Dinlediniz değil mi?, onca çile sıkıntı dert sona erdi ve kuşlar simurga kavuştular ama çoğu değil az azıcığı sadece 30 kuş huzura kavuştular.Yüksek makamlara alındılar Şimdi de onlara bir sırlı mektup verildi. Orada yazılanları merak edenlere Attar bir hikaye anlatıyor şimdi. 24.bölüm güzelliğinin yıldızların bile kıskandığı Yusufu kardeşleri onu satılığa çıkarmıştılar. Mısır Azizi Yusuf'a onlardan alırken fiyatı pek ucuz buldu.Sattıktan sonra çaymasınlar diye onlardan bir belge istedi, bir satış kağıdı hazırlattı. 10 kardeşi de buna şahit tuttu .Yusuf Mısır'a sultan olunca bu kağıtta eline geçti.Kardeşleri kıtlığa düşüp buğday dilemek için katına gelinceye kadar kağıdı sakladı .Yusuf'un 10 kardeşi katına çıktıklarında tanımadılar onu,şereflerinden vazgeçtiler yardım istediler Mısır'ın yeni sultanından.
Doğru sözlü Yusuf dedi ki ;
__Ben de ibranice yazılmış bir yazı var adamlarımdan kimse okuyamadı onu.Eğer siz okuyabilirseniz size dilediğiniz kadar buğday veririm.
Hepside İbranice bildiklerini sevindiler
__Sultanım getir o yazıyı dediler.
Hz Yusuf kendi yazdıkları kağıdı ellerine verince ise bir titreme düştü bedenlerini. Yusuf'a yaptıklarını düşünüp dertlendiren perişan oldular.Ne yazıyı okuyabildiler ne de Yusufa bir şey söyleye bildiler.Dilleri tutulmuştu sanki .Yusuf onlara;
__ Ne oldu size böyle sanki aklınızı başınızdan gitti Tam kağıdı okuyacakken neden böyle susup kaldınız dedi.
İçlerinden birisi;
__Keşke ölseydik boynumuzu vursaydın ama bu kağıdı okumasaydık dedi.
30 kuşun 30'u da önlerine konan kağıtları bakınca Hz Yusuf'un kardeşleri gibi titremeye başladılar. Çok çilelere katlanmışlardı o ana kadar. Ama bu hepsinden daha güçlü geldi onlara .Önlerindeki kağıtlara iyice bakınca gördüler ki ne yapmış ne etmişlerse hepsi hepsi kağıtlarda yazılıydı. Yanlış bir yola girmişler onlarda Yusuflarını kuyuya atmışladı. Fakat çaresiz Yusuf'un Sultan olacak Senden İleri geçip sana hükmedecektir. Sen de sonunda hem yoksul hem de aç düşecek onun kapısını çalacaksın. Madem sonunda işin bana düşecek neden onu ucuza satarsın ki? Yaptıkları işlerden öyle utandı ki 30 kuş mum gibi eriyip gittiler yok oldular. Sonra her şeyden temizlenip arındıklarında onun nuruyla hepsi yeniden can buldu, yeniden kul oldular. Yine bir başka çeşit hayranlar düştüler eskiden yaptıklarını yapmadıklarını her şeyi unuttular yakınlık güneşe doğup ışığını üzerlerine saldığında ise onun ışığıyla hepsinin de canı parladı.O anda cihan simurg'unun yüzü aksetti o nurun yansımasıyla simurg'un yansımasını gördüler fakat şaşırıp kaldılar. Çünkü gördükleri 30 tane kuşdu sadece.Simurga bakınca kendilerini gördüler .Kendilerine baktıklarındaysa gördükleri yine simurgdu.Hiçbir şey anlamadılar bu işten.Bu gizli şeyin ne olduğunu bu işin hikmetini sordular ama kelimeler dudaklarından değil yüreklerinden dökülüyordu. Soruların cevabını aldılar ama kulakları duymamıştı.Onu güneşe benzeyen bu yer bir aynadır aslında. kim gelir kim bakarsa kendini görür yalnızca kendinin bir canı bir teni vardır orada da onları seyreder. Siz buraya 30 Kuş olarak gelmiştiniz ya bu aynada 30 kuş görülür. Eğer 40 kuş gelseydi kendilerinden varlık perdesi kalktığında 40 kuş göreceklerdi. Her gelen kendini görür kendini seyreder burada.Yoksa kim de o göz var ki bizi görebilsin? Hangi adamın gözü süreyya burcuna uzanabilir? Onu açıkça görebilir?Sen demirci örsünü kaldırıp götüren bir karınca dişiyle bir fil yakalayıp taşıyan sinek gördün mü hiç ?Önceden ne bilirsen bil anlarsın ki gördüğüne hiçbir şey benzemiyor dediğin duydugun sözler ondan bambaşka herkes onun dünya vadisi'nde yürüyüp gider de sıra onun katının vadisi'ne geldi mi uyuyup kalır.30 kuş bunca vadiler bunca adamlar gördüler. 30 Kuş hayrete daldılar. Yükseğine erdiler orada yok oldular.Sonra kendilerini yine orada buldular. Yolda giderken birçok söz söylüyorlar fakat onun katına vardıklarında ne söz kaldı ne de ses. Söz kısaldı söylemeye imkan kalmadı kılavuzda kalmadı yolcuda hatta yolda. Bir ateş yaktılar Hallacı ateşin içine attılar tamamıyla yandı kül oldu Hallac. Sonra bir aşık eline bir sopa aldı o ateşin başına oturdu.Bir yandan o külü karıştırıyor bir yandan da şunları söylüyordu;
__Doğru söyleyin o hak benim diyen nerede ?Mademki ne söylediysen ne duyduysan ne gördüysen ne bildiysem hepsi de masalmış mahvol mahvol.bu yıkık yer değil senin asıl gerek hiçbir şeye aldırış etmeyen tertemiz asıl gerek aydınlığı olmuş olmamış ne fark eder. Mademki hakiki güneş hiç batmıyor sende söyle ne zerre kalsın ne gölge.Onlar için zaman durmuştu sanki.Ne ilerisi vardı onlarin nede gerisi.Sonra o ölümlü kuşlara lütfedildi.Yokluk âleminden geri gelmelerine izin verildi. 30 kuş yokluktan sonra var da verdiler ister eskilerden olsun ister şimdikilerden. Hiç kimse bu yokluğu bu varlığı tarif edemez. Çünkü nasıl gözlerden uzak sabun makam haber verilmekten de uzaktır. Dostlar yokluktan sonra varlığı anlaşmamızı istediler imkanı var mı ki buna. Çünkü fena dan sonraki bekanın sırlarını yalnızca o sırra layık olanlar bilir. Kendi burada kalanın ayağı o konoğa erişebilir mi? Bu durağan yol uzundur.Canını yol haline getir ki o durağa doğru yol alasın.Ben görüyorum yolda başına ne işler gelecek. Ahmak nasıl oluyor da uykun geliyor.Önünde ne var ne biliyorsun sen?Kendine gel de bir kere kendini düşün bakalım.Yokluğa dalıp tamamıyla kayıp olmadıkça asla varlığa erip oradaki doğruluğu göremezsin. Önce kendini kaldırıp horlukla yola atmalısın ki vakti gelince seni tutsun yüceltiversin.Yok ol da varlığını arkandan gelsin yetişsin Sen varken var olan sana nasıl gelip ulaşsin.Hukmü bütün aleme geçen bir padişah vardı. Buyruğu yedi iklim de geçerdi.Adeta bir İskender Doğu ordusu bütün bir olayı dolduracak kadar kalabalıktı.Şanı şerefi yüce bu padişahın bir de akıllı ince işleri bilen bir veziri vardı. Bu vezirin bir de kızı vardı ki bütün alemin güzelliği onda toplanmıştı sanki.Saçları kendini beğenip baş kaldırmış sonra yine baş çekerek arkaya doğru düşüvermişdi.Kaşları yay gibiydi fakat kimde o kuvvet vardı ki o yayları bence padişah bu güzelin aşkı ile sarhoş olmuş aşkından kendinden geçmişti. Gece gündüz onsuz bir anı bile geçmez onsuz eğlenemezdi.Padişah neredeyse kız oradaydı.Vezirin kızı daima huzurla oturmayı istemiyordu.Fakat ne kızcağız ne de vezir babası bunu padişaha söyleyemiyordu. Saraya yakın oturan bir delikanlı güneş yüzlü kızı bir gün görüverdi. İkisi de birbirlerine vuruldular. Bir gece padişahtan gizli buluştular. Olacak bu ya padişah o gece kalktı ve güzeli aradı. Onu bulamayınca hançerini yanına alıp aramaya koyuldu.Sonu da baktı ki bir köşede bir kızla bir delikanlı oturuyorlar. O an padişahın kanı beynine sıçradı.Kendi kendine benim gibi bir padişahı bırakıp başkasını seçmek işte aptallığın ta kendisi.Benim ona yaptığım ihsanların bir benzerini kim kime yapmış ki? o da karşılık olarak bunu bana yapsın ha! Hazinelerimin anahtarı onun elinde.Alemin başı diğerleri onun huzurunda ediyorlar.Hem arkadaşım hem sırdaşım hem derdim hem merhemin.Bunca iyiliğimden sonra şimdi ben onun vücudunu dünyadan kaldırayım da görsün dedi. ben hala adamlarına vezirin kızını tutup iyice bağlamalarını emreti. Ondan sonra da sokak ortasında darağacına çekmelerini buyurdu. dedi ki;
__Önce derisini yüzüp sonra baş aşağı darağacına alsın.Herkes görsün de padişaha sırdaş olan bir an bile başkasına bakmasın.
Kızcağızı sürükleyip götürürlerken arkasından Vezir Başına Topraklar saçtı ve
__Canım yavrum bu başına gelen işte nedir,ne kötü kaderin varmış ki padişah sana düşman kesildi...
Vezir hemen koştu kölelere yetişti hepsini kocaman birer inci verdi. Dedi ki
__Padişah kızgındır, hem bu yavrucağın da pek o kadar suçu yok.Padişahın öfkesi geçince pişman olur .Üstüne de onu ipe çeken yüz kişi bile olsa hiç birini sağ bırakmaz.
Köleler tereddütdeydi.
__İyi ama dediler ya padişah yarın buraya gelir ve darağacında kimseyi görmezse o zaman ipe biz gideriz baş aşağı darağacına çektirir bizi.
Vezir bu işe de çare buldu. Zindandan azılı bir katili getirdiler derisini yüzüp baş aşağı dar ağacına asıverdiler. O zavallının kanıyla toprak gül gül olup kızardı. Vezirse kızını götürüp eve gizledi.Bakalım gün dolmadan neler olacak diyordu?Sabah padişah uyandığında öfkesi geçmemişti.Kölelerini çağırdı ve
__O köpeğe ne yaptınız diye sordu?
Köleler hep bir ağızdan derisini yüzüp darağacına çektiklerini anlattılar. Padişah bu cevabı duyunca sevindi. Kölelerin her birine pahalı hediyeler verdi onu geç vakte kadar darağacında öylece bırakın halk bu hayırsızı görsün de ibret alsın .
25.bölüm
Bu son bölümümüzden hemen önce en son dinlediğimiz bölümü hatırlayalım yazar kitabın sonunda öyle bir hikaye naklettiki hepimizin kanı dondu.Bakalım cihab padişahın ve vezirinin kızının hali ne olacak? asıl bakalım kitap nasıl son bulacak.
Haberi duyan şehir halkı dertlendi meydana ölüyü görmeye koştu.Ama hiç ama hiç biri onu tanımıyordu.Darağacına asılı derisi yüzülmüş et parçalarını bakıp bakıp ağladılar şehir dertle elemle ahla doldu. Akşam oldu herkes bir bir odasına çekildi ve sultan yapayalnız kaldı.Aklına o güzel düşüverdi yaptığına pişman oldu.Kızgınlığı yatıştı aşkı üstün geldi. O aslan yürekli padişah pişmanlıktan karınca oldu Mahi Matem elbiselerini giydi. Dar ağacına ölünün başına gitti güzel günleri geldi aklına sultanın, yüreğine kocaman bir kaya oturdu sanki.Yağmur bulutu gibi gözyaşları dökmeye başladı.Bir yandan da ölünün kanlarını yüzüne gözüne sürüyordu. Sabah olup seher yelleri esmeye başlayınca padişah sarayıa çekildi.Matem yapısını kurdu Sonra içine girdi iğne ipliğe döndü ne bir şey yiyip içiyor ne de Kkmseye bir şey söylüyordu.Sonra bir gece o ay yüzlüyü rüyasında gördü.Elbisesi baştan aşağı kan içindeydi ve bunu sonra ağlıyordu padişah şöyle diyordu ona rüyada;
__Ey cana can katan güzel!Neden böyle kana bulandı?
__ Sana dost olduğun için senin vefasızlığından bu hale düştüm, benim suçsuz yere derimi yüzdürdün padişahım .Senin vefan bu mudur? dost dosta bunu mu yapar artık ben de yüzümü ahirete çevirdim. Kıyamet kopup da divan kurulunca Allah'ta senden hesabını sorar elbet diye cevap verdi güzel.
Padişah bu cevabı duyunca sıçrayarak uyandı eskisinden daha da beter oldu dedi ki ;
__ey muradına ermeyen canımın cananı gönlümün varı derdinden yüreğimde eridi bedenimde.Sen benim nice derdime derman olmuştun ama sonunda benim emrimde öldürülsün. Bu benim yaptığımı başka kim yapar kim kendi eliyle kendi canına kast eder.Hele bir bak neredesin affet beni lütfen.Ben kötülük ettim ama sen etme.Çünkü o kötülüğü ben kendime ettim aslında.E sevgilim seni nerelerde arayayım bu yanıp kavrulan gönlüme bir acı.Merhamete gel.Ben vefasızım. Sen benden cefalar çektin. Fakat sen vefalısın bana befa etme. Kaderim neymiş ki başıma bu iş geldi.Sen beni bırakıp gittin .Ama ben bu alemde nasıl yaşayacağımı bilmiyorum...
Canı dudağına gelmişti padişahın,neredeyse kan diyeti olarak canını feda edecekti.
__Ölümden korkmuyorum fakat ettiğim cefadan korkuyorum. ebediyen sana özür dilesem de özrüm kabul edilmez bilirim. Keşke bu ağzımı kılıçla kesselerdi, delik deşik etselerdi de beni ama bu dersi bilseydin. Ey beni yoktan var eden Rabbim!Canım bu hasretle yandı. bu hasret beni küle döndürdü, lütfette artık al canımı. Çünkü artık tahammülüm kalmadı padişah bunları söyledi ve ustu.
Sükut içinde kendisini kaybetti. Sonunda yardım yetişti .Şikayetten sonra şükretme zamanı geldi padişahı gizlice gözetleyen vezir onun bu halini görünce dayanamadı gidip kızını süsledi giydirdi saraya yolladı.O güzel kız ayın bulutlardan sıyrılması gibi perdeleri çekti padişahın huzuruna girdi.Huzurunda yere kapandı gözyaşı dökmeye başladı. Padişah o ay yüzlüyü görünce bilmem ki ne söyleyeyim padişah toprağa döşendi kızcağız kanlara bulandı. Artık kim bu konuda bir şey söylerse sayki bir kör gördüğünü anlatıyor sağırda oturmuş onu dinliyor.Dil kılıcının aslı şükürdür madem ben de sözü tamamladım susayım bari.Çünkü iş gerek söz değil.Daha ne kadar anlatıp duracağım ki?Ey Attar söz bitti hikayenin sonu geldi aleme mis kokuları saçıp durdun. Cihan'ın çevresi senin sayende güzel kokularla doldu.Alemdeki aşıklar senin sözlerin ile coştular köpürdüler. Bir doğrudan doğruya aşktan dem vurdun bir uşşak perdesine dokundun o perdeden ses çıkarttın. Sözlerin Mantıkuttayr kuşların sesleriydi. bakanları da sen de tamamlandı Bu kitap hayranlık yolunun bakanları mıdır acaba Yoksa perişanlık divanı mıdır bu. Divanı dert sahibi oldugu canını siper et de gel bu meydana.O meydan böyle bir meydandır ki can bile görünmez olur hatta hafız Meydan bile gözden kaybolur .Dert düldülü adım attı mı sende yürü Attığın her adımda muradının üzerine ayak bastım gıda numara sızlık olmadıkça gafil gönlün nasıl yansın Dert sahibi ol ki derdin sana derman olsun ellerin kitabıma şiir gözümde ya da ululuk tabak kitabı mat dert ile bak da hiç olmazsa Bendeki yüzden sen birine İnan insana dert mi lazım Durasıllı düşkünlük nedir kimin derdi varsa dilerim derman bulmasın.Kim derde düştükten sonra dermanı ararsa toprağın altına girsin, yaşamasın.Er kişinin susuz kalması yemeği ile uyumayı unutması lazımdır. Hatta öyle bir susamaliki öyle sossuz kalmalı ki ebediyen de suya erişmemeli görünüşe bakanlar benim sözlerime daldılar boğuldular mana ehli ise sırlarının eri oldular. Bu kitap zamanına bir mücevherdir. Hem geri kalanlar nasiplenir ondan hem de ileri gidenler.Ateş gibidir bu kitap.Buz gibi donup kaldıysan bile ondan nasiplenirsin. bunda şaşılacak bir kuvvet vardır Onu her okumanda sana daha hoş gelir. Nazlı yetişmiş evinden dışarı çıkmamış bir gelin gibidir o .Zahmet çekmedikçe dua açılmaz bundan sonra kıyamete kadar benim gibi kendinden geçmiş biri çıkıpta sözü böyle güzel kalemi böyle güzel yazamaz. Böyle bir kitap yazamaz hakikat denizin incilerini saçıyorum ben.Söz bana verildi ben de tamamlandı.İşte delilim.Halimi biraz gizli söyledim ama sözden anlayanlar şüphe yok ki insan feather hak veririm Çünkü halkın başına öyle mücevherler sactimki ben ölüp gitsem bile kıyamete kadar ismim anılır. hesap gününe değin halkın dilinde anılıp duracağım. Bu da yeter bana.Dostlar ben size gül bahçesinden güller saçtım, sizde beni hayırla yad edin. Herkes kendini öyle gösterme çabasında. Ne zaman geldin hızlıca geçti gitti Ne zamandır kendimi bunun gibi yakın uyandırdım Böylece Cihan'ı Aydın'dan benim içimin dumanıyla kandil konan kaba döndüm gündüzleri yemeği terkettim, geceleri uykuyu unuttum. Gönlümün ateşi yüzünden ciğerimin suyu korudu. gönlüme dedim ki;
__A çok söyleyen hep böyle konuşacak mısın biraz da sır ara dedi ki
__Beni ateşlere attın. Beni ayıplama can denizi coştu köpürdü nasıl tahammül edip de susayım bu boş şeylerle oyalanan gönülden ne çıkar zaten söz eskimiş yıpranmıştır. hemen Can terketmek bu bu sözlerden tövbe eylemek gerek.Can denizi hep böyle coşup duracak mı? Susmak ve can feda etmek lazım artık.O din sırlarını bilen ölüm hali gelince dedi ki
__eğer bundan önce dinlemenin söylemeden ne kadar üstün olduğunu bilseydim ömrümü sözle harcar miydim hiç?Söz iyilik bakımından altın bile olsa o sözün söylenmemesi daha doğrudur daha iyidir. Erlerin payına iş düşmüştür bizim payımıza da söz. İşte asıl mesele budur Sen tek derdin din olsaydı dediklerimi anlayabilirdin gönlün onu tanımıyorsa ne söylersem söyleyeyim sana masal gibi gelir. Sen naz için de uyuyorsun.Ben de sana tatlı tatlı masallar söylüyor sana güzel masallar söyledigimde senin de güzelce uykun geldiyse Allah rahatlık versin uyu. Biz çömleği nice yağlar döktük nice domuzun boynuna İnciler taktık kaç kez sofrayı kurup başına oturdum ama aç kalktim.Hep sen iyice sözler söyledik de tutmadım nice ilaçlar verdi ama derman bulmadım elimden bir iş gelmeyeceğini gördüğümde kendimden el çektim, bir kenara çekildim.Önce Allah aşkı lazım Yoksa bu iş benim çalışmamla düzelecek gibi değil.Nefsim her an biraz daha semiriyor.Islah gitti benden.ben yüzlerce zahmetle ölmedikçe o durmayacak. Ya Rabb'im sen koru beni.
İskender dert yolunda ölünce Aristoteles önünde girdabında ölüm var uyanık ol aşıkların arasında öyleleri vardır ki ecelden önce kafesler kurtulmuşlardı .Simurg'un huzurunda iksiri yapıp elde eden bütün kuşların dillerini bilen anlayan kişidir.Yunan felsefesine gelince ondan kimin ne elde ettiği görülmüş Allah hakkı için ben küfrün kef'ini felsefenin fe'sinden daha çok severim Çünkü küfrün perdesi açıldı mı küfürden çekine bilirsin ama o felsefe ilmi en aklı başında kişilere bile zarar verir. Yoldan çıkarır. Aktar yoldaki kuşlardan biri olmasa bile onları anlattı ya bu yeter Elbette bu kervanın tozu ona da buluşur o Gidenlerden bir ders de onun payına düşer.
Bir sofiye ihtiyar bir adam hep böyle Allah erlerinden bahsedip duracak mısın başka bildiğin yok mudur senin diye sormuş. Sofi gülümsedi bu soruya ve
__Dilimbundan hoşlanıyor benim onlardan olmasam bile hiç olmazsa onlardan bahsediyorum şekerin yalnız adını biliyorum ama bu ağzında zehir olmasından daha iyidir.Benim bu divanım baştan başa divanelikler kitabıdır akıl giremez oraya canın yabancılık tanınmayanlar bir koku bile alamaz ondan.
Alemde derdime sırdaş olacak kimseyi göremediğimden bir hayli şiir söyledim.Kendimi şiirle avuttum gidip onu aramadım da gafletle başkalarına ders vermeye kalkıştım.Attarım ben başkalarına tiryak sunuyorum .Ama kendimin yanmiş yakılmış bir ciğeri var.O yüzden yalnız başıma ciğerimiz yiyip duruyorum.Cimri karılar gibi bomboş bir sofra kuruyorum önüme.Ortaya gözyaşlarımdan bir çorba koyuyor ekmek niyetine de gönlümü çıkarıp sofrayı donatıyorrum.Ruhul Kudüs'ü konuk ediyorum ben artık her nasipse seni ekmeğini yiyebilir miyim gönül zenginliği Canıma can katıyor kanaat bitmez tükenmez hazinem.Böyle bir hazinesi olan başkasına niyet eder mi 'a şükürler olsun ki padişah kapısında yatıp kalkıyorum.Hürmeti de yalnız hak edene yapıyorum. Ne başımda padişah lokmasının havası var ne kapıcının sillesini yeme korkusu, ne hakla bir işim oldu benim ne de bir zalimin ekmeğini yedim. birbirinin kötülüğünü isteyen bu topluluğu ise boş verdim artık adımı ister iyi koysunlar ister kötü derdimden neler çektiğimi duysan sen de şaşardın. bu uğurda cismim bile gitti canım da onlardan Bana kalan dert yalnız dert ve hüzün oldu. Dilipak 11 halini şöyle anlatıyordu tam 40 Yıldır öyle bir ömür sürüyorum ki babası İsmail'in başını kesecegi zaman İsmail nasıl dertlere dalmışsa Ben de öyle kayboldum gittim Bütün ömrüm İsmail'in o bir anı gibi geçen kişinin ömrü gibi geçti. İşte ben o haldeyim birisine uzaktan bakan onun halini nereden bilsin Ömrüm nasıl geçiyor? Sabahı nasıl ediyorum Kim nereden bilecek? Mum gibi yanıyor kah ilkbahar bulutu gibi ağlıyorum varlığımdan hiçbir fayda görmedim ne yaptıysam ne söylediysem hepsi bir hiç yazıklar olsun ki koca ömrümü ziyan ettim Kudret elimdeyken bir şey bilip öğrenmedim bir öğrenince de kudretim kalmadı bittim.
Ebu Saide Mihne hamamda yıkanıyordu şeyhin sırtını keseleyen tellak acemi bir adamdı.şeyhi keselerken bütün kirlerini kollarına sürüp önüne yığıyordu. bir ara şeyhe şunu sordu
__ Ey temiz şeyh alem değerlik nedir söyler misin Şeyh cevap verdi;
__Kirleri gizleyip sahibine göstermemek herkesin gözü önüne yığmama
Tellak cevabın büyüklüğünü anladı özür diledi ve şeyhin ayağına kapandı bilgisizliğini kabul etti af diledi şeyh de bu işten memnun oldu.
Ey bizi yaratan besleyip büyüten bize nimetler veren rabbim kullarının işlerini gören onlara Kerem de bulunan padişahımız bütün ailem halkının erkeğin Kerem ve lütfunla senin İhsan Denizi'nde bir tanesi bile olamaz.Senin Kerem'in lütfun ölemez anlatılamaz. Sen bizim kirliliğimizden utanmazlığınmızdan geç. Hatalarımızı affet.Sana hamdler ve şükürler olsun.Allah'ım canımız senin Han bahçesinde Yüce sıfatlarını övmekten dolayı hayran bir hale geldi.senin Sena şekerini geldi Onunla beslenip büyüyen Gönül Kuşum aşkınla mest oldu. güzel sesleniş okuyan bir Bülbül kesildin Allah'tan sonsuz rahmet seçtiği o güzel peygamberinin ruhuna olsun
Kitap Allah'ın Hepsi de güzel aylarından Recep'in 20.Salı günü öğle vakti bitti huzur içinde zevk ve Safalardan sağlık ve esenlikle tamamlandı Tamamlandığında Allah rasûlü'nün hicretinden beri 583 yıl geçmiştir İşte bu tarihte erlerin içinden Attar söz söyledi. Sen de onu hayırla an daima rahmetele an .Ey rahmete mazhar olan Resulü Zişan bizim yaramıza merhem derdimize deva peygamber. Canım senin esirindir sana susamıştır lütfet de ona bir bak bir bak da senin gül cemalini görsün işte gönül böyle hayretler içinde tek başına kalmış hamd etme de çok dersleriniz durmaktaydı Yüce Allah yardım etti kapılar açtı Bu kitabın tamamlanmasını nasip etti o daha iyi bilir Ya bu kitap arşı yaratana övgü ile sona erdi