiğini söyleyenler Mekkeli müşriklerin Hz. Peygamber’e gelerek “Bize rabbinin soyunu anlat” dediklerini, bunun üzerine bu sûrenin indiğini bildiren rivayetleri delil getirirler (Müsned, V, 133-134). Medine’de indiğini söyleyenler ise yahudilerle hıristiyanların Hz. Peygamber’e yönelttikleri Allah hakkındaki sorulara bir cevap olmak üzere Cebrâil’in Hz. Peygamber’e gelip “Kul hüvellahü ehad” sûresini okuduğunu bildiren rivayetleri delil göstermişlerdir (Taberî, XXX, 221-222; Râzî, XXXII, 175). Ancak sûrenin üslûp ve içeriği Mekke döneminde indiği izlenimini vermektedir.
İbni Mesud,el Hasen.Ata,Katade,İkrime,Mücahid ve Cabir kavlinde süre Mekkede inmiştir.
İbni Abbas,Katade,Muhammed ibni Ka'b,Ebul Aliye ve Dahhak tan rivayete göre ise medine de inmiştir..Ve Alusi de bu görüşü tercih etmiştir. Nas Süresinden sonra inmiştir.
Konusu
Sûrede Allah Teâlâ’nın bazı sıfatları veciz bir şekilde ifade edilip tevhit inancının önemine dikkat çekilmiştir.
Fazileti

Hz. Peygamber bu sûrenin önemi ve fazileti hakkında söyle buyurmuştur: “Varlığım elinde olan Allah’a yemin ederim ki bu sûre Kur’an’ın üçte birine denktir” (Buhârî, “Tevhîd”, 1). Yine Hz. Peygamber, sevdiği için bu sûreyi her namazda okuyan bir sahâbîye, “Onu sevmen seni cennete götürür” müjdesini vermiştir (Tirmizî, “Fezâilü’l-Kur’ân”, 11, “Tefsîr”, 93; diğer hadisler için bk. İbn Kesîr, VIII, 539-546).

قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌۚ ﴿١﴾Kul huvallahu ahad
﴾1﴿ De ki: “O, Allah’tır, tektir.
Tefsir
“Onun hiçbir dengi, muadili, benzeri yoktur” anlamındaki âyet, hem ilk âyetin açıklaması hem de bütünüyle sûrenin bir özeti mahiyetinde olup Allah’ın zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde denksiz ve benzersiz olduğu şeklindeki anlamıyla ilk âyetteki “ahad”ın tefsiri gibidir. Kendisinden başka var olan her şeyi O yarattığına göre yarattıklarının O’na denk olması mümkün değildir. Nitekim bu durum muhtelif âyetlerde ifade buyurulmuştur (meselâ bk. Nahl 16/17-22; Şûrâ 42/11).
İhlâs sûresinin, Kur’an’ın üçte birine denk olduğuna dair yukarıda geçen hadisi yorumlayan âlimlerden bir kısmı, bu denkliği sûreyi okumanın sevabı, bir kısmı da konusu ve mânası yönünden değerlendirmişlerdir. İkinci görüşe göre sûre, Kur’an’ın üç temel konusundan ilki olan tevhidle alâkalı olup, bu sûrenin anlamını iyice kavrayan ve itikadını bu sûrenin öğretisi yönünde oluşturan bir kimse Kur’an’ın tevhid ve akaid bölümünü de kavrayıp benimsemiş olur. Gazzâlî Cevâhiru’l-Kur’ân isimli eserinde (s. 47-48) özetle şu hususlara işaret eder: Kur’an’daki bilgiler ana hatlarıyla Allah hakkında bilgi (mârifetullah), âhiret bilgisi ve doğru yol bilgisi olmak üzere üçe ayrılır. İhlâs sûresi bunlardan ilkini, yani mârifetullah ve tevhid konusunu ihtiva etmektedir. Kur’an’daki diğer hükümler bu sûredeki tevhid temeline dayandığı için sûre Kur’an’ın üçte birine denk görülmüştür. Belirtilen öneminden dolayı İhlâs sûresi tefsir kitaplarında muhtelif yönleriyle ele alınıp incelendiği gibi felsefeden tasavvufa kadar çeşitli ilim dallarında da meşhur âlimler tarafından sûre üzerinde pek çok müstakil tefsir vb. çalışmalar yapılmış; ayrıca sûre üzerine tezler de hazırlanmıştır (bilgi ve örnekler için bk. Emin Işık, “İhlâs Sûresi”, DİA, XXI, 538).Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt:5 Sayfa 716-717

اَللّٰهُ الصَّمَدُۚ ﴿٢﴾ Allahussamed
﴾2﴿ Allah sameddir.
Samed kelimesi “sonu gelmeyecek biçimde devamlı ve bâki olan (Şevkânî, V, 612), “herkesin kendisine ihtiyacını arzettiği, fakat kendisi kimseye muhtaç olmayan” (Râgıb el-İsfahânî, Müfredâtü’l-Kur’ân, “smd” md.) gibi anlamlarda açıklanmıştır. Sûredeki bağlamına göre samed, “var oluş bakımından kimseye muhtaç olmayıp her şeyin varlık ve devamını kendisine borçlu olduğu vâcibü’l-vucûd” demektir. Buna göre samed kelimesi doğrudan doğruya ahad ismini açıklar; daha sonra gelen “doğurmamış ve doğmamıştır” meâlindeki âyet de samed isminin açıklamasıdır. Taberî, “samed”i, “kendisinden başka ibadet edilmeye lâyık hiçbir varlık bulunmayan tek mâbud” şeklinde tanımlamıştır (XXX, 222). Kur’an-ı Kerîm’de sadece burada geçen samed ismi başta “esmâ-i hüsnâ” hadisi olmak üzere (bk. Tirmizî, “Da‘avât”, 83) bazı hadislerde de yer almıştır (meselâ bk. Buhârî, “Tefsîr”, 112; Tirmizî, “Da‘avât”, 64).Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa:715-716
“Samed”in bir diğer mânası da canlıların ihtiyaçlarını an be an veren, biriktirmeden ve geciktirmeden veren demektir. Meselâ bizi huzuruna çağırıp ne kadar havaya ihtiyacımız olduğunu sorsa, söz gelimi 60 yıllık havamızı ayırıp “Al havanı git. Bunu ne yaparsan yap. Nasıl korur, nasıl kullanırsan kullan!” buyursa, biz ne yapar, bu havayı nereye depolar ve nasıl kullanabilirdik. Su, yiyecek, içecek ve diğer ihtiyaçlar da böyle… Üstelik milyalarca canlı için aynı durum sözkonusu olsa…İşte Yüce Rabbimizin samedliğini, kullarına olan lutf u keremini böyle derinlemesine tefekkür etmek lazımdır.

لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْۙ ﴿٣﴾Lem yelid velem yuled
﴾3﴿ Doğurmamış ve doğmamıştır.
Allah Teâlâ’nın yaratılmışlara ait noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu ifade eden bu âyet, samed isminin açıklaması olup, Allah’a evlât nisbet edenleri ve soy kavramına giren her şeyi; meselâ, “Mesîh Allah’ın oğludur” diyen hıristiyanların (Tevbe 9/30) ve meleklerin Allah’ın kızları olduğunu söyleyen (En‘âm 6/100) müşriklerin bu iddialarını reddeder. Zira çocuk, eşin olmasını gerektirir; eş de çocuk da bazı ihtiyaçları karşılama arzu ve eğiliminin sonuçlarıdır; Allah ise ihtiyaçtan münezzehtir. Eşleri de çocukları da O yaratmıştır; yarattığı şeylere muhtaç olması ise imkânsızdır (bk. En‘âm 6/101). Âyetin, “O, doğmamıştır” meâlindeki ikinci cümlesi Allah Teâlâ’nın doğum veya sudûr yoluyla bir ana veya babadan, bir asıldan meydana gelmediğini ifade eder. Çünkü doğan her şey sonradan olur; oysa Allah kadîm ve ezelîdir, yani varlığının bir başlangıcı yoktur.Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa:716
Başka bir tefsir de:
Allah, doğurmamıştır, dolayısıyla hiçbir evlat edinmemiştir. O’nun ne oğlu ne de kızı vardır. Allah, bütün ke­mal sıfatlarıyla muttasıf olduğu gibi, noksan sıfatlardan da uzaktır. Görüldüğü üzere âyetin bu kısmı, Allah’a evlat nisbet edenlerin hepsini reddeder. Meselâ, “Üzeyr, Allah’ın oğludur” (bk. Tevbe 9/30) diyen yahudileri; “Mesih Allah’ın oğludur” (bk. Tevbe 9/30) diyen hıristiyanları ve “Melekler Allah’ın kızlarıdır” (bk. Saffât 37/150, 153, Zuhruf 43/16) iddiasında bulunan Arap müşriklerini reddeder. Yüce Allah, kendisinin çocuğu olmadığını bildirerek bunların hiçbirini kabul etmez. Çünkü çocuğun, babanın cinsinden olması lâzımdır. Allah (c.c.) ise ezelî ve kadîmdir. O’nun bir benzeri yoktur. O’nun için bir çocuğun olması imkânsızdır. Bir de, ancak eşi olanın çocuğu olur. Yüce Allah’ın eşi yoktur. İşte “O, gökleri ve yeri hiç yoktan, eşsiz ve benzersiz şekilde yaratandır. Eşi olmadığı halde O’nun nasıl çocuğu olabilir ki? Her şeyi O yaratmıştır ve O her şeyi hakkiyle bilendir” (En‘âm 6/101) âyeti bu hususu anlatır.
Aynı şekilde Allah doğmamıştır. O, ne bir babanın, ne de bir ananın çocuğu olmuştur. Çünkü doğan her şey sonradan olur. Yüce Allah ise kadîm ve ezelîdir, evve­li yoktur. Ne doğmuş olması, ne de bir babasının olması mümkün değildir. Bu âyetle, soy ve neseple alakalı ne varsa bütün yönleriyle hepsini Yüce Allah’tan nefyeder. Bir sonraki âyette bu hususu izah eder:

وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُواً اَحَدٌ ﴿٤﴾ Ve lem yekun lehu küfüven ahad
﴾4﴿ O’nun hiçbir dengi yoktur.”

“Onun hiçbir dengi, muadili, benzeri yoktur” anlamındaki âyet, hem ilk âyetin açıklaması hem de bütünüyle sûrenin bir özeti mahiyetinde olup Allah’ın zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde denksiz ve benzersiz olduğu şeklindeki anlamıyla ilk âyetteki “ahad”ın tefsiri gibidir. Kendisinden başka var olan her şeyi O yarattığına göre yarattıklarının O’na denk olması mümkün değildir. Nitekim bu durum muhtelif âyetlerde ifade buyurulmuştur (meselâ bk. Nahl 16/17-22; Şûrâ 42/11).
“Benim kulluk ettiğim Rabbim öyle bir Allah’tır ki, O’nun hiçbir benzeri yoktur. Tüm kâinatın tek Padişâhı’dır ki, diğer sultanlarda olduğu gibi O’nun bir vezîri bulunmaz. Hem bütün varlık O’nun küllî irade ve meşietine mahkumdür, kayıtsız şartsız bağlıdır. Bununla birlikte O’nun ne bir yardımcısı vardır, ne de bir danışmanı.”
Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“…O’nun benzeri gibi hiçbir şey yoktur. O, her şeyi hakkiyle işiten, her şeyi hakkiyle görendir.” (Şûrâ 42/11)
Şimdi ise, kendisinden kötülük sadır olabilecek her türlü yaratılmışların şerrinden böyle misilsiz, benzersiz, mutlak Yüce Bir Allah’a sığınmayı emreden Felak sûresi başlayacaktır:
İhlâs sûresinin, Kur’an’ın üçte birine denk olduğuna dair yukarıda geçen hadisi yorumlayan âlimlerden bir kısmı, bu denkliği sûreyi okumanın sevabı, bir kısmı da konusu ve mânası yönünden değerlendirmişlerdir. İkinci görüşe göre sûre, Kur’an’ın üç temel konusundan ilki olan tevhidle alâkalı olup, bu sûrenin anlamını iyice kavrayan ve itikadını bu sûrenin öğretisi yönünde oluşturan bir kimse Kur’an’ın tevhid ve akaid bölümünü de kavrayıp benimsemiş olur. Gazzâlî Cevâhiru’l-Kur’ân isimli eserinde (s. 47-48) özetle şu hususlara işaret eder: Kur’an’daki bilgiler ana hatlarıyla Allah hakkında bilgi (mârifetullah), âhiret bilgisi ve doğru yol bilgisi olmak üzere üçe ayrılır. İhlâs sûresi bunlardan ilkini, yani mârifetullah ve tevhid konusunu ihtiva etmektedir. Kur’an’daki diğer hükümler bu sûredeki tevhid temeline dayandığı için sûre Kur’an’ın üçte birine denk görülmüştür. Belirtilen öneminden dolayı İhlâs sûresi tefsir kitaplarında muhtelif yönleriyle ele alınıp incelendiği gibi felsefeden tasavvufa kadar çeşitli ilim dallarında da meşhur âlimler tarafından sûre üzerinde pek çok müstakil tefsir vb. çalışmalar yapılmış; ayrıca sûre üzerine tezler de hazırlanmıştır (bilgi ve örnekler için bk. Emin Işık, “İhlâs Sûresi”, DİA, XXI, 538).Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt:5 Sayfa 716-717
Not:
İhlâs sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 4 âyettir. İsmini, İslâm dininin esasını teşkil eden tevhîd akîdesinin veciz bir ifadesi olan “İhlâs” sözünde alır. “İhlâs”, dini hâlis yapmak, şirk bulaşıklarından temizlemek ve sadece Allah’a kulluk etmek demektir. Surenin kaynaklarda tespit edilen yirmiden fazla ismi vardır. Yaygın isimlerinden biri قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ (Kul hüvellahü ehad)dır. Ayrıca اَلصَّمَدُ (Samed), اَلتَّوْح۪يدُ (Tevhîd), اَلأسَاسُ (Esâs), اَلتَّجْر۪يدُ (Tecrîd), اَلنَّجَاةُ (Necât), اَلْوَلَايَةُ (Velâyet), اَلْمُقَشْقِشَةُ (Mukaşkışe), اَلْمُعَوِّذَةُ (Muavvize) isimleriyle de anılır. Mushaf tertîbine göre 112, iniş sırasına göre ise 22. sûredir.
Kur’ân-ı Kerîm, Allah Teâlâ’nın birliğinin delillerini anlatır. Bunlar pek çoktur. Bunlardan şu dört tanesine yer vermek faydalı olacaktır:
Birincisi; “Yaratan, yaratamayan gibi olur mu hiç?” (Nahl 16/17) âyet-i kerîmesinde dile getirilen hakikattir. Bu, yaratma ve meydana getirme delilidir. Yüce Allah, bütün varlıkların yaratıcısıdır. O’nun “yaratma” fiilinin dışında oluşan hiçbir varlık yoktur. Böyle olunca onlardan herhangi birinin Allah’ın ortağı olması mümkün değildir.
“Kâinatta gördüğün sayısız varlıklar hep aynı kaynaktan, aynı tek varlıktan, daha doğrusu Allah’tan gelmektedir. Onların çokluğu seni aldatıp tevhidden uzaklaştırmasın.”
İkincisi; “Eğer göklerde ve yerde Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, ikisinin de dengesi ve düzeni kesinlikle bozulur giderdi. Arşın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdığı her türlü çirkin vasıflardan uzaktır, yücedir!” (Enbiyâ 21/22) âyetinde beyân edilen gerçektir. Bu, Allah Teâlâ’nın kâinatı büyük bir nizam içinde, sağlam ve eşsiz yaratmasının delilidir.
Üçüncüsü; “Rasûlüm! De ki: «Faraza, onların iddia ettikleri gibi Allah ile beraber başka ilâhlar olsaydı, bu takdirde o ilâhların hepsi, arşın sahibine ulaşmak için mutlaka bir yol ararlardı»” (İsrâ 17/42) âyetinde açıklanan delildir. Bu, Cenâb-ı Hakk’ın hâkimiyet ve üstünlük delilidir.
Dördüncüsü; “Allah aslâ çocuk edinmemiştir. O’nunla birlikte başka bir ilâh da yoktur. Eğer olsaydı, o takdirde her bir ilâh kendi yarattıklarını yanına alır ve mutlaka biri diğerine üstünlük kurmaya çalışırdı. Allah, onların uydurduğu noksan sıfatlardan pak ve uzaktır” (Mü’minûn 23/91) âyetinde beyân edilen husustur. Bu da, birden çok ilâh olduğu takdirde çekişme ve üstün olmaya çalışma ola­cağına dâir delildir.
Bu ve benzeri nice deliller, Allah Teâlâ’nın birliğini ispat eder. O’nun sonsuz kudretiyle tek başına tüm varlığı yaratıp idare ettiğini açıklar:

HMCK
zuletzt bearbeitet 08.05.2022 08:36 | Top

   

Falak Süresi Meal Ve Tefsiri
Mesed(Tebbet) Süresi Meal Ve Tefsiri

Anfragen und Anregungen bitte direkt an tiav@hotmail.de adressieren. Vielen Dank!
Xobor Einfach ein eigenes Xobor Forum erstellen
Datenschutz